29 Mayıs 2013 Çarşamba

Bankalar 1-Hayati Yazıcı 0

 
Yeni Tüketici Yasa Taslağı, Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı.
Düzenlediği basın toplantısı ile taslağın imzaya açıldığını belirten Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, taslakta yer alacak düzenlemeler hakkında bilgi verdi.
 
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı'nın açıklamaları, TV8 HaberAktif programında değerlendirildi. Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, taslakta bankalarla ilgili yer alacak düzenlemelere çok sert tepki verdi...
 

"Tüketicinin Dediği Değil, Bankaların Dediği Oldu..."

Bankaların aldığı ücret ve komisyonlar engellenecek mi? Konut kredisinde hayat sigortası zorunluluğu kalkıyor mu? Birçok başlıkta değişiklik içeren "Tüketiciyi Koruma Kanunu"nu, Tüketiciler Birliği Federasyonu Başkanı Avukat Bülent Deniz'e sorduk.

Üzerinde bir yıldır çalışılan Tüketiciyi Koruma Kanunu dün Bakanlar Kurulu'na sunularak imzaya açıldı. Kanun birçok mevcut düzenlemede değişikliği içeriyor.
Bugün kameralar karşısına çıkan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, yeni kanun tasarısının en kısa sürede komisyonda görüşüleceğini ve Haziran ayı içerisinde yasalaşmasının beklendiğini söyledi. Bakan Yazıcı, kanunun içeriği hakkında da bilgi verdi.
Buna göre en dikkat çekici başlık bankaların aldığı ücret ve komisyonlara ilişkin. Taslağa göre, bankaların aldığı 65 kalem ücret artık BDDK tarafından belirlenecek ve bakanlıktan onay alınacak. Yapı ruhsatı almadan maketten konut satılamayacak. Konut kredisi kullananlar artık hayat sigortası yaptırmak zorunda olmayacak. Yeni tüketici koruma kanununa göre kapıdan satış yapanlar artık bakanlıktan izin alacak. Bunlar Tüketiciyi Koruma Kanunu'nun içinde yer alan bazı değişiklikler.
TÜKETİCİLER NASIL BAKIYOR?
Peki tüketici dernekleri yeni kanun taslağı hakkında ne düşünüyor?
Bu konuda Tüketiciler Birliği Federasyonu Başkanı Avukat Bülent Deniz'e görüşünü sorduk. Deniz, öncelikle taslağın içeriği hakkında hiç kimsenin net bir bilgiye sahip olmadığının altını çizerek, taslağın beklentilerini karşılamadığını belirtti. Av. Bülent Deniz, yapılan düzenlemelerin Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamında yapılması gereken değişiklikler olduğunu ifade ederek, özellikle bankaların tüketiciden aldıkları komisyon ve ücretler konusunda hiçbir olumlu adım atılmadığını kaydetti.
Tüketiciler Birliği Federasyonu Başkanı Avukat Bülent Deniz'in açıklamalarını ses barından dinleyebilirsiniz:

28 Mayıs 2013 Salı

Enter'a bastık, 320 Milyar Harcadık...

"artı bir tv." de, Pazartesi'den-Perşembe'ye her gün 10:30-12:30 arasında yayınlanan olan Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nın her Çarşamba konuğu; Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz...

Hayat Ağacı'nda Bu Çarşamba..

29 Mayıs...
'Enter'a bastık, 320 milyar lira harcadık.
E-ticaret, fırsat siteleri derken, internetten alışveriş tüketicinin vazgeçilmezi oluyor.
Sanal ortamın tüketicisi korunuyor mu? İnternetten alışveriş tuzakları... Fırsat siteleri, gerçekten fırsat mı? Sanal tüketicinin can simidi, "Cayma hakkı."
İnternetten alışverişle ilgili tüm haklarımız ve daha fazlası...
 
Terapist-Yaşam Koçu Selin Karacehennem ile birlikte 29 Mayıs Çarşamba, saat 10:30-12:30'da, "artı 1 tv." Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nda...
"artı bir tv." yi Digiturk-51. Kanal'da, D-Smart 141. Kanal'da, Türksat3A-Frekans:12541 MHz-Polarizasyon:H (Yatay)-Symbol Rate:-30000-Fec:3/4 ile uydudan ve buradan  izleyebilirsiniz...

