2000 ve sonrasında doğanların oluşturduğu
kuşak için kullanılıyor, ‘Z Kuşağı’
nitelemesi.
Yani en yaşlıları, bugün 16-17 yaşında.
Bir de, bir önceki kuşak var; ‘Y Kuşağı.’
Onlar da, 1980-1999 arasında doğanlar, yani şimdinin 18-35 yaş arasındakiler…
Bu iki kuşağın insanları, insanlık
nüfusunun en dinamik yani yeryüzünde satın alma işini en çok gerçekleştiren
grubu oluşturuyor.
Dolayısıyla insana ulaşan her türlü ürünün potansiyel
alıcısı durumundalar.
Yani tüketici tercihinde ön sırada olmak
isteyen tüm markaların da gözüne kestirdiği insanlar.
Bu iki kuşağın insanları bir garip.
Kendisinden önceki neslin yaşam düzeninin
dışında, kendileri için ürettikleri bir yeni
yaşam oluşturmuş durumdalar:
Bilgiye ulaşmak onlar için sorun değil, en
hızlı nasıl ulaşacaklarını dert ediyorlar.
Ana akım medya yerine tüm insanlıkla
iletişim kurdukları, haber alıp verdikleri sosyal medyayı tercih ediyorlar.
‘Mağaza
dolaşmak’
deyince, firmaların internet sitelerinde sörf yapmayı anlıyorlar.
Ve en önemlisi, kurdukları dünyayı tek bir
boşluk bırakmadan sardıkları ağları sadece hangi markayı tercih ettikleri veya
markalardan beklentilerini anlatmak için değil, önemsedikleri markaların
pazarlama ve markalaşma süreçlerine etki etmek için de kullanıyorlar.
Önceki kuşaklara satış yapan markalar,
yaşama dair hedefleri kendileri koyuyorlar, tüketiciye örneğin ‘bizi satın
alırsan havalı olacaksın’ mesajlarıyla ne giyeceğimizi, ne yiyeceğimizi
belirliyorlardı.
Yani tüketicinin tarzına, isteğine markalar
karar veriyordu.
Oysa durum şimdi farklı.
Y ve Z kuşağı insanları, markaların bu rol
model olma özelliklerini ellerinden alıverdiler.
Artık marka değil, Y ve Z kuşağının
insanları markalara hükmediyor.
Kurdukları kesintisiz, yoğun ve anında iletişimle
ne istediklerini markalara dayatıyorlar.
Markaların işi artık zor.
Tüketiciye yaşam hedefi ve tarzı koymak
yerine, tüketicinin onlara biçtiği hedefin gereğini yapmak zorundalar.
Şimdi kral gerçekten tüketici mi oldu
acaba?