Yasa gereği yılda bir kez toplanan ve tüketici örgütleri ile ilgili devlet kurumu temsilcilerinden oluşan Tüketici Konseyi'nin onsekizincisi, 22 Mayıs 2014 tarihinde, Ankara'da gerçekleştirildi.
Tüketici Konseyi'ne katılan Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz'in, tüketici örgütlenmesine ilişkin eleştirilerini içeren konuşma metninin tamamını sunuyoruz:
Sayın Başkan,
18. Tüketici Konseyi’nin değerli
delegeleri,
Konsey toplantısını izlemek için aramızda
bulunan sevgili tüketici dostları,
Geriye dönüp baktığımda; 1995 yılında
tüketici yasasının kabul edilmesinden sonra başlayan Tüketici Konseyi çalışmalarının
çoğunluğuna katılma olanağı bulduğumu görüyorum.
Katıldığım konsey çalışmalarına katkı
sağlamaya çalışırken, eve dönüşte elde ettiğim en önemli kazanımın; tüketici
dostları ile tanışma, çalışmaları paylaşma ve birlikte aynı havayı teneffüs edebilmek
olduğunu hep düşünmüşümdür.
Temsilcisi olduğum tüketici örgütünün
çalışmalarını Konsey toplantılarında gururla paylaşırken, mevkidaşlarımın ve
temsilcisi oldukları tüketici örgütlerinin çalışmalarını da, her zaman
kıskançlıkla ve ancak hayranlıkla izleme zevkine eriştim.
Paylaşılan çalışmaların, bilgilerin sonraki
dönem için hepimizi olumlu yönde motive ettiği ve bunun önümüzü açtığı
kuşkusuzdur.
Konsey çalışmalarında kimi zaman yeni
tüketici yasaları için konuştuk, kimi zaman iletişim sektöründen, bankacılardan,
gıdacılardan yakındık. Tüketici yasamızın getirdiği
düzenlemelerin, kurumların, hak arama süreçlerinin yaşama geçirilmediğine
ilişkin örnekleri dile getirip Konsey’in devlet kanadına sesimizi duyurmaya
çalıştık.
Son birkaç yıldır Konsey’in sivil kanadının
da artık ümidini ve beklentisini kaybettiği konsey çalışmaları, yasal
zorunluluğun yerine getirilmesinden öte değer kazanmamaya başladı. Birbirini
tekrar eden, alınan kararların ne işe yaradığının bilinmediği, yaşama
geçirilmediği konsey toplantıları akıp giderken, yaşam da akıp gitmeye
başladı..
Aynı Hamama, Aynı Tası Uzatmak
Şimdi 18. Tüketici Konseyi’nde birlikteyiz.
Benden önce söz almış ve benden sonra
sizlerle düşüncelerini paylaşacak olan mevkidaşlarım, örgüt temsilcileri olan
arkadaşlarım, kaçınılmaz olarak önceki yıllardaki gibi kartellerden,
tekellerden, tüketici hukukuna uzak yargıçlardan, işini yapmayı unutan Tüketici
Sorunları Hakem Heyetleri'nden, bakanlığın ilgisizliğinden, örgütlerimizin maddi
olanaksızlıklarından söz edeceğiz.
Ben de bu konulardan söz edersem kimsenin
beni yadırgamayacağından eminim.
Hatta pratik olmak bakımından her konsey
toplantısının kaydını almak için zaman ve emek harcayacağımıza, en azından
benim konuşma bölümüm için bundan on-oniki yıl önceki konuşma kaydımı bulup bu
konsey toplantısının kayıtları arasına konulmasını öneriyorum.
Emin olun, kimse iki farklı yılda yaptığım konuşmalarda,
en ufak bir fark olduğunu görmeyecektir.
Bizi Konuşmak
Ama bugün değişik bir şey konuşalım
istiyorum.
18 yıldır yaptığımızın aksine, bugün GSM'cileri, bankacıları, hakem heyetlerini, bakanlığı şunu-bunu konuşmayalım.
Bunun yerine bizi konuşalım istiyorum.
Şimdi, çok ziyaretçisi olan bir haber
sitesinde köşe yazan, önceki dönemlerde TV. de ve diğer medyadaki çalışmalarını
yakından izlediğim, tüketici odaklı çalışmalara sıkça imza atan bir değerli
gazetecinin, habervaktim.com sitesinin köşe yazarlarından sayın Bilal Şahan’ın bir
makalesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Hatırlar mısınız?
Çok eskiye gitmeye gerek yok; bir, bilemedin iki yıl öncesi yeter.
Bizim anlı şanlı olmasa da etkinliği olan derneklerimiz vardı.
Onların açıklama yapmasından korkanlar olurdu.
Nasıl korkmasınlar ki?
Hele boykot eylemine öncelik ederlerse vay o firmaların haline.
Sadece yerlisine değil, çok uluslusuna bile meydan okurlardı.
Maalesef o eski hallerinden eser yok şimdi.
Sessizlikleri beni ürkütüyor, korkutuyor.
Ülkede her şey istedikleri gibi mi oldu da kendilerini yok ettiler; yoksa
“konuşsak da faydası yok” sendromundalar mı bilemiyorum.
Üçüncü şıkka, siyasallaşmış olmalarına, ihtimal dahi vermek istemiyorum.
Bana göre; bu kadar yoğun gündemin içinde tüketici derneklerinin mutlaka ve
mutlaka söyleyecek sözü olmalı.
Mahkeme kararları olmasa da ortada gezen telefon kayıtları ve bunların
içerikleriyle ilgili belgeler kamuoyunun karşına geçmenize yetmez mi?
Tüketicinin hakkı sadece yenilen, içilen ve kullanılanlarla mı sınırlıdır?
“Milletin …. koyanlar”,
İktidara yalakalık yapmak için banka batırma operasyonuna katılanlar,
SİT alanını imara açtıranlar,
İmar değişikliği yaptırarak rant sağlayanlar,
Yolcusunu ötekileştirenler,
Vs… vs...
Bütün bunlar sizin alanınıza girmiyor mu?
Hukuksuz talepleri yerine getirenler kadar bunları talep edenler de suçlu
değil midir?
Şimdiye kadar doğru bildikleri yolda taviz vermeden ilerleyen tüketici
derneklerinin son gelişmeler karşısında duruşlarını gözden geçirmesinin
kendilerine saygıları açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Neredesiniz? Ses verin.
Makalenin tarihi 25 Mart.
Hani büyük kavga-döğüşün yaşandığı,
kasetlerin, savların, kara çalmaların havada uçuştuğu günlerden birinde yazılan
bu makaleyi okuduğumda, bugünkü Tüketici Konseyi toplantısında yapacağım
konuşma da ortaya çıkmış oldu.
Evet, şimdi bizi konuşalım istiyorum.
1990’ların başından bu yana ortalıkta olan,
irili-ufaklı bir çok tüketici örgütünün yaptığı çalışmalar üzerine, 2014
yılında yapılan bu değerlendirmeler beni olduğu kadar sizleri de üzmüş olmalı.
Elhâk; gazeteci dostumuz tüketici
örgütlerinin ezelden beri hiçbir iş yapmadığını söylemiyor bize. Aksine,
geçmişte yapılan çalışmalarımızın etkisine selâm gönderip, 2014 yılına
gelindiğinde, gözleri bizleri arıyor, ama bulamıyor..
Benim de içinde bulunduğum tüketici hakları
temelli sivil toplum örgütleri olarak 1990’larda, 2000’li yıllarda gerçekten
büyük işler yaptık.
“Vurduk mu, ses çıkar"dı.
“Tüketici derneği söylüyorsa, doğru
söylüyordur” sözünü kurumsallaştırmıştık.
“Haydi, arkamıza düşün” dediğimizde,
Hoca’nın filleri öyküsündeki durumu pek yaşamadık.
Aksine, en azından kendi adıma Tüketiciler
Birliği Derneği Genel Başkanlığından ayrıldığımda, o derneğin kırka yakın
şubesi, yüzlerce aktivisti, binlerce üyesi vardı.
Zamanın Ruhuna Yenik Düşmek
Ama zaman akıyor.
Zamanın ruhu da değişiyor.
Tüketici örgütlenmesi modelini bizler yenileyebildik
mi?
Zamanın ruhuna uygun örgütlenme üzerine hiç
düşündük mü?
Yoksa hala 1990’lardaki, 2000'li yıllarda
denediğimiz, başarılı olduğumuz ama eskimiş ve işe yaramaz olduğunu fark
edemediğimiz örgütlenme biçimini uygulamaya devam mı ediyoruz?
Başımız kaldırıp bir bakalım;
Son yıllarda duyurulup da başarılı olan tek
bir tüketici boykotu anımsıyor musunuz?
1990’larda tüketici hakları örgütlenmesinde
liderlik etmiş dostlarımız birer birer bu görevlerinden ayrıldıktan sonra,
bayrağı devralanların o örgütlenmeleri daha da ileriye götürdüklerine tanıklık
edebilir misiniz?
Ülkedeki gelir dağılımı adaletini patlatan dolaylı
vergi dinamitinin yanan fitilini söndürecek nefesi üfledik mi?
Yoksa “dünyadaki en pahalı benzini
kullanıyoruz” demenin bize keyif verdiği garip ve sorunlu ruh halinde miyiz?
Bu soruların yanıtlarının kocaman bir HAYIR
olduğunu hepimiz biliyoruz.
Tüketici Örgütçülüğü Oynamak
Gelişen sosyal medya gerçeğini görmekten,
özümsemekten uzak, hala 2000'li yılların dernekçiliğinden bir adım öteye
gidemeden, kendi kendimize “tüketici örgütçülüğü” oynuyor olmayalım sakın?
Gerçek bu kadar yalın bir şekilde önümüzde
dururken, yüzümüzü ekşitiyor, hatta bu özeleştirilere homurdanıyor olabiliriz.
Ama ortaya konulan bu gerçekliğin ne kadar gerçek olduğunu sadece tek bir
örnekle kanıtlayacağım:
Yayın Tarihi: 28.11.2013, Sayısı:6502, İsmi:Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
Madde:4/III: Tüketiciden;
kendisine sunulan mal veya hizmet kapsamında haklı olarak yapılmasını beklediği
ve sözleşmeyi düzenleyenin yasal yükümlülükleri arasında yer alan edimler ile
sözleşmeyi düzenleyenin kendi menfaati doğrultusunda yapmış olduğu masraflar
için ek bir bedel talep edilemez. Bankalar, tüketici kredisi
veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar tarafından tüketiciye
sunulan ürün veya hizmetlerde ise tüketiciden faiz dışında alınacak her türlü
ücret, komisyon ve masraf türleri ile bunlara ilişkin usul ve esaslar
Bakanlığın görüşü alınarak bu Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi
koruyacak şekilde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından
belirlenir.
2012 yılının Temmuz ayında sayın Hayati
Yazıcı’nın, “bankaların bu haksız gelirlerinin önünü keseceğim” demesinin
ardından, yapılan yeni yasa taslağı çalışmalarında, bankaların “şubenin önünden
geçtin, para ver”, “şubemizin camına bakıp saçını düzelttin para ver” dediği bu
paraların alınmasının yasaklandığı taslak metinleri görerek çok sevinmiş, ama
geçen yıl bu zamanlarda onyedinci Tüketici Konseyi için bir araya geldiğimizde
taslağın son halini görünce hepimiz dumura uğramıştık. Geçen Konsey’de
yapılan konuşmalarda, yapılan çalıştaylarda, vargücümüzle bu maddeye karşı
çıkmıştık.
Bütün tüketici örgütlerinin eksiksiz karşı çıktığı bu düzenleme
birkaç gün sonra, 28 Mayıs 2014 de yürümeye başlayacak.
Başımız Kumda, Gerisi Açıkta
Toplum vicdanının asla kabul etmediği banka
haraçlarının önünü kesecek düzenlemenin yeni yasa metninde yer almasını
sağlayamadık.
Ama uzatılan her mikrofona koşar adım gidip
deiectio olmuş şekilde konuşmaktan hiç vazgeçmedik.
Medyaya çokça çıkıp, çok konuşunca
sözümüzün ağırlığının yokolduğunu görmek yerine, “eee konuştunuz, astınız
kestiniz, sonuç?” diye soran gözlere bakmaktan kaçınmaya başladık.
Özel günlerde çelenk sunmaktan öteye
gidemeyen dernekçiliğin cazibesine kapılıp, kendimizi büyük gösteren dev
aynalarından uzak tutmayı başaramadık.
“Federasyon tamam, şimdi bir de
konfederasyon da patlattık mı süper olur” derken, yıllardır mücadelesi verilen
banka haraçlarını engelleyememiş olmayı, özeleştiri nedeni olarak hiç görmedik.
Başkanlığını yaptığı tüketici örgütünün tek bir çalışmasında yer almayıp, internet ortamında, "tüketici uzmanı" sıfatını kendine yakıştırıp, tüketici şikâyetlerini çözmeyi marifet sanmaya başladık.
Paralı tüketici hakları seminerleri düzenleyip, tüketici örgütlenmesinin evrensel ve en önde gelen temel etik kuralı; "tüketici örgütlenmesi, hiçbir koşulda reklâm almaz, sponsor edinmez" ilkesini ayağımızın altında ezip geçtik.
Sevgili dostlar,
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” demiyor, yukarıda yaptığım değerlendirmelerin büyük kısmını da,
kendi adıma özeleştiri olarak sizlerle paylaşıyorum.
Zamanın ruhunu kavramış, gerçekten güçlü,
etkin ve toplumun güven duyacağı, hacet kapısı olarak göreceği tüketici
örgütlenmesi modeli üzerinde kafa yormalı düşünmeli, tartışmalıyız.
Bunu yapmalıyız ve unutmamalıyız ki; "Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerden.."