3 Ekim 2008 Cuma

6 Ekim'de, TRT1'de Kredi Kartlarını Anlatıyoruz


Boşanmalardan, intiharlara değin bir yığın toplumsal soruna yol açan kredi kartları konusunu, Tayfun Talipoğlu'nun sunduğu "Nasılsınız?" programnında anlatıyoruz.


Bir çok uzman konuk ile birlikte Tüketiciler Birliği adına katılacağımız programda çarpıcı veriler ve sorunları kamuoyu ile paylaşacağız.


Yayın tarihi: 06.10.2008

Yayın saati: 23:55

TRT1, "Nasılsınız?"

2 Ekim 2008 Perşembe

Kredi Kartında "Ramazan Bayramı" Mağdurları


Ülkemizde halen 41 milyon kredi kartı dolaşımda.
Yıllardan beri gerek Tüketiciler Birliği Genel Başkanı sıfatıyla ve gerekse mesleki sıfatımız gereği uğraştığımız, toplumsal ölçekte ortaya çıkan mağduriyetlere ilişkin bir şeyler yapma gayretinde olduğumuz bir alan kredi kartları.

Ülkemizde halen 41 milyon kredi kartı dolaşımda.
Yaklaşık 20 milyon insanımızın cebinde kredi kartı var ve kredi kartları nedeniyle her gün kartzedeler ordusuna yenileri ekleniyor.

Geçtiğimiz Ramazan Bayramında da, bu kez kimlerine göre aşırı yığılma, kimine göre güvenlik açığı nedeniyle bazı kredi kart sahipleri mağdur oldular.

Konuyu tüm detayları ile Bugün Gazetesinden Osman Asıltürk iki gün boyunca gazetesinde haberleştirdi. Aşağıda bu konudaki iki haber metnini yayınlıyoruz.

Öte yandan durumu tespit ederek kamuoyuna açıklayan Tüketiciler Birliği ile birlikte yürüttüğümüz çalışmalar medyada geniş yankı buldu. Şu an Tüketiciler Birliği’nin
www.tuketiciler.org sitesinde yeni mağdurlar için gerekli bilgiler ve dilekçe örneği yayınlanıyor.

BUGÜN GAZETESİ/01.10.2008
Kredi kartında çifte ödeme şoku...
41 milyon kart sahibi ekstrenizi kontrol edin...

Bayram öncesi kredi kartıyla alışveriş yapmak isteyen binlerce müşteri büyük bir şok yaşadı. Pos makinesine şifresini yazarak çekim yaptıran müşterilerin işlemi onaylanmadı. Belirtilen tutar nakit olarak tahsil edildi. Bankalar makineden çekilen tutarı müşteriye borç olarak kaydetti.

Bankaların iletişim sistemleri bayram öncesi yoğunluğa dayanamadı. Bankalar Arası Kart Merkezi'nde yaşanan sistem sorunu alışveriş için kullanılan pos makinelerinin çoğunu kilitledi. Sorun bununla da kalmayıp ciddi bir skandala dönüştü.

Denizli'nin Çivril İlçesinde telefonculuk yapan Haydar Aslan, bir müşterisinin kendi dükkanından alışveriş yaptığı sırada yaşanan olaydan şüphelendi. Dükkanında birçok bankanın pos makinesi bulunduğunu belirten Aslan, "Bir müşterim 95 YTL'lik alışveriş yaptı. Önce bizim pos makinelerinden tutarı çekmeye çalıştık. Müşteri şifresini girdikten sonra 'İşleminiz onaylanmadı. Lütfen bankanızla temasa geçiniz' şeklinde bir uyarı slipi çıktı. Tekrar denedik aynı şeklide oldu. Komşu dükkanlarda da aynı işlemi yaptık fakat sonuç yine değişmedi" diyerek yaşadıklarını anlattı

SLİPLERİ KONTROL EDİN
Durumu bildirmek için kredi kartını veren bankayı aradıklarını belirten Aslan, "Bankadan, 'İşleminiz onaylanmadı' uyarısı olan her işlemin ardından kalan müşterinin hesabından 3 kez paranın çekildiğini söylediler. Bankalar yaşanan krizi doğruluyor. 'İşlem onaylanmadı' uyarısı alındığı halde kart limitlerinden onaylanmış gibi gözüküyor. Şu an gerekli incelemeler yapılıyor. Müşterilerimizden yoğun şekilde geri dönüşler oldu diyorlar ve ardından telefonu kapatıyorlar" dedi. Haydar Aslan, bu sorunun bütün banka kartlarında yaşandığını belirterek müşterileri uyardı: "Bu tür sorunlar sıklıkla gündeme gelmeye başladı. Kredi kartı kullanan bütün müşteriler sliplerini veya ekstrelerini mutlaka kontrol etsinler. Çünkü ödeme zamanı geldiğinde büyük bir sürprizle karşılaşabilirler."
‘BORCU NAKiT OLARAK ÖDEDiM’İstanbul'da bayram alışverişine çıkan bir bayan müşterinin başına da aynı olay geldi. Aldığı ürünleri kasaya getiren müşteri borcunu kredi kartıyla ödemek istedi ancak pos makinesi bankayla bağlantı kurulamadığı uyarısı verdi. Kasadaki görevli işlemi iptal edip yeniden denedi ancak sonuç değişmedi. Şaşkın bir halde aracına binen müşteri başından geçenleri şöyle anlattı:

"Kasanın önünde kalmıştım. 160 YTL tutan borcu nakit olarak ödedim. Sonra kullandığım limiti kontrol ettim. Mağazaya ödediğim nakit tutar kadar bağlantı kurulamadığı söylenen hesabımdan da para çekildiğini gördüm. Hemen bankamı aradım ancak bayram tatili olduğu için bayramdan sonra aramamı isteyerek telefonu kapattılar. Benim durumumda olan binlerce müşteri olduğunu tahmin ediyorum. Herkes kart kullanırken dikkat etsin!"

HEDİYEMİ ALAMADIM
Denizli'de arkadaşına bayram hediyesi almak için alışveriş merkezine giden Hasan Durna'nın başından da buna benzer bir olay geçti. Girdiği her mağazada kartını kullanmak istediğinde uyarı alan Durna, başından geçenleri şöyle anlattı: "Hediye etmek amacıyla bir cep telefonu almak istiyordum. Telefoncuya gittim, kredi kartlarının böyle bir sorun verdiğini söyleyerek beni uyardılar. Onların ikazına inanmayıp gittiğim birkaç yerde de aynı sorunla karşılaşınca cep telefonu almaktan vazgeçtim."


MÜŞTERİ ZOR DURUMDABayram arifesinde alışveriş yapan tüketicilerin aşırı kullanım sonucu kredi kartı ödemelerinde aksamalar yaşadığı belirtildi. Bir başka Tüketiciler Birliği’nin Genel Başkanı olan Nazım Kaya da, bütün ikazlara karşın tüketicilerin bayram alışverişlerini kredi kartıyla yapmaya çalıştıklarını söyledi.

MAĞDURİYETİN TAKİPÇİSİYİZ
Mağazalardan alışverişlerini tamamlayarak kasaya gelip ödemelerini kredi kartıyla yapmak isteyen tüketicilerin hayal kırıklığı yaşadığını anlatan Kaya, ''Kredi kartının aşırı kullanımı nedeniyle bankalarla pos cihazları arasında ciddi oranda iletişim sorunu yaşanması tüketiciyi bayram öncesi mağdur etti. Hatlar yoğun, hat düştü diyerek kredi kartı yerine nakit para talep edildi. Bankalar da bu tür durumlara karşı hazırlıksız. Bu durumun takipçisi olacağız” dedi.

HACKER SALDIRISI OLABiLiR
Bayram öncesinde pos makinelerinin tıkandığı konusunda kendilerine yoğun şikayetler geldiğini söyleyen Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Avukat Bülent Deniz, "Görülüyor ki sorun daha da büyük. Bu artık müşterinin cebindeki paranın resmen çalınması anlamına geliyor. Bu durum bankaların iletişim sisteminde çok ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor" dedi.

Yaşanan krizin 'hacker saldırısı" şüphesini de akıllara getirdiğini ifade eden Deniz, "Artık bir saldırı mı yoksa sistemdeki çok ciddi bir açık mı belli değil. Bankalar krizin aşırı yüklenmekten kaynaklandığını ileri sürüyor. Kredi kartı sayısı çok arttı. Demek ki bankalar altından kalkamayacakları bir yükün altına girmiş oluyorlar" diye konuştu. Bülent Deniz şunları söyledi: "Bankalar, madem bu yükü kaldıramıyor neden bu kadar kart veriyor? İşin içinde suiistimaller var. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bir an önce olaya müdahale etmelidir."
http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=41991


BUGÜN GAZETESİ/02.10.2008
Çifte ödemede halkı korsan korkusu sardı
Uzmanlardan bayramda kredi kartı kullanıcılarına önemli uyarılar.

Bayram öncesinde başlayan ve hala devam eden kredi kartı ile alışveriş krizi giderek büyüyor. Kredi kartı ile alışveriş yapan, ardından POS makinesine şifresini yazarak çekim yapılmasının ardından “işleminiz onaylanmadı” yazısına rağmen girilen tutarın hesaba geçtiği ortaya çıktı. Bu durum vatandaşlar arasında büyük paniğe yol açtı. Tüketiciler Birliği ise, vatandaşlara “hesap ekstrenizi kontrol edin” uyarısında bulundu.

TÜRKİYE AYAĞA KALKTI
Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı Avukat Bülent Deniz, yaşanan paniği “Türkiye ayağa kalkmış durumda herkeste bir panik var. Tatil olduğu halde dernek olarak adeta mail bombardımanı altındayız” şeklinde yorumladı. Olayın daha da büyüyeceğini söyleyen Deniz, yaşanan krizin yoğunluktan kaynaklandığını zannetmediğini söyleyerek, “Geçen yıldan bu yana kredi kartlarında anormal bir artış söz konusu değil. Bankalararası Kart Merkezi’ne göre, bu artış 4 milyon civarında” ifadelerini kullandı.
BANKALARI ARAYINKredi kartı kullanıcılarına uyarıda bulunan Deniz, tüketicilerin bir an önce, mutlaka hesaplarını kontrol etmeleri gerektiğini vurguladı, “Olağan dışı bir hareketlenme var ise bayramdan sonra mutlaka yazılı olarak başvursunlar. İnternet bankacılığı imkanı olanlar hemen ekstrelerini kontrol etsinler.

Çünkü yeni ekstrelerin gelmesi bir hayli zaman alacaktır. İnternet bankacılığı imkanı olmayanlar da mutlaka ilgili bankaların müşteri hizmetlerini arasınlar ve hesaplarını kontrol ettirsinler.”Deniz, hesaplarda herhangi bir olağan dışı bir durum söz konusu ise müşterilerin sözlü olarak değil bayramdan hemen sonra mutlaka yazılı olarak başvurmaları gerektiğinin altını çizdi.

SANAL KORSAN MI?
Bankalardan konu ile ilgili henüz bir geri dönüşün olmadığı uyarısında bulunan Bülent Deniz, “Zaten ne zaman kredi kartları ile ilgili bir şey yapmaya kalksak, bankaların tehditleriyle karşı karşıya kalıyoruz” şeklinde konuştu. Açıklamalarıyla dikkati sanal korsanlara da çeken Deniz, “Krizin aşırı yoğunluktan kaynaklandığına dair hiçbir emare yok ortada. Kişisel kanaatim bu bir hacker saldırısı ve bundan şu sonuç ortaya çıkıyor; demek ki sistem şu anda güvenli değil” diye konuştu.
http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=42047

22 Eylül 2008 Pazartesi

"Verimli Ol, Tatillere Dokunma"



“Verimlilik, uzun tatiller, Cumartesi çalışalım mı” diye başladığımız yolculuk devam ediyor.
Gelen tepkilerden anlaşılıyor ki, bu konu düşünülmeye değer.
www.iyibilgi.com sitesinde köşe yazan Hatice Saadet Kalyoncu, Cumartesi… Cumartesi… yazımızdan yola çıkarak tartışmaya yeni boyut getiriyor. Yazar, konuya ilişkin iki yönlü tezleri dile getirip, tam da istediğimiz noktayı yakalayıp “verimli olduktan sonra, tatillere tecavüz niye” diyor.
Yazının tamamına
http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=24159 linkinden ulaşmak mümkün.

21 Eylül 2008 Pazar

Cumartesi Derken, Bayram Tatiline Dava Açıldı

Bir tartışma başlatılması dileği ile “Cumartesi… Cumartesi…” ile ülkemizdeki “tatil” olayını dile getirmiştim. Yazıma çok sayıda olumlu/olumsuz tepki geldi ve gelmeye devam ediyor. Önümüzdeki günlerde gelen tepkileri de içerecek yeni açılımlar için tartışmanın derinleşmesine katkı yapmaya çalışacağım.

Bu konuyu gündeme taşırken,
İzmir’de Stajyer Avukatlık yapan Tolga Küçük isimli bir yurttaşımız, dokuz günlük Ramazan Bayramı tatilinin iptali için dava açtı.

Önemli bulduğum bu girişime ait haber metnini ileriki günlerde alıntı yaptığım haber linkinin kaldırılma olasılığı nedeniyle http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Bayram_tatiline_iptal_davasi_199816_1&tarih=20.09.2008&Newsid=199816&Categoryid=1 adresinden aynen alıntılıyorum:
Bayram tatiline iptal davası
İzmir Barosu'nun stajyer avukatlarından Tolga Küçük, Bakanlar Kurulu tarafından ‘idari izin' adı altında Ramazan Bayramı tatilinin 9 güne çıkartılmasına tepki gösterdi. Danıştay'a gönderilmek üzere Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı'na dava dilekçesini veren vuran Küçük, Türk hukuk sisteminde kamu görevlilerine ülke çapında idari izin verilmesine olanak sağlayacak yasal düzenleme olmadığını savundu. Gelişmekte olan bir ülke olarak tatilleri uzatma yerine kısaltma, tüketici değil üretici toplum yaşantısına geçmek gerektiğini anlatan Tolga Küçük, ekonomik anlamda sanayici ve diğer işverenlerin işçisine ücret ödeyip, karşılığında hiçbir üretim elde edemeyeceğini belirtti.

9 GÜN TATİL BİZİM İÇİN LÜKS"
Tolga Küçük dava dilekçesinde, her yıl Türkiye'de 125- 140 gün tatil ortalaması olduğunun gerçek olduğunu, idari izin kararının, telafisi imkansız zararlar ortaya çıkarmadan, bir an önce yürütmesinin durdurulmasını ve bu idari işlemin iptal edilmesini istedi. Gelişmiş ülkelerde hiç rastlanmayan bu tip uygulamaların, henüz gelişmekte olan ülkemiz için çok lüks olduğunu dile getiren Küçük, sosyal yönden bakıldığında, geçiken adaletin adalet olmayacağı ilkesi doğrultusunda, ihtiyati tedbir ve tespitler bir yana, heyet oluşturulamayacağı için tutuklu bulunan mahkumların tutukluluk hallerinin bile incelenemeyeceğini belirtti.

"UZUN TATİL SOSYAL ÇÖKÜNTÜ NEDENİ"
Tolga Küçük, geleneklere göre bayramların büyük ve küçükler arasında iletişim yoğunluğu beklentisi yarattığını ancak, uzun izinlerin tatil havasına sokup, uzak yerlere giden insanların bayramın beklentisi içinde olan toplumda büyük sosyal çöküntü yarattığını da söyledi. Bu uygulamalar yüzünden zamanla törelerin bile yok olacağını öne süren stajyer avukat Tolga Küçük, bugünkü hükümetin bayram tatilini, daha önce piyasa ve iş düzenini kötü etkileyeceği düşüncesiyle uzatmadığına, aynı gerekçelerin halen var olmasına rağmen bu sefer uzatıldığına dikkat çekti.

"KANUNEN BÖYLE BİR HAK YOK"
Tatillerin uzun sürmesi nedeniyle uzak yerlere gitmeyi düşünen insanların, trafik terörüne kurban gittiğine dikkat çeken Avukat Tolga Küçük, en son 9 güne uzatılmış tatilde, ülke genelinde trafik kazasında 153 kişinin öldüğünü, 383 kişinin yaralandığını, günümüzdeki savaşlarda bile bu kadar kısa sürede böyle kayıplar verilmediğini dile getirdi. Bu uygulamanın aynı zamanda Anayasa’nın eşitlik ilkesine de ters düştüğünü iddia eden Küçük, onbinlerce polis, doktor ve sağlık personelinin kanunen zaten böyle bir hakları bulunmadığına da değindi.

12 Eylül 2008 Cuma

Cumartesi... Cumartesi...

