16 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Yastığa Baş Koyar, Bir Tetiğe Basarlar...

Zafer, Nevzat, Bülent, Aydın..
Orta yaşı deviren dört güzel insan.
 
Dördü de müzisyen.
Ellerindekini üst seviyede çalan, iyi müzisyenler.
 
Bu dört güzel insan, büyük usta Cem Karaca’nın son üç yılında yol arkadaşlığı yaptılar, arkasında çaldılar.
Şimdi “Cem Karaca’nın Yol Arkadaşları” adıyla sahne alıyorlar.
 
Ülkenin son elli yılının simgelerinden biri Cem Karaca.
Bas, bas olduğu kadar buğulu, buğulu olduğu kadar sert mizaçlı sesiyle bu ülkenin yakın tarihini yazanlardan biri.
 
“Elleri ak yumuk, ojeli tırnakları” ile otomobilini tamirhaneye getiren kadının yüreğine koyduğu ateşi;
“Bir romanda okumuştum, buna benzer bir şeyi … ne olmuş, nasıl olmuştu aşık olmuştu genç kız” ümidiyle harlayan tamirci çırağının, yaşamın gerçeği ile acımasız karşılaşmasını bilmeyenimiz var mı?
“Ustam geldi, sırtıma vurdu; unut dedi romanları. İşçisin sen işçi kal, giy dedi tulumları”
 
Levent, Sanayideki tamirci çırağının yaşadığı yoksulluk orda kalmıyor.
Kapıcı Kasım’ın kızı Safiye, orta ikiden terk.
Yoksulluk.
Merdiven sil, servis yap, apartmana göz kulak ol.
Jön Niyazi ile tanışıp geneleve düşer Safinaz kız.
“Kurtuluş nerede. Nerede Safinaz?”
“Onbinlerce Safinaz. Kurtuluş Nerede?”
 
Parkasıyla vurulup düşenlerin ağıtı.
Ezilenlerin, sömürülenlerin feryadı.
Kimi zaman polisin bile fark edemediği ceviz ağacı hülyası…
 
“Cem Karaca’nın Yol Arkadaşları”, yoldaşlığın hakkını veriyorlar.
Büyük Usta’yı hüzünle andık.
 
Bu koltuk konserin olduğu salondan.
Niye mi boş?
Senin içindi bu koltuk.
Yoktun, gelmedin, gelemedin..
 
Bak ne diyor sana büyük usta;
“Kavganın haklı olanı, erkek dişi bilmiyor”
“Bütün halk birlik olmazsa, kavga haklı olmuyor”
İstanbul, 15 Kasım ‘13