30 Mart 2010 Salı

Halkın Ekonomisi; Kredi Kartları Sorunu ile Kanal D'de..


"Halkın Ekonomisi", sunuculuğunu Didem İnselel ve Fatih Portakal’ın yaptığı, "Ne Yapmalı?” programına konuk oluyor...
Kredi kart borçlarında son durum, kredi kart borcu olanları bekleyen tehlikeler, kredi kart borcundan kurtulmanın yolları...
Kredi kartlarına ilişkin bilinmesi gereken herşey, Kanal D-Ne Yapmalı programında...
Yeminli Mali Müşavir Dr. Nedim Türkmen, Psikiyatrist Dr. Ümit Yazman ve Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı/Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz'in katılacağı Nasıl Yapmalı, 31 Mart 2010 çarşamba, saat 13:30'da, Kanal D'de...

20 Mart 2010 Cumartesi

Kral'ın Günü


Kapıyı tıklatan görevli; “it’s time to go Mr. President (Sayın Başkan, gitme zamanımız geldi)” diye uyardığında, Başkan saatine baktı. “Evet, vakit gelmiş” diye düşündü.
Önündeki kağıt tomarını güzelce katlayıp ayağa kalktı ve Oval Ofis’in kapısında bekleyen görevliye “gidelim” dedi.

Güneşin yüzünü az gösterdiği bir Perşembe sabahıydı.
Beyaz Saray’dan ayrılan Başkanlık konvoyu süratle Temsilciler Meclisi’ne doğru yol alıyordu.
Limuzinin içindeki Başkan, birazdan yapacağı konuşma ile ekonominin varolan düzeninde yeni bir açılımın olup olamayacağını hesaplıyordu.

Alkışlar arasına kürsüye gelen ABD. Başkanı John F. Kennedy; “tüketiciler en büyük topluluktur. Ekonomiyi ve ekonomiyi yönetenlerin kararlarını etkileyecek güce sahiptirler” diyerek başladığı tarihi konuşmasını bitirdiğinde, salonda bulunan Temsilciler Meclisi üyeleri önemli bir olaya tanıklık ettiklerini hissediyorlardı.

15 Mart 1962 yılında, o Perşembe sabahı ABD. Başkanı John F. Kennedy’nin Temsilciler Meclisi’nde yaptığı bu tarihi konuşma ile ilk kez insanların tüketici olarak hakları bulunduğu ve korunması gerektiği en yüksek ağızdan ifade ediliyordu.

Kennedy tüketicilerin;
-sağlığı veya yaşamı için tehlikeli malların pazarlanması ve satışından korunmasına ilişkin güvenlik hakkı,
-yanıltıcı reklâm, etiket ve bilgilendirmeye karşı korunmasını sağlayacak doğru bilgilenme hakkı,
-rekabet ortamında oluşacak fiyatlar ile tercihte bulunmak hakkı,
-çıkarlarının korunması ve güvence altına alınmasını sağlayacak hükümet politikalarının gerçekleştirilmesi ve çıkarlarının korunmasına saygı duyulması hakkı
bulunduğunu ve bu hakların yerine getirilmesi için her türlü yasal düzenlemenin yapılması gerektiğini, tüketicilerin ekonomiye yön veren en önemli aktör olduğunu söylediği bu konuşması ile ulusal ölçekte tekelden arındırılmış serbest rekabetçi piyasa ortamının sağlanacağını ve hakları güvenceye alınmış tüketici kavramının tanındığını net olar ifade ediyor, dünya uluslarının da bu sürece katılmaları çağrısını yapıyordu.

İşte, ABD. Başkanı John F. Kennedy’nin tarihi konuşmasının gerçekleştiği 15 Mart gününün Dünya Tüketiciler Günü olarak anılmasının altındaki öykü bu..

Şaşırtan Tarih Yolculuğu
Dünya tüketici haklarının tarihi 15 Mart 1962’ye kadar geri gitse de, biz biraz daha iddialı bir tarih yolculuğu yapalım sizlerle. 1502 yılına, hatta daha geriye Asr-ı Saadet Devri’ne kadar gidelim.

