17 Mart 2014 Pazartesi

Consumer rights worse despite new legislation, associations say

Leaders from Turkey's Consumers Association (TÜDER) and Consumers Union (TB) have marked consumers' week in Turkey by saying that consumers' rights in the country are now worse than they were before the implementation of new consumer protection laws in November 2013.
 
The week from March 15 to 21 is designated consumers' week in Turkey, with the intention of informing citizens of their rights as consumers, what they can do to protect these rights and which institutions can offer them guidance. These rights are inspired by the United Nations Guidelines for Consumer Protection and include the right to access information, the right to be educated about consumer rights, the right to return damaged goods and the right to protection of economic interests.
This year, associations such as TB and TÜDER have chosen to inform the public that their consumer rights are still being violated, despite the legal changes in 2013. Bülent Deniz, the head of TB, told Sunday's Zaman that “in Turkey, 'consumer rights' is an expression with no substance.” He gave the state of the Banking Regulation and Supervision Agency (BDDK) as an example. “At least one member [of the BDDK] should have been assigned by law to protect consumers' rights. But instead, all the members present at the institution represent producers or are dealers' representatives,” Deniz said. “This is a total embarrassment.”
Deniz emphasized that one of the most difficult relationships for consumers is with banks, because of their ruthless and inconsiderate attitudes. “I sued my bank in 2007 for the TL 20 they illegally charged me as a subscription fee. I won the case and, after that, thousands of other consumers filed lawsuits,” according to the TB head. In Turkey, banks can charge consumers for 62 different transaction costs, including “SMS message fees, bank statement fees, subscription fees and balance inquiry fees,” Deniz claims.
Hayati Yazıcı, customs and trade minister, presented a bill to Parliament in July 2013 which aimed to prevent banks from levying these fees. However, Parliament decided to make it legal for banks to charge those fees, thus benefitting powerful institutions instead of individual consumers. “Consumers were better off before Yazıcı decided to relieve them of the unfair costs [that banks charge]. At least they could have gone to court and won their cases. Now, they cannot even do that,” Deniz claimed.
The status of consumer protection laws could be confusing for anyone who is not an expert in law or economics. In November 2013, a number of Turkish dailies announced that the implementation of the law was a positive step for consumers. For example, various newspapers said that the period in which a faulty item could be returned had been extended to six months from the previous limit of one month. Turkish media also announced in November that the new law alleviated the burden on consumers in their deals with banks, limiting the reasons banks could bring forward to charge their clients.
Deniz informed Sunday's Zaman that the legal changes made in 2013 did not make conditions very different from the situation that was already in place after the 1995 consumer protection law. “Only that a few technical details have been added in order to make our laws look compatible with EU regulations,” Deniz said. He also highlighted the problems with consumer protection laws in Turkey, saying: “The law says that cases consumers bring to court should be resolved within three months. However, there are cases that haven't been resolved for over two years” -- suggesting that what appears to be the situation on paper might not be the case in reality.
Engin Başaran, honorary president of TÜDER, focused on other problems for consumers in Turkey while speaking to Sunday's Zaman. In addition to unfair charges by banks, she finds that reduced purchasing power, a heavy tax burden and high debt are also problems for consumers that are rising year after year. Nevertheless, Başaran agrees with Deniz that the struggle between banks and consumers has been intensified by the 2013 laws. “It [the relationship between banks and customers] is much worse than it was in 1995 when the previous consumer protection laws were in place,” Başaran confirms. She also admits that she is particularly worried by the fact that the activism undertaken by various consumer associations in the past has largely died.
Complaints about bank accounts and services by clients are an international phenomenon, so one might assume that the worsening situation for consumers is not limited to Turkey. Başaran, however, thinks that the situation is a very Turkish problem. “A country with a free market should prioritize the protection of consumers before all else,” Başaran claims. “The victimization of consumers that takes place in Turkey has no equivalent in developed countries.
 
Meltem Naz Kaşo, Today's Zaman-16.03.2014

8 Mart 2014 Cumartesi

Türkiye, Kuzey Kore Olma Yolunda

Dünya basını, Erdoğan’ın sözleriyle ilgili “Bu yasak Türkiye’nin Kuzey Kore ile birlikte anılmasına yol açar.” değerlendirmesinde bulundu. Eski Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan İşgüzar’dan çarpıcı bir yorum geldi: “Gazete dağıtımını durdurmak neyse interneti engellemek de o demektir.”
 
Facebook ve YouTube konusunda Başbakan Erdoğan’dan gelen beklenmedik çıkış, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında “Biz bu milleti YouTube’a, Facebook’a yedirmeyiz. 30 Mart’tan sonra atılması gereken adım neyse atacağız. Kapatılmaları dahil.” ifadelerini kullandı. TİB’de yapılan düzenleme ve İnternet yasasının ardından sarf edilen bu sözler büyük tepki çekti. Eski Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan İşgüzar, “Gazete dağıtımını durdurmak neyse interneti engellemek de o demektir.” sözleriyle şaşkınlığını dile getirdi. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği medya ilişkileri şefi Jay Acharya, “Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin prensipleri insanların bilgi erişimine sahip olmasını savunur. Bu prensipler Birleşmiş Milletler tarafından da belirtilmiştir.” dedi. Dünya basını da Başbakan’ın açıklamasına geniş yer ayırdı. İngiliz Metro gazetesi, Facebook’un yasaklanması durumunda Türkiye’nin, Kuzey Kore gibi ülkelerle birlikte anılacağını yazdı. Türkiye’de toplam 32 milyon Facebook kullanıcısı bulunuyor.

İnternet sitesi kapatmak, hiçbir demokratik düşünceyle bağdaşmaz
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir televizyon programında internetteki sosyal paylaşım siteleri Youtube ve Facebook’u kapatacağına dair açıklamalar, kamuoyunda şok etkisi yaptı. Başta bilişimciler ve hukukçular olmak üzere toplumun tüm kesimleri muhtemel girişimi tepkiyle karşıladı. Haberleşme özgürlüğüne karşı böyle bir adım atılması halinde, Türkiye’nin internet ve özgürlükler konusunda anti demokratik ülkelerin ligine düşeceği uyarısı yapıldı. Dile getirilen tepkiler özetle şöyle:
Eski Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan İşgüzar: Kanunlar çerçevesinde, hukuka aykırı yayınlar bazında, sadece ilgili yayının kaldırılması söz konusu olabilir. Ama böyle bir merci yok. Böyle bir kanun da çıkaramazsınız. Dershane kapatan bir yönetim için diyecek bir şey yok. Gazetenin dağıtımını durdurması, kişilik hakkını ihlal etmesiyle Youtube’u, Facebook’u kapatması aynı şey. Bir internet sitesini, bir televizyonu, bir gazeteyi potansiyel suçlu kabul edip kapatamazsınız. Bu durum Anayasa’ya aykırı olur.
 
İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Kentel: Otoriter rejimlerin kendileri konsantre ettikleri bir sürü güç var. Elinde gücü olan Youtube ve Facebook’u kapatabilir. Bu tarz hakları kendilerinde görürler ama toplum nezdinde ne kadar meşru olur o ayrı bir mesele. Enver Hoca’nın zamanındaki Arnavutluk’u yaratmak istiyorsanız Facebook ve Youtube kapatırsınız. Aslında siz kapattığınızı zannedersiniz ama çok da başarılı olamazsınız. İnsanların yerel düzeyde kimliklerine önem verdiği bir yandan da küresel bir platforma yaşadığı bir dünyada ‘ben yaptım oldu’ diyebileceğiniz birtakım önlemler, gerekçesi ne olursa olsun asla işe yarayacak, çözüm olabilecek, toplumun önünü açacak önlemler değildir.

Bilişim Hukukçusu Prof. Dr. Savaş Bozbel: Facebook’u veya youtube’u kapatacağız demek bizim Şanghay 5’lisine adım adım gitmemiz demektir. Ama teknik olarak bunun mümkün olacağına ihtimal vermiyorum. Böyle bir şeyin ifade edilmiş olması bile aslında başlı başına sorgulanması gereken bir husus. Hiçbir şekilde demokratik ilkelerle bağdaştırılamayacak, halkın haber alma özlüklerini kısıtlayan bir uygulama. Muhalefeti susturma girişimi olarak görüyorum. Şu anda bütün basın ve medyanın durumu ortada. İnsanlar kendilerini sosyal medyada ifade edebiliyorlar. Bunun da susturulması çok ciddi manada sosyal patlamalara neden olabilir. Belki de istenen amaçlanan bu.