Mutlaka işin uzmanları ölçmüşlerdir, ya da bu konuda bir araştırma yapılmadı ise, mutlaka tez elden yapılmalı…
Şu “Cumartesi” günü, yarım gün çalışılması işi..
Yarım gün çalışma günü olarak uygulansa; ne kazanırız, maliyeti ne olur?
Bu araştırılmalı, eğer yapılmadıysa…
Benimle yaşıt olanlar, hatta birkaç yaş geriden gelenlerimiz hatırlayacaklardır; Cumartesi günleri yarım gün okula giderdik.
Küçüklüğümün puslu görüntüleri arasında seçiyorum bu eylemi.
Sonra ne oldu ise, hangi gerekçe ile bu uygulama kaldırıldı, hatırlamıyorum. Ancak aklım erdiğinden, geriye doğru anılarımda gidebildiğim en uzak noktaya kadar gittiğimde, Cumartesi gününü tatil olarak biliyorum.
Zaman zaman gazetelerde görürüz; “Türkiye, en çok tatil yapılan ülke” manşetlerini… Önümüzde bir Ramazan Bayramı tatili var. Önünü ardını hafta sonlarına yamayıp, aradaki bir buçuk günlük çalışma zamanını da görmezden geldik mi, alın size dokuz günlük tatil.
Gerçekten de yılın üçte birlik bölümünü neredeyse tatille geçiriyoruz.
Peki, Türkiye olarak bizlerin böyle bir lüksü var mı?
Hazır 2008 yılının son çeyreğinde iyice düşen büyüme rakamlarının gölgesinde, yaklaşan dokuz günlük Ramazan Bayramı arifesinde, bu konuyu tartışmanın tam da sırası geldi düşüncesindeyim.
Haftalık beş günlük çalışma zamanının bir kısmını da resmi tatillere, önü-arkası hafta sonlarına bağlanıp uzatılıveren bayramlara kaptıran bir ülkenin ekonomisi ve gelişmesi için iyi beklentilere sahip olmak pek mümkün görünmüyor.
Adliyelerde dağ gibi yığılan ve beş-altı ay sonrasına duruşma günü verilen dosyalar, ameliyat için aylarca beklemek zorunda olan hastalar… Bu listeyi uzatmanız, kamu hizmeti verilen her birimde bu sıkışıklığı, sıra beklemeyi teneffüs etmeniz mümkün.
Özel sektöre gelince, iş yasalarının getirdiği sınırlamalar doğrultusunda vardiya, fazla mesai vb. çeşitli çözümlerle “Cumartesi” açığını bir şekilde kapatıyor. Ama bu sefer de, Cumartesi tüm finans sisteminin tatilde olması nedeniyle kapatılmaya çalışılan üretim açığının ancak bir kısmı ile yetinmek zorunda kalınıyor.
Öte yandan şu “Cumartesi” meselesinde karşımıza çıkan yeni bir olgu da, küresel ısınma… Küresel ısınma nedeniyle “mevsim normalleri” denilen seviyenin yukarıya doğru gittiği, mevsimlerin kaydığı, hatta bahar mevsiminin neredeyse ortadan kalkmakta olduğu bir gerçek. Yılın büyük bölümü, çok sıcak ve nemli günlerden oluşuyor artık.
Hava sıcaklığının ve yüksek nemin verimliliği düşürdüğü bilimsel bir saptama. Bu durumda klasik olarak yıllardan beri uygulandığı şekilde Eylül’de başlayıp Haziran sonunda biten öğretim yılı meselesinde, küresel ısınma nedeniyle yeni bir durum ile karşı karşıya geliniyor. Pratikte Kasım başına kadar bir türlü tam anlamıyla başlayamayan eğitim yılı, neredeyse Mayıs ortasında tatile giriveren okullar.
Eğitim-öğretim faaliyetinin verimli ve çocuk ve gençlerimizi yarınlara hazırlayıcı nitelikte olması için belirli bir sürenin okulda eğitimle geçirilmesi gerekiyorsa ve ne yazık ki iklim koşulları nedeniyle bu sürenin başında ve sonunda verimsizliğe mahkûm olunuyorsa, çözümü bir de “Cumartesi”de aramalıyız sanki.
Kasım’da başlayıp Nisan sonunda bitecek ve verimliliği arttırılmış bir öğretim yılı için Cumartesileri de işin içine kattık mı, acaba kayıpta mı olacağız, kazançta mı?
Şu kayıp-kazanç sorusunu, bir de yazının başında sorduğumuz gerekçe ile yineleyelim; “Cumartesi günü yarım gün çalışma zamanı olarak uygulansa, Türkiye bundan kazançlı mı çıkar, yoksa atılan taş ürkütülen kurbağaya değmez mi?

2 Haziran 2008 Pazartesi

Ahmet İyimaya'nın Yasa Teklifine Destek


Kredi Kartları konusunda belli ölçüde disiplin getiren 5464 sayılı Banka ve Kredi Kartları Hakkındaki Kanun 23.02.2006 tarihinde kabul edildi.

Yasanın hazırlanması ve yasalaşması döneminde Genel Başkanlık görevini yürüttüğümüz
Tüketiciler Birliği adına gerçekleştirdiğimiz tüm katkılarda, yasanın bu hali ile kabul edilmesi durumunda, toplumdaki kredi kart rahatsızlığının ancak kısa bir süre için giderileceğini, ancak kredi kartlarına uygulanan faiz oranlarının sabit parametreler ile belirlenmemesi halinde bu sorunun tekrar ülke gündemine geleceğini ifade etmiştik.

Nitekim aradan iki yıl gibi kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen kredi kartlarına uygulanan yüksek oranlı faizler nedeniyle çok sayıda tüketicinin ödeme güçlüğü içine girdiği ve şu anda kredi kartları nedeniyle oluşan borç stokunun 35 milyon YTL. civarında olduğu gözlemlenmektedir.

Bu konudaki
endişelerimizi geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaşmış ve bu sorunun daha da büyümeden yasal düzenlemeye kavuşturulması gerektiğini belirtmiştik. Nitekim AKP Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya tarafından 22.05.2008 tarihinde TBMM. Başkanlığı’na sunulan bir yasa teklifi ile kredi kartlarına uygulanacak azami faizin, mevduata uygulanan faiz oranının iki katından fazla olamayacağı önerilmektedir.

Yasa teklifinin kamuoyuna açıklanmasının ardından insafsız faiz uygulayarak kredi kartları sektöründen ciddi kâr elde eden başta bankalar olmak üzere ilgili kesimlerden olumsuz tepkiler geldi. Giderek iktidar partisinin mensubu tarafından verilen yasa teklifi, ilgili bakanlar tarafından dahi eleştiri konusu yapıldı.

2 Haziran, saat 16:00-17:00 arasında konuk olarak katıldığımız TGRT FM. de yayınlanan Dünya Dönerken programında, yasa teklifine yöneltilen olumsuz eleştirileri değerlendirerek, bu konuda AKP Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın yasa teklifine olan açık desteğimizi ifade ettik.

Yasa teklifine ilişkin diğer teknik değerlendirmeleri ve önerilerimizi de, önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşacağız.

Tüketici Hakları Seminerleri Devam Ediyor


1997 yılınan bu yana sürdürülen tüketici hakları seminerleri ile tüketicilere haklarını ve hak arama konusunda izlemeleri gereken süreçleri anlatmaya devam ediyoruz.

Her yıl yaklaşık beş bin civarındaki tüketici ile doğrudan gerçekleştirilen seminerlerde; yaklaşık olarak bir saat süre boyunca tüketici olarak haklarımız nelerdir, hak aramada hangi yöntemleri kullanacağız, örgütlü ve sivil olmanın yararları gibi soruların yanıtlarını arıyoruz.

Sivil toplum örgütleri, firmalar, siyasi parti örgütleri, belediyeler gibi çok çeşitli kuruluşların üye ve mensupları üzerinde gerçekleştirilen seminerle ilgili taleplerinizi mbulentdeniz@gmail.com adresine bildirebilirsiniz.

25 Mayıs 2008 Pazar

Enerji Üst Kurulu, Akaryakıtta Fahiş Kâra Seyirci Kaldı

24.05.2008
Akaryakıt fiyatları hızla tırmanıyor. Ancak bu artış sadece dünyadaki dalgalanmadan kaynaklanmıyor. Ana dağıtım şirketlerinin fahiş kâr oranları yüksek fiyatın önemli sebepleri arasında. EPDK ise farklı illerde bile aynı fiyat uygulamasının normal olduğu görüşünde.

Tahminleri altüst ederek 135 dolara kadar tırmanan petrol fiyatı araç sahiplerinin cüzdanındaki yangını büyütüyor. Yıl başında 3,14 YTL'den satılan 95 oktan benzinin litresi 3,5 YTL'ye dayandı. Söz konusu artış sadece petroldeki tırmanıştan kaynaklanmıyor. Ana dağıtım şirketlerinin tatlı kârlarını katlamaları ve yüksek oranlı vergiler de pompadan damlayan zamların ana sebepleri arasında gösteriliyor.

Tüketici dernekleri söz birliği etmişçesine farklı illerde bile aynı fiyata benzin, LPG ve motorin satan şirketlere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ile Rekabet Kurulu'nun daha etkin bir denetim getirmesi gerektiği görüşünde. Tüketici hakları uzmanı avukat Bülent Deniz ise akaryakıttaki tablonun rekabet ihlali anlamına geldiğini dile getirerek, "Her iki kamu otoritesinin olaya el koyması lazım." dedi.

Zaman, 28 Nisan'da, 'Fiyat serbestliği benzine ucuzluk yerine zam getirdi' başlığıyla duyurduğu haberde, sektörde fiyatın serbest bırakıldığı 2005'te bayi kârlarının neredeyse ikiye katlandığına dikkat çekmişti.

