28 Kasım 2015 Cumartesi

Yeni Yönetmelikle Kredi Kartı Aidatları Ve Kredi Masrafları Kitaba Uyduruldu

Milyonlarca tüketiciyi ilgilendiren yeni bir yönetmelik yürürlüğe girdi.

Tüketici-banka arasındaki ilişkiyi düzenleyecek olan ve 22 Mayıs 2015'de yayınlanan Tüketici Kredisi Sözleşmeleri, 23 Kasım 2015'den itibaren uygulanmaya başladı.

Peki, "tüketiciyi bankalara karşı koruyacak" savıyla tanıtılan bu yönetmelik neler getiriyor?

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, yeni yönetmeliğin içyüzünü CNNTÜRK'te, Mirgün Cabas'a anlattı.

23.11.2015, CNNTÜRK Mirgün Cabas'la HerŞey
23.11.2015, http://www.haber24.com/yeni-yonetmelikle-kredi-karti-aidatlari-ve-kredi-masraflari-kitaba-uyduruldu-telefon-baglantisi-tuketici-birligi-fed-bsk-bulent-deniz-haberi-108626

25 Kasım 2015 Çarşamba

Tüketici derneklerinden ‘hediye tatil’ vaadi ile devre mülk satışına tepki

Hediye tatil’ vaadi ile devre mülk tanıtımına ve satışına tüketici dernekleri tepkili. Tüketici Sorunları Derneği (TÜSODER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, devre mülk satışının dolandırıcılığa döndüğünü vurguluyor. Ağaoğlu, “Ben dahi ümitlendim. Ama anladım ki bunların ağına takılan kurtulamıyor.” diyor.

Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Başkanı Mehmet Bülent Deniz de tüketicilere ‘bedava tatil’ taahhütlerine kanmamalarını tembihliyor.

Orta gelirli ailelere telefon açıp veya SMS gönderip “Hediye tatil elde ettiniz.” ya da “Tanıtım için termal alanlardan bedel ödemeden yararlanın.” gibi cümleler ile toplantı davetinde bulunan ve devre mülk satma gayretine giren şirketler hakkında şikâyetler artıyor. Şikâyetler tüketici derneklerine ve mahkemelere de intikal ediyor. Konu ile ilgili Cihan’a açıklamalarda bulunan dernek yöneticileri, soruna el atılmasını ve önlem alınmasını talep ediyor.

TÜSODER Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, devre mülk satışının mağduriyetleri arttırdığına işaret ediyor.

Ağaoğlu, şunları kaydediyor:
“Bu devre mülk satışı dolandırıcılığa döndü. AVM, fuar alanı ve yakıt istasyonu gibi yerlerde hediye tatil diye kandırılanlar devre mülk mağduru oldu. Bu dolandırıcılar elinize broşür veriyorlar, ‘bedava tatilden yararlanma imkânı sunuyoruz, yeter ki şu formu doldurun’ diyorlar. Ben dahi ümitlendim. Ama anladım ki bunların ağına takılan kurtulamıyor. Bunlar ‘pantolon uyduramazsak gömlek verelim’ anlayışı ile 15 günlük değilse bile 7 günlük devre mülk satışı yapıyor. Burada da hile var. 15 günün altında devre mülk satışı yasak ama buna rağmen hisseli satış tapusu veriliyor ve tüketici aldatılıyor. “

Devre mülk ile devre tatilin karıştırıldığından dert yanan Ağaoğlu, şöyle devam ediyor:
“Kimi uyanıklar tüketiciyi aldatmak, konuyu Tüketici Kanunu kapsamının dışına almak için devre mülk gibi sözleşme yapıyor. Bu uyanıklar, davacıların mahkemelerde bedel ödemeden, süratle hak aramalarını önlemek için bir nevi dolandırıcılık içine giriyor. Çünkü devre mülk, Tüketici Kanunu kapsamında ve yerel mahkemenin görev alanında. Yerel mahkemeler dava harcı gibi giderleri başvurucudan talep ettiğinden tüketiciler bu şekilde hak aramaktan mahrum kalıyor.”