24 Mayıs 2013 Cuma

Hürrem mi 'Tükendi' Vatandaş mı?


Muhteşem Yüzyıl’ın Hürrem Sultan’ı Meryem Uzerli'nin 'çok çalışıp az para kazandığı' gerekçesiyle ‘tükenmişlik sendromu’na girmesi ve tedavi için Almanya'ya gitmesi gözleri dar gelirli çalışanlara çevirdi. Uzerli bölüm başına 20 bin lira, aylık toplam 80 bin lirayı yeterli bulmayarak daha çok para istedi peki aylık 800-900 lira kazananlar ne yapacak? Onlar da tükenmiş sendromuna giriyor mu?
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Osman Altuğ, şöhret isimlerde bu sendromun 'son kullanma tarihlerinin' geçmesinden kaynaklandığını, geçim derdindeki vatandaşlarda ise hayatla mücadele çabası yüzünden görülmediği tespitinde bulundu. Altuğ şunları söyledi:
"Bu sendromun iki tarafı var. Birincisi sanatçıları da içine alan şöhret olmuş isimler açısından ki bu kategoriye eski futbolcular ve siyasetçiler de dahil. Çünkü bu isimlerin son kullanma tarihleri geçmiştir. Zamanla gündemden düşüyorlar ve alıcıları kalmıyor. Bu da onları acı bir gerçekle karşı karşıya bırakıyor. Yaptıkları işlerin karşılığını alamıyor ve görememeye başlıyorlar. Bu isimler için en önemli şey gündemde yer almaktır.
VATANDAŞIN AKLINA TÜKENMİŞLİK GELMİYOR
"Diğer taraftan vatandaş açısından ise ne gündemden düşme ne de yaptığı işten vazgeçme şansı var. Çünkü onun kendi gündemi var ve o da daha çok tüketmek üzerine kurulmuş durumda. Sistem ona 'herkes kendi başının çaresine bakar' diyerek açık kapılar bırakıyor. O da kendi başının çaresine bakmaya çalışırken tükenmişlik aklına gelmiyor. Bu da ortaya üretmeyen, ürettiğinden daha çok tüketen ve konuşan bir vatandaş modeli ortaya çıkıyor.
Tükenmişliği unutması için sistem bunun gereklerini de yapıyor ve gerekli havuçları da veriyor. Örneğin maç seyrettiyor, dizi seyrettiriyor. İnsanlar bu hayal dünyası içinde seyrettikleri bu gösterilerdeki kahramanların yerine kendini koyuyor ve toplum kendi kendini tatmin ediyor. Çünkü beş gençten birinin işsiz olduğu bir ülkede bu kişileri başka türlü avutmanın yolu yok."
TOPLUMLARIN HASTALIĞI OLDU
Tüketiciler Birliği Başkanı Bülent Deniz ise son 15 yıl içinde yaşanan gelişmelerin halkı tamamen tüketici bir toplum haline getirdiğine ve insanların 2001 krizinden bu yana sürekli kredi kartlarına bağımlı ve borçlu bir şekilde yaşadığına dikkat çekti.
Vatandaşın maaşını alır almaz borç ödemeye koştuğunu belirten Deniz, "Tükenmişlik sendromunun kaynağı da esasında yaşanan bu strestir. Tüketici kendini iyi hissetmek için yeniden alışverişe veriyor. Arabasını değiştiriyor, evini değiştiriyor. Örneğin başka ülkelerde ortalama 13 ay olan cep telefonu yenilme sıklığının bile Türkiye'de 8 ay olduğunu görüyoruz. Kısacası tükenmişlik sendromu tüketici toplumların hastalığıdır" dedi.
NASIL KURTULABİLİRSİNİZ?
Nörolog Dr. Mehmet Yavuz'a göre tükenmişlik sendromundan şu şekilde kurtulunabilir:
- Kişi kronik stres oluşturan durumlardan uzaklaştırılmalı.
- Sağlıksız çalışma ortamlarından uzak durulmalı, çalışanların fiziksel sağlığı kadar ruh sağlıkları da düşünülmeli.
- Havasız mekanlarda insanların çalıştırılmasına engel olunmalı.
- Günlük düzenli spor aktiviteleri yapılmalı. İş aktiveleri arasında ya da sonrasına herhangi bir müzik aleti ile uğraşmak beyini dinlendirir.
- Yoğun iş aktiviteleri arasında tatil ve dinlenmeye zaman ayrılmalı.
- Sınavlara hazırlanan öğrenciler ise düzenli aralar vermeli ve aralarda spor, müzik gibi aktiviteler yapmalı.
 