Petrol Sanayi Derneği ise bir litre akaryakıtın yüzde 60'nın vergi, yüzde 22'sinin rafineri payı olduğunu, fiyat belirlenmesinde geriye yüzde 18'lik bir kısmın kaldığını ifade ediyor. Petrol Piyasası Kanunu, akaryakıt fiyatlarını serbest bırakmakla beraber Enerji Üst Kurulu'nu rekabetin ihlal edildiği veya bu tür şüphelerin oluştuğu durumlarda tavan fiyat belirlemeye yetkili kılıyor. Kurul, rekabetçi fiyat konusunda herhangi bir olumsuzluk tespiti durumunda, tavan veya taban fiyata müdahale edebiliyor. Ancak EPDK, Zaman'a şimdiye kadar bu yetkisini kullanmadığını açıklarken dalgalanmanın dünya petrol fiyatındaki hızlı artıştan kaynaklandığını savundu.

Akaryakıt fiyatlarındaki 'dar alanda rekabet paslaşması' tüketicilerin tepkisini çekiyor. Tüketici Hakları Uzmanı Avukat Bülent Deniz, akaryakıt fiyatlarının serbestçe belirlendiği bir ortamda istasyonlarda aynı veya benzer fiyatlardan satış yapılmasının tüketicilere haksızlık olduğunu vurguladı. Enerji Kurulu'ndan fiyatları incelemeye almasını isteyen Deniz, "Serbest piyasa deniyor, ama fiyat rekabeti yok. Şirketler Enerji Kurulu'na tavan veya bayiler için tavsiye fiyatları bildiriyor. Küçük farklar hariç aynı fiyatlar. Burada tüketicilerin mağduriyeti söz konusu. EPDK'nın yanı sıra Rekabet Kurulu da olayı incelemeye almalı ve gerekeni yapmalıdır." çağrısında bulundu.

Kanunun 10. maddesi şöyle: "...Ancak, petrol piyasasında faaliyetleri veya rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran veya doğurabilecek nitelikte anlaşma veya eylemlerin piyasa düzenini bozucu etkiler oluşturması halinde, gerekli işlemlerin başlatılmasıyla birlikte, her seferinde iki ayı aşmamak üzere, faaliyetlerin her aşamasında, bölgesel veya ulusal düzeyde uygulanmak için taban ve/veya tavan fiyat tespitine ve gerekli tedbirlerin alınmasına kurum yetkilidir. Belirli bölgelere ve belirli amaçlara yönelik olarak fiyatlara müdahale edilmeksizin kullanıcıların desteklenmesinin usul ve esasları ile miktarı bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir."

Akaryakıt ana dağıtım şirketlerinin EPDK'ya bildirdikleri fiyatlarda, örneğin 95 oktan kurşunsuz benzinin litresi söz birliği edilmişçesine 3,49 YTL olarak sıralanıyor. Motorinde de durum aynı, listedeki litre fiyatı peş peşe 3,19 şeklinde diziliyor. Söz konusu fiyatlar bütün istasyonlarda aynen ya da çok küçük farklılıklarla pompaya yansıtılıyor. Bu duruma tepki gösteren tüketiciler, Üst Kurul'un neden 'rekabet' incelemesi başlatmadığını açıklamasını istiyor. Benzin zamlarında gözlerin çevrildiği Enerji Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili, "Ocak 2005 itibarıyla akaryakıt fiyatları serbest bırakıldı ve sorumluluk EPDK'ya verildi. Sadece Kurul, rekabeti engelleyici veya kriz durumlarında taban veya tavan fiyata sınırlama getirebilir. Bunun dışında akaryakıt fiyatları oluşumunda ne Enerji Bakanlığı'nın ne de hükümetin hiçbir yetkisi yok. Sadece Bakanlar Kurulu sektörel teşvik yapmaya yetkili." bilgisini verdi. Petrol konusunda hassas bir süreç yaşandığına dikkat çeken aynı kaynak, bu zor dönemde Enerji Üst Kurulu'nun gelişmeleri yakından izlemesi, bütün kesimlerin de üzerine düşeni yapması gerektiğini belirtti.

Türkiye, petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 90'ını yurtdışından temin ediyor. Dolayısıyla fiyat dalgalanmalarından anında etkileniyor ve enerjiye ödediği miktar katlanıyor. Maliye Bakanlığı'nın hesaplamalarına göre ham petroldeki 1 dolarlık artışın ek maliyeti 530 milyon doları buluyor. Fiyatların 150-200 dolara çıkması, yıllık maliyeti 40-50 milyar dolar rakamlarına çıkaracak. Uluslararası piyasalarda yükselen petrol fiyatlarını değerlendiren uzmanlara göre, artışın ana sebebi ABD'nin takındığı tavır. Aynı zamanda hem en büyük tüketici hem de önemli üreticiler arasındaki bu ülkede ham petrol en pahalı olarak 70 dolara üretiliyor. Dolayısıyla şirketlerin aşırı kâr isteğiyle spekülatörlerin tatlı kazanç hırsı birleşince fiyatlardaki tırmanış durmuyor.

'Rekabet payımız yüzde 18'Akaryakıt sektöründe rekabetin var olduğunu savunan ana dağıtım şirketlerinin temsilci kuruluşlarından Petrol Sanayi Derneği (PETDER), yüksek vergi yüzünden rakamların küçük miktarda kaldığını ifade ediyor. Derneğin Genel Sekreteri Dr. Erol Metin, sektörde çok ciddi rekabetin yaşanmasının mümkün olmadığını belirterek, şunları söyledi: "Bir litre akaryakıt fiyatında yüzde 60 vergi var. Rafineri payı da yüzde 22. Dolayısıyla fiyat belirlenirken yüzde 82'si bizim kontrolümüz dışında. Sektör oyuncularına rekabet alanı olarak geri kalan yüzde 18'lik kısım kalıyor. Buna da dağıtım, depolama, nakliye, bayi kârı dahil. Bu kadar dar bir alanda ne kadar rekabet yapılabilir? Buna rağmen, istasyonlarda farklı fiyatları görmek mümkün. Şirketler, EPDK'ya tavan fiyatlarını bildiriyor. Rekabet az da olsa bunun altında yaşanıyor. Ama, yüzde 18'lik bir dilimde ciddi bir rekabet yapmak çok zor."

EPDK: Henüz fiyatlara müdahale etmedikFiyatlarda üst ve alt sınır belirleme yetkisi verilen EPDK, şimdiye kadar bu yetkisini kullanmadığını açıkladı. Zaman'ın konuyla ilgili sorusuna yazılı cevap veren kurum, "Dünya petrol fiyatlarının hızlı artışına paralel olarak ülkemizde akaryakıt fiyatları artış eğiliminde olup, bayi, dağıtıcı, rafineri ve dünya piyasalarındaki fiyatlar da kurumumuz tarafından izlenmektedir. Kanunun ilgili maddesi piyasa düzenini bozucu olağanüstü durumlarla ilgili olup, bu aşamada ve bugüne kadar kanunun 10. maddesi kapsamında herhangi bir işlem yapılmamıştır." ifadelerini kullandı.

Petrol fiyatlarındaki artış oto satışlarını vuracakPetrol fiyatlarındaki tırmanış araç sahipleri kadar, üreticilerini de endişelendiriyor. Ford Otosan Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan İlkbahar, "Bu vergilerle, bu benzin fiyatlarıyla -ki, dünyanın en pahalısıdır-, Türkiye'deki pazarın daha fazla büyümesi mümkün değil." dedi. Son 3-4 ay zarfında ekonomide çok şeylerin değiştiğini, yakıt fiyatlarının 130 doları geçtiğini aktaran İlkbahar, aynı zaman zarfında çelik fiyatlarının da ton başına 550 Euro'dan 700 Euro'ya çıktığına işaret etti. Türk Ekonomi Bankası'nın (TEB) şubat ayında Bursa'da düzenlediği 'Otomotiv Sektörü Gelecek Stratejisi Konferansı'nın çözümünden oluşan rapor sektör temsilcilerine dağıtıldı. Törenin açılışında konuşan İlkbahar, Amerikalı bir danışmanlık şirketinin Türkiye şubesini kuran Harward mezunu bir gencin, "Sene sonunda petrol fiyatlarını 200 dolara göre hesabınızı yapın." dediğini ifade ederken de "Tabii ki çelik fiyatları da onu takip edecek muhakkak. Bu nihai ürüne intikal ettiğinde, ben inanıyorum ki Avrupa pazarında otomotiv bir resesyona girmek zorunda olacak ve yahut da girmemesi için maliyetleri indirmek zorunda kalacağız. Türkiye'de yakıt fiyatları da benzer şekilde artınca 5 lirayı rahatça bulacak. Litresi 5 liraya gelindiğinde insanlar otomobil kullanmakta zorlanacaklar." değerlendirmesinde bulundu. Ardından olumsuzluklara karşın sektörün geleceğine olan inancını koruduğunu da dile getirdi.

