22 Şubat 2009 Pazar

godot'yu beklerken...

Bir önceki yazıya, “TÜİK., sanayi üretim rakamlarını açıkladı. Aralık ayında sanayi üretiminde yüzde 17,6 lık düşüş var. Önümüzdeki günlerde açıklanacak işsizlik verileri de, sanayi üretimindeki bu rekor düşüşe paralel olacak muhtemelen” diye başlamışız.

Kötü haber geldi.
2008/Kasım ayı işsizlik rakamları, hepimizi hop oturtup-hop kaldıracak cinsten. Daha krizin ilk dönemi sayılan Kasım ayında işsizlik oranı yüzde 2,2 artarak, yüzde 12,3 olarak gerçekleşmiş. Yani Türkiye’de 2 milyon 995 bin kişi, Kasım itibariyle işsiz.
Yaklaşık 3 milyon kişinin işsiz olması demek; 3 milyon hanede ortalama 12 milyon kişinin işsiz olması anlamına geliyor. 3 milyon kişi kısa vadede iş edinemezse; kredi kart borcunu, kredi borcunu artık ödeyemeyecek, okula giden çocuğunun giderlerini, evinin gıda gereksinimini karşılayamayacak demektir. Yani 12 milyonluk bir nüfus alışveriş yaşamından çekilecek.

Bunun iktisat kurallarına göre anlamı açık; talebin 12 milyonluk potansiyel bakımından bir o kadar düşmesi, düşen talep nedeniyle arzın, yani üretimin azalması ve dahi yine en başa dönersek, sanayi ve hizmet üretiminin azalması, işyerlerinin kapanması, işsizliğin daha da artması…

İktisat aslında iç içe geçmiş dairelerin oluşturduğu veya birbirini tetikleyen “durum”ların oluşturduğu bir alan.

Bizim son tablomuz ne yazık ki, -adına ister resesyon deyin, ister başka bir şey- bu döngüye girdiğimizi gösteriyor. Bu döngüde, başladığımız yere gelebilsek ne iyi. Bu döngü başladığı yere tekrar gelmiyor, başladığı yerin hizasında, ama daha negatif bir noktaya gelip yoluna devam ediyor.

Bu durumun sadece biz farkında değiliz, bizi yönetenler, bizden önce bu durumun ayırdındadırlar şüphesiz.
İyi de, niye o zaman gereken önlemleri almıyorlar?

Sadece bizim yöneticilerimiz değil, dünyada ekonominin direksiyonunda oturan bütün sorumlular bu konuda hiçbir şey yapamıyorlar. Akıllara gelen, iktisat biliminin kabul ettiği tüm önlemler peşi sıra alınsa da, alınan önlemin oluşturduğu iyimserliğin sona ermesi için birkaç gün, hatta bazen birkaç saat dahi yetiyor.

Nereye kadar gidecek bu iş? Sonumuz ne olacak? Açlıktan birbirimizi mi yiyeceğiz?

Asla!
Yaşanan derin kriz nedeniyle insanlığın sonunun falan geldiği yok. Sadece bugüne kadar bildiğimiz ekonomik modellerin, üretim yöntemlerinin sonuna geldik.

Dünyada hâkim olan ekonomi mimarisi yerle bir oldu, yerine yeni bir üretim yöntemi, paylaşım modeli, kısacası ekonomi mimarisi inşa edilecek.

Ancak ne yazık ki, şu anda dünya coğrafyasını paylaşanlar bu yeni mimarisinin inşa edildiğini göremeyecekler. Bizler sadece mevcudun yıkılmasının tanıklarıyız. Belki bir sonraki kuşağımızdan itibaren yıkılan mimarinin yerine inşa edilecek olana karar verilmiş ve yapılandırılmaya başlanmış olacak.

Bizler ne yapacağız peki?

Sanırım, ömrümüzü Godot’yu bekleyerek tamamlayacağız.

9 Şubat 2009 Pazartesi

gidişat gerçekten kötü...

TÜİK., sanayi üretim rakamlarını açıkladı. Aralık ayında sanayi üretiminde yüzde 17,6 lık düşüş var. Önümüzdeki günlerde açıklanacak işsizlik verileri de, sanayi üretimindeki bu rekor düşüşe paralel olacak muhtemelen.

Sonuç, gidişat kötü, gerçekten kötü..

Eylül ayında başlayan küresel ekonomik krizin ilk günlerinde kapıldığım o tuhaf duygudan bir türlü kurtulamamıştım; “bu sıradan bir kriz değil…” Bana öyle geliyordu ki; ateşin bulunması, Fransız İhtilali, Berlin Duvarının yıkılması gibi insanlık tarihinin çok çok önemli olayları gibi bir şeyle karşı karşıyaydık. Etkilerini, sonuçlarını kısa vadede göremeyeceğimiz, ama toplum yaşamı için normal sayılabilecek 80-100 yıllık bir süreç içinde insanlığa getirecekleri ortaya çıkacak bir önemli olay olarak algılıyordum.

Bu algılamam hiç değişmedi. Bu konudaki düşündüklerimi paylaştıklarımın beni aşırı karamsar, fazla ütopik, abartılı bulmalarına rağmen aradan geçen beş ayın sonunda algılamam değişmediği gibi kuvvetlenerek daha açık ipuçları vermeye başladı.

Krizin yaşanmaya başladığı günden bu yana neredeyse tüm ekonomi yönetimleri, ardı ardına önlemler paketleri açıkladılar ve uyguluyorlar.İktisat biliminin tüm çözümleri uygulandı neredeyse. Ama sonuç olumsuz. Küresel ölçekte büyük bir daralma, işsizlik, finansal mimarinin dibine yerleştirilmiş “güvensizlik” dinamiti…

Yukarıda yazdığım karamsar algılamanın sahibi olarak, alınan önlemlerin çözüm getirmeyeceği, küresel ekonomik krizi sona erdirmeyeceği görüşündeyim. Öncelikle yaşananın bir “küresel ekonomik kriz” olmadığını kabulle işe başlamak gerek kanısındayım. Yaşanan, mevcut dünya düzeninin bir başkası ile değiştirilmesi veya dönüştürülmesi sürecinin ilk kırılma noktasıdır.

Şimdi bu “kabul”le başlarsak, düşüneceğimiz çözümler de mevcut uygulamalardan farklılaşacaktır.
Eh, bu "kabul" sahiplerinden biri olarak, bundan sonrasının epeyi zevkli olacağına bahse girerim. Gözlerimizi kapatıp önümüzdeki yıllarda bizi nasıl bir dünya düzeninin beklediğini hayal etmeye başlayabiliriz.