21 Şubat 2010 Pazar

"Ne Hasta Bekler Sabahı..."

Necip Fazıl’ın Beklenen şiirinin ilk dörtlüğü çoğumuzun ezberinde;
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı
Seni beklediğim kadar.

Sektör dergisinde aşk, vuslât üzerine yazacak değiliz.
Bu şiirin çağrışım yapmasının nedeni, sadece kıyasıya süren “ilaç meydan savaşları”nda, arada bir yerde, birilerinin telef olma olasılığı…

Konu mâlum.
Bir türlü giderilemeyen sosyal güvenlik sistemindeki açığın azaltılmasına yönelik iktidarın aldığı önlemler sadedinde, referans ilaç uygulaması ile ilaç fiyatları ortalama yüzde otuz beş düşürüldü.
İlaç fiyatları düşünce, eczacıların depolarında bulunan yüksek fiyattan alınmış ilaçların oluşturacağı zararın ne olacağı, nasıl giderileceği üzerine başlayan kavga, iktidar-eczacılar arasında meydan savaşına dönüştü.

Her ne kadar iktidar kanadı, firmalarla anlaşma yapıldığını ve eczacıların stok zararının firmalar tarafından karşılanacağını açıklasa da, gerek firmaların bu konudaki yaklaşımlarının netlik kazanmaması ve gerekse sosyal güvenlik kapsamındaki yurttaşların ilaç alımında eczaneler ile yurttaşı karşı karşıya getiren bir yığın bürokrasi ve külfet, eczacıları bir günlük grev noktasına getirdi.

Eczacıların bir günlük kapama eylemine iktidarın yanıtı hayli sert oldu ve Türkiye Eczacılar Birliği ve Sosyal Güvenlik Kurumu arasındaki sözleşmenin 16 Ocak 2010 itibariyle feshedildiği, bundan sonra meslek örgütü yerine eczanelerin kendisi ile sözleşme yapılacağı açıklandı.
Bununla da kalmadı sert yanıt, ilaçların marketlerde satılabilmesi konusu da gündeme getirildi.
Biz bu satırları yazarken, Danıştay sözleşmenin feshine ilişkin iktidar kararının yürütmesini durdurdu, ama siz bu satırları okurken, son durum nedir, onu kestiremiyoruz; yürütmeyi durdurma kararı kesinleşti mi, 16 Ocak sonrası sosyal güvenlik sistemindeki yurttaşlar ilaçlarını nasıl, nereden temin ettiler ve benzeri konular umarız çözümlenmiştir.

Ama gelin biz bu meydan savaşını bir kenara bırakalım ve ilaç konusundaki tabulardan birini, marketlerde ilaç satılması zemininde tartışmaya açalım…
İlacın Reklâmı Olur mu?
Sağlık sektöründeki temel sorun, verilen hizmetlerin bedelinin yüksek olması.
İlaç fiyatları sosyal güvenlik kapsamında olmayan hastanın cebini, sosyal güvenlik kapsamındaki hasta nedeniyle de, sosyal güvenlik sisteminin kasasını delip geçiyor.

Bir taraftan araştırma, geliştirme ve üretim için anlaşılabilir maliyet yüksekliği, ama diğer taraftan da ilaç sektörünün rekabete kapalı olması nedeniyle fiyatların, ürünü sunan firmalarca rahatça belirlenebilmesi, bu fiyat yüksekliğinin temel nedeni.

Hepimiz biliyoruz ki, bir ürünün fiyatı piyasada arz/talep dengesine göre belirleniyor. Ama ürün fiyatını etkileyen diğer önemli faktör, ürünü satanların fiyat/kalite bağlamında rekabet içinde olup olmamaları.
Tüketicinin tercihini serbestçe yapabilmesinin sağlandığı, firmaların ürünlerinin tercihi için tüketiciye reklâm, promosyon, kalite vaadi, ucuz fiyat teklifinin geçerli olduğu tam rekabet ortamında, tüketiciye ulaşan ürün fiyatlarında “damping”, ürün kalitesinde de iyileşme olduğu bir gerçek.