TEB Genel Müdürü Varol Ciliv de dünyayı etkisine alan ABD'de merkezli krizin hafif hafif sonuna gelindiğini belirtirken, ancak bu durumun reel sektör ve üretim üzerindeki olumsuz etkilerinin süreceğini kaydetti. ABD ekonomisindeki yavaşlamanın süreceğini, dolaylı olarak bunun Çin ve Hindistan ile genel olarak dünya ekonomilerini de etkilemeyi sürdüreceğini anlatan Ciliv, "Gururla söyleyebilirim ki; dünyanın en sağlam sektörlerinden biri Türkiye'deki bankacılık sektörüdür. Çünkü bankacılık sektörü, yaşanan krizlerin ardından çok ciddi bir yeniden yapılanma yaşadı." diye konuştu.Haberin Kaynağı

13 Nisan 2008 Pazar

"6802 ayıbı ne zaman düzelecek?"


İletişim hizmetlerinden alınan “özel iletişim vergisi”ni değerlendiren Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz; "özel iletişim vergisi kaldırılmalıdır” dedi.
Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:

17 Ağustos 1999 Depreminin ardından ortaya çıkan ekonomik kayıpların telafisi amacıyla 2002 yılı sonuna kadar geçici olarak uygulanmak üzere cep telefonu abonelerinden % 25 oranında Özel İletişim Vergisi (ÖİV) tahsil edilmeye başlanmıştır. Bu verginin ihdasında öngörülen süre bitmiş olmasına rağmen, yürürlüğü iki kez uzatılmış ve nihayetinde ÖİV. kalıcı hale getirilmiştir.

Şu anda cep telefon iletişiminden % 25 ÖİV., % 14 maktu vergi, % 18 KDV. ve hazineye yatırılan % 15 oranındaki Hazine Payı üzerinden de, % 25 ÖİV. Ve % 18 KDV. alınmaktadır.

Bu vergi oranları ile Türkiye, cep telefonu iletişiminden en fazla vergi alan ülke durumundadır. Ülkemizi % 30 vergi oranı ile Uganda, % 28 vergi oranı ile Zambiya ve Brezilya izlemektedir. Gelişmiş ülkelerde ise, cep telefonu hizmetinden alınan vergi oranı % 15-25 arasında bulunmaktadır.

Ülkemizdeki abone sayısı dikkate alındığında cep telefonu hizmeti toplum tarafından temel bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir. Tüketicinin temel bir ihtiyaç olarak kabul ettiği cep telefonu hizmetinden bu denli yüksek oranda vergi alınması; temel ve evrensel tüketici haklarından biri olan "temel ihtiyaçların karşılanması hakkı”nı engellediği gibi yüksek oranda alınan bu dolaylı vergi nedeniyle vergide ve dolayısıyla gelir dağılımında adaletsizliğe neden olunmaktadır.

Bu nedenle siyasi iktidar 6802 sayılı Gider Vergileri Yasasının 39. maddesini yürürlükten kaldıracak girişimi yaparak, ülkemiz tüketicisine reva görülen bu ayıbı temizlemelidir.

Mehmet Bülent Deniz

5 Nisan 2008 Cumartesi

"kredi borçları alarm veriyor"


Kredi kartları ve bireysel kredi borcunu ödemeyen kişi sayısındaki artışı değerlendiren Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz; "kredi borçlarındaki artış alarm vermektedir” dedi.
Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:

Merkez Bankası verilerine göre, kredi kartı ve bireysel kredi borcunu ödemeyen kişi sayısı; 2007 yılının tamamında 266.472, 2008 yılının ilk iki ayında bireysel kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı 24.916, kredi kart borcunu ödemeyenlerin sayısı 96.685 olmak üzere toplam 121.601 olmuştur. Yani 2008 yılının iki aylık toplamı, geçtiğimiz yılın 12 aylık toplamının neredeyse yarısına ulaşmış bulunmaktadır.

2008 yılının ilk iki ayında kredi kart borcunu ödemeyen 96.685 kişi bakımından Bankalararası Kredi Kartları Merkezi verileri dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; ödenmeyen kredi kart borç stokunun 33.000.000 YTL. civarında olduğu görülmektedir. Ekonominin genelindeki olumsuzluğun artarak devam etmesi halinde bu rakamların daha da artacağı düşünülmektedir.

Açıklanan verilere ilişkin bu değerlendirmeler, Türk halkının kredi borç stokunun tehlikeli bir şekilde yükseldiğini göstermektedir. Küresel ekonomideki olumsuz gelişmeler ve açıklanan son enflasyon rakamları ve diğer iç dinamiklerdeki olumsuzluklar dikkate alındığında, tüketiciler için oldukça sıkıntılı bir döneme girilmiştir.

Tüketicilerin bu dönemde ihtiyaçlarını doğru belirleyerek, alışverişlerini gerçekleştirmeleri, kredi kartı veya bireysel kredi kullanımında dikkatli hareket etmeleri gerekmektedir. Gerekli olmayan lüks tüketim için yapılacak harcamalar, tüketici için kabusa dönüşecektir.

Mehmet Bülent Deniz

30 Mart 2008 Pazar

"KREDİ KARTINDA FAİZ SORUNU ARTIK ÇÖZÜMLENMELİDİR"


TBMM. gündemindeki Türk Ticaret Yasa Tasarısı çalışmalarını değerlendiren Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz; "kredi kartı faizinde, sorunu köklü biçimde çözecek yaklaşımlar desteklenmelidir” dedi.
Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:

Kredi kartında 2001 yılından bu yana yaşanan toplumsal ölçekteki sorunun ana kaynağı, bankalarca uygulanan yüksek oranlı gecikme ve temerrüt faizidir. Ekonominin diğer parametreleri ile uyumsuz, yüksek oranlı faiz uygulamaları nedeniyle 2003 ve 2006 yıllarında olmak üzere, iki kez kredi kart borçlarının yeniden yapılandırılarak ödenmesini sağlayacak yasa çalışması yapılmış, nihayet 5464 sayılı Banka ve Kredi Kartları Yasası çalışmalarında, kredi kartında uygulanacak gecikme ve temerrüt faizi konusu ayrıntılı bir şekilde tartışılmıştı.

O süreçte, kredi kartlarına uygulanacak gecikme ve temerrüt faiz oranının, ekonominin diğer parametreleri ile koşut olarak belirlenmesine ilişkin toplumsal talepler yasakoyucuya iletilmiş; örneğin faiz oranının “mevduata uygulanan en yüksek faiz oranının iki katı, tüketici kredisi oranı” gibi çok çeşitli önerilerde bulunulmuştu.

Ne yazık ki, 5464 sayılı Banka ve Kredi Kartları Yasası bu taleplerin uzağında bir düzenleme ile çıkarılmış, kredi kartına uygulanacak azami faiz oranının, her üç ayda bir Merkez Bankası tarafından belirlenmesi hükmü getirilmişti. Bu düzenleme kredi kartındaki faiz sorununu çözememiştir. Çünkü Merkez Bankası tarafından açıklanan oranlar, yüksek bulunarak, eleştiri konusu olmuştur. Örneğin; Merkez Bankası tarafından ilan edilen son rakamlar gereğince, gecikme faiz oranı % 4.93, temerrüt faiz oranı ise % 5.68 olarak belirlenmiştir. Yıllık enflasyon oranı, diğer kredilerde uygulanan faiz oranları gibi ekonominin diğer bütün parametreleri dikkate alındığında, yapılan bu belirlemenin gerçeklerden uzak ve fahiş olduğu görülmektedir.

2006 yılında çıkarılan yasa gereğince yeniden yapılandırılarak tasfiye edilen kredi kart borçları ve borçlu sayısında kısmi bir rahatlama sağlanmasına rağmen, yüksek faiz oranları nedeniyle çok kısa süre sonra kredi kart borçlularının ve borçlarının sayısında ciddi artışlar meydana gelmeye başlamıştır.

Yüksek faiz sarmalında sıkışan ve sayısı yüzbinlerle ifade edilen kredi kart hamili icra takiplerine maruz kalmıştır. Tahminlere göre bir milyon civarındaki kredi kart hamilinin de, icra takibi aşamasına geldiği düşünülmektedir.

Geçtiğimiz günlerde TBMM. gündeminde bulunan Türk Ticaret Yasa Tasarısı’na eklenecek bir hüküm ile kredi kartlarında faiz oranlarının, tüketici kredisi faiz oranlarına endekslenmesinin düşünüldüğü konusu basına yansımıştır.

