10 Ağustos 2015 Pazartesi

10 ağustos’15 #filgunlugu

Şantiyede geçen kısa metrajlı film konusunda gelişmeler öngördüğüm gibi oldu.

İlk gün yere yatırılıp elleri arkadan bağlı şekilde, bir polisin attığı “vatan-millet-sakarya ve sizi ham yapacağız” nutkunu dinleyen teröristler için “ah’lanmalar, vah’lanmalar...” Akabinde Başbakanın “soruşturma açtık o polisler hakkında” duyurusu.

Sonraki gün, “vay, teröristle canı pahasına mücadele veren yiğit güvenlik kuvvetlerimize soruşturma açmak!.. Olmaz, bu insanları da anlamak gerek. Kelle koltukta savaşan bu aslan parçaları, ne yapsaydı? Çiçek mi verseydi?” diyerek, garip bir ruh halini ortaya koyan tepkiler…

Anlamak istemediğimiz bir şey var, hukuku genel-geçer durumlara göre belirlemeye kalktığımızda, yakınacağımız olayların ardı arkası kesilmiyor.

Yakalananlar terörist. Silahlarla, hatta ağır silahlarla yakalanmışlar!
Hatta suçüstü yakalanmış olsunlar.
Peki.
Hukuk ne diyor?
Zanlıları yakaladıktan sonra yargı mercilerinin önüne götüreceksin.
Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. ve Anayasanın 38/4. maddesine uygun davranacaksın; Taaa Roma Hukukunda “Ei incumbit probatio qui dicit, non qui negat” olarak formüle edilen o meşhur “suçsuzluk karinesi”ni anımsayacak ve “suçluluğu hükmen sabit olana kadar, kimse suçlu sayılamaz” diyeceksin.

Yani elleri arkadan bağlı şekilde yere yüzükoyun yatırdığın zanlılara nutuk atmayacaksın. Görevin, sorumluluğun ve yetkinin sınırlarını aşmayacak, tutanağını, fezlekeni yazıp adliyeye götüreceksin.

Hangi sosyal olay ve gelişmeler olursa olsun, hukuktan sapılmadığı sürece, hukuku sürekli arama işinin bir gün biteceğini ve iyi bir yaşamın bizi kucaklayacağını aklımızdan çıkarmayacağız.

Şu nutuk atan polis amirinin ruh durumu da ilginç.
Kaydın sonuna doğru, “bakma lan bana, herkes yere baksın” diyor nutuksever polis.
İçimden şu geldi; “bütün ülke sana bakıyor, napcan şincik.”
…..

Dün siyasi partiler üzerine birkaç alıntı ve not düşmüşüm.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın halen faaliyette olan siyasi partiler listesine bakıyorum.
97 parti ismi var.
“Dolunay Partisi”, “Elektronik Demokrasi Partisi” gibi ilginç isimler var.
En eski parti, 23 Haziran 1983 de kurulmuş olan Demokrat Parti.
En yenisi ise, 8 Nisan 2015 de kurulan Yenilikçi Türkiye Partisi.

Bu listede yer alan, genel başkanının da sosyal medyada iletilerini aldığım bir parti var.
İsmini, en azından olumsuz örneğin reklâmını yapmamak adına yazmıyorum.
Logosunda asker figürü var.
Parti adına ileti gönderenler ise, evlere şenlik.
İdamı, herkesin başını ezmeyi isteyenler bir araya toplanmışlar.
Okudukça insanın midesi bulanıyor.
Zirve noktasını da, herkese silah dağıtmak için sipariş toplayan bir iletide yakalamışlar.

İlk kurulan Fedailer Cemiyeti’nden, mensuplarına silah temini için sipariş toplayan partiye.
Demokrasi oyununda nereden nereye geldiğimizin net resmi.
…..

Sultanbeyli’de karakola saldırı.
Büyük patlama, ağır yaralılar var.
Halk toplanıp HDP binasına doğru yürüyor.
Twitter’da haberler, Periscope kayıtları birbiri ardına geliyor.
Haber kanalları ise sus-pus.
Durumları evlere şenlik.
…..

“Barış gelsin, tetikten çekilsin eller.”
Bu sözün yinelendiği her anın sonrası, kan ve şiddet haberleri alıyoruz.
Tam ortadan yarıldık.
Aklımız başımızda mı?
…..

Saat 12:00
Günün yarısı.
Ve bilanço, sekiz can…
Geldiğimiz durum; “kınadın-kınamadın” tartışması yapabileceğimiz bir terör olgusu değil, geri dönülemeyecek bir iç-savaş olasılığı ile karşı karşıyayız.
…..

Oniki gün önce TBMM toplanmıştı.
Teröre karşı bir şeyler yapabilir miyiz, sorusuna yanıt arama toplantısıydı.
Gerek görülmedi, tatile gidildi.
Ve hala tatildeler.
…..

Rüzgâr gibi bir günmüş.
Sabah saldırılar, can kayıpları.
Öğleden sonra Savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında yakalama kararı verilmesi.
Sonrasında da, Savcılar Öz ve Kara’nın Gürcistan’a kaçtığı haberleri.

Cemaate yönelik operasyonlarda onlarca polis, hakim ve savcı, tutuklama kararlarına rıza gösterip cezaevine girdiler.
Kaçma olayı ilk kez oluyor.

Sabaha karşı ülke dışına çıkan bu insanların kaçtıkları değil kaçmalarına göz yumulduğu izlenimine sahibim. Yüksek olasılıkla her hareketleri izlenen bu iki insanın, haklarında yakalama kararı verildiği günün sabahında kaçabilmiş olmalarının başka açıklaması yok.

Yani ilişkiler, ilişkiler…
O kadar çok birbiri içine girmiş ki, herkes birbiri hakkında o kadar çok şey biliyor ki, karşılıklı peşrev kokuyor bütün bunlar.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

08/09 ağustos’15 #filgunlugu

En iyi “öteki”; elleri arkadan bağlı, yere yüzüstü yatmış ve kuzu kuzu nutuk dinleyen “öteki”dir.
…..

“18 Ekim 1981 tarihinde siyasal partilerin kapatılmasıyla birlikte 120 yıldan bu yana her koşulda kesintisiz sürmüş olan “Partili yaşam” sona eriyordu. … Ulusal nitelikte ilk siyasal parti, siyasal organ ya da kuruluş 1959’da “fedailer cemiyeti” adı altında tarih sahnesine (adım) atmıştı.” (Dar Sokakta Siyaset (1980-1983), Yalçın Doğan, Tekin, İstanbul, 1985, 3. Bası, s. 137)
İlk siyasi örgütlenmenin ismi, bu coğrafyadaki siyaseti özetliyor.

Kitaba devam;
“Türkiye’de ilk siyasal organın tarihe adım attığı 1859 yılından günümüze … 1981 Ekimine dek, … hiçbir siyasal koşulda, hiçbir iç ve dış koşulda partisiz bir dönemden geçildiği görülmüyor. Ülke tarihin içinden geçiyor, … Birinci Meşrutiyet… İkinci Meşrutiyet… Birinci Dünya Savaşı… Ulusal Kurtuluş Savaşı… İkinci Dünya Savaşı… Bunların tümünde, ülkede siyasal partiler hep var. … Tek parti olmuş, çok parti olmuş, bazıları kapatılmış, … ama siyasal ve sosyal varlıklarını hep koruyabilmişlerdir. (Dar Sokakta Siyaset (1980-1983), Yalçın Doğan, Tekin, İstanbul, 1985, 3. Bası, s. 139)
12 Eylül’ün bu ülkeye getirdiği “ilk”lerden biri de bu olsa gerek.
…..

Sosyal medyada boy gösteren ilginç kişiler var.
Kimi gazeteci, kimi köşe yazarı, kimi de TV. deki tartışma programlarının her konuda uzman konuğu.

Sosyal medya ilerilerine bakıyorum; biri 2012’inin sonunda hesap açmış. Yani şöyle böyle ikibuçuk yıl.
Gönderdiği iletilerin sayısı onaltı bine yaklaşmış.
İletilerinin saatlerine bakıyorum; neredeyse günün 24 saati ekran başında.

Hiç uyumuyor, çocuğunu sevmiyor, köşe yazısını yazmıyor, yemek yemiyor ve hatta tuvalete gitmiyor.
Ya da bütün bunları yaparken, sosyal medyaya ileti gönderebilme yeteneğini kullanıyor.
…..

“Sümeyye Erdoğan’a suikast” savı da asılsız çıkmış.
Savcılık, suikast planı yapanların yazışmalarının sahte olduğunu tespit etmiş.

Geriye doğru bakıyorum; taaa “Arınç’a suikast” olayından bu yana, “camiye ayakkabı ile girdiler", "Kabataş saldırısı” falan derken, şimdi bu… 

Bu yalanlara imza atanların inanç dünyasında, “öbür dünya” mekânı var mı, merak ediyorum?

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız