31 Ağustos 2015 Pazartesi

Barış İstiyoruz! Em Aşitîye Dixwazin!

Kamuoyuna, siyasilere ve yüreği avcunda koşan her bir anneye,

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah’tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz.” (Hucurat: 10)

Ülkemiz, tekrardan yakın tarihinde yaşadığı, sonucu kan ve gözyaşından başka bir şey olmayan bir sürece girdi. Yine yürekler evlat acısıyla dağlanırken, hayatının baharındaki asker, gerilla ve siviller güzel memleketin güzel topraklarında ölümün soğuk yüzüyle tanışıyorlar. Bizler, bu savaşın acısını yüreğinde hisseden ahlak ve vicdan sahibi herkesin savaş politikalarına karşı barışın sesini yükseltmesinin gerekliliğine inanıyoruz. İnanıyoruz ki, bu sesler büyüdükçe, iktidar hırsıyla siyasi ve ahlaki sınırları hiçe sayanlar hadlerini bilecekler, evlatlarımızı, sevdiklerimizi kurban etmekten vazgeçecekler.

7 Haziran seçimleri, Halkların Demokratik Partisi’ni hedef alan bombalı saldırılar ve linç girişimlerine rağmen görece başarıyla atlatıldı. 12 yıldır tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi halkın siyaseti yeniden tanzim etme iradesiyle karşılaştı. Koalisyon senaryoları tartışılırken, 17 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını açıklayarak sürecin rotasını deklare etti. 20 Temmuz’da Suruç’ta 33 sosyalist gencin, 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polis memurunun öldürülmesi, savaş konseptinin psikolojik unsuru olarak kullanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti, iktidarlarının en büyük başarılarından biri olarak lanse ettiği Barış Süreci’nin meyvelerini son seçimde bölge halkından toplayamayınca, yavaş da olsa attığı bu tarihi ve ahlaki adımları koşar adım geri yürümekte tereddüt etmedi. Buzdolabına kaldırılan sürecin arkasından gelen savaş ortamında halka devamlı “güçlü bir yürütme ve başkanlık sistemi olsaydı, böyle olmazdı” mesajı verilmesi ve bu mesajla tekrar seçim kararı alınmasının, siyasi bir şantaj olduğu açıktır. İktidar hırsının ürünü olan provokasyonlarla siyasal fay hatlarını derinleştirip, legal alanda siyasi müzakereyle devam eden çözüm arayışlarının önünü kapamak, savaşın kanlı bilançosunun vebalini almaktır.

Ne acıdır ki, “anaların ağlamasın” diye yola çıktıklarını söyleyenler, 90’ların günahını çıkaranlar, şimdi olanları engellemek için hiçbir adım atmamaktalar. Bilakis ülkenin evlatlarını bir hiç uğruna feda etmeye, kurban vermeye hazır olduklarını bağırmaktalar; ama kendi evlatlarını değil, yoksul halkın çocuklarını. Ne acıdır ki, 28 Şubat’ta yetkisiz bir kurumun kendi gücünden yetki alarak “fiilen” verdiği balans ayarıyla zulüm görenler, bugün yönetim sistemini ellerindeki güçle fiilen değiştirdiklerini rahatça söyleyebiliyorlar. Ve ne acıdır ki, çözüm için Öcalan’la yıllardır sürdürülen görüşmeler ateşkesin tek imkanıyken engelleniyor, silahların susması ihtimali ortadan kaldırılıyor.

Bizler, bu coğrafyada yıllarca çekilen acıların tekrar yaşanmasını istemiyoruz. Bizler, bu ülkenin her bir vatandaşının onurlu bir şekilde yan yana yaşayabileceğine inanıyoruz. Bizler, gençlerimizin koltuk kavgasıyla, siyasi hesaplarla ölüme gönderilmesine rıza göstermiyoruz. Bizler, devleti tek bir kişinin şahsına indirgeyip, “ben ne dersem o olur” kibriyle hiç bir sorunun kalıcı çözüme kavuşamayacağını görüyoruz. 90’larda yaşananlara sessiz kalmamız, bugün yaşadıklarımıza ve fazlasına mal oldu. Yarın aynısını yaşamamak için zulme ortak olmuyor, sessiz kalmıyoruz. İslami değerlerimizin bu kirli savaşa alet edilmesine, sivil halka saldıran askerlerin Allah kelamını ağızlarına almalarına karşı çıkıyoruz. İslam Peygamberi’nin ayakları altına aldığı kavmiyetçiliğin, iktidar hesapları uğruna Müslüman siyasetçiler ve medya eliyle hortlatılmasını lanetliyoruz. Bizler, savaşa karşı Müslümanlar olarak kardeşlerimizin yüzüne bakabilmek, kardeş kalabilmek için dün olduğu gibi bugün de barış çığlığımızı en yüksek sesle yükseltiyor ve çağrıda bulunuyoruz.

-Devletin acilen operasyonları durdurmasını, sivil alanlarda silah kullanmayı terk etmesini,

-PKK’nin de HDP’nin açtığı siyasal alanı genişletmek üzere geçici ateşkes ilan etmesini,

-Sürecin Dolmabahçe mutabakatı doğrultusunda şeffaf bir şekilde devam etmesini talep ediyoruz.

Savaşta ilk önce gerçekler ölür denir. Asker cenazelerin bile devlet kurumları dışında basının alınmadığı bir ortamda kimin, neyi, ne oranda yaptığını bilip adil bir hüküm vermek güç. Fakat savaştan kimler medet umuyor, kimler bu ateşi körüklüyor, kimler elinde imkan varken bu ateşe bir damla su dökmüyorsa bilmelidir ki Allah’ın gazabı çok şiddetlidir.