Bu gelişmeyi olumlu olarak nitelendiriyor ve destekliyoruz. Bankaların uyguladıkları yüksek kredi kartı faiz oranları nedeniyle toplumsal huzuru zedeleyen gelişmenin köklü şekilde engellenmesini sağlayacak bir yasal düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Ancak Türk Ticaret Yasası çalışması bünyesinde yapılması düşünülen bu çalışmanın;

-Türk Ticaret Yasası’nın temel yasa niteliğinde olması ve hacmi nedeniyle tasarının görüşülmesi, kabulü ve yürürlüğe girmesinin uzun zaman alabileceği,
-Halen yürürlükte bulunan 5464 sayılı Banka ve Kredi Kartları Yasası’nın konuyu düzenleyen özel yasa olması,

nedeniyle öncelikle mevcut 5464 sayılı Banka ve Kredi Kartları Yasası’nda bir değişiklik yapılarak, bankaların kredi kartlarına uygulayabilecekleri azami gecikme ve temerrüt faizi oranlarının belirlenmesi yetkisi Merkez Bankası’ndan alınarak, ekonominin herhangi bir temel parametresine bağlanmalıdır.

“Tüketici kredisi faiz oranı, mevduata uygulanan en yüksek faizin iki katı, gerçekleşen enflasyon oranının iki katı, vb.” kurumların ve kişilerin keyfi değerlendirmelerine kapalı bir belirleme yöntemi ile kredi kartında yaşanan faiz kabusunun sona ereceği açıktır.

Mehmet Bülent Deniz

16 Mart 2008 Pazar

16 MART 1968. MY LAİ 40 YAŞINDA...






MY LAİ'DE 40 YIL ÖNCE...





16 Mart 1968.
Vietnam'daki ABD vahşetinde yeni bir gün yaşanıyor.

Saat 08:00
ABD ordusunun Americal tümeninin Charlie bölüğü, Son My bölgesindeki My Lai köyünde Vietkong'lu aramak için helkopterlerle köye indirildi.

Yüzbaşı Ernest L. Medina ve Teğmen William Rusty calley konutasındaki askerler önce My Lai köyünü top ateşine tuttular. Akabinde müfrezeler köye girdiler.

Askerler köyün her tarafında Vietkong askeri aramaya başladılar. Ancak bir tek Vietkong askeri bile köyde yoktu. Bütün evler ateşe verildi. Evlerden fırlayan erkek, kadın, çocuk, hayvan, ne varsa öldürmeye başladılar. 100 köylüyü bir hendeğe doldurup taradılar. Genç kadınlar öldürülmeden önce tecavüze uğradılar.

Sonuç: Yakalanan bir tek Vietkong askeri bile yok. Öldürülen 504 suçsuz insan.

Aradan 40 yıl geçti.
My Lai katliamı, 40 yıldır değişik versiyonlarla devam ediyor.

24 Şubat 2008 Pazar

"sağlıkta GERİYE dönüşüm"


Sağlık Bakanlığı’nın 15.02.2008 tarihli Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği’ni değerlendiren Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz; "rekabet koşullarını ortadan kaldıran bu yönetmelik, tüketicilerin kaliteli ve ucuz sağlık hizmeti almasını engellemektedir” dedi.
Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:

Sağlık Bakanlığı tarafından 15.02.2008 tarihinde yayınlanan bir yönetmelik ile Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak; özel hastanelerin nüfus ve hasta sayısı ile hastalık yüküne göre, Sağlık Bakanlığı tarafından yapılacak planlama doğrultusunda açılabileceği hükmü getirilmiştir.

2002 yılında AKP iktidarı ile başlatılan “sağlıkta dönüşüm” projesi ile kamuya bağlı sağlık kuruluşlarından sağlık hizmeti edinenlerin, sosyal güvenceleri kapsamında özel sağlık kuruluşlarından da yararlanması sağlanmış, böylelikle kamu eli ile sunulan ve her bakımdan yetersiz olan sağlık hizmeti üzerindeki yığılmanın önüne geçilmesi ve yurttaşın kaliteli sağlık hizmetine ulaşması amaçlanmıştı.

Bu proje nedeniyle çok sayıda özel sağlık kuruluşu gelişen sektörde yerini almaya başlamış, sektörde ciddi yatırım süreci başlamıştır. Ancak Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan bu yönetmelik ile sağlık sektöründeki özel girişimin önü kesilmek istenmektedir.

Buna göre; nerede özel sağlık kuruluşunun açılabileceği Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek, özel sağlık kuruluşlarının belli bölgelerde yığılmasının önüne geçilmesi gerekçesi ile bu sektördeki serbest girişimin önü kesilecektir.

Serbest ekonomi düzeninde yatırımcı faaliyetinin kamu tarafından planlanmaya ve giderek yasaklanmaya kalkılması, sonuçta gerekli rekabet ortamının sağlanmaması nedeniyle hizmeti edinen yurttaş bakımından “kaliteli ve ucuz” hizmete ulaşmasını engelleyecektir

Öte yandan aynı yönetmelik ile getirilen kriterlerin ağırlaştırılması ile ancak çok büyük sermaye gruplarının özel sağlık sektörü alanında yatırım yapabilmesinin önü açılmakta, bu sektörde faaliyet yapma niyetindeki diğer küçük sermaye gruplarının önü kesilmekte, sonuçta “tekelleşme”nin önü açılmaktadır.

Bu durum başta Anayasa olmak üzere tüketici haklarına ilişkin düzenlemelere aykırı olduğu gibi, AKP iktidarı ile başlayan “sağlıkta dönüşüm” projesinde, geriye doğru gidişi ifade etmektedir.

Yönetmelikten etkilenen ilgili sektör kuruluşlarının konuyu yargıya taşıması halinde, bu düzenlemenin yargı kararı ile ortadan kaldırılması kuvvetle muhtemeldir.

Mehmet Bülent Deniz

420,3 Milyon YTL.lik "Seni Seviyorum"




Sizin Sevginiz Kaç Para?..


Bir 14 Şubat fırtınasını daha geride bıraktık...

Küresel kapitalizm, tüketiciye oynadığı oyunun yeni perdesini bu yıl da açtı ve tüketici sadece Türkiye'de "seni seviyorum" demek için kredi kartlarına 420,3 milyon YTL. lik yeni bir yük bindirdi.


Öğretmenler Günü, Anneler-Babalar-Nineler Günü derken son on yıldır tüketicinin başına sarılan yeni dertlerin şampiyonu hiç kuşkusuz "Sevgililer Günü" muhabbeti.


14 Şubat'a yaklaşırken başlayan promosyonlar, kırmızı kalplerle bezenmiş vitrinler her yanı sararken, tüketici adeta "seni seviyorum" demeyi alacağı bir hediye ile söylemeye mecbur tutuluyor. Kredi kartlarına asılan tüketicinin aldığı hediye ile sevdiğine duygularını ne kadar ifade edebildiği de tartışmalı.


Sevgilisinin belki de hiç kullanmayacağı bir şeyi hediye eden, hediye aldığının bir üst modelinin bir sonraki gün vitrinde satışa sunulduğunu gören sevgili için, içine düşülen trajkomik durumdan daha beteri ödeme günü geldiğinde iyice kabarıklaşan hesap ekstreleri oluyor.


Tüm bunları TVnet'de, haber kuşağında anlattık. Yıllardır anlatıyoruz. Ama görüyoruz ki, "Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok"


Aziz Valentin de, yattığı yerden acı acı gülüyordur herhalde...

7 Şubat 2008 Perşembe

İdam Durdu. Ya Sonra?...

İdam Durduruldu

İnternetten edindiği kadın haklarına ilişkin bildiriyi üniversitede dağıttığı için idama mahkum olan Kambaks'a verilen cezanın infazı, dünya kamuoyundan gelen tepkiler üzerine durduruldu.

Afganistan yetkilileri idamın durdurulduğunu ve Kambaks için yargı sürecinin yeniden işletileceğini açıkladılar.

"Küresel 301"de son durum bu...

3 Şubat 2008 Pazar

Yayla, Kambakş...Küresel 301 Sorunu










Düşünce Özgürlüğü; Hemen, Şimdi, Herkes İçin, Her Yerde



"Düşüncelerinizin hiçbirine katılmıyorum. Ama bunları özgürce ifade edebilmeniz için sonuna kadar yanınızda olacağım."

Bu sözlerin üzerinden 250 yıldan fazla zaman geçti.

Voltaire'den günümüze, değişen çok şey yok.

Daha dün ülkemizde Atilla Yayla'ya düşündüklerini açıkladığı için ceza verdik.

Bugün Afganistan'da, Said Pervez Kambakş kadın hakları konusunda bir bildiriyi üniversitesinde dağıttığı için idama mahkum oldu.

Neyi bekliyoruz?

Bir gün sıranın bize gelmesini mi?

Konut Kredisi Kullanırken Aldanmayın!..


Konut kredisinde 'düşük faiz' oyunu
Ev alacaklar, kredilerinde gerçek faiz oranını görmek için ne yapmalı?