Gazeteci-yazar Yavuz Baydar: Erdoğan’ın sergilediği keyfi tutum ve baskıcı söylemi Türkiye algısına zarar veriyor. Batı’da Türkiye karşıtı, düşmanı kim varsa onların ekmeğine bol bol yağ sürüyor. Sosyal medyayı kapatma açıklaması Türkiye’nin değişim süreciyle taban tabana ters. Bu sözleri Berlusconi, Lukaşenko, Putin veya Mugabe gibi liderler bile söylemedi. Türkiye bu muameleyi, bu tepeden inmeci tavırları, bu saçma tehditleri hiç hak etmiyor.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Medya ilişkileri şefi Jay Acharya: Bizler toplumların özgür ve açık bir şekilde bilgiye evrensel bir erişim ile sahip olmasını savunuyoruz. Bizim en önemli alanlarımızdan bir tanesi özgür ve açık bir internetin olması, insanların özgür bir internet erişimine sahip olmalarıdır. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin prensipleri insanların bilgi erişimine sahip olmasını savunur. Bu prensipler açık bir şekilde Birleşmiş Milletler tarafından da belirtilmiştir.

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka: (Başbakan) Çin, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin seviyesine düşmeyi göze aldı. Yani pek öyle Batı standartlarını düşündüğü yok. Sanırım şu anki derdi, hakkındaki video ve benzeri şeylerin çıkmasını engellemek. Fişini çekmedikçe engelleyemez. Yani ne kadar kapatırsam kâr gibi bakıyor ya da birileri kulağına fısıldıyor böyle engellenebilir diye. Ama çok başarılı olabileceğini düşünmüyorum.

Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Avukat Bülent Deniz: Sadece şiir okuduğu için hapis yatan bir Başbakan’ın 15 yıl sonra kalkıp düşünceyi ifade etme mecralarına yasak getireceğini söylemesi trajik bir olay. İnterneti yasaklayarak hiçbir düşüncenin yayılmasını engellemek mümkün değil. Mevcut yasayla bu zaten yapılamaz. Demek ki Başbakan 30 Mart’tan sonra yeni bir yasa daha getirecek Meclis’in önüne. Her hâlükârda böyle bir niyet beyanı da 21’inci yüzyılda demokratik açılımı gerçekleştirmeye çalıştığını söyleyen bir ülkeye yakışmıyor.

Bilişim hukuku avukatı Fehmi Ünsal Özmestik: Hukuki olarak düşünürsek, bu sitelerde yayınlanan içerik sebebiyle bu firmaların yükümlülüğü bulunmamaktadır. İçerik hukuka aykırıysa o kaldırılabilir. Kapatıyoruz lafı tamamen siyasi ve sonucu öngörülemez bir çıkıştır. Çok ağır sonuçlar ortaya çıkartabilir. Yeni internet yasasıyla birlikte açıkça bir şekilde URL bazlı kapama yapacağı söyleniyor. Kesinlikle kapatılamaz. Hangi içerik sebebiyle kapatılacağı da belli değil. Bu demeç tamamen tabana yönelik ve siyasi bir şekilde verilmiş bir demeçtir. Hukuki bir geçerliliği yoktur, olamaz.

Bilişim Hukuku Avukatı Ceyda Akaydın: Hukuken hiçbir temeli ve altyapısı olan bir ifade değil. Ancak yapılırsa bir idari kararla yapılabilir. Teknolojik olarak bakarsanız da yapamadıklarını zaten daha önce gördük. Yapılmaya çalışıldı. Hatta Başbakan’ın kendisi de, “Ben giriyorum, siz giremiyor musunuz?” demişti. Yasanın değişmesinin sorun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü zaten yasaya rağmen yapıyorlardı. Şimdi yasası yapılıp kılıfına uyduruldu. Kılıf da yasallaştırıyor ama meşrulaştırmıyor.

Demokrasi ve Adalet Gönüllüleri Hukuk Komisyonu üyesi Av. Zeynep H. Yurtseven: YouTube ve Facebook gibi platformlar insanların haber alma ve ifade hürriyetlerini kullandıkları platformlardır. Bu hürriyetler kutsaldır, anayasaldır ve uluslararası sözleşmelerle korunur. Başbakan’ın bu şekilde “kapatırız” deyip de kendi inisiyatifi ile internet hizmetlerini kapatabileceği bir hukuk sistemi ve kanun altyapısı Türkiye’de bulunmuyor. Yürütme organının başı olan Başbakan’ın “kapatırız” demesi bile aslında Anayasal olarak erkler ayrılığına aykırı bir yetki gasbıdır.
 