Şimdi akla gelen ilk soru şu; “ilaçta reklâm olsun, ama doktor reçeteye ne yazarsa, o ilacı almaya çalışmıyor muyuz?”
Hayır!
İlaç reklâmlarının kontrollü olarak yapılabildiği piyasa ortamında, doktorlar reçetelere ilacın markasını yazmak yerine, ilacın etken maddesini yazacaklar.
Hasta/tüketici de ilacı alırken, kullanması gereken etken maddeyi içeren ilaçlar arasında kendi tercihini yapacak.
Bu tercihin yapılmasında, fiyat/kalite bağlamında hasta/tüketiciye en iyisini vaad eden, reklâmları ile tüketiciyi doğru ve etkin şekilde bilgilendiren firmaların ilaçları tercih konusu olacak ve sağlanan bu rekabet ortamında, ilaç fiyatları füze gibi aşağı inecek.

Üstelik ilaç firmalarının, kendi ürünlerinin sürümünü arttırmak için doktor-firma arasındaki, kamuoyunu rahatsız eden ilişki biçimi de ortadan kalkacak, bu ilişki biçiminin fonları hasta/tüketicinin bilgilendirilmesi, ona ulaşılabilmesi için reklâm ve kampanyalar için olarak kullanılacak.

Bu yol haritasına bakınca, ilaçta reklâmın “bal” gibi olacağı açık.
Ülkemizin bu “tabu”sunun artık tartışılması gerekiyor.
Tıpkı, marketlerde “ilaç satılabilir mi” tabusunun tartışılmaya başladığı gibi.
Şimdi marketlerde ilaç satılsın/satılmasın tartışmasını, ilaçta reklâm olanağının sağlandığı bir zeminde, sakince tartışmaya açmak gerek.

Biz de buna niyetliydik, ama yerimiz yetmedi.
Yerimizin geniş olduğu bir yazımızda bu konuyu ele almak üzere…
(Makale, Bizim Market Derigisi'nin 2010/Şubat sayısında yayınlanmıştır.)

14 Şubat 2010 Pazar

AVM.ler Yargı Kararını Hiçe Sayıyor


İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) nin kararına göre, alışveriş merkezlerinin (AVM) otoparkları, ilk üç saat için ücretsiz.
Ancak bir çok AVM. de bu karara aykırı olarak, tüketicilerden otopark ücreti alınıyor.


Konuyla ilgili olarak ATV Haber'e konuşan Av. M. Bülent Deniz; "UKOME kararı gereğince, AVM. otoparklarında, üç saate kadar park etmek ücretsiz. UKOME'nin bu kararının iptali için AVM. lerin açtıkları davada, her ne kadar İstanbul 2. İdare Mahkemesi tarafından UKOME kararının iptaline dair karar verildiyse de, temyiz aşamasında Danıştay tarafından bu karar bozuldu ve UKOME kararı yeniden geçerlilik kazandı. Artık AVM. lerin, UKOME kararına uygun olarak, üç saati aşmayan süreler için tüketiciden otopark parası almaları mümkün değil. Ancak halen bir çok AVM. de, UKOME kararına aykırı olarak otopark ücreti alınıyor" dedi.

Otopark Parasını Nasıl Geri Alacağız?
Haksız alınan otopark ücretleri için başvuru yapılması halinde paranın geri alınabileceğini belirten Deniz; "alınan ücret küçük olabilir. Ama bir kaç kişinin haksız alınan bu ücretlerin iadesi için yapacakları başvurular, hem haksız alınan paranın iadesini sağlayacak, hem de bu konuda yanlış ve haksız uygulama içinde olan AVM. ler için uyarıcı nitelikte olacaktır. Haksız alınan paranın iadesi için tüketicinin ikametgahının bulunduğu ilçedeki Kaymakamlık binasında bulunan Tüketici Sorunları Hakem Heyetine yapılacak ücretsiz başvuru ile paranın iadesi işlemi sağlanmış olacaktır. Öte yandan AVM. hakkında İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve UKOME'ye yapılacak başvurular ile AVM. ler için yaptırımda bulunulması talep edilebilir" dedi.


9 Şubat 2010 Salı

Ete Boykot Çağrısı


Sivil toplum örgütleri et fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle boykot çağrısı yaptı.