03 Şubat 2008


Bankaların komisyon oranları yüzde 5'e kadar yükselebiliyor. 100 bin YTL kredi için ortalama 3.5 bin YTL masraf ödeniyor. Gerçek faiz oranını anlamak için yeni ürün “masrafsız kredi”ye bakmak gerekiyor.Güneri İnşaat Satış ve Pazarlama Müdürü Tuba Buyurgun Elmas, konut kredisi kullanacak kişilerin, bankaların sadece vade farkı oranlarına bakarak değil masraf kalemlerini de inceleyerek seçim yapması gerektiğini vurguladı. "Kredi kullanacak kişilere vade farkı oranı cazip gelirken bunun yanında bankalara ödenmesi gereken masraf kalemleri değişebiliyor" diyen Elmas şöyle devam etti: "Kredi kullanırken toplam tutarın yanı sıra ek ödemelerin de ne kadar tutacağı önemli. Bazı projeler müşterilerini bu masraftan muaf tutabiliyor, konut seçiminde toplam tutara bakılırken bunlar göz ardı edilmemeli." Projelerin kendi imkanları dahilinde bankalarla özel olarak yaptıkları anlaşmaların faiz oranlarını aşağı indirdiğine dikkat çeken Elmas, kullanıcılara kredi kullanımında bunların karşılaştırmasını iyi yapmalarını önerdi.




BANKADAN ÖNCE PROJEYİ SEÇİN

Bankaların farklı uygulamalar yapmakla birlikte toplamda kullanılan kredinin yüzde 1 ile 3.5'u oranında kredi dışı bir maliyet ortaya çıkardıklarını belirten Elmas "Bu bankadan bankaya değişiyor. Alacağınız konutla bankanın yapacağı anlaşma burada önem kazanıyor. Örneğin biz İkebana Evleri'nde Kuveyt Türk ile sadece yüzde 1 komisyon ödenme üzerinde anlaştık. Bunun dışında kullanıcı hiçbir yan ödeme yapmıyor" dedi.



PROJELER ORTA GELİRLİYE YÖNELDİ

Lüks konut pazarının doyduğunu, inşaatta orta gelirliye yönelik projelerin öne çıktığınıs öyleyen Tuba Buyurgan Elmas, aylık geliriyle kredi faizini ödeyecek olan ve tüm birikimini yatıran orta gelirli için yüzde 1'lik oranın bile önemli olduğunu söyledi. Tüketicilerin artık alacakları ev konusunda çok bilinçli hale geldikleri ve "Su taşkın dedektörü var mı yok mu?" diye sorduklarını bile hatırlatan Elmas, konut kredisi alırken de aynı hassasiyeti göstermeleri gerektiğini ifade etti.




TÜM MALİYETLERİ İLAN ETMEKLE MÜKELLEFLER

Tüketiciler Birliği Eski Başkanı Bülent Deniz, Tüketici Yasası'na göre bankaların, reklam yaparken kredinin tüm maliyetlerini ilan etmekle mükellef olduğunu ifade etti. Uygun faiz oranı üzerine bankaya başvuran bir tüketicinin, başvuru sonrasında hayli kabarık bir dosya masrafı ile karşı karşıya kaldığını belirterek bunu "aldatılma" olarak niteledi. Bankaların ayrıca hayat ve afet sigortası için anlaşmalı şirketlere prim ödenmesini şart koştuğunu da belirten Deniz "Tüketici daha uygun primler ödeyeceği sigorta şirketini seçebilir" dedi.



100 BİN YTL KREDİNİN MALİYETİ 3500 YTL

Tüm birikimini yatıran ve uzun süreli kredi ödemesine imza atanlar için de bankalar için de her kuruşun değeri var. 100 bin YTL kredi için dosya masrafı, ekspertiz ücreti, zorunlu doğal afet, konut ve hayat sigortası masrafları ortalama 3.500 YTL tutuyor. Finansbank'ın paketlerinde bankanın anlaşmalı sigorta şirketleri tercih edilirse düşük faizli ihtiyaç kredisi kullandırılıyor. Garanti Bankası yüzde 1'i oranında dosya inceleme masrafı talep ediyor. Oyakbank ise 1.21'le 144 aya uzayan vadelerle kullandırdığı kredi için yüzde 5 dosya masrafı istiyor. Yapı Kredi Bankası'nın masraf hanesinde ise 250 YTL'lik avukat ücreti yer alıyor. Akbank, sigorta masraflarının dışında yüzde 2 komisyon ve 1.000 YTL hizmet bedeli alıyor.


29 Ocak 2008 Salı

2 Şubat, Saat 13:30



İstanbul için 103.2 frekansından yayın yapan Özel FM. de mikrofonda konuk olacağım.
2 Şubat Cumartesi, saat 13:30'da Mustaafa Öztürk ile "yaşamı" konuşmak üzere randevumuz var.
Sizi de beklerim efendim...

27 Ocak 2008 Pazar

"tüketici hareketi için çabamız devam edecektir"



deniz: “tüketici hareketi için çabamız devam edecektir”

Tüketiciler Birliği Genel Başkanlığı görevinden ayrılması ile ilgili bir değerlendirme yapan Mehmet Bülent Deniz; "ülkemiz tüketici hareketi için katkı ve çabamız devam edecektir” dedi.

Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır;

Tüketiciler Birliği, 1997 yılında “daha güzel bir Türkiye için çok şey istiyoruz” diyerek, bir “sivil yürüyüş”e başlamıştır.

Tüketiciler Birliği, öteden beri siyaset, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütlerindeki başkanlık sürelerine dikkat çekmiş, 30-40 yılı bulan örgüt başkanlıklarının, demokratik açılımlarla bağdaşmadığını savunmuştur.

Bu anlamda Tüketiciler Birliği tüzüğü Genel Başkanlık süresine ilişkin bir sınırlama getirmiş, getirilen bu sınırlama doğrultusunda görev süremin dolması nedeniyle kurucu Genel Başkanlık ve 11 yıldır yürüttüğüm Tüketiciler Birliği Genel Başkanlık görevinden 25.01.2008 tarihinde ayrılmış bulunmaktayım. Tüketiciler Birliği’nin bu tutumunun tüm siyasi partiler, meslek ve sivil toplum örgütleri için örneklik oluşturmasını diliyorum.

Bugün itibariyle onbinlerce üyesi, gönüldaşı ve 21 şubesi ile çalışmalarını sürdüren Tüketiciler Birliği’nin geçmiş 11 yıllık dönemindeki başarılarında Genel Başkan olarak katkı sunmuş olmanın onurunu taşımaktayım.

Kuşkusuz ülkemizin en büyük ve etkin sivil toplum kuruluşlarından biri niteliğini kazanan Tüketiciler Birliği’nin bu başarısının altında, Tüketiciler Birliği’ne emek veren genel merkez ve şubelerdeki yöneticilerimizin, üyelerimizin, gönüldaşlarımızın, özellikle çalışmalarımızın kamuoyuna yansımasını sağlayan medya çalışanlarımızın ve çalışmalarımıza sahip çıkan Türkiye tüketicisinin çaba ve destekleri yer almaktadır. Gösterilen ilgi, destek ve katkıya yürekten teşekkür ediyorum.

Küresel ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeler, 2008 yılının hepimiz için oldukça zor bir olacağını göstermektedir. Bu dönemde tüketici hareketinin güçlü bir şekilde işlevini yerine getirmesinin önemi artmış bulunmaktadır.

Zor dönemde tüketici örgütlenmelerinin tüketicinin hak ve çıkarlarının korunması için yapacakları katkı yanında, kişisel olarak 11 yıllık süreçte edindiğim bilgi ve deneyimin ışığında, bir sivil toplum ve tüketici hakları uzmanı olarak; konferans, panel, makale ve analizler ile kamuoyu ve karar mekanizmaları nezdinde ülkeme, sivil toplum ve tüketici haklarının gelişmesine katkı sunmaya devam edeceğim.

Mehmet Bülent Deniz
Tüketiciler Birliği Eski Genel Başkanı

Başlarken...



Yaklaşık 15 yıldır bir çok sivil toplum örgütünde üst düzey görevlerde çalıştım.
Yine 11 yıldır Tüketiciler Birliği'nin Genel Başkanlığını yürütmekteydim.
25 Ocak 2008'de, bu görevimden ayrıldım.
Şu anda bir çok sivil toplum örgütü ile sadece üye olarak ilişkim bulunmaktadır.

Bunca zamandır sivil toplum örgütlerinde yönetici/başkan olarak bulunmak, kamuoyu ile kendini paylaşmak konusunda bir sınırlama getiriyor. Kendini anlatırken temsil ettiği, sözcüsü olduğu sivil toplum kuruluşu nedeniyle üstlendiği sıfatın gereklerine uygun olarak ve mutlaka isminin önünde veya arkasında sivil toplum örgütü ile ilgili bir takıyı taşıyarak imzasını atmak zorunda kalıyor insan.

Şimdi sadece Mehmet Bülent Deniz olarak düşüncelerimi, deneyimlerimi, müktesebatımı dış dünya ile paylaşabilme olanağına sahibim. Bunca zamandır çok çeşitli örgütlenmelerde gerçekleştirdiğim mesai sonrasında sivil toplum, insan hakları, tüketici hakları, hasta hakları, sivil itaatsizlik gibi konularda edindiklerimi sadece Mehmet Bülent Deniz olarak paylaşacağım.

Bismillah...

Kimim?

1964, Diyarbakır doğumlu.
1986 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.
1988 yılından bu yana İstanbul’da hukuk danışmanlığı ve avukatlık yapıyor.

Sivil Toplum Çalışmaları
1997 yılında Tüketiciler Birliği’ni kurdu.
Kuruluşundan itibaren 11 yıl süre ile Genel Başkan olarak görev yaptı.
Tüketiciler Birliği'ndeki genel başkanlık döneminde; kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği etkinlikler, kampanyalar, açtığı davalar, onbinlerce tüketiciye ulaştırdığı ücretsiz hukuki yardım ve benzeri çalışmaları ile uluslararası sivil toplum örgütü niteliği kazanmıştır.
Bu çalışmalar esnasında; helâl sertifika, bilgi edinme, Turn Off TV, Buy Nothing Day ve benzeri konularda Türkiye'de bir çok ilki gerçekleştirdi.
2008 yılında Genel Başkanlık görevini bıraktı.

1988-2002 tarihlerinde Türkiye-Pakistan Kültür Derneği’nde yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.

1997-2002 tarihlerinde Mazlumder İstanbul Şubesi’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı.
1997 yılında bu örgüt bünyesinde insan hakları ihlâline uğrayanlara ücretsiz hukuki yardım sağlamak üzere Hukuki Yardım Merkezi’ni kurdu ve ilk dönem başkanlık görevini yürüttü.
Özellikle 28 Şubat diye adlandırılan dönemde ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü duyarlılığı içinde mağdurların yanına oldu.
Halen mütevelli heyet üyesidir.

1997 yılında HAYAD Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği’ni kurdu. İlk dönem Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü.
Bu örgütün kuruluşu ile birlikte ülkemizde ilk kez hasta ve hasta yakını hakları kavramının tartışılmasını sağladı.
Bu alanda yaptığı çalışmalar ile  Hasta Hakları Kurulları’nın kurulması ve mevzuatının yürürlüğe girmesini sağladı.

1997 yılında Senabil Vakfı’nın kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdi.
Vakıf bünyesinde SEHAM Senabil Hukuk Araştırmaları Merkezi’ni kurdu.
Beş yıl süre ile merkezin başkanlık görevini yürüttü.
Merkez bünyesinde özellikle genç hukukçuların mesleki ve entelektüel nosyonlarını geliştirecek çalışmalar gerçekleştirdi.

2000-2002 tarihlerinde Hukukçular Derneği yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.

2000-2007 tarihlerinde AKDER Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği Denetleme Kurulu üyesi olarak görev yaptı.

2000 yılında ülkemizin en büyük sivil iletişim ağı olan STKDUYURU grubunu kurdu.
1999 İzmit depremi sonrasında, sivil toplum örgütlerinin iletişimi ve dayanışmasını kolaylaştıran bu iletişim ağı ile Türkiye'de sivil toplum  örgütlenmesine olumlu katkıda bulundu.

2004 yılında kurulan Sağlıklı Gıda Plâtformu’nun kuruluş çalışmalarını yürüttü. Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı olarak katkı sağladığı bu oluşum, Güvenli Gıda olgusuna yönelik bir çok oluşumun doğmasına yol açtı.

2004 yılında TOBB ve İKV öncülüğünde kurulan Türkiye Plâtformu’nda yer aldı. Bu plâtform bünyesinde ülkemizin AB. üyelik süreci ile ilgili olarak Brüksel’de çeşitli çalışmalar gerçekleştirdi.

1995 yılından bu yana Düşünce Suçuna Karşı Girişim Grubu’nda aktivist olarak katkı sağlıyor.
Düşünce özgürlüğü konusunda, bir çoğu uluslar arası boyutta girişim ve eylemlilik sürecinde yer aldı.
Özellikle 2001 yılında gerçekleştirilen ve 75.000 kişinin örgütlendiği sivil itaatsizlik kampanyasını yönetti.
Sivil itaatsizlik eylemleri nedeniyle yargılandı.

2005 yılında Ortak Payda oluşumunda yer aldı.

2005 yılından bu yana Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Danışma Kurulu Üyesi.

2010-2019 döneminde, TkMM-Ortak Çalışma Grubu'nda yer yer aldı.

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) üyesidir.

2012 yılında çok sayıda tüketici örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Tüketici Birliği Federasyonu'nu kuruluş çalışmalarını yönetti.
Kurucu ve halen genel başkanlık görevini yürütmektedir.

2018 yılında diğer tüketici federasyonları ile birlikte Tüketici Konfederasyonu Girişimi çalışmalarına katkı sağladı.

Diğer Çalışmalar
2004-2008 Ulaştırma Bakanlığı İnternet Üst Kurul Üyeliği.

2000 yılından bu yana Ticaret Bakanlığı bünyesindeki Tüketici Konseyi’nde 2000 yılından bu yana konsey delegesi  olarak görev yapmaktadır.

2020 yılında Ticaret Bakanlığı Reklam Konseyi delegesi olarak görev yapmaya başladı.

2020 yılında Ticaret Bakanlığı Reklâm Kurulu ve Haksız Fiyat Denetleme Kurulu üyeliklerine seçildi.
Halen bu kurullarda görev yapmaktadır.

2000 İstanbul Barosu seçimlerinde Çağrı Avukatlar Grubu adına Yönetim Kurulu Üyesi Adayı olarak seçimde yer aldı.

2006-2009 Haseki Hastanesi Hasta Hakları Kurul üyesi.

1992 yılında İstanbul Barosu CMUK Uygulama Merkezi kuruluşunu gerçekleştirdi.

1995-2002 döneminde İstanbul Barosu Bölge Temsilcisi olarak görev yaptı.

2002 yılında İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi kuruluşunda katkı sağladı.

2002-2004 döneminde, 7. dönem İstanbul İl Genel Meclis Üyesi olarak görev yaptı.

2005 Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen 2. Aile Şurası üyesi.

2009-2010 yılında, Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ASAGEM-EDAM Aile Müfredatı Geliştirme Projesi Danışma Kurulu üyesi.

2018-2021 döneminde Ticaret Bakanlığı ve Avrupa Birliği tarafından yürütülen IPA II kapsamındaki iki projede çalışma ve görev yaptı.

Teorik ve Akademik Çalışmalar
İnsan hakları, tüketici hakları, hasta ve hasta yakını hakları, sivil itaatsizlik, sivil toplum örgütlenmesi, sivil toplum kuruluşlarında yönetişim, sivil toplum kuruluşlarında zaaflar, toplam kalite yönetimi, CRM konularında yüzlerce panel, konferans, sempozyum, seminerde tebliğ sundu.

"Hukuka Uygunluk Sebebi Olarak Sivil İtaatsizlik" adıyla henüz yayınlanmamış bir eseri bulunmaktadır.

Sivil toplum örgütleri bünyesinde gerçekleştirdiği çalışmalar esnasında baz istasyonları, tüketici hakları, bilgi edinme hakkı, seçim hukuku, toplam kalite yönetimi, yoksulluk, helâl sertifika, düşünce özgürlüğü ve benzeri konularda onlarca rapor hazırladı.
Hazırladığı raporlar nedeniyle mevzuatlarda iyileştirici çalışmalar yapıldı.

Yine sivil toplum örgütü temsilcisi sıfatıyla TBMM. nde görüşülmekte olan çok sayıda yasa çalışmasında katkı yaptı.
İlgili komisyonlardaki çalışmalara ilişkin olarak rapor ve mütalaalar sundu.

STK. Sempozyum Düzenleme Kurulu, EDAM STK. Yöneticisi Yetiştirme Programı, Mazlumder İnsan Hakları Okulu ve benzeri çalışmalarda eğitimci olarak görev yaptı.

2015 yılında Aile Bakanlığı için Özel Gereksinim Grupları ve Aile Hukuku isimli iki kitap yazdı.
Kitapları Aile Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitimlerinde görev alan eğitimcilerin eğitimi niteliğindedir.

Medya Çalışmaları
Çalışmalarına ilişkin binlerce kez yazılı, görsel, işitsel ve sosyal medyada haber oldu, demeçleri ve çalışmaları yayınlandı.

Aylık olarak yayınlanan bir çok (Bizim Market Dergisi, Açı, Analiz ve benzeri) çok sayıda dergide köşe yazıları yayınlandı.

2009 yılında TRT Radyo1 de haftalık olarak yayınlanan Yaşarken programının danışmanlığını yaptı. Stüdyoda uzman konuk olarak program yaptı. Program, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 2010 yılında, Yılın Radyo Programı Ödülü kazandı.

2017 yılında Genel Başkanı olduğu Tüketici Birliği Federasyonu tarafından himaye edilen Tüketici  Postası'nı kurdu.
Türkiye'nin ilk ve tek tüketici haber portalı olan Tüketici Postası, Ticaret Bakanlığı 2020 Tüketici ödülleri kapsamında, yılın basın ödülüne layık görüldü.