Ölümler dursun! Biz barış istiyoruz! Em aşitîye dixwazin!


http://www.emekveadalet.org/genel/sessiz-kalmiyoruz-zulme-ortak-olmuyoruz-2/

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Gayrimenkulde ‘Bol Keseden Satış' Tartışması

Türkiye'de daralan ekonomi sektörleri etkilerken önceki gün Folkart Yapı'nın İzmir'deki 830 dairelik projesinin yüzde 70'ini 2 ayda sattığını açıklaması ‘bol keseden' tartışmasını başlattı. Reklamcılık ve İletişim Uzmanı Prof. Ali Atıf Bir, “Folkart gibi herkes bol keseden atıyor. 2 ayda % 70'ini sattılarsa Maliye'de bir kaydı vardır. Başka nasıl kanıtlayacağız?” diye tepki gösterdi.

Folkart Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak, önceki gün yaptığı açıklamada Folkart Bornova Life projesiyle rekora imza attıklarını, 2 ayda 830 dairenin yüzde 70'ini sattıklarını açıkladı. Folkart Yapı, 2001'de inşa edilen Folkart Towers için de benzer bir açıklama yapmıştı. Gayrimenkul sektöründe birçok şirketin 1 ya da 2 ayda projenin önemli kısmını sattığını açıkladığına işaret eden Reklamcılık ve İletişim Uzmanı Prof. Ali Atıf Bir, twitter hesabından, “Folkart gibi herkes bol keseden atıyor. 2 ayda % 70'ini sattılarsa Maliye'de bir kaydı vardır. Başka nasıl kanıtlayacağız?” şeklinde tepki gösterdi. Benzer açıklamayı sektörde birçok firmanın yaptığına işaret eden Aki Atıf Bir'e, Balance Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Çoban da katılıyor. 18 ayda İkitelli'de inşa ettikleri Balance Güneşli'nin yüzde 42'sini ancak satabildiklerini belirten Çoban, “15-20 şantiyesi olanların işi daha da zor. Çünkü Türkiye'de ekonomi daraldı, siyasi belirsizlik insanları temkinli davranmaya itiyor.” açıklamasında bulundu. Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz de özellikle konut alanlara aldatılmamaları için konut satın alırken ‘bina tamamlama sigortası' yaptırılıp yaptırılmadığını kontrol etmelerini istedi. Gayrimenkulcülerin projelerinin çok önemli kısmını kısa sürede sattıklarını duyurmasıyla ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'na bağlı Reklam Kurulu'ndan doğruluğu için destek isteyebileceklerini kaydeden Deniz, “Reklam Kurulu yayınlanan reklamların doğruluğunu denetleyebilir. Ancak firmalar elektrik dağıtım şirketlerinin yaptığı gibi haber içinde gömme reklam uyguluyorsa ki bunların içinde dünya yalan bilgi olabiliyor konut alırken projede bina tamamlama sigortası olup olmadığını kontrol etsinler.” tavsiyesinde bulundu.

MAKROM YAPI'YA OPERASYON
Üç gün önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Mali Şube ekipleri olmayan proje için maketten konut satışı yaptıkları iddiası ile Makrom Yapı'nın 17 yöneticisini gözaltına aldı. Esenyurt ve Tuzla'da teslim etmeleri gereken yüzlerce konut olan Makron Yapı'nın ortada proje olmamasına rağmen maket üzerinden konut satışı yaptığı şikayetleri üzerine operasyon düzenleyen Mali Şube ekipleri, şirketin 24 yöneticisi için gözaltı kararı çıkardı. Maket üzerinden 700 daire sattığı iddia edilen Makron Yapı'nın gözaltına alınan yöneticileri arasında Makrom Yapı'nın sahibi Lütfü Bakırcı'nın da olduğu öğrenildi. Operasyonun sebebi ise Makrom Yapı'dan ev alan kişilerin geçtiğimiz aylarda savcılıklara suç duyurusunda bulunması.

Torunlar'ın yeşil alanı otopark çıktı
10 işçiye mezar olan Torunlar Center Projesi tüm hızıyla sürerken büyük bir bölümü “yeşil alan” olacağı söylenen kısımda tek katlı yapıların inşaatına başlandı. Projede tek yeşil alan olarak görünen rekreasyon ve park alanının altına zeminaltı otopark yapılıyor. Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı, “Suyunun suyunu çıkardılar. Projede aslında yeşil alan yok. Böyle yeşil alan olmaz. Yeşil alan dedikleri otopark çatısı.” diye yorumladı. Projenin lansmanında ‘Üç futbol sahası' büyüklüğünde yeşil alanın olacağı ve bu alanın da yola bakan kısımda başladığı belirtiliyordu.

29.08.2015, Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_gayrimenkulde-bol-keseden-satis-tartismasi_2313401.html

ayrıntıya gizlenip saklambaç oynamak 25/29 ağustos’15 #filgunlugu

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bir açıklaması. Cumhuriyet’te, Çiğdem Toker’e…

Kendisi ile ilgili yapılan haberlere olan tepkisini anlatıyor. Özetle, “yemedim, çalmadım, çırpmadım” diyor.
Tüm servetini helâl yoldan kazanarak yapmış. Örneğin; oğlum, yapı denetim şirketiyle vergi rekortmenleri listesine girdi” diyor.

Ülkedeki tüm şehirleşme işlerinin başında olan bir bakanın oğlunun yapı denetim şirketinin olması.
Şeytan ayrıntıda gizli…
…..

İstanbul Müftüsü şehit ailelerine; “bağırmayın, yoksa şehidiniz cennete girmez” demiş diye sosyal medyada veryansın edildi birkaç gün önce.
Bugün bir açıklama; “hiç kullanmadığım ve kullanmayacağım bir ifade bana nispet edilerek şehit ailelerini üzdüler.”

Sosyal medya, dezenformasyon girişimine çok açık.
Hele ki sıcak çatışma, yaklaşan seçim, ekonomik kriz ikliminde…
…..

Maketten konut satan bir firmanın yöneticileri adliyede.
Yine yüzlerce mağdur, uçup giden milyonlarca lira.