Suat Özçelik, Usame Ünal, Öner Yiğit, Kamil Arlı, Ayşenur Parıldak, Zaman-08.03.2014 http://www.zaman.com.tr/gundem_turkiye-kuzey-kore-olma-yolunda_2203761.html

Ekonomiye Güven Kalmadı


 
Tüketicilerin ekonomiye ilişkin güveni son dört yılın dip seviyesine indi. Rakamları yorumlayan TBF Başkanı Bülent Deniz, tüketici güvenindeki düşüşün ekonomideki vehameti ortaya koyduğunu ifade etti.
 
Ekonomideki göstergeler baş aşağı gidiyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) dün açıkladığı Şubat ayına ilişkin tüketici güveni endeksi rakamları tüketicilerin ekonomiye olan güveninin son 4 yılın en dip seviyesine indiğini gösterdi.
 
TÜİK verilerine göre tüketicilein güveni Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 4.3 azalarak son dört yılın en düşük değeri olan 69.2 seviyesine kadar geriledi. Bu rakam Ocak ayında 72.4 puan seviyesindeydi.
 
Tüketici güven endeksinin 100'den büyük olması tüketici güveninde iyimser duruma işaret ediyor. Rakamın 100'den küçük olması ise tüketici güveninde kötümser durum olduğunu gösteriyor.
 
Tasarruf beklentisinde sert düşüş
Diğer yandan tüketicilerin gelecek 12 aylık dönemde tasarruf etme ihtimali endeksi de bir önceki aya göre yüzde 15.8 gibi yüksek bir düzeyde düşüş gösterdi. Ocak ayında 26.1 olan endeks, Şubat ayında 22 değerine düştü. Bu azalış, tüketicilerin gelecek 12 aylık dönemde tasarruf etme ihtimallerinin bir önceki aya göre azaldığını gösteriyor.
 
Ocak ayında 94 olan genel ekonomik durum beklentisi endeksi yüzde 3.9 oranında azalarak, Şubat'ta 90.4'e geriledi. Bu azalış da, gelecek 12 aylık dönemde genel ekonomik durumun daha iyi olacağı yönünde beklentisi olan tüketicilerin sayısının bir önceki aya göre gerilediğinin göstergesi.

Hanelerin maddi durumunda iyileşme umudu yok
Hanenin gelecek 12 aylık döneme ilişkin maddi durum beklentisi endeksine baktığımızda bir önceki aya göre yüzde 2.7 oranında azalış gözleniyor. Buna göre, Ocak ayında 91.3 olan endeks Şubat'ta 88.8 olarak gerçekleşmiş. Bu azalış da, gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durumunun daha iyi olacağını bekleyenlerin oranının azalmasından kaynaklanıyor.

Hükümet kendini 'Alice'in Harikalar Diyarı'nda' sanıyor
Tüketicilerin ekonomiye ilişkin olumsuz bakışını değerlendiren Tüketiciler Birliği Federasyonu (TBF) Başkanı avukat Mehmet Bülent Deniz, tüketici güveninin enflasyondan çok daha önemli olduğunu söyledi.
 
Yükselen enflasyon rakamlarıyla birlikte değerlendirildiğinde son dört yılın dip seviyesine inen tüketici güveninin ekonomideki vehameti gösterdiğini belirten Bülent Deniz, ''Bu sadece tüketiciler açısından değil ekonominin geneli açısından da beklentilerin olumsuza döndüğünü gösteriyor'' dedi.
 
Rakamlara bakıldığında tüketicilerin tasarruf etme eğilimlerinin de azaldığına dikkat çeken Bülent Deniz, şöyle devam etti: ''Hükümetin açıkladığı orta vadeli programda tasarruf eğilimi artırmak için bir takım önlemler alındı. Kredi kartı taksitlerini ve kredileri sınırlandırdılar. Biz o zaman da söyledik; tüketime yönelik önlem almakla tasarruflar artırılamaz. Çünkü 100 TL'lik kredi kartı harcamasının 60 TL'si mutfak alışverişi yani zorunlu harcama. Vatandaşın gelirini artırmadan tasarrufların artacağını sanıyorlar. Hükümet kendini Alice'nin Harikalar Diyarı'nda sanıyor. Türkiye ekonomisinin bu anlayışla siyasi istikrarsızlık ve yolsuzluk iddiaları sürerken ayağa kalkması mümkün değil.''