7 Nisan 2017 Cuma

Acı Koro

Bir Pazar günüydü.
Aynaya baktığında, yüzündeki garipliği gördü.
Doktor kardeşini aradı; ‘nöbetteyim, gel bakalım..’

Bir Kulak Burun Boğaz asistanı baktı.
Bakar bakmaz, telefona sarıldı. Kürsünün en tepesine kadar herkesi aradı; ‘acil bir kolesteatom var…’

Şaşkın gözlerle etrafındaki koşuşturmaları izlemeye başladı.
Giyilen ameliyat önlüğü, kolunda açılan damar yolları.
Sekiz saatin ardından uyandığında, artık bir kulağından yoksundu…

*** 
Babası kalp krizi geçiriyordu.
Gecenin uğursuz bir vakti, hastanenin acil servisine ulaştılar.
İlk müdahale.
Ardından nöbetçi doktorun uyumak için odasına çekilmesi.
Birkaç dakika sonra gelen yeni bir kriz.
Sabah, cenazenin başında dökülen gözyaşları…

*** 
Yaşanmış milyonlarca öykünün sadece ikisi bu yazılanlar.
Birinde yitirilen bir yaşamsal organ, diğerinde kaybedilen bir baba.
1990’ların sonunda yaşanan bu iki olayın ardından akla düşen; ‘hastaların hiç mi hakkı yok’ sorusu…

Hukuk fakültesinin ilk yılında, geleceğin hukukçularına Roma Hukukunun bir saptaması öğretilir; En şerefli iki meslek vardır; biri avukatlık diğeri hekimlik… Her iki meslek erbabından yardım isteyen insan, malı, canı risk altındadır ve itaat etmeye hazırdır. Bu nedenle bu iki meslek erbabı, kendisine itaate hazır, acı içindeki insana şefkat ve sevgisini vermelidir…

*** 
‘Hastayız, haklıyız’ korosuna katılmak isteyenimiz var mı?

tüketicipostası 10. sayı; 'bir nefes sıhhat'