Bu coğrafyada yaşana hemen herkesin tutkusu, ev sahibi olmak.
Son on yıldır, siyasi iktidarın konut politikası da, bu tutkuyu alevlendirdi. Teşvikler, kentsel dönüşüm, yasal kolaylıklar…
Üç-beş kuruşu bir araya getirenler, örnek daireyi veya maketi görüp hiçbir resmi belge olmaksızın milyonlarını verip, evlerine taşınacaklarının hayalini kuruyor.
Kazın ayağı öyle değil, maketi gösterip olmayan evi satanın insafıyla koşut hayallerin gerçekleşmesi.
Ev alacaklar, Allah aşkına tüketici yasasındaki lehinize olan düzenlemeleri bir kez olsun okuyup ev almaya niyet edin.

Bu arada son olayın öznesi Makrom Yapı’zedelere ne mi olacak?
Paralar gitti. Vuslat başka düşlere…
…..

Göçmen dramı bitmiyor.
Kamyon kasasında havasızlıktan boğulan 71 insan, batan gemide boğulan 200 insan.
Aylardır canını kurtarmak için bir yerlere ulaşmaya çalışan binlerce insan nefes alamadığı için ölüyor.
İnsanlık sulara gömülüyor.
Ve dünya kör, sağır.
…..

#filgunlugu’nde 2 ağustos;
“Akil Adamlar”a takıldım.
Onca insan, haftalarca, ülkenin dört bir yanında çalışma yaptılar.
Yol paraları, konaklama, toplantı… Bunların hepsi masraf.
Sonra bu insanların bu çalışmaya ayırdıkları zaman.
Bunlar nasıl finanse edildi?

Bugün BİMER denen yere sordum.
Bakalım ne zaman ve nasıl bir yanıt gelecek?

Aslında ödenen bir para varsa, onu bulup çıkarmaya çalışmıyorum.
Sadece Çözüm Süreci konusunda toplumun ne denli bilgisiz bırakıldığı ile yüzleşmek istiyorum. Ulusal birlik ve bütünlük adına bir süreçte görevlendirilen kimi yurttaşlara para ödenip ödenmediğinden bile habersiziz.”

Ve yanıt geldi;
“Müsteşarlığımız 5952 sayılı Kanunla, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere kurulmuş olup, sözü edilen Kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler dahilinde faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bu bağlamda, Akil İnsanlar Heyetinin destek ve sekretarya hizmetleri Müsteşarlığımız tarafından yürütülmüştür. Öte yandan, söz konusu heyet üyelerinin görev sürelerinin tayini, heyet üyelerince yürütülecek faaliyetlerin biçimi, içeriği ve faaliyet takviminin belirlenmesi ile heyet üyelerince gerçekleştirilen ziyaretlerde ve diğer etkinliklerde gündeme getirilecek konuların belirlenmesi gibi hususlar Müsteşarlığımızın görev alanına girmemektedir. Ayrıca, Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarını gönüllülük esasına dayalı olarak yürütmüş olup, üyelere çalışmaları karşılığında Müsteşarlığımızca bir ücret ödenmemiştir.”

Gelen yanıt, sorularımın karşılığı değil.
“Çalışmaların masrafları nasıl karşılandı” sorusuna yanıt yok.
“Heyet üyelerine harcırah, ücret ödendi mi” sorusuna da, diplomatik yanıt; “çalışmalar gönüllü ve Müsteşarlıkça ödeme yapılmamış…”
“Müsteşarlıkça” demek…
Şeytan yine ayrıntıya gizlenip saklambaç oynuyor.

Ssoyal medyada gelen yanıtı paylaştım.
Gelen tepkiler, kimsenin verilen bilgiye inanmadığı yönünde. 
Sanırım karanlıkta kalan bu konuyu en doğru şekilde, heyette yer alan yürekli bir kişi açıklarsa, gerçeğe ulaşacağız.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

Sanal Alışverişte Yeni Dönem


İnternetten yapılacak alışverişlerde kredi kartı bilgilerinin korunması için firmalara “sırları saklama şartı” getirildi. Düzenlemeyle müşterinin hatalı verdiği sipariş için “geri al” ve “değiştir” seçeneğinin bulunması zorunlu olacak. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye’de 15 milyar liraya dayanan elektronik ticarette sözleşme ve siparişlerle ilgili yönetmeliği Resmi Gazete’de yayınladı. Yönetmeliğe göre tüketici, internetten yaptığı alışverişte vergi ve teslimat masrafları dahil ödeyeceği parayı görecek. Konuyu Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz’le konuştuk.

"Tüketiciler teknolojik yöntemleri daha pratik buluyor"
İnternet üzerinden alışveriş son dönemde gittikçe artıyor. Yapılan araştırmalarda, mağazaya giderek yapılan alışverişlerden çok daha yüksek miktarda internet üzerinden alışveriş yapıldığı sonucu ortaya çıkıyor. Bu şu demek; özellikle büyük şehirlerde yaşayan tüketiciler, alışveriş için mağaza mağaza dolaşmak yerine, internet üzerinden bu ihtiyaçlarını gidermeyi tercih ediyor. İnternet üzerinden alışveriş yapmak yerine, mağazaya giderek, dokunarak, görerek, muayene ederek alışveriş yapmanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Ancak tüketiciler teknolojik yöntemleri daha pratik buluyor ve gelişen şartlar tüketiciyi ister istemez internet üzerinden alışveriş yapmaya yönlendiriyor. 

"Tüketiciyi koruyan bir takım düzenlemeler var"


İnternet üzerinden alışveriş yapılamaz mı, yapılabilir ancak çok ciddi güvenlik önlemlerinin alınması gerekir. Biz internet üzerinden alışverişi yasamızda mesafeli satış olarak değerlendiriliyor. İnternet üzerinden alışveriş yapan tüketiciyi koruyan bir takım ilave düzenlemeler var. 

Konuya ilişkin düzenlemeler, koşulsuz malı iade hakkından başlayıp, internet üzerinden alışveriş yapan firmanın birtakım yükümlülükleri yerine getirmesine kadar uzuyor. Burada karşımıza çıkan iki tane temel problem var:

1. Sık sık karşılaştığımız sorunlardan ilki, internet üzerinden alışveriş yapıldığında kargoyla gelen ürün gerçekten sipariş edilen, satın alınan ürün olup olmadığı. Bu sorunu engellemek için tüketicilere bildikleri, marka haline gelmiş sitelerden alışveriş yapmaları gerektiğini ısrarla söylüyoruz.

2. Tüketiciler, internet üzerinden alışveriş yaparken kredi kartları yerine, kredi kartlarına ek olarak oluşturacakları bir "sanal kart" üzerinden alışveriş yapmalılar. Bu öneriyi de sanal kartta daha düşük bir limit oluşturulacağı için herhangi bir güvenlik açığı söz konusu olduğunda tüketicinin kaybının minimuma indirilmesi için yapıyoruz.

Hukuk düzenlemelerinde, elektronik ticaretin düzenlemesine ilişkin mevzuatlarda birtakım yükümlülükler var. Firmaların elde etmiş olduğu kredi kart bilgilerini belli bir sürede saklaması, başkalarıyla paylaşmaması gibi. İnternetten yapılacak alışverişlerde müşterinin hatalı verdiği sipariş için “geri al” ve "değiştir"seçeneğinin bulunması tüketici lehine olan bir uygulamadır. Tüketici, internet üzerinden alışveriş süreçlerini tamamlarken herhangi bir anda geriye dönebilme imkanına sahip oldu, bu da sitelerde artık mecburi hale getirildi. Burada amaç, tüketicinin alışveriş işlemini yürütürken her aşamada geriye dönebilme ihtimalinin var olduğunu kabul etmek. Eskiden bazı siteler bunu tanımlıyordu, bazıları tuşa bastığınız anda geriye dönme şansı vermiyordu. Bu uygulamayla birlikte tüketici, internet üzerinden yaptığı alışveriş işlemlerini son ana kadar geriye alabilecek hatta son tuşa bastıktan yani alışverişi onayladıktan sonra geriye dönme imkanına sahip olacak.

Meryem Karadağ, 27.08.2015 http://www.hukukajansi.com/guncel/sanal-alisveriste-yeni-donem-h20140.html

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Godot geldi mi yoksa? 23/24 ağustos’15 #filgunlugu

Sayfaya aldığım bu kareye yorum yapamıyorum.
Olsa olsa şöyle diyebiliriz; “bir bürokratın şükür secdesi…”
…..

Diktatörler, çevrelerinde oluşturdukları sessizlik kadar güçlüdür.
…..

Selahattin Demirtaş: “PKK, “ama”sız silah bırakmalıdır.”
Örgüte yakını sitelere bakıyorum, bu önemli açıklama yok.
İşine gelmeyene sansür, bulaşıcı…
Daha önemlisi, Demirtaş’ın günlerdir yaptığı açıklamaların satır aralarında yer alan, “beni destekleyin” feryadının sağlamasıdır bu.
…..


Teklif özetle; Cumhurbaşkanının seçimlere kalan bir aylık süre içinde, herhangi bir siyasi partiye yönlendirici veya seçmenin oyunu etkileyecek konuşma yapmaması, medyaya açıklama yapmamasını düzenliyor.
Teklifin içi boş.
Anayasaya göre sorumsuz ve yargıdan muaf tutulan birine yasa zoruyla bir şeyler dayatıp aksi durumdaki yaptırımları içermiyor.
Anlaşılan zamanın ruhuna uygun hukuk oluşturma gayretiyle verilen bir teklif.
Yani işgüzarlık.
Ama bu işgüzarlığa neden olacak siyasi iklim hepimizi düşündürmeli.
…..

Küresel ekonomide 2008 ayarlarına geri dönüldü.
Bütün piyasalarda satış, panik ve düşüş.

2008 krizinin ardından birkaç makale yazmıştım. Sonuncusu “Godot’yu Beklerken” di. O ve öncekilerde özetle şunu dile getiriyordum:
“Yaşanan derin kriz nedeniyle insanlığın sonunun geldiği falan yok. Sadece bugüne kadar bildiğimiz ekonomik modellerin, üretim yöntemlerinin sonuna geldik.

Dünyada hâkim olan ekonomi mimarisi yerle bir oldu, yerine yeni bir üretim yöntemi, paylaşım modeli, kısacası ekonomi mimarisi inşa edilecek.

2008’de yaşanan büyük kriz sonrası başta ABD olmak üzere küresel ekonominin büyük aktörleri bir dizi önlem aldı, operasyonlar yapıldı.
Aradan geçen yedi yıldan sonra gelinen nokta, 2008’deki küresel iklimden pek farklı değilse, yedi yıl önce öne sürdüğüm o iddialı sav, geçerliliğini halen koruyor.

Ve eğer benim öne sürdüğüm; “yeni bir üretim yöntemi, paylaşım modeli, … ekonomi mimarisi inşa edilecek”se, yani 2008’de yaşanan bu kırılma, kapitalizmin bitişine işaret ediyorsa, o dönemde duyduğum endişeyi yeniden dile getirmekte yarar var; “… düşünülmesi gereken sorun, insanlığı derinden etkileyecek bu kırılma noktasının insanlık ailesine, “savaş” gibi acılar getirip getirmeyeceğidir.”

Aradan geçen zaman, sıcak savaş ortamına ilişkin endişelerimin, Ortadoğu’daki gelişmeler nedeniyle yersiz olmadığını gösterdi. Ancak bu bir yana; çözümlenemeyen Avrupa Birliği’nin yoksullaşması, Almanya’nın “AB’ye oynamak ya da Büyük Prusya düşü” arasında gidip gelen kararsız politikası, Ukrayna, Kuzey Kore verilerini de birlikte düşündüğümüzde, endişelerimin yaklaşan somut gerçekliğe dönmesi çok da uzak gelmiyor.

