19 Nisan 2015 Pazar

Büklüm Beyin Saçmalıkları


Bazı köşe yazarlarını kıskanırım, Ankara’nın derin kulislerinden haber getiren kaynakları vardır.
Kiminin “minik kuşu”, kiminin “Genelkurmay’ın üst düzey yetkilisi”, kiminin de “Taha Kıvanç”ı…

Bu “kaynak”lar hep bir adım öndedir. Kamuoyunca bilinmeyen, gelecekte olacakları önceden söyleyen ve genelde de hep doğru çıkan böylesi kaynağa sahip olmak bir gazeteci için ne büyük şanstır diye düşünürüm. Hani “Fuat Avni’si olan gazetecinin, kâhinlikte Nirvana yapması gibi bir şey…

Biz sıradan okuyucular, geleceğe dair umutsuz medya okuryazarlığı işiyle uğraşırken, bu şanslı köşe yazarlarının kaleminden; yarına, haftaya, gelecek altı ay içinde olacaklara ilişkin satırlar dökülüverir.

Ama hep flu bilgilerdir, ya da “yazarı cimridir” diye düşünürüm.
O gizemli kaynaklarından öğrendiklerinin, “bilmem yüzde kaçını yazıyorlar” diye kıskançlık içinde hayıflanmak da cabası.


Şans Kapıyı Kırınca…
Neyse ki, bir köşe yazarı ve gazeteci olmasam da, şans bana da güldü.
Geçenlerde Ankara’ya iş için gittiğimde, Kızılay’da yönümü bulmaya çalışırken, bir el dokundu sırtıma..
Yıllar öncesinden, lise arkadaşım.
Benden dört sıra önde oturup işi gücü haylazlık olan bir ergen dönem arkadaşı.

Hoşbeş için bir kafeye sığınıp içilen kahveye yıllar öncesinin anıları eşlik ederken, bomba patladı; meğerse lisedeki haylaz arkadaşım Ankara’da siyasilere danışmanlık hizmeti veren bir şirketin sahibiymiş ve de kulakları da bayağı delikmiş.


AKP, Yüzde 35’i Zor Alır
Eh, her şeyi önceden bilebilecek birine denk gelmişken, 7 Haziran’ı konuşmamak olmazdı. Müstakbel kaynağımı ürkütmeden deşmeye başladım.
“AKP tek başına iktidar olacak, kesin” dedim. Gürültüyle kahkaha atınca, yan masalardan çekinip siniverdim, ama haylaz arkadaşım sesini iyice kısarak; “kesin mi, bence değil” dedi. “Anketlerin yüzde 40’ları işaret etmesini dikkate alma. Yüzde 35 büyük başarı olacaktır iktidar için…”

İnanmayan gözlerime bakarken, başladı dökülmeye; “Bakma sen onüçyıldır bütün seçimleri kazanmasına, 2010 yılına kadar gerçekten yıllardır yapılamayanlar yapıldı. Demokratikleşme, insan hakları, yatırımlar, falan filan.. Ama, saat o seçimden beri geri sayıyor.”

Millet Erdoğan’a Borcunu Ödedi
“İyi de” dedim, “2010’dan sonra yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de aldılar.”
“O seçimler, milletin Recep Tayyip Erdoğan’a olan borcun son taksitleriydi” yanıtını alınca, aklım hepten karıştı ve arkadaşımın benimle “kafa bulduğuna” kanaate ettim. Biraz da kızgınlıkla söylediğim; “ne borcu kardeşim, biz zaten bunları yapsınlar diye seçmiyor muyuz bu insanları” sözüm üzerine, yine o gürültülü kahkahalarından birini atıverdi ve soluksuz dökülmeye başladı;
”Kızma ya, seninle kafa bulduğum falan yok.
Olay şu; ülkedeki dindar kesime, hadi biraz yumuşatayım, diniyle ilgili insanlara sistemin yaptığı eziyeti biliyorsun.
Hatta sen bile bu yüzden yıllarını insan hakları için harcamadın mı?
28 Şubat’ta rejimin karşısına dikiliveren az sayıdaki insandan biriydin. Örtüsü yüzünden okullarının kapısından geri çevrilenler, mesleğinden atılan öğretmenler, örgüt diye basılan camiler, evler, kanıt diye toplanan Kur’an-ı kerim’ler.. Bunları sana anlatmama gerek yok, hepsini benden daha iyi biliyorsun, birebir yaşadın. Sistem tüm ağırlığı ile milyonların üzerine çökmüştü.

2002’den sonra ne oldu? Tek başına oluşan bir iktidar ve AB süreci, demokratikleşme, vesayet ile mücadele derken, şimdi meslektaşların bile duruşmalara başörtüsüyle girebiliyor, okulların hepsinde serbest.
Dindar olmak, eskisi gibi rejimin hedef bellediği bir durum değil artık. Hatta dindar görünmenin prim yaptığı yılları yaşıyor insanlar.

Yıllardır biriken bu baskıyı, zulmü kaldıran da AKP iktidarı. Daha açık konuşayım, partiden çok kelleyi koltuğa alarak ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan bu işin mimarı. Halk bunu öyle görüyor, biliyor. Kendisi için bunca riski göze almış, ülkeyi kendisi için yaşanabilir duruma getirmiş bir lidere borçlu hisseder halk. Bu da böyle bir şey.

İşte bu borcun kalan son taksitleriydi yerel seçimler, lideri Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmak.”


Borç Bitti, Seçmen Artık Özgür
Açıkçası arkadaşımın soluksuz anlattıklarını kesmeden dinlemek için kendisimi zorladım. Ama bir yere kadar, “kendin söylüyorsun, “borç ödemesi”ymiş diye, borcun kapandığını nereden biliyorsun” diye patladım.

“Sakin ol hele” dedi. “Bu ülkede gelinebilecek en yüksek makam şimdinin Beştepe’sidir. Ondan ötesi yok.
Seçmen kendisini, borcunu ödemiş ve özgür hissediyor artık. Borçlu olduğu kişiye siyaseten, hukuken tüm dokunulmazlıkları veren makama getirdikten sonra, şimdi cebine elini sokanlarla, artık çuvala sığmayan yolsuzluklarla, onüç yılda yapılan bütün demokratikleşme adımlarını, “paralel” feryadıyla tersine çevirip yalayan-yutan ve devlet partisi haline dönüşmüş iktidar partisi ile hesaplaşacaktır.

Bak bu hesaplaşmanın şiddeti ne olur bilemem, ama yüzde 35 AKP için mucizevi bir başarı olacaktır.”

Çalan telefon ağzım açık, aklıma yatmayan bu uçuk-kaçık analizi dinleme işine son verdi.
Apar topar, hesabı isteyip kalkma vakti.
“Bak” dedim, “bu saçma sapan analizlerini sağda solda yazarım, kızmayasın sonra.”
“Biliyorum, sosyal medyayı iyi kullanıyorsun” diye yanıtladı, hesabı öderken. “Rahatlıkla yazabilirsin. Ben sana bu anlattıklarımı, Ankara’da seçim yarışına girenlere parayla satıyorum. Ama beni faş etme.”
Kapının önünde vedalaşırken, “bu kadarla kalmaz” dedim. “Sana bir isim takarım, sendeki kulis bilgilerini, parayla sattığın analizleri emer, sağda solda yazar, havamı atarım.”

Arabasına koşarken döndü; “şu Ankara türküsündeki “büklüm” diye tanıt beni, unutmadan haftaya İstanbul’dayım, beni Boğaz’a götür, daha neler var anlatacağım.”

Uçuk-kaçık siyasi, senaryoları dinledim diye kendime kızarken, düşündüm; “ulan, haftaya İstanbul’a geldiğinde, seni Boğaz’da sarhoş edip tüm bildiklerini anlattırmazsam, yuh olsun bana…”