Ağaoğlu‘nun devre mülk mağdurlarına önerileri ise şu şekilde:
“Konu devre tatil sözleşmeleri kapsamında ise tüketici 14 gün içinde herhangi bir neden açıklamadan sözleşmeyi feshedebilir. Yine tüketici, sözleşmelerinin devre mülk mü yoksa devre tatil mi olduğunu bilmiyor. Onun için haklarından bihaber. Sözleşme devre mülk vaat etse dahi devre tatil sözleşmesi kapsamında olabilir böyle durumda tüketici cayma hakkını kullanabilir. Ayrıca hediye tatil ile ilgili zarar varsa tüketici mahkemelerde tazminat talep edebilir.” 

Tüketiciler Birliği Federasyonu (TBF) Başkanı Mehmet Bülent Deniz de devre mülk satışlarının usulüne uygun yapılmadığından yakınıyor. ‘Hediye tatil‘ taahhüdü ile yapılan satışı kandırmaca olarak yorumlayan Deniz, “Tüketici ‘bedava tatil’ taahhüdüne kanmamalı. Olta atıp ‘talihli veya hediye elde ettiği’ iddiaları ile tüketiciyi çekip sözleşme yaptırmak aldatmacadır.” ifadelerini kullanıyor.

Deniz, taahhütlerin yerine getirilmemesinin yanında tüketiciden aidat adı altında belli bedelleri talep edildiğini anlatıyor ve “Bize gelen iki tüketici başvurusu vardı. Bunlardan biri ciddi miktarda para ödemiş. Davadan galip geldi ama parasını alamadı.” diyor.

Deniz, tüketicileri mağdur olmamaları için 14 günlük cayma haklarını kullanmaya davet ediyor.

24.11.2015, Cihan Haber Ajansı https://www.cihan.com.tr/tr/tuketici-derneklerinden-hediye-tatil-vaadi-ile-devre-mulk-satisina-tepki-1947542.htm

15 Kasım 2015 Pazar

hitler’i madara etmek 09/15 kasım’15 #filgunlugu

1980’de Almanya’da, daha doğrusu Federal Almanya’daydım.
Güzergâhın bir yeri Batı/Doğu Berlin’den geçiyordu.
Gezinin en ilginç ve sarsıcı durağıydı.

Henüz 17 yaşındaydım.
Türkiye’de “12 Eylül’e ramak kala” günleri yaşanıyordu.
Yeterince politize olmamıştım belki, ama “sağ ve sol” ikilemi üzerinde genç fikirlerim vardı.
Ben ve genç fikirlerim, 1980’nin Temmuz’unda Berlin’deydi.

Kentin ortasından geçen metrelerce bir duvar.
Kentin batısında, o güne dek gördüğüm hiçbir Alman kentinde olmayan ışık, eğlence, dinamizm.
Doğusunda, eski-püskü otomobiller, mutsuz insan yüzleri, heyecansız adımların atıldığı karanlık caddeler.
Kentin batısı, alabildiğine “işte komünizm budur” dedirtmek için rengârenk inşa edilmiş, yaşam en üst düzeyde “canlı” tasarlanmış.
Ortasından duvar geçen kent.
1989’da yıkıldı o duvar.

Yıkıldı ve sonra dünya daha mı güzel oldu?
…..

Ülkede medya özgürlüğü sorunu var.
Hangi taraftan bakarsak bakalım, iktidar yanlısı da, muhalif de olsak, bu gerçeği yok sayabilmek olanaklı değil.
Kayyum, uydudan çıkartma, medya üzerindeki psikolojik baskı, işten atma, otokontrol refleksinin yerleşmesi…

Medya neden önemli?
“Basın ve polis örgütü üzerinde mutlak denetiminiz varsa, yüz milyonlarca insanın anılarını yeniden yazmak olasıdır. Bu iş hemen her zaman, güçlülerin iktidardaki gücünü arttırmak; ulusal liderlerin kendini beğenmişliklerine, büyüklük sabuklamalarına, paranoyalarına hizmet etmek için yapılır. Böylelikle hata düzeltme mekanizmasına taş konulmuş, halkın büyük siyasi hatalara ilişkin anıları silinmiş ve bu hataların yinelenmesi garanti edilmiş olur.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Carl Sagan, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK, Ankara, 2010, 19. Bası, s. 419)

Toplumlar açıklık istiyor, özgürlük istiyor.
Kimi zaman bu istek seçim sonuçlarına yansımasa da, uzun erimli bakıldığında, hiçbir toplumun tek sesli bir medyaya razı gelmediği açık. Tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu.