Emek Kaplangil-Cemre Erakkuş
Hürriyet 24.05.2013

21 Mayıs 2013 Salı

'şimdi emekli olduuk...'

artı bir tv." de, Pazartesi'den-Perşembe'ye her gün 10:30-12:30 arasında yayınlanan olan Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nın her Çarşamba konuğu; Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz...

Hayat Ağacı'nda Bu Çarşamba..
22 Mayıs...
Bireysel Emeklilik Sistemi nedir? Sistem ne zaman başladı? Bireysel emeklilik sistemine katılım zorunlu mu? Sisteme katılabilmek için Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı olmak ya da çalışıyor olmak gerekli mi? Bireysel Emeklilik Sistemi, Sosyal Güvenlik Kurumundaki gibi sağlık vb. hizmetler de sunuyor mu? Bireysel Emeklilik Sistemine katıldıktan sonra sosyal güvenlik sistemindeki haklarım geçerliliğini kaybeder mi? Bireysel emeklilik sistemi güvenli midir? Bireysel Emeklilik Sisteminde ne gibi risklerle karşı karşıya kalabilirim? Sözleşme yapmak için nereye başvurmam gerekiyor? Sistemden emeklilik hakkını nasıl kazanabilirim?

Bireysel emeklilik hakkında hepsi ve daha fazlası...
 
Medikal Estetik Uzmanı Dr. Devrim Gürsoy, Astrolog Burcu Vurkaç  ile birlikte 22 Mayıs Çarşamba, saat 10:30-12:30'da, "artı 1 tv." Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nda...

14 Mayıs 2013 Salı

Aşk Doktoru Vs. Tüketicinin Doktoru...

"artı bir tv." de, Pazartesi'den-Perşembe'ye her gün 10:30-12:30 arasında yayınlanan olan Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nın her Çarşamba konuğu; Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz...

Hayat Ağacı'nda Bu Çarşamba..

15 Mayıs...
Kıştan çıktık. Önümüz yaz...
Sezon sonu indirimleri başladı.

"% 90'lara varan" indirimler, vitrinlerde.
 İndirimler, gerçek mi?
İndirimli satış, "bindirimli satış" olmasın!...
İndirimden aldığımızda, kaderimize razı mıyız? Alınan mal, geri verilemez mi?
Kimi, kime şikayet edeceğiz?...

 Aşk Doktoru Mehmet Coşkundeniz ile birlikte 15 Mayıs Çarşamba, saat 10:30-12:30'da, "artı 1 tv." Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nda...
 
"artı bir tv." yi Digiturk-51. Kanal'da, D-Smart 141. Kanal'da, Türksat3A-Frekans:12541 MHz-Polarizasyon:H (Yatay)-Symbol Rate:-30000-Fec:3/4 ile uydudan ve 
 izleyebilirsiniz...

7 Mayıs 2013 Salı

Deniz, Her Çarşamba "artı bir tv." de...

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz,
her Çarşamba,  "artı bir tv." de izleyicilerle buluşuyor...
 
Yayın yaşamına başlayan "artı bir tv." de, Pazartesi'den-Perşembe'ye her gün 10:30-12:30 arasında yayınlanacak olan Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nın Çarşamba günleri konuğu; Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz...
 
Kapıdan satışlardan, kredi kart borçlarına; enerji tasarrufundan, trafik kazazedesinin haklarına; hasta haklarından, güvenli gıda tüketimine; paket tur sözleşmelerinden, engelli tüketici haklarına; bilgi edinme hakkından, evrensel tüketici haklarına değin cebimizin ekonomisi her Çarşamba Hayat Ağacı'nda.
 
 

"artı bir tv." yi Digiturk-51. Kanal'da, çok yakında DSmart ve diğerlerinde ve buradan izleyebilirsiniz...
 
 
Hayat Ağacı'nda Bu Çarşamba..

8 Mayıs...
Yaz geliyor...
"herşey dahil"e herşey; yemek, yatak, deniz, güneşin yanında sinir bozukluğu da  dahil mi?
 
Tatilimizi zehir eden firmalarla nasıl mücadele edeceğiz?
Hakkımızı nerede, nasıl arayacağız?
Tatil satın alırken; kimlerden alacağız, nasıl sözleşme yapacağız, sigortamız var mı?
 
Daha fazlası ve Astrolog Hande Kazanova ve takı tasarımcısı Milka Karaağaç ile birlikte 8 Mayıs Çarşamba, saat 10:30-12:30'da, "artı 1 tv." Tamay Kılıç'la Hayat Ağacı'nda...

2 Mayıs 2013 Perşembe

Deniz, Mayın Tarlası'nda...

Tüketici Birliği Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz,
Mayın Tarlası'nda...
 
Yazar Ahmet Zengin'in hazırlayıp sunduğu ve TR1 ekranlarında her Cuma yayınlanan Mayın Tarlası'nın bu haftaki konuğu Tüketici Birliği Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz.
 
Ekonomideki son gelişmeler, cebimizin ekonomisi ve tüketici olarak haklarımız...
 
TR1, Mayın Tarlası, 3 Mayıs 2013, saat 21:00
(Türksat 3A 12525/V/30.000)

Çözüm Süreci, Bizi Bunak mı Sanıyor?


Yaklaşık üç-dört aydır her yerde, her zaman, o kadar çok “çözüm süreci” nitelemesini duyup, okudum ki; bazen çözüm süreci” denen şeyin canlı bir organizma olduğunu düşünmüyor değilim.
Duyguları, düşüncesi, değerlendirmesi ve yargısı olan bir yaratık gibi görünmeye başladı bu “şey”.
Bu yüzden “çözüm süreci”nin, bu coğrafyada yaşayan herkesi bunak zannetme gibi insani bir hasleti olduğundan falan kuşkulanmaya başladım.
 
Çekincesiz “EVET”
Kimimizin “terör sorunu”, kimimizin “Kürt sorunu” olarak adlandırdığı ve nasıl tanımlanırsa tanımlansın, ortak paydası “sorun” sözcüğü olan durumun çözülmesine yönelik atılacak tüm adımları; çekincesiz, koşulsuz, “ama”sız, “fakat”sız destekliyorum.
Bu, benim peşin beyanımdır.
 
Otuz yıldan fazla süredir kanayan, kanatılan bu yaranın iyileştirilmesi için atılacak her adımın, ortaya konulacak her çabanın desteklenmesi gerektiğine ilişkin, şu anda yürütülen “çözüm süreci”ni özel olarak gözetmeksizin ifade ettiğim bu çekincesiz destek beyanımı paylaşan milyonlarca insanla, bu coğrafyada birlikte yaşadığıma inanıyorum.
 
İlkeleri Feda Eden Çözüm, Çözer mi?
Şu anda yürüyen süreç; yetmişbeş milyonluk bir ülkede, otuz yıldır süren ve insanları canından, yurdundan, dünyasından eden bir soruna ilişkin olunca, ister istemez bir takım sorunları da beraberinde taşıyor.
Yukarıda desteğini açıklamış bir yurttaş olarak, yürütülen süreçte tehlikeli ve açıkçası mide bulandırıcı olarak nitelendirdiğim üç soruna işaret etmek istiyorum.
Bu üç sorunun temel ve ortak özelliği, yaşamsal bazı ilkelerin süreç uğruna feda edilmesi yanlışını içermesidir.
 
İlki; Roboski (Uludere) olayında bugün gelinen noktadır.
Uçaklardan atılan bombalarla ölüme yürüyen onlarca yurttaşımızın hakkı, hukuku bu ülkede yaşayan herkesin boynundadır ve yerine getirilmesi hepimizin borcudur.
İşte bu nedenle olayın olduğu günden bu yana sorumluların tespit edilmesi, yargılanması ve cezalandırılması yönünde çok güçlü bir kamuoyu oluştu.
Aradan aylar geçmesine rağmen bu konudaki toplumsal talep hiç dinmedi, susmadı.
 
Bu güçlü toplumsal talebin karşısında duramayan siyasi iktidar, bekleneni yaptı ve sorunu kurdurduğu bir Araştırma Komisyonuna havale ederek, zaman kazandı.
Bu siyasi manevraya rağmen işin peşini bırakmayan kamuoyu, komisyon raporunun yazılması ve açıklanması noktasına kadar konunun takipçisi oldu.
 
Sonra…
Sonrası biliniyor.
Sorumluları tespit edip cezalandırılmaları için teşhir etmesi beklenen, gereken Komisyon Raporu bomboş bir içerikle açıklandı.
Bu konudaki kamuoyu duyarlılığı dikkate alındığında, Komisyon Raporunun açıklandığı günden itibaren kamuoyunun yoğun ve güçlü tepkisini ortaya konması şaşırtıcı olmazdı.
Hiç hatırlıyor musunuz böyle güçlü ve sürekli bir kamuoyu tepkisini?..
Ben hatırlamıyorum.
 
Zamanlamanın Büyüsü
Komisyon Raporunun açıklandığı dönem, “çözüm süreci”nin yürümeye başladığı dönemin içinde.
Yani yetkili-yetkisiz, ilgili-ilgisiz bütün ağızlardan “bu dönemde duyarlı davranmak gerek, sözlerimize dikkate etmeliyiz, sürecin bozulmasına izin verilmemelidir” öğütlerinin döküldüğü dönemin içinde…
 
Siyasi iktidar ve ülkemizin bir kısmı, Roboski meselesinin böylelikle kapatılmasında hem iktidarları hem de ülkenin selameti(!) için yarar umabilir, böyle bir sonuca gidilebilmesi için zamanlama dahil her şeyi yapmış, gözetmiş olabilir.
 
Garip olan bu değil.
Garip olan Roboski konusunda doğrudan mağdur durumundaki Kürt halkının ve örgütlenmelerinin bu konudaki taleplerinden adeta vazgeçmiş bir tutum içine girmiş olmalarıdır.
Aylardır bu işin peşini kovalayan herkesin, özellikle Kürt kamuoyunun bu konuda birden bire sessizliğe bürünmesi, Roboski sanki hiç yaşanmamış gibi davranması, “çözüm süreci” için hoş görülebilir mi?
 
Onlarca Roboskili çocuğun hakkı-hukuku, her şeyden önemlisi yapılan bir zulme sessiz kalmayıp zalime karşı çıkmayı gerektiren insani erdemimiz, “çözüm süreci” nde feda mı ediliyor?
 
Takma Bacak
Tüm ülkeyi bağlayan, ülkede yaşayan herkesi ilgilendiren günlerdeyiz.
Yaşananların ülkeye anlatılması, ortaklaşılması ve çözüme yürünmesi gerekiyor.
 
Bunun için bulunan formül, Âkiller Heyeti.
Onlarca aydınımız, sanatçımız, insanımız yola düştü, kent kent dolaşıp süreci anlatıyor.
Anlatmak yeter mi?
Toplumsal uzlaşının sağlanması, hadi bu iddialı beklentiyi geçelim, birbirimizin ne düşündüğünü öğrenebilmek için güzel bir fırsat.
Yani Âkil Adamlarımız sadece anlatmamalı, aynı zaman da dinlemeliler.
 
Heyet üyeleri ellerinde geldiğince bu etkileşimi sağlamaya gayretli görünüyorlar.
Süreci benimseyen-benimsemeyen herkesi dinlemeye çalışıyorlar.
 
Ancak sürece karşı olduğu anlatan, anlatmak isteyen, bilinsin isteyen yurttaşların düşüncelerini açıklamaları, Başbakan seviyesinden başlayarak en ağır, katı ve kimi zaman da hakarete varan bir söylemle karşılanıyor, bu düşünce sahipleri nerdeyse vatan haini, barışı istemeyen, savaştan yarar sağlayan kişiler olarak nitelendiriliyor.
 
Şiir okudu, yani düşüncesini açıkladı diye hapiste yatmış bir başbakan tarafından yönetilen siyasi iktidarın, düşüncesini açıklamaya çalışan yurttaşlarını bu şekilde nitelemesi, yaftalaması ne kadar tutarlı?
Yoksa tutarlılık da mı artık gerekli değil ve varsın çözüm süreci” için feda olsun…
 
(Bu paragrafın başındaki Takma Bacak başlığı ne ola ki diye merak edenlerimiz için; kendisini ifade etmesine izin verilmeyen bir gazi yurttaşın kendisini ifade yöntemi olmasın sakın…)
 
Neyi, Ne Kadar ve Ne Zaman Bileceğinizi, Biz Biliriz
“Aman süreç çok hassas.”
Hep duyduğumuz bu?
İyi de bu süreç nasıl işleyecek?
Ne gibi gelişmeler sağlanacak?
Taleplerin ne kadarı karşılanabilecek?
 
Bunları bilmeyi isteyen kamuoyuna, sayın Başbakan geçenlerde cevap verdi: “Biz milletimizin bilmesi gerektiğine inandığımız her şeyi, yeri ve zamanı geldiğinde,  tüm açıklıkla milletimize anlatacağız…”
 
Eh bu devletlû sözden sonra, bu makalenin son noktasını koyma vakti gelmiş demektir.
 
Roboski’yi, Pınarhisar cezaevine giden süreci ve şeffaflığın demokratik iklimin güneşi olduğunu unutacak kadar bunamadık deyip son noktayı koyalım elbette.
 

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Akil İnsanlar: Halkın 'Ama'larına Cevap Verilmeli


Kürt sorununun çözümüne katkı için kurulan Akil İnsanlar Heyeti, temaslarını sürdürürken, süreçle ilgili kanaatler de oluşmaya başladı

Halkın büyük ölçüde sürece destek verdiğini ifade eden üyeler, kaygıların da önemsenmesi gerektiği görüşünde birleşti. Marmara Bölgesi Heyeti’nin de önceki günkü temaslarında halkın, bu yöndeki görüşleri ele alındı. “Çözüm sürecinin neresindeyiz?” başlıklı tplantıya, Heyet Başkanı Prof. Yücel Sayman ile üyeler Levent Korkut ve Mustafa Armağan katıldı. Levent Korkut, toplumda büyük bir kesimin barışa ve çözüme ‘evet’ dediğini ancak bazı kafa karışıklıkları da bulunduğunu söyledi ve “Bu kafa karışıklığı giderilmezse, bu insanlar da ‘çözüme evet’ fikrinden dönebillir.” dedi.

Heyet bu kapsamda, Türkiye Küçük Millet Meclisi Diyalog Platformu İstanbul Merkezi, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve sendikalarla İstanbul Beyoğlu’ndaki Cezayir Restaurant’ta bir araya geldi. ‘Çözüm sürecinin neresindeyiz?’ başlıklı toplantıya, Heyet Başkanı Prof. Yücel Sayman ile üyeler Levent Korkut ve Mustafa Armağan da katıldı. Levent Korkut, toplumda büyük bir kesimin barışa ve çözüme ‘evet’ dediğini ancak, “Öcalan serbest bırakılacak mı?” diyenlerin olduğunu aktardı. Korkut, “Toplumun önemli bir kısmı ‘evet’ diyor; ‘fakat’lar ve ‘ama’lar var. ‘Özerklik olmazsa olur’ diyenlerden tutun da anadilde eğitime itirazı olanlara kadar kafa karışıklığı söz konusu. Bu kafa karışıklığı giderilmezse, bu insanlar da ‘çözüme evet’ fikrinden dönebillir.” ifadelerini kullandı. Çözüm sürecinin çatışmaları sona erdirmek için başlatıldığını belirten Prof. Levent Korkut, bu tür süreçlerde ilk aşamanın silahın susması, ikinci aşamanın silahlı birliklerin çekilmesi, üçüncü aşamanın da yaraların sarılması olduğunu kaydetti.

HÜKÜMET, YUMUŞATICI ADIMLAR ATMALI
Tarihçi-yazar Mustafa Armağan da bu toplantılar sayesinde sokaktaki insanın ilk kez kendisi gibi düşünmeyen insanlarla konuştuğunu belirtti. Hükümetin sürece katkı yapmak anlamında bazı yumuşatıcı adımları atması gerektiğini vurgulayan Armağan, “Yer isimlerinin iadesi, herkesin kendi dilinde isim alabilmesi, park isimlerinin Kürtçe olabilmesi gibi küçük adımlar süreci yumuşatma adına önemli olabilir.” diye konuştu. AK Parti hükümetinin bütün olumsuzluklara rağmen böyle cesaretli bir adımı attığı için takdir etmek gerektiğini söyleyen Demokratik ve Özgürlük Hareketi Sözcüsü Mahmut Sürmeli ise “Bu sürecin önünde engel teşkil edenlerin yoldan çekilmesi gerekiyor. ‘Ama’sız ‘fakat’sız, hepimizin yapacağı katkı sunacağı şeyler var. Bu anlamda ‘ama’lı ve ‘fakat’lı tartışmaların samimi ve ahlakî olduğunu da düşünmüyorum.” dedi.

Liberal Avrupa Derneği’nden Hüsnü Adalı da farklı görüş sergileyenleri ‘barış karşıtı’ olarak yaftalamanın doğru olmadığına dikkat çekti. Milliyetçilik ve şovenizmden kaçınılması gerektiğini vurguladı. Ön koşulsuz bir şekilde barışın gelmesi gerektiğini, evrensel demokrasi ve insan hakları için de yeni bir dil oluşturulması gerektiğini söyledi. Ancak, hükümetin ‘barış sorununa son veriyorum’ dediği zaman fikirlerin de 24 saatte değişeceğini belirtti. Bir problem olursa sürecin sekteye uğrayabileceğini vurgulayan Barış Meclisi’nden Tatyos Bebek, “99’da olanların tekrar yaşanmaması için ne yapmamız gerektiğini konuşmalıyız. Sonraki aşamalar için de bir sorun olmadığını düşünüyorum. Barış gelecek bu topraklara.” görüşünü dile getirdi.

Sürece karşı olanlar da dinlenmeli
Mazlum-Der İstanbul Şubesi’nden Hasan Postacı, BDP’nin Öcalan’ın siyasi aktör olması yönündeki taleplerinin süreci beslemediğini, aksine zayıflattığını söyledi. Tüketiciler Birliği Federasyonu’ndan Bülent Deniz de sürece muhalif olmanın ayıp olmadığının altını çizdi. Deniz, “Bu sürece muhalif ya da çekinceli olanlar toplumun kötü insanları olarak lanse ediliyor. Ben süreci çekincesiz destekliyorum. Ancak bu muhalif kişiler de çok ağır ve katı bir şekilde eleştiriliyor. Sürece karşı olanların fikirlerini alaya almak doğru değil.” diye konuştu.

Barış aşamasına gelindiğini dile getiren Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek ise herkesin kafasında bir barışı olduğunu, barışa da koşulsuz destek vermeyecek kimsenin olmadığını aktardı. Adaleti Savunanlar Derneği’nden emekli Binbaşı Gürcan Onat, şu görüşleri dile getirdi: “Ben inanıyorum ki, bu iş bitmiştir. Yeter ki, biz inanalım. Bu halkın büyük bir çoğunluğu da buna inanıyor. Üç-beş kişinin provokasyonuyla da tekrar bu anlamsız savaş başlamayacak.”

Tuğba Mezararkalı-Yavuz Akengin, Zaman 01.05.2013