26 Nisan 2010 Pazartesi

"Yaşarken"e Büyük Ödül...


Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından bu yıl 13. kez verilen “Geleneksel Tüketici Ödülleri Radyo-TV Programı” dalında, TRT Radyo 1’de yayınlanan “Yaşarken” programı, yılın radyo programı ödülü kazandı.

2009 yılında 52 hafta boyunca; kapıdan satışlardan, kredi kart borçlarına; enerji tasarrufundan, trafik kazazedesinin haklarına; hasta haklarından, güvenli gıda tüketimine; paket tur sözleşmelerinden, engelli tüketici haklarına; bilgi edinme hakkından, evrensel tüketici haklarına halkın ekonomisine dair her konunun anlatıldığı “Yaşarken” programını; Zehra Karabel, Hilal Ertan, Gülay Oktar hazırladı, Tülin Öztürk Ekici sundu, Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz program danışmanlığını yaptı ve uzman konuk olarak programı gerçekleştirdi.












19 Nisan 2010 Pazartesi

AVM'LER Danıştay Kararına Rağmen Otopark Ücreti Alıyor


Şehir merkezinde sayıları 70'i geçen AVM'ler mahkeme kararına rağmen ilk 3 saat ücretsiz otopark hizmeti sağlamadığı için bulundukları bölgelerde trafik sorunlarına sebep oluyor.

Vatandaşlar, AVM'lerdeki otoparka ücret ödememek için araçlarını yol kenarı ve kaldırımlara park ediyor. Trafikle ilgili sorun bugün olduğu gibi 2007 yılında da zirveye çıkınca İBB Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME), ilk üç saatin ücretsiz olması gerektiği şeklinde karar almıştı. Zabıta ekipleri, karara uymayan AVM'lere ceza kesmeye başlayınca bazı işletmeler, İdare Mahkemesi'ne başvurarak uygulamayı iptal ettirdi. İBB, İstanbul 12. İdare Mahkemesi'nin kararını Danıştay'a taşıdı. Danıştay 8. Dairesi, 13 Ocak 2010 tarihinde oybirliğiyle son noktayı koyarak AVM'lerin ilk 3 saatte vatandaştan otopark ücreti almaması gerektiğine karar verdi. Danıştay'ın bu kararına rağmen bazı AVM'ler hâlâ vatandaştan haksız bir şekilde otopark ücreti almaya devam ediyor. Mahkeme kararının ardından otopark denetimlerine yeniden başlayan İBB'nin zabıta ekipleri 15 Ocak ile 15 Mart 2010 tarihleri arasında uygulamaya aykırı hareket eden AVM'lere toplam 25 bin 308 TL ceza kesti.

Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı Avukat Bülent Deniz, AVM'lerin hukuki düzenlemeye aykırı hareket ettiğini, belediyenin ise caydırıcı cezalar kesmediği için sorunun çözülmediğini dile getiriyor. AVM sahiplerinin 'Belediyeden arada bir denetlemeye geliyorlar, cezamızı ödüyoruz gidiyorlar' şeklinde umursamaz bir tavırda olduklarını aktaran Deniz, "Belediyenin AVM'yi mühürlemeye varıncaya kadar yaptırım gücü var." şeklinde konuştu.

Yetkililer, UKOME'nin kararına aykırı davranan AVM'lerin büyük bölümünün Bakırköy, Şişli ve Beşiktaş'taki AVM'ler olduğunu belirtiyor. Kimi AVM'ler ise otoparklarından süresiz olarak vatandaşın ücretsiz olarak faydalanmasına izin veriyor. Bazıları da belli bir miktarda alışveriş yaptığını fişiyle belgeleyen müşterilerine 3 saat otoparkını ücretsiz kullanmasına izin veriyor. Danıştay'ın kararına uymayan bazı AVM'ler kendi formüllerini şu şekilde uyguluyor: Capacity, Town Center ve Fly Inn AVM: 30 TL'lik alışveriş yapan müşterilerinden ilk 3 saat ücret almıyor. Kanyon ve Metrocity AVM, ilk 1 saat ücret almıyor. Nişantaşı City's AVM de ilk 1 saat ücret almıyor, ayrıca pazar günleri de otopark hizmeti ücretsiz.

16 Nisan 2010 Cuma

Deniz Vs. Roubini


Sonunda dayanamayıp dava açacağım.
Vereceğim bir dava dilekçesi ve Mehmet Bülent Deniz olan ismimin, Mehmet Bülent Roubini olarak değiştirilmesini talep edeceğim.

2008 Kasım’ından bu yana küresel ekonomide yaşanan sıkıntı hakkında, Mehmet Bülent Deniz yazıp söyleyince dikkate alan yok. Ama aynı sözleri Nouriel Roubini dile getirdiğinde, adı “kâhin ekonomist”e çıkıyor.

Yok yok, “kehanet sahibi” sıfatını almaya niyetimiz yok.
Derdimiz, ciddiye alınma meselesinde.
Herkesin; “aman ne güzel, kriz bitti, ayağa kalkıyoruz” diye ortalığa bahar havası gazı verdiği, hatta Roubini’nin bile “dibi gördük” diye gülücükler saçtığı günlerde, bu fakir ısrarla, dünyada yaşananın bir ekonomik kriz olmadığından, insanlığın tanık olduğu bu durumun dünyada bir düzen değişikliği olduğundan dem vurdu.
Dedik, yazdık, ama adımız Roubini olmayınca, ciddiye alan da olmadı…

İnsanın Ekonomisi
Efendim, elinizde tuttuğunuz dergimizdeki ray değişikliğini gözlemliyorsunuz.
Sektör yayıncılığı rayını, yeni bir güzergâha bağlama gayreti var yazıişlerimizde. Kendimce bu durumun ismini, insanın ekonomisi diye koydum.
Birkaç sayıdır yeni güzergâhında yol almaya gayret eden Bizim Market’in kapak konularını “insanın ekonomisi” yolculuğuna uygun seçiyoruz.
Bu sayımız da, buna uygun ve ekonomik göstergelerdeki önemli tablolamalardan biri olan “ilk çeyrek” değerlendirmesine ilişkin.
Eh kapak konusu bu olunca, ister istemez Roubini’ye olan kıskançlığım depreşti.

Kişisel dertleri bir yana bırakalım ve bakalım ilk çeyrek ahvalimize.
Batı Yakasında Yeni Bir Şey Yok aslında.
Küresel anlamda başı kesilmiş horoz durumundaki ekonomi sağa sola çarparak yolunu bulmaya çalışıyor.
Horoz gövdesini her çarptığında kimi zaman Dubai, kimi zaman Yunanistan, İspanya, İzlanda’dan ciyaklama sesleri geliyor.
ABD’de birkaç bankaya daha el konuyor, sürdürülebilir cari açıkların, sürdürülmesinin mümkün olamadığı itirafları gelmeye başlıyor.

Tıkır Tıkır-Takur Tukur…
Küresel zeminde durum böyle.
Ya bizde?
Bizi merak etmeyin, her şey yolunda…
Tüm dünya baş aşağı giderken, şükür; ülkemiz ekonomide mucizelere imza atmaya devam ediyor.
Bugüne bugün, dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz.
Enflasyon kontrol altında.
Cari açık mı, o önemli değil.
Hallederiz.
Reel sektörde işler kesat mı?
Kim diyorsa, yalan diyor.
Bunlar yeminli muhaliftir zaten.
Kredi kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı artıyor diyenleri de, mahkemeye vermeli.

İşin gerçeği bir illüzyon içindeyiz hepimiz.
Dünyanın patronları gelecek için küresel ölçekte planlamalar, ayarlamalar yapmaya devam ediyor.
Anlaşılan o ki, bu planlamalarda Türkiye’nin üstleneceği yeni görevler var.
Küresel gelecek planlamalarına uygun şekilde yeni pozisyon almaya itilen Türkiye için şu anda istenilmeyen tek gelişme, halkın ekonomik sıkıntı içinde olduğunu fark etmemesi; fark etse (!) bile darbe, anayasa değişikliği, vs. söylemlerin “cambaza bak” hamlesi ile sızlanmasının, ayağa kalkmasının engellenmesi…
Küresel gelecek planlamacılarının oluşturduğu bu illüzyon içinde yuvarlanıp gidiyoruz işte.

Ne olacak bu işin sonu?
2009 Şubat’ında yazmışız;
“Eylül ayında başlayan küresel ekonomik krizin ilk günlerinde kapıldığım o tuhaf duygudan bir türlü kurtulamamıştım; “bu sıradan bir kriz değil…” Bana öyle geliyordu ki; ateşin bulunması, Fransız İhtilali, Berlin Duvarının yıkılması gibi insanlık tarihinin çok çok önemli olayları gibi bir şeyle karşı karşıyaydık. Etkilerini, sonuçlarını kısa vadede göremeyeceğimiz, ama toplum yaşamı için normal sayılabilecek 80-100 yıllık bir süreç içinde insanlığa getirecekleri ortaya çıkacak bir önemli olay olarak algılıyordum.”

Bu algılamamız değişmedi.
Aksine yukarıda alıntıladığımız makaleden birkaç gün sonra;
“Yaşanan derin kriz nedeniyle insanlığın sonunun falan geldiği yok. Sadece bugüne kadar bildiğimiz ekonomik modellerin, üretim yöntemlerinin sonuna geldik.
Dünyada hâkim olan ekonomi mimarisi yerle bir oldu, yerine yeni bir üretim yöntemi, paylaşım modeli, kısacası ekonomi mimarisi inşa edilecek.
Ancak ne yazık ki, şu anda dünya coğrafyasını paylaşanlar bu yeni mimarisinin inşa edildiğini göremeyecekler. Bizler sadece mevcudun yıkılmasının tanıklarıyız. Belki bir sonraki kuşağımızdan itibaren yıkılan mimarinin yerine inşa edilecek olana karar verilmiş ve yapılandırılmaya başlanmış olacak”
diye yazmışız.

Baharın ayak seslerinin duyulduğu Nisan ayında, bunca kötü beklentiyi bir araya getirmeyi başardı ya, helâl olsun Mehmet Bülent Robini’ye…
(Makale, Bizim Market Dergisi'nin 2010/Nisan sayısında yayınlanmıştır.)

13 Nisan 2010 Salı

“kabil, chance, remeş, aigner yerine, eker'e mecbur olmak..."


Kırmızı et fiyatlarındaki artışı değerlendiren Sağlıklı Gıda Platformu (SGP) Başkan Yardımcısı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz; “son iki ayda kırmızı et fiyatları yüzde 25 arttı” dedi.
Sağlıklı Gıda Platformu (SGP) Başkan Yardımcısı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgi olarak şu açıklamayı yapmıştır:

Sağlıklı Gıda Platformu (SGP) tarafından ilk kez 6 Şubat 2010 tarihinde gündeme getirilen kırmızı et fiyatlarındaki anormal artış konusunda, bugüne kadar iyileştirici veya çözüme yönelik hiçbir gelişme yaşanmamıştır.

Kırmızı et fiyatları hızlı şekilde artmaya devam etmektedir.
Sağlıklı Gıda Platformu (SGP)’nun konuyu ilk kez ülke gündemine getirdiği 6 Şubat 2010 tarihinden bu yana et fiyatlarındaki artış oranı, ortalama yüzde 25 olarak gerçekleşmiştir.

KIRMIZI ET TÜRÜ 06.02.2010 1 0.04.2010 ARTIŞ ORANI (%)Kıyma 27.00 32.00 18,51
Kuşbaşı 29.00 35.00 20,68
Biftek 32.00 40.00 32,00
Kuzu eti 24.00 30.00 25,00

Tüketici için bu fiyatlarla et alıp tenceresine koyması olanaksızdır.
Ne olduğu bilinmeyen ve ancak fiyatı gerçek kırmızı et fiyatlarına göre daha düşük olan ürünlere yönelmek zorunda bırakılan tüketici, sağlığı ve cebi arasında tercih yapmaya zorlanmaktadır.
At, eşek ve domuz etleri piyasada cirit atmakta, ucuz fiyatları ile tüketicinin aklını çelmeye devam etmektedir.

Öte yandan tüketiciye gerçek kırmızı et ulaştırmaya çalışan sektör kuruluşları da, zor günler geçirmektedirler. Yıllardır faaliyet gösteren, marka haline gelmiş firmalar dahil, et sektöründe bulunan tüm firmalar azalan tüketici talebi nedeniyle kepenk kapatma noktasına gelmiş bulunmaktadırlar.

Kırmızı et sektöründe yaşanan ve tüm ülkeyi ilgilendiren bu olağandışı gelişmeler üzerine başta Sağlıklı Gıda Platformu (SGP) olmak üzere konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve meslek kuruluşları tarafından dile getirilen önlem ve çözüm önerileri, ne yazık ki başta Tarım Bakanı Mehdi Eker olmak üzere ilgili, yetkili ve sorumlu kamu görevlileri tarafından reddedilmiştir.

“Bozulan arz-talep dengesinin sağlanması ve piyasanın yükselen ateşinin söndürülmesi için acilen et ithalatı yapılmalıdır” diyen uzman çevrelerin görüşlerine itibar etmeyen Tarım Bakanı Mehdi Eker, Türk hayvancılığını geliştirmek ve hayvan varlığını arttırmak iddiasını öne sürerek, et ithalatı yapılmayacağını belirtmiştir.
Bakanın bu anlaşılmaz ve yanlışlarla dolu politikası, ne yazık ki siyasi iktidar yanlısı bazı sivil toplum örgütü ve meslek kuruluşlarınca da desteklenmiştir.
Sonuç ortadadır: Uzaydan dana yağmamış, hayvan varlığımız da artmamıştır.
Aksine ithalat yapılmadan geçirilen iki ayda, et fiyatları yüzde 25 artmıştır.

Yurttaşına 3,35 USD. İle et yediren Bulgaristan Tarım Bakanı Nihat Kabil,
5 USD lik et fiyatını daha da düşürmek için çalışan Romanya Tarım Bakanı Decebal Traian Remeş,
2,5 USD lik et fiyatı ile ucuzlukta rekora koşan Avustralya Tarım Bakanı Kim Chance,
2,4 EUR luk fiyatın fazla olduğunu ve bununla mücadele edeceğini açıklayan Almanya Tarım Bakanı Ilse Aigner
varken;

artan fiyatlarla mücadelede icraat yerine laf üreten ve iki ayda fiyatların yüzde 25 artmasına seyirci kalan Türkiye Cumhuriyeti Tarım Bakanı Mehdi Eker’e mecbur değiliz.
Kendisi de bakanlık yapmaya mecbur değildir.

Mehmet Bülent Deniz
Sağlıklı Gıda Platformu (SGP) Başkan Yardımcısı
Tüketici Hakları Uzmanı

5 Nisan 2010 Pazartesi

Komşular Mahkemede Tanışıyor


Eski komşulukların kalmadığı hep söylenirdi ama işin bu raddeye geleceği beklenmezdi. Özellikle yeni sitelerde, lüks konaklarda neredeyse bütün komşular birbiriyle davalık.

Alttaki üstekini 'banyon akıyor' diye mahkemeye veriyor, kapı komşuları gürültüden dolayı karakola düşüyor, dava açacak parası olmayanlar komşusunu belediyeye şikâyet ediyor.

İstanbul'da özellikle yeni sitelerde oturanların birçoğu sabah işe gitmeden evvel adliyeye uğruyor. Ya üst komşusunu gürültüden dolayı şikâyet ettiği için açtığı davayı takip etmeye ya da yan dairedeki komşusunun kendisine dair şikâyeti üzerine savunmasını vermek için. Adalet Bakanlığı'nın davalara dair istatistik tutma gibi bir geleneği olmadığı için sayısal bilgi veremiyoruz ama son yıllarda komşuların birbirlerine dair şikâyetlerinin arttığı gözle görülebiliyor. Avukatlar, site ve apartman yöneticileri, sivil toplum örgütleri ve apartman sakinleri buna şahit. Mesela Demet Kömür, İstanbul Başakşehir'de oturduğu binada, ailecek görüştüğü üst kat komşusu tarafından mahkemeye verilmiş. Oğulları kavga etmiş. Kömür, kapıya gelen polisin onu şoke ettiğini söylüyor. "Yaşadığım durum ilişkilerin ne kadar zayıfladığının kanıtı. Deseydi ki, 'oğlun bir şey yapmış komşu.' Özür dilerdik. Mahcup olurduk. Karakola gitmekle kalmadılar, çocuğumu tehdit ettiler. Bu olay moralimizi bozdu, çok üzüldüm, evimden soğudum." Komşusu şikâyetini geri çekince dava bitmiş ama o apartmandan taşınan Kömür, "Komşuya ev anahtarı bırakma, çocuk emanet etme devri bitti." diyor.

Avukat Bülent Deniz, komşularıyla davalık olan birçok ev sahibinin davalarına bakıyor. Bu tür şikâyetlerin çok arttığını söylüyor. Deniz toplumsal değişimin bir sonucu olarak gördüğü davaların hukuk sistemine büyük yük getirdiği görüşünde. Bu sebeple komşuluk sorunları için hakemlik kurumuna benzer bir çözüm sisteminin geliştirilmesini öneriyor.

İşadamı Murat Köse, Büyükçekmece'de bir sitede yöneticilik yapıyor. Müteahhitle ve komşularıyla yaşadığı sorunlar sebebiyle bu görevi üstlenmiş. İnsanların haklarını bilmediği için başkalarının hukukuna da saygı göstermediklerini düşünüyor. Kavgalı komşuların yönetici olarak aralarına girip mahkemeye gitmeden sorunlarını çözmeye çalışıyor. Köse, yöneticilerin görevini layıkıyla yapmadığı için en ufak anlaşmazlıkta mahkemeye gidildiğini söylüyor. Mahkeme kapılarının bu kadar çok aşındırılmasını korkuya bağlıyor.

Deniz Aydeniz'in komşusundan muzdarip olanlara yol gösteren bir internet sitesi var: www.apartmansakinleri.com. Aydeniz, komşusuyla davalık olanların yanı sıra çok sayıda insanın da aidat ödemediği için icralık olduğunu vurguluyor. Aydeniz'in komşuluk hukuku, kat mülkiyeti kanunu ve medeni kanun hakkında detaylı bilgilerin yer aldığı sitesinde, huzur vermeyen komşunun nasıl dize getirileceğine dair ilginç bilgiler de yer alıyor. Dava açmak zorunda kalanları avukat masrafından kurtaracak yöntemler anlatılıyor. Dava açmak için dilekçe örnekleri var.

"Apartmanlarda huzur yok kavga var"

Aynı çatı altında yaşayan ahlaki anlayışları, yaşam şekilleri farklı insanların anlaşamamasının normal olduğunu söyleyen Aydeniz'e göre insanlara bir arada yaşama kültürü, kul hakkı, demokrasi ahlakı üzerine eğitimler verilmeli.

Mahkemeye gitmek maddi imkânları olanların tercih ettiği bir yol. Bu imkânı bulamayan "komşu muzdaribi vatandaşlar" belediyelerin kapısını aşındırıyor. Zeytinburnu Belediyesi'nin beyaz masasına bu konuda çok şikâyet geliyor. En fazla, komşusu banyosundan sızan suyla ilgilenmediği için yardım isteyenler arıyor. Komşusunun halı silkelemesinden, bina içine çöp bırakmasından, merdivenlere ayakkabı dizmesinden, gürültüsünden rahatsız olan belediyeye koşuyor. Belediye'nin ise yapacak pek bir şeyi yok. Ancak Zabıta gidip şikâyet edilen komşuya uyarıda bulunabiliyor. Emlakçıların ev kiralayacak veya satın alacak kişilere şöyle bir önerisi var: "Evin ne kadar güzel olduğu, kaç odası bulunduğu, güneş alıp almadığı kadar alt ve üst katta oturanların nasıl insanlar olduğu, yan dairede kimlerin yaşadığına bakmak gerek. Yoksa güzel bir evde, huzursuz yaşarsınız." Komşu komşunun yalnızca külüne değil ahlâkına da muhtaç.

Gülizar Baki/Zaman 03.04.2010

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=968700&title=komsular-mahkemede-tanisiyor