Hazreti Ömer, halife olarak Müslümanların başında.
Bir gün bir kadın huzuruna gelir ve pazarlarda satılan gıdaların çürük olduğundan, pahalı olduğundan dert yanar ve Halifesi’nden bu işe çözüm bulmasını ister.
Hazreti Ömer, o adaletin, hakkın simgesi yüce insan, huzurundaki kadına;
“seni ve dileyen diğer hanımları pazar yeri denetçisi, muhtesibe ilan ediyorum. Gidin pazarları denetleyin. Fahiş fiyatla mal satanı, çürük mal satanı bulun, bildirin” buyururlar.
İşte günümüzdeki “zabıta”ya denk gelen ilk oluşum Hazreti Ömer’in bir grup hanımı muhtesibe olarak tayin etmesi ile gerçekleşiyor.
Muhtesibe’den, ihtisap müessesine, oradan zabıtaya…

Tüketici haklarına ilişkin ilk uygulamanın, yüzyıllar öncesinde, Asr-ı Saadet Devri’nde olması, bir çoğumuzu muhtemelen şaşırttı.

Peki ya, dünyanın ilk tüketici yasası Osmanlı döneminde çıkarılmıştır bilgisine ne diyorsunuz?
Gerçek bu.
1502 yılında Bursa Kanunnamesi adı ile çıkarılan yasa ile tüketicilerin satın alacakları mallara ilişkin kalite, standart belirlemesinin yapıldığı görülüyor.
Örneğin; bir ayakkabının hangi özellikleri taşıması gerekliliği uzun uzadıya yazılmış bu yasada.

Ya Osmanlı’daki Ahi teşkilatı…
Müşterisini aldatanın mesleğini yapmasına engel olunduğu, üretilen her ürünün hakkının verilerek, kaliteli üretilmesinin sağlanması adına yıllarca çırak, kalfa olarak çalışmanın zorunlu olduğu bir ahlâk kurumu.
Ahiliğin kuşattığı bir piyasa ortamında, tüketici haklarının güvence altında olmadığını kim söyleyebilir ki?

Siz Kral mısınız Gerçekten?
Kimi zaman ekonominin doğası gereği, kimi zaman da ahlâki yapılanma gereği, tüketici her zaman kral olmuş aslında.
O zaman veya bu zaman, tüketicinin ne zaman önemsenmeye başladığının, krallığının ilk kez ne zaman ilân edildiğinin günümüz gerçekliğinde, tarihimizle gururlanmamız dışında bir önemi yok.
Şimdi, “bugün” önemli.
Gelişen ekonomik düzende, Kennedy’nin dediği gibi ekonomiye yön verecek kadar güçlü müyüz, tüketici olarak?
Bu güce erişecek denli örgütlü müyüz?
Gücümüzü hissettirecek, hak arama girişimlerinde ısrarlı mıyız, hakkımızı arıyor muyuz?
Kısacası krallığımızın farkında mıyız?
(Makale, Bizim Market Dergisi'nin 2010/Mart sayısında yayınlanmıştır.)

11 Mart 2010 Perşembe

Müşteri Hizmetleri mi, Oyalama Merkezi mi?