Kırmızı et fiyatları füze ile yarışıyor. Son 1 yılda yüzde 60 artan et fiyatlarındaki yükseliş sivil toplum örgütlerini harekete geçirdi. Örgütler vatandaşa “Et boykotu yapın” çağrısında bulundu. Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı Bülent Deniz, et fiyatlarındaki artışın spekülatif olduğunu söyledi. Fiyatları düşürmek için vatandaşa tüketimi azaltma çağrısında bulunan Deniz, “Fiyatlar spekülatörler yüzünden yükseliyor. Fiyatlar düşene kadar vatandaş et almasın” dedi.

DENETİM ARTSIN
Denetimle spekülatörlerin önüne geçilmesini isteyen Deniz, canlı hayvan ithalatının da serbest bırakılması gerektiğini kaydetti. Deniz, gıda denetimlerinin artırılarak, hileli ürünlerin önüne geçilmesini istedi. Tüketicileri Birliği Başkanı Nazım Kaya da, et fiyatlarının artmasına neden olarak gösterilen hayvan sayısındaki azalmanın yüzde 60 fiyat yükseltecek boyutta olmadığını savundu.

SPEKÜLATÖRE CEZA YOLDA
2009’da 25 milyon olan canlı hayvan sayısının bu yıl yüzde 1.8’lik düşüşle 24.5 milyona gerilediğini kaydeden Kaya, “Bu kadarlık düşüş fiyatları en fazla yüzde 10 arttırır. Besiciler ellerindeki hayvanları piyasaya sürmüyor” dedi. Fiyatların artmasında en büyük etkenin spekülatörler olduğunu ifade eden Kaya, konuyu Rekabet Kurulu’na taşıdıklarını bildirdi. Kaya, “Pirinçte de Rekabet Kurulu’na şikayette bulunmuştuk ve gerekli kişilere ceza kesilmişti. Birkaç güne kadar et konusunda da spekülatörlere ceza gelecektir” şeklinde konuştu.

Et yerine bakliyat tüketin
Reis Gıda Başkanı Mehmet Reis, son dönemde fiyatı artan et yerine bakliyat ürünlerinin yenilebileceğini söyledi. Etteki tüm proteinlerin nohut, fasulye, kırmızı ve yeşil mercimekte bulunduğunu hatırlatan Reis, “Özellikle kış ayları olması nedeniyle bu ürünler çok tüketiliyor. Son dönemde aldığımız 1 kilo etten yarım kilo su çıkarken, bakliyatta ise bu tam tersi. Yarım kilo bakliyata yarım kilo su katın 4 kişilik bir aileye 2 günlük yemek ortaya çıkar” dedi.

Ete Brezilya’nın 8 katı para ödüyoruz
Bugün Gazetesi’nin geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiği habere göre, dünyada kırmızı eti en pahalı tüketen ülke Türkiye. Türk tüketicisi kemiksiz etin kilosuna 16 dolar öderken, Türkiye’den sonra kırmızı etin en pahalı tüketildiği ülke ise 7 dolarla Almanya. Kemiksiz eti 2 dolardan satın alan Brezilya ise Türkiye’den 8 kat daha ucuz et tüketiyor.

Zeynep Ceylan/Bugün
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/92473-vatandasa-et-uyarisi-ekonomi-haberi.aspx

3 Şubat 2010 Çarşamba

"Halkın Ekonomisi", Renkli Anlar'da, TRT1 Radyo'da


TRT1 Radyo'da, hafta içi her gün yayınlanan "Renkli Anlar"da; günlük yaşam, gündemdeki kültür ve sanat olayları, sanat ve sanat dünyası, sergiler, çocuklara ve gençlere yönelik edebiyat, sinema, müzik, tiyatro ve spor, geleneksel sanatlarımız, bilim, teknoloji, çevre ve çevre sorunları, iş, sanat, spor ve bilim dünyasında öne çıkan kişiler yer alıyor.

"Halkın Ekonomisi", artık "Renkli Anlar"da...

Serpil Erim, Gülname Kurtgöz, Ali Kızan ve Nigari Erdem tarafından hazırlanan, Saadet Baykal ve Tülin Öztürk Ekici tarafından sunulan "Renkli Anlar"ın tüketici köşesinde, "halkın ekonomisi" konuşuluyor.

Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz; kapıdan satışlardan, sağlıklı gıda tüketimine; kredi kart borçlarından, temel tüketici haklarına, tüketiciyi ilgilendiren bütün konuları, "halkın ekonomisi"ni anlatıyor.