Sonuç; küresel ekonomide 2008 de dağıtılan kartlar, bugün yeniden dağıtıldı.
Türkiye mi?
Biz zaten masada oturmuyoruz.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

23 Ağustos 2015 Pazar

"ekonomi, başı kesilmiş horoz gibi..."

Politikada koltuk kavgasının, güvenlikte yaşanan terörün sıcaklığının yaşandığı günlerde, "halkın ekonomisi"nde durum ne?

Artan dolar, peşpeşe gelen zamlar, halkın borç batağındaki mücadelesi..

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, gazeteci-yazar Çetin Ünsalan ile değerlendirdi.

20.08.2015, Ulusal Kanal, EkoPolitik


“dön baba, dönelim…” 22 ağustos’15 #filgunlugu

Tüketici Güven Endeksi rakamı açıklandı.
Ağustos’ta, geçen aya göre yüzde 3,6 oranında düşüş var.
Endeks, tarihinin en düşük seviyelerinde dolaşıyor.

Bu endeksi çok önemserim.
Tüketicinin en az üç aylık dönemde, satın alma kararının neresinde durduğuna işaret eder. Yine ülkenin içinde bulunduğu sosyal, politik ve sosyolojik durumuna ilişkin toplumsal algı ortalamasına…
Gözden kaçan bir ayrıntı da; tüketici borçluluğunun tüketiciyi hangi ölçüde rahatsız ettiğidir. Bu rahatsızlığın arttığı dönemlerde, satın alma iradesi zayıflamaya başlıyor. Bu ayrıntıyı, ödenmeyen banka borçları rakamları ile rahatlıkla test etmek olanaklı.
Sahipsiz ekonomide başka sonucu hayal etmek de olanaksız.
…..

Kamu çalışanıyla zam pazarlığında anlaşma sağlanmış.
Aynı anda, başka bir haber; okul servis ücretlerine yüzde 5 zam.
“Dön baba, dönelim.”
…..

“1 Kasım’da seçim” diyorlar.
Neredeyse kesin gibi.
Ama hala zihnimin bir yerlerinde, tekrar seçim olmayacak öngörüsü var.
Bir şeyler engel, bir şeyler eksik;
Şu anda silahlı çatışmanın yaşandığı bölgede, partiler seçim çalışmasını yapabilecekler mi?
Tekrar seçimin sonunda, HDP’nin oyunu arttıracağı konusundaki kamuoyu araştırmaları bir tek benim mi dikkatimi çekiyor?
AKP-CHP-Kemal Derviş koalisyonuna ilişkin küresel beklenti aşıldı mı?
…..

Bundan bir süre önce kredi kartı alışverişlerinde taksit sınırı getirildi.
Amaç cari açığı tetikleyen tüketici borçlanmasını engellemekti.
“Bu denli keskin karar tüketiciye zarar verir, sistemde kaçak oluşturur” demiştim.

Nitekim bir çok konuda olduğu gibi burada da –belki “U” değil ama bir viraja giriliyor- geri adım atılacak.
BDDK Başkanı bu kararı yeniden gözden geçireceklerini ve esnetebileceklerini söylemiş.
Bir “dön baba, dönelim” olayı daha…
…..


“Hem partilerinin düzenli olarak kapatıldığı hem de üyelerinin zulüm gördüğü, hukukiliğin tartışmaya açık olduğu koşullarda siyasal partileri kurmak ve seçim süreçlerine katılmak aktivistler için ne anlama geliyor? Partide çalışan aktivistler, gerilla güçleriyle olan ilişkilerini nasıl müzakere ediyorlar? Kapalı kapılar ardında seçilerek gelmemiş kişiler asıl kararları verirken, mecliste oturmanın ne anlamı var?” (Sandıkla Meydan Okumak Türkiye’de Kürtlerin Siyasi Yolculuğu, Nicloe F. Watts, Çev. Bilgesu Sümer, İletişim, İstanbul, 2014, 1. Basım, s. 31)

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

21 Ağustos 2015 Cuma

En Yüksek Harcama Barınmaya

TÜİK 2014 Hane Halkı Araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre harcamaların yüzde 62.3'ünü barınma masrafları oluşturdu. Harcamalarının yüzde 24. 8'ini konut ile kira giderlerine ayıran yurttaşlar, eğitim ile sağlık için ise bütçe ayıramadı.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2014 yılı Hane halkı Bütçe Araştırma sonuçları açıklandı.

Araştırma, Türk halkı için en yüksek gider kaleminin barınma olduğunu ortaya koydu. Konut, gıda ile ulaşım masrafları toplam harcamaların yüzde 62.3'ünü oluşturuyor.

Türkiye genelindeki en yüksek harcama kalemi yüzde 24.8 ile konut ve kira harcamaları.

Bütçe giderlerindeki en düşük pay ise sağlık ve eğitim oldu. Türk halkı harcamalarının yüzde 2.4'ünü eğitime yüzde 2.1'ini ise sağlığa ayırabildi.

TÜİK'e göre, hane başına aylık ortalama tüketim harcaması 2 bin 848 lira. Uzmanlara göre ise bu rakam gerçeği yansıtmıyor.

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Bülent Deniz gerçek rakamın çok daha yüksek olduğunu vurguladı.

Gelir düzeyi yükseldikçe, ulaştırmaya ayırılan bütçenin de yükseldiği görülüyor.

Ulusal Kanal, 20.08.2015, Ana Haber

Cemre Değerli-Şengül Derin, 20.08.2015 Ulusal Kanal http://www.ulusalkanal.com.tr/ekonomi/en-yuksek-harcama-barinmaya-h72117.html

20 Ağustos 2015 Perşembe

ortalama mutluluk 19 ağustos’15 #filgunlugu

Mazlumiyet seçimlerde oy getirir mi?
2002’den beri AKP’nin kazandığı her seçim sonrası, seçimi kaybedenlerin öne sürdüğü gerekçelerden biri oldu bu.

1983 seçimleri.
12 Eylül sonrası ilk seçimler.
Seçime hangi partilerin gireceğine beş general karar veriyor.

Önce 12 Eylül yönetiminin Başbakanı, emekli General Bülend Ulusu’ya parti kurdurma denemesi tutmayınca, bir başka General Turgut Sunalp’e parti kurduruyor ihtilâl yönetimi.
“Bir de soldan olsun” deniliyor, Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp’e solda bir parti kurduruluyor.

Kuruluş dilekçesi veren onlarca parti, darbecilerin vetolarıyla seçime sokulmuyorlar. Bu arada Turgut Özal’ın partisi de, arada kaynıyor ve seçime giren üçüncü parti oluyor.

Kamuoyu, medya, dış dünya, herkes darbe yönetiminin, seçimleri Turgut Sunalp’in MDP’sinin kazanmasını istediğini biliyor. Her türlü mekanizma bu partinin seçimi kazanması için çalıştırılıyor.

İşte tam bu noktada, “mazlumiyet” giriyor devreye; “… Özal halk karşısında “mazlum, garip bir parti” rolüne soyunuyordu. “İşte askerî yönetim kendisini değil, Sunalp’i istiyordu”!... Özal bu rolü çok başarılı oynadı.” (Dar Sokakta Siyaset (1980-1983), Yalçın Doğan, Tekin, İstanbul, 1985, 3. Bası, s. 411)

2002-2010 arasındaki seçimlere ilişkin “mazlumiyet” gerekçesini öne sürenler için tarihten bir örnek.
…..

İktidarlarında, ulusal gelir pastasının sürekli olarak büyüdüğü ile övünmek yeterli mi?
Evet, ulusal gelirin büyümesi iyi ama tek başına yeterli değildir. Pastanın büyümesi kadar, pastanın bölüşümünün adaletli olması da, en az ilki kadar önemli.

Büyümenin hızlı ve sürekli olduğu ekonomik iklimde, gelirin paylaşımındaki adalet, itiraz konusu olmuyor, tepki duyulmuyor.
Büyümedeki yavaşlama ile birlikte, ulusal gelirin paylaşımındaki adaletsizlik halk yığınlarının tepkisini çekmeye başlıyor.

Çeşitli veri setlerine göz atıyorum:
Ülkemizin ulusal gelirinin paylaşımında, 2002-2005 yılları arasında gelir dağılımı iyileşmesi söz konusu. Ancak 2005 sonrası gelir dağılımındaki adaletsizlik artarak devam ediyor. 2013 yılında en zengin yüzde 20’lik kesim ile en yoksul yüzde 20’lik kesim arasında sekiz kat fark oluşuyor.
Bu farkın neyi anlattığı için kıyaslama yapıyorum; 2011 yılı verilerine göre, OECD ülkeleri arasında ulusal geliri en adaletsiz dağıtan iki ülke var, Şili ve Türkiye.

Geliri adaletsiz dağıtırsak ne oluyor?
Her şeyden önce hissedilen enflasyon farklılaşıyor. Yoksul kesim barınma, eğitim, ısınma, sağlık gibi yaşamsal gereksinimleri için daha çok para ayırıyor. Zengin kesim ise, eğlence ve ulaştırma gibi kalemlere para harcayabiliyor.

TÜİK enflasyon hesaplaması yaparken, yoksul ve orta kesimin tükettiği kalemlerin ağırlıkta olduğu sepeti esas alıyor. Dolayısıyla yoksul kesim ile zengin kesimin “hissettiği” enflasyon birbirinden farklılaşıyor.

Ve sonuç:
Gelir dağılımı adaletinin olmadığı toplumda, adalet ve güven duygusu erozyona uğramaya başlar. Bu da, bireyde kaçınılmaz olarak iktisadi, politik ve sosyal sisteme olan güvensizlik duygusuna yol açmaktadır.
Yani umudun azalması ve ortalama mutluluğun azalması.
(Türkiye’de Gelir ve Varlık Dağılımı Eşitsizliği, Abdülkadir Civan, İstanbul Enstitüsü, İstanbul, 2015)

Gelir dağılımındaki adalet sorununu ayrı bir yazıda ele almalı.
…..

Az önce sekiz asker daha yaşamını kaybetmiş.

15 Ağustos’ta not etmişim…
“Ölüm haberleri aralıksız devam ediyor.
Gelen haberlerdeki can sayısı artık toplumsal refleksi belirlemeye başladı.
Bir ay önce “bir-iki” sayısı büyük tepkilere yol açarken, şimdi “üç” sayısına verilen tepki hissedilir bile değil.
Toplum 90’larda olduğu gibi toprağa düşen canların sayısındaki artışa alışıyor.”

İnsan yaşamları artık birer sayıya, istatistiğe dönüşüyor.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

18 Ağustos 2015 Salı

16/17 ağustos’15 #filgunlugu

Muş/Varto’da sokağa çıkma yasağı.
İki taraflı, Diclehaber’in haberine göre, HPG de polis ve askere sokağa çıkma yasağı ilan etmiş.
Haberde bir “şey” daha var; “Muş'un Varto (Gimgim) ilçesinde dün saat 20.30 sıralarında ilçe merkezine giren HPG gerillaları ile asker ve polis arasında yaşanan kısa çatışma ardından ilçe merkezinin tüm sokakları HPG gerillalarının kontrolüne girdi. Gece polis ve askerin karakollarına çekilmesi ile birlikte ilçe merkezinin tüm sokak ve caddelerinde iş makineleri ile hendekler kazılarak sokak ve caddeler kontrol altına alınmış durumda. İlçe merkezi girişindeki köprü havaya uçurulduktan sonra barikat kurulurken şuan ilçeye girişi Muş yolu, Karlıova yolu ve Hınıs yolu tamamıyla HPG gerillalarının kontrolünde. Muş ve Hınıs yönünden gelen polis ve asker takviyesi ilçe girişinden uzak bir alanda konumlanırken, Muş yönünden gelen takviye güçlerle şiddetli çatışmalar yaşanmakta.”

“Gecikiyoruz” diyeli bir ayı geçti.
Önü alınamaz noktayı da geçtik.

Şimdi merak ettiğim şu ki; bu ortamda bir seçim nasıl olacak?
Hangi parti, riski göze alıp seçim çalışması için sokağa çıkabilecek?
…..

2015’in ilk altı ayında, 37 farklı ülkeden1003 adet içerik kaldırma istemi gelmiş.
Şampiyonluk Türkiye’de.
718 içerik kaldırma istemi bizden gitmiş.

Düşünmek, düşündüğünü açıklamak gittikçe zorlaşıyor, zorlaşacak…
…..

Bir süredir et fiyatları haberlerde.
Yine spekülâtörlerin sihirli elleri girmiş kırmız et işine anlaşılan.
Yaklaşan Kurban Bayramı, sahipsiz kalan ekonomi kırmız et fiyatlarında kendini belli etmeye başlamış.

Sorun çözülür; geçmişte Sağlıklı Gıda Plâtformu çalışmalarında dile getirdiğimiz ve başardığımız gibi, ilgili bakan “ithalata başlıyoruz” der-demez iş çözülür. Ardında zaten Kurban Bayramı…

Et fiyatlarındaki yükseliş halledilir de, tüketici derneklerinin içine düştüğü durum nasıl çözülür?
Et fiyatlarındaki yükseliş konusunda medyanın uzattığı mikrofonlara akıllara durgunluk veren tespit ve değerlendirmeler yapmış Tüketiciler Birliği Derneği.

Haberde Tüketiciler Birliği Derneği Başkan Vekilinden görüş alınmış; “Bu ne yazık ki serbest piyasa ekonomisidir. Vatandaş et almak için gezecek, bakacak, en uygun fiyatlısını ve sağlıklısını bulacak” diye her tüketicinin yapması gereken önerilmiş.
Öğüt doğru da, “serbest piyasa ekonomisi” için ne zamandan beri bir tüketici örgütü “yazık”lanıyor, anlamak mümkün değil!..
Fiyatların yarışma halinde, serbestçe belirlendiği ve tam rekabetin sağlandığı ekonomik model, ne zamandan beri bir tüketici örgütü için yakınma konusu oldu?

1930’lara öykünen, varoluş nedenlerinden yakınan bu derneğin demecinin şoku geçmeden, asıl öldürücü darbe geldi; “Her gün et yemezseniz, ölmezsiniz.”
Akla hemen 1793 Fransa’sının ünlü kadını, Marie Antoinette geliyor; “Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler.”
Gerçi zavallı kadın bu sözü söylememiş ve bu söz ihtilâl ortamının güzel bir dezenformasyonu olarak kendisine mal edilmiş, ama kaç yüzyıldır çözüm üretemeyen zihinlerin paradoksuna işaret etmek için bugünlere gelmiş.

1930’ların kapalı devre, “narh”lı, zapturapt altındaki ekonomik modeline özlem duymak Tüketiciler Birliği Derneği’ni tatmin etmemiş olacak ki, ibreyi 1790’lara kadar uzatabilmişler.

Sonuç, alay konusu olmak.
Bir televizyon programına katılan iktisatçı Mahfi Eğilmez ince ince dalgasını geçmiş bu öneriyle:

Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, NTV’de katıldığı bir programda et fiyatlarındaki artışa karşı önerilen tedbirlerle ilgili ilginç bir yorumda bulundu.

Et fiyatlarındaki rekor artışa karşı Tüketiciler Birliği’nin “Et fiyatlarına vatandaş olarak müdahale etmenin en doğru şekli tüketimi kısmaktır. Her gün et yemezseniz ölmezsiniz” önerisini eleştiren Mahfi Eğilmez, Bunlar, hani kahvehanelerde konuşulur ya, ‘sallandıracaksın iki tanesini bir daha oluyor mu’ gibi önlemlerdir dedi.

Eğilmez bu önerilerin gayriciddi ve çocukça olduğunu da sözlerine ekledi. Mahfi Eğilmez’in bu cevabı akıllara İlber Ortaylı’nın cevaplarını getirdi.”

Pek ince değil gerçi.
Ama yenilen herzenin büyüklüğüne bakılınca hayli kibar kalmış ve değerlendirme.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Elektrikteki Kayıp Kaçak Bedelinde Vatandaşa Tuhaf Ret Gerekçesi

Yargıtay’ın ‘vatandaştan kaçak elektrik bedeli alınamaz’ kararına rağmen bazı illerin tüketici hakem heyetlerinin vatandaşı mağdur ettiği ortaya çıktı. Halen Meclis’te yasalaşmayı bekleyen tasarı gerekçe gösterilerek kaçak bedelini alma talepleri reddedildi.

Türkiye genelindeki Tüketici Hakem Heyetleri’ne 500 bin abone kayıp kaçak bedelinin iadesi için başvurdu.

Geçen yıl başlayan faturalardaki 34 milyar TL'lik kaçak elektrik kesintisinin vatandaşa ödenme sürecinde bir arpa boyu yol alınamadı. Heyetlerin verdiği kararlar arasında da birbirinin tam tersi sonuçlar ortaya çıktı.

70 LİRALIK FATURAYA 150 TL
Örneğin Edirne’deki hakem heyetleri vatandaşa paraların ödenmesi kararı verirken, Ankara’daki heyetler ret kararı verdi. Böylece aylık ortalama 70 TL fatura ödeyen vatandaşın 5 yılda gereksiz yere şirketlere ödemek zorunda kaldığı 150 TL’lik hakkı, gasp edilmiş oldu.

KAOS YAŞANIR SAVUNMASI
BUGÜN’ün telefonla ulaştığı hakem heyetleri, hükümetin seçim öncesinde kaçak elektriği yasal hale getirmek için hazırlanan kanun taslağını referans gösterdi. Meclis açıldığında o kanunun çıkacağını ve bir kaos yaşanacağı için kaçak bedel taleplerinin geri çevrildiği görüşünü belirtti.

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Bülent Deniz: ADALET DUYGUSUNU İNCİTMEYİN
Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Bülent Deniz, hakem heyetlerini eleştirerek, kayıp kaçak bedelinin yasal olarak alınmasını düzenleyen yasanın çıkmadığını hatırlattı.

Yargıtay kararı doğrultusunda karar verilmesi gerektiğini vurgulayan Deniz, “Yasa çıkacak gibi hareket ederek vatandaşın başvurularının reddedilmesi adalet duygusunun incinmesine sebep olur. Bu durum 40 milyon tüketiciyi ilgilendiriyor” dedi. 

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TBMM’ye sunduğu kanun teklifiyle kayıp kaçak kesintisinin kaldırılmasını istedi. Düzenleme, 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren vatandaştan tahsil edilen 34 milyar TL’lik kaçak elektrik bedelinin başvuru yapılmaksızın tüketiciye iadesini de öngörüyor.

Hasan Bozkurt, 13.08.2015 http://www.bugun.com.tr/gundem/elektrikte-fatura-soku-haberi/1781677

11/15 ağustos’15 #filgunlugu

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi tarafından kamu Harcamaları İzleme Dizisi kapsamında, Askeri ve İç Güvenlik Harcamaları İzleme Kılavuzu’nda ilginç bilgiler var: İç güvenlik harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) ya oranı, 2006 yılında 1.32 iken, 2014’de 1.92 olmuş. Harcamalar yüzde 45 büyümüş.

Bu rakam, ülkenin güvenlik sorununda nereden nereye geldiğinin en çarpısı göstergesi. Siyasi iktidarın (son bir ay hariç) diline pelesenk ettiği, “terörü yok ettik” söylemini boşa çıkarıyor.
…..

Türkiye Barış Meclisi’nin bildirisi.
“PKK zaman geçirmeden Türkiye sınırları içerisindeki silahlı eylemlerine son vermeli. … Buna paralel olarak, hükümet, PKK güçlerine yönelik askeri operasyonları durdurmalı.”

Sıralamanın dikkati çekmesi gerekir.
…..

3 Ağustos’ta Twitter’da yazmışım; “AKP-CHP koalisyon görüşmeleri sonuç vermediğinde, karşılıklı suçlamalar ve topu taca atmanın önüne geçilebilmesi için “neyin ne olduğunu”nun tarafların ortak tutanağına yazılması ve kamuoyuna açıklanması gereklidir.”
Aynı suda yıkanmaya çalışan bir ülkeyiz…
…..

Rakamların farkında mıyız?

Merkez Bankası USD Efektif Satış Kuru:
2 Ocak 2015, 2,35 TL. 14 Ağustos 2015, 2,84 TL.
Fiili devalüasyon yüzde 20,85
…..

Ölüm haberleri aralıksız devam ediyor.
Gelen haberlerdeki can sayısı artık toplumsal refleksi belirlemeye başladı.
Bir ay önce “bir-iki” sayısı büyük tepkilere yol açarken, şimdi “üç” sayısına verilen tepki hissedilir bile değil.
Toplum 90’larda olduğu gibi toprağa düşen canların sayısındaki artışa alışıyor.
…..

Beştepe halkın ziyaretine açılacakmış.
Gezmek isteyen, Cumhurbaşkanlığı sitesindeki formu dolduracak. Formda kimlik ve iletişim bilgileri yer alacak. Daha sonra İçişleri Bakanlığı güvenlik soruşturması yapacak, soruşturmadan “geçer not” alana ziyaret izni verilecek.

Bir de Beyaz Saray’a bakalım; Ziyaret turu için bir Kongre üyesine, yabancı ülke yurttaşı iseniz ABD elçiliğine başvuru yeterli. Bir de girişte tanımlanan kimlik belgesi göstermek…
Ne güvenlik soruşturması, ne de başka bir şey.
Yoruma gerek yok.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

10 Ağustos 2015 Pazartesi

10 ağustos’15 #filgunlugu

Şantiyede geçen kısa metrajlı film konusunda gelişmeler öngördüğüm gibi oldu.

İlk gün yere yatırılıp elleri arkadan bağlı şekilde, bir polisin attığı “vatan-millet-sakarya ve sizi ham yapacağız” nutkunu dinleyen teröristler için “ah’lanmalar, vah’lanmalar...” Akabinde Başbakanın “soruşturma açtık o polisler hakkında” duyurusu.

Sonraki gün, “vay, teröristle canı pahasına mücadele veren yiğit güvenlik kuvvetlerimize soruşturma açmak!.. Olmaz, bu insanları da anlamak gerek. Kelle koltukta savaşan bu aslan parçaları, ne yapsaydı? Çiçek mi verseydi?” diyerek, garip bir ruh halini ortaya koyan tepkiler…

Anlamak istemediğimiz bir şey var, hukuku genel-geçer durumlara göre belirlemeye kalktığımızda, yakınacağımız olayların ardı arkası kesilmiyor.

Yakalananlar terörist. Silahlarla, hatta ağır silahlarla yakalanmışlar!
Hatta suçüstü yakalanmış olsunlar.
Peki.
Hukuk ne diyor?
Zanlıları yakaladıktan sonra yargı mercilerinin önüne götüreceksin.
Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. ve Anayasanın 38/4. maddesine uygun davranacaksın; Taaa Roma Hukukunda “Ei incumbit probatio qui dicit, non qui negat” olarak formüle edilen o meşhur “suçsuzluk karinesi”ni anımsayacak ve “suçluluğu hükmen sabit olana kadar, kimse suçlu sayılamaz