Bankaların, GSM şirketlerinin ve teknoloji markalarının çağrı merkezlerini aramaya görün! Sesten bir labirentte kaybolmuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Şunun için 1'e, bunun için 2'ye, menüyü baştan dinlemek için 7'ye... Müşteri sayısının artmasından mıdır, şirketlerin çözüm üretmedeki yavaşlıklarından mıdır bilinmez müşteri hizmetlerini arayanlar artık sinir krizine giriyor.
İnternetin bu kadar yaygın olmadığı zamanlarda fatura ödemek, havale yapmak ya da bir şikâyet için bankaya bizzat gitmek, sıra beklemek gerekiyordu. Tabii o zamanlar çağrı merkezleri yoktu. Eve telefon bağlatmak için bile aylarca bekleniliyordu. Satın aldığınız teknolojik cihaz bozulduğunda da mağazanın yolunu tutardınız. Şimdi öyle mi? Faturalarınızı internetten ödeyebiliyor, para transferi yapabiliyorsunuz. Herhangi bir sorununuzu dile getirmek için telefonu elinize almanız yeterli. Müşteri hizmetleri hattını çeviriyorsunuz, karşınıza çıkan elektronik sesin yönlendirmesine göre tuşlara basıyorsunuz. İlk başlarda bu büyük bir kolaylıktı. Ama zamanla çağrı merkezlerini aramak büyük bir strese dönüştü. Müşteri sayısının artmasından mıdır, şirketlerin çözüm üretmedeki yavaşlıkları mıdır bilinmez, artık müşteri hizmetlerini arayanlar sesten bir labirentte kayboluyor. Ya da sinir krizine giriyor.
Tüketiciler Derneği Başkanı Nazım Kaya, son zamanlarda çağrı merkezlerine dair şikâyetlerin arttığını söylüyor. Kaya, tüketicinin hızlı hizmet alması için kurulan çağrı merkezlerinin artık "Evet efendim, haklısınız efendim." üslubu ile tüketicinin avutulduğu yerler olduğunu düşünüyor.
Müşteri Hizmetleri Uzmanı Akın Başal, eleştirileri haksız buluyor. Bundan 15 yıl öncesine kadar işini halletmek için uzun zaman ve emek harcayan günümüz insanının telefonda 7 dakikada bir işlem yapmaya bile tahammül edemediğini düşünüyor. Sesli yanıtlama sisteminin tam da soracağı soruya uygun bir seçenek olmadığı için şikâyet edildiğini belirtiyor. Başal'a göre şirketler daha iyi hizmet vermek için çağrı merkezi birimlerinde çok sayıda müşteri temsilcisi istihdam ediyor. Başal, her soruya ve soruna özel sesli yanıtlama sisteminin geliştirilemeyeceğini belirtiyor ve "Bunun için 100 farklı tuşlama seçeneği koymak gerekir. Hatta bölgesel şivelere uygun menü oluşturulmasını ister mi acaba müşterilerimiz? Her telefonu açanı, hiç bekletmeden, hemen cevap verebilmek için de müşteri sayısı kadar müşteri temsilcisini telefon başında bekletmek gerekir." diyor. Başal, tüketiciye şu uyarıda bulunuyor: Sesli yanıtlama sistemlerinden bir çözüm beklemek doğru değil çünkü o sistem sadece kısa bilgi aktarımı için kuruluyor. Çözüm aradığınızda müşteri temsilcisiyle görüşmelisiniz. Hep aynı şeyi söylüyorlar diyenler, ürün veya hizmet satın alırken lütfen sözleşmelerini okusun.
Başal, sözleşmeye/garanti şartlarına aykırı durumda çözüm getirilmediğini iddia ederek, müşteri ilişkileri çalışanına bağıran/hakaret eden müşterileri kastediyor: "Haklı olduğunuzu düşündüğünüz durumda tüketici mahkemelerine başvurabilirsiniz. Müşteri her zaman haklı olsa bile hiçbir zaman haksız değildir."
Tüketici Hakları Uzmanı Avukat Bülent Deniz, geçtiğimiz yıl otomotivden bankaya, teknoloji ürünlerinden GSM'ye kadar onlarca sektörde bulunan firmaların çağrı merkezlerini arayarak raporlama yapmış. Bu çalışmadan şu üç sonuca ulaşmış: Çağrı merkezlerinin numaralarını düşürmek çoğu kez sorun. İkinci sonuç; cevap veren çağrı merkezlerinde canlı operatöre ulaşmak imkansız denecek kadar zor. Deniz, canlı operatöre ulaşmak için tüketicinin türlü hilelere başvurmak zorunda kaldığını söylüyor. Kendi yöntemi ise şöyle; banka çağrı merkezi arandığında canlı operatör için tahsis edilmiş sınırlı sayıdaki seçenekleri mesela kredi kartı kayıp ihbarı tuşluyormuş. Üçüncüsü ise; çağrı merkezlerinde çalışan personelin sınırlı bilgiye sahip olması.
Deniz, sınırlı olarak bilgilendirilmiş ve yetkilendirilmiş operatörlerin tüketicinin sorununu çoğu kez çözemediğini vurguluyor. Deniz, müşteri memnuniyeti için şirketlerin müşteri hizmetleri birimlerini daha çok geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Çağrı merkezlerinde çalışanların durumu ise daha zor. Çözüm arayışındaki müşteri ile çözüm vaat eden şirket arasında kalıyor. Çağrı sisteminde 1-2-3 tuşlarına basarak kaybolmuş sinirli müşterinin hakaretlerine maruz kalıyor.
Çağrı merkezi çalışanları da muzdarip
Çağrı merkezi çalışanlarının çoğunlukla psikolojileri bozuluyor. Zaten uzun yıllar bu işi yapmak mümkün değil. En fazla 3 yıl. Çağrı merkezi çalışanları bu sorunlarını dile getirmek ve özlük haklarını iyileştirmek için dernek kurmuş. Çalışma saatlerinin uzunluğu, düşük ücret almaları gibi sorunlarını dile getiren derneğin adı Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği. Dernek yöneticisi Utku Dinç, firmaların çalışanlarının müşteri tarafından hakarete uğramaması için önlem alması gerektiğini söylüyor. Dinç, çağrı merkezi çalışanlarının da müşterinin de şirketler tarafından mağdur edildiğini düşünüyor.