Örneğin; İkinci Dünya Savaşı sürecinde, Almanların işgal ettiği topraklarda ilk yaptıkları işlerden biri gazete ve radyolara elkoymaktı. Elkonulan medya organları sadece Nazi propagandası yapabiliyorlardı.

Ancak bu uygulamaya her ülkede direniş gösterildi.
Danimarka’da direniş hareketleri tarafından 400’den fazla yasak, muhalif yayın basıldı. Bu eylemi yapanlar Gestapo tarafından ya infaz edildi ya da Nazi kamplarında yaşamlarını yitirdiler. Ancak bu eylemlilik savaş sonuna kadar devam etti.

İlginç bir eylem de Belçika’da yapılmış.
Naziler işgalin ardından ülkenin 300 bin tirajlı Le Soir gazetesine elkoyarlar. Başına işbirlikçi iki gazetecinin getirildiği gazetede, artık Nazi propagandası dışında hiçbir haber yer almaz.

Belçika direniş hareketi muhalif yayınlar hazırlayıp dağıtmayı başarsa da, ulaşabildikleri insan sayısı sınırlı kalır. Bunun üzerine Nazilerin elkoyduğu Le Soir gazetesinin mizanpajının aynı olduğu basımı yapılır. İsmi Le Faux (Sahte) Soir olan gazetede, Naziler ve Hitler ile alay eden haberler yer alır. Gerçek Le Soir’den önce bayilere dağıtılan Le Faux Soir 50 bin kişiye ulaşır.

Özgürlüklerin önündeki bariyerlerin ezelden ebede kalması olanaklı değil.
Yeter ki, Le Faux Soir’ı basıp yayarak matbaa sahibi Wellens, baskı kalıplarını çalan Mullier ve yayını koordine eden Aubrion ve onbeş arkadaşı gibi sonunda Nazi kamplarında yaşamlarını yitirmeyi göze alabilecek devrimciler olsun..
…..

Ve ateş Fransa’ya düştü.
İnsanlık her yerde ölüyor.
…..

Yine Carl Sagan’a döneceğim.
Kitapta olağanüstü bir sivil dayanışma örneği anlatılmış.
Yazarın kızının da gittiği ilkokul, New York/Ithaca’da. Yoksul ve etnik çeşitliliğin hâkim olduğu bir kent.

Okuldaki iki fen öğretmeni Levin ve Levine, çocuklara bilimsel eğitim verebilmek için 1960’lardan başlayarak, evde bulunur kimyasal maddeler ve benzeri diğer eşyalarla dolu portatif kütüphane arabalarıyla okula düzenli geziler yapmışlar, çocuklara bilimi tanıtmaya çalışmışlar.

Sonra bu iki öğretmen 1983 yılında yerel gazeteye ilan vererek çevre sakinlerini, çocukların eğitimindeki kalitesizliği konuşmak üzere davet ediyorlar. “Toplantıya elli kişi geldi. Sciencenter’ın (Bilim Merkezi) ilk yönetim kurulu da bu elli kişilik gruptan çıktı. İlk bir yıl boş bir işhanının ilk katını sergi alanı olarak kullandılar. Ama mal sahibi kiracı bulunca, iribaşları ve ve turnusol kâğıtlarını yüklenip boş bir depoya taşınmaları gerekti.”

Mekânsız kalan Bilim Merkezi için kentte terk edilmiş bir arsa satın alınır. Yörede doğmuş ve yaratıcı oyun tasarımlarıyla ünlü bir mimar bir proje çizerek ilk bağışı yapmış. Ardından Ulusal İnşaatçılar Derneği’nden çeşitli malzemelerin ücretsiz alınması sağlanmış.

Ve sonra; “İnşaata başlamadan önce arsadaki bazı eski tulumbaların sökülmesi … (için) Cornell derneklerinden birinin üyeleri gönüllü oldular. … İki gün içinde, 200 ton moloz çıkardılar. Ardından … yöredeki duvarcılar, doktorlar, marangozlar, üniversite profesörleri, tesisatçılar, çiftçiler, kısaca yediden yetmişe herkes kolları sıvayıp Sciencenter’ı inşa etmeye koyuldu. … Haftada yedi günlük çalışma çizelgesi (uygulandı). Herkese bir iş verildi. Bu projeye 2200 kent sakini, 40.000 saatten fazla zaman bağışlamış oldu. İnşaatın yüzde 10’luk kısmı hafif suçlardan hüküm giymiş kişilerce yapıldı. … On ay sonra Ithaca, dünyada çevre sakinlerince yapılmış ilk bilim müzesinin sahibi oldu.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Carl Sagan, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK, Ankara, 2010, 19. Bası, s. 354-355)

Bir araya gelince, aşılamayacak engel, sorun ve hatta diktatör yok.
Sorun, bir araya gelebilmekte…

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

Bankalara 18,2 Milyar TL Ödedik

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'ndan (BDDK) alınan veriler, vatandaşın ödemek zorunda kaldığı bankacılık hizmet ve komisyonlarındaki büyük artışı gözler önüne serdi.

Geçen yılın ilk 8 ayında 3,8 milyar lira olan kredilerden alınan ücret ve komisyonlar kalemi, 342 milyon lira artarak bu yılın aynı döneminde 4,2 milyar liraya ulaştı. Bankacılık hizmet gelirleri ise bu yılın ilk 8 aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla 1,1 milyar lira artarak 14 milyar liranın üzerine çıktı. Bankaların bu iki kalemden elde ettiği gelir ilk 8 ayda 18,2 milyar lirayı aştı. Konuyu Zaman için değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “2014 yılında yürürlüğe giren 6502 sayılı tüketici yasasının hazırlık çalışmalarında, tüketicinin en fazla şikâyet ettiği komisyon, kredi kartı aidatı, masraf kalemlerine sınır getirileceği ve azaltılacağı vaat edilmişti. Ancak siyasi iktidar bu vaadini yerine getirmedi. Yargı kararlarıyla haksız olduğu defalarca tespit edilmiş olan banka haraçlarının yasal dayanağını oluşturarak, bu ücretlerin tüketiciden alınmasının önünü açıp yargıyı da by-pass etti.” dedi.

EFT ÜCRETİ ALINMAYACAKTI
BDDK'nın geçen yılın ekim ayında yayınladığı yönetmelikle bankaların, aralarında hesap işletim ücreti, havale ücreti, kredi kartları için yıllık üyelik ücretinin de bulunduğu toplam 20 kalem ürün ve hizmetin dışında kalan hizmetler için ücret talep etmesi önlendi. Yeni bir ürün veya hizmet grubunun belirlenmesi veya yeni bir ücret kaleminin oluşturulabilmesi de BDDK'nın iznine tabi tutuldu. Tüketici hakları savunucuları yönetmeliğin hazırlık aşamasında tüketicinin en fazla şikâyet ettiği komisyon, kredi kartı aidatı ve masraf kalemlerine sınır getirileceğinin ve azaltılacağının vaat edildiğini ancak vaatlerin yerine getirilmediğini belirtti.

BDDK'dan alınan rakamlara göre vatandaşın kredilerden alınan ücret ve komisyonlar için bu yılın ilk 8 ayında cebinden çıkan tutar, geçen yıla göre 343 milyon lira arttı ve 4 milyar 162 milyon liranın üzerine çıktı. Bu rakam 2005'in ilk 8 ayında 922 milyon lira seviyelerindeydi. Bankacılık hizmetleri gelirleri kaleminde de benzer gelişmeler yaşandı. Geçen yılın ilk ocak-ağustos döneminde yaklaşık 12 milyar 985 milyon lira olan bu kalem, bu yılın aynı döneminde 14 milyar 59 milyon liranın üzerine çıktı. Bu rakamın 2005'teki ilk 8 aylık büyüklüğü ise 3,4 milyar liranın altındaydı. 

KAZANILAN DAVALAR ANLAMINI YİTİRDİ
Ücret ve komisyonlardaki düzenlemenin etkisini ve rakamları Zaman'a değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Bankaların bilançolarına baktığımızda, faaliyet dışı gelirlerin faaliyet gelirlerinin katbekat üzerinde olduğunu görüyoruz. Yani asıl faaliyet alanı ‘para alıp-para satmak' olan bankalar, gelirlerini bu alım-satımdan değil bunun dışındaki faaliyetlerinden elde etmişler.” diyerek farklı bir pencere açtı. Bu durumu mahalledeki bakkalın bilgisayar parçaları satmasına benzeten Deniz, “2014 yılında yürürlüğe giren 6502 sayılı tüketici yasasının hazırlık çalışmalarında, tüketicinin en fazla şikayet ettiği komisyon, kredi kartı aidatı, masraf kalemlerine sınır getirileceği ve azaltılacağı vaat edilmişti. Ancak yargı kararlarıyla haksız olduğu defalarca tespit edilmiş olan banka haraçlarının yasal dayanağını oluşturarak, bu ücretlerin tüketiciden alınmasının önünü açıp yargıyı da by-pass etti. 2007 yılında banka haraçlarına karşı açtığımız ilk davadan bu yana kazanılan binlerce dava anlamını yitirdi. Şimdi yasa eliyle bu paralar tahsil ediliyor.” dedi.

Koray Tekin, 03.11.2015 Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_bankalara-182-milyar-tl-odedik_2325437.html

Bankaya Borcunu Ödeyemeyen 1 Milyon 52 Bin Kişi Mahkemelik

Türkiye Bankalar Birliği'ne göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 2015'in ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 artarak 1 milyon 52 bin kişi oldu. Sadece bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı ise yüzde 10 artarak 558 bin kişiye çıktı.


Bankalara olan borcunu ödeyemediği için mahkemelik olan kişilere her geçen gün yenileri ekleniyor. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi'nin açıkladığı verilere göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 2015 yılının ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 artarak 1 milyon 52 bin kişi oldu.

Açıklanan veriler halkın ekonomisindeki olumsuz sürecin devam ettiğini gösteriyor.” tespitinde bulunan Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz, “Borcunu ödemeyenlerin sayısını dört ile çarparsak en azından 5 milyon civarında insanın bankalarla ilişkisinin kesildiği, ekonominin dışında kaldığı gerçeği ile karşı karşıyayız.” diye ekledi.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun açıkladığı ekim ayına ait ‘açlık ve yoksulluk sınırı' araştırması, vatandaşın yaşam şartlarının ne denli ağırlaştığını ortaya koymuştu. Buna göre pek çok gıda maddesinin fiyatı artarken gıda enflasyonunda son 12 ayda 14,41'lik artış yaşandı. Bu gelişmelerin de etkisiyle 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı son bir yılda 546,14 lira artarak 4 bin 473 lira oldu. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı ise 174 lira artarak bin 379 lirayı buldu. Tüketim malları başta olmak üzere tüm ihtiyaç alanında yaşanan fiyat artışının ücretlerdeki artıştan daha fazla olması, vatandaşın hayat standartlarını aşağıya çekti. Yaşam standardı düşen vatandaşlar, ücretlerinin ilerleyen zamanda artacağını umarak standartlarını koruyabilmek için bankalardan kredi çekme yoluna başvurdu. Ancak, ücretlerdeki artış beklenen seviyelerde gerçekleşmeyince kredilerin geri ödemeleri aksamaya başladı.

Halkın borcu çevrilemez durumda
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na (BDDK) göre ödenemeyen bireysel kredi kartı borcu tutarı bu yılın eylül ayı itibarıyla 6 milyar 576 milyon lirayı aştı. Ödenemeyen tüketici kredilerinin tutarı ise yine aynı dönem itibarıyla 9 milyar 563 milyon liranın üzerine çıktı. BDDK'nın tutarlara ilişkin verilerinin kişi sayısı olarak karşılığını ise Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi açıkladı. Buna göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı, bu yılın ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 arttı. Aynı yıl içinde birden fazla kaydı bulunan kişilerin bir kez sayılmasıyla elde edilen veriler dikkate alındığında; bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı geçen yılın ilk dokuz ayına göre yüzde 10 oranında artarak, 2015 yılının ilk dokuz ayında 558 bin kişi oldu. Bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise aynı dönemde yüzde 1 oranında azalarak 788 bin kişi oldu.

Son iki yıldır ekonomi yönetimindeki başıboşluk, alınması gereken önlemlerin alınmamış olması nedeniyle biriken meselelerin yeni açıklanacak ekonomi yönetiminin önündeki en büyük sorun olduğunu söyleyen Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz, “Bu da bankalara borcunu ödeyemeyen tüketici sayısında patlamaya, hanehalkı borçluluğunun giderek artmasına neden olacaktır. Halkın ekonomisindeki borç stoku artık çevrilemez durumdadır. Bu nedenle yeni ekonomi yönetiminin birikmiş ve katılaşmış olan tüketici borçlarının hakkaniyete uygun şekilde tasfiyesini gündemine alması kaçınılmazdır.” ifadelerini kullandı.

Koray Tekin, 10.10.2015 Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_bankaya-borcunu-odeyemeyen-1-milyon-52-bin-kisi-mahkemelik_2326612.html

8 Kasım 2015 Pazar

yarına adım atmak... 01/08 kasım'15 #filgunlugu

Ve seçim yapıldı.
Aylardır ülkeyi geren süreçte yeni bir aşamaya gelindi.
Halkımız iradesini ortaya koydu.
Bu irade, seçen/seçilen/seçilemeyen herkesin saygı ile karşılaması, kabul etmesi gereken bir sonuçtur.
Seçimi kazanan AKP’yi kutluyorum. Ülkemiz için hayırlı ve başarılı çalışmalar yapmalarını diliyorum.
Seçimin diğer kazananı OyveÖtesi’dir. Yurttaş girişimi olarak ülke çapında başlayan örgütlenme, önemli bir seçim deneyimi kazanmış ve rüştünü kanıtlamıştır.
Seçimin kaybedenleri Kılıçdaroğlu, Bahçeli Demirtaş/Yüksekdağ, Kamalak, Perinçek ve Destici’nin de,demokrasinin gereğini yaparak istifa yönteminin onurunu yaşamalarını diliyorum.
….

Fil Günlüğü’ne 26 Temmuz’da, ateşin ülkeyi yakmaya başladığı ilk günlerde başlamıştım; “Adı Fil Günlüğü bu yazıların. Fil’in hafızasına nazire, unutmayayım, unutulmasın bu yaşadıklarımız adına…” diye not düşmüştüm.
Seçim sonrası yeni dönemde “yazmalı mıyım” diye soruyorum kendime.
Kararsızım, ama karar verene dek yazacağım.
…..

Seçimlerin üzerinden bir hafta geçti.
“Seçmen ne mesaj verdi” sorusunun içimizi bayılttığı günlerdeyiz.
“Seçimde yine hile oldu”, “yok olmadı, halk seçeneksiz” tespitlerinin, “anketçilere de yuh olsun” eleştirilerinin yapıldığı günler.
Şu söylenmeli; “8 Haziran’da satranç tahtasının başına geçen Erdoğan maçı kazandı.”
Hepsi budur!.
…..

Seçimin kaybedenlerinin istifanın onurunu yaşamaya niyetleri yok sanırım. Bir tek BBP Genel Başkanı Mustafa Destici; “görevi bırakmaya hazırım” demiş. Aklıma 90’lı yıllarda, DSP nin her seçim yenilgisinin ardından istifa edip örgütün ısrarı (!) ile yeniden partinin başına geçen Bülent Ecevit’in istifa kurnazlığı geliyor nedense.
…..

Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı kitabını okudum bu ara.
Yeni bitti.
Ufuksuzluğun kısırlığına düşmüş olanlar için birebir.

Şu alıntı oradan; “İkinci Dünya Savaşı sırasında Hollywood’da oyuncu olan Ronald Reagan, Nazi toplama kamplarındaki kurbanları kurtarmada önemli rol oynadığından söz ediyordu. Film dünyasının içindeyken Reagan gördüğü bir film ile gerçeği birbirine karıştırmış olmalı. Seçim kampanyaları sırasında II. Dünya Savaşı’na ilişkin kahramanlık öyküleri anlatmayı hiç ihmal etmeyen Reagan, hepimizin gururunu okşamayı başarıyorduysa da anlattıkları, 9 yaşındayken izlediğimde beni de çok etkilemiş olan A Wing and a Prayer (Bir Kanat ve Bir Dua) isimli filmin senaryosuydu aslında. Reagan’ın halka verdiği demeçlerde bu türden daha bir çok öykü yer alıyordu. Siyasi, askeri, dini liderlerin ya da bilim adamlarının gerçeği kurgudan ayırt etmede zorlandıkları durumlarda, halka yönelik bir tehlike oluşturduklarını da kabul etmek gerek.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Carl Sagan, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK, Ankara, 2010, 19. Bası, s. 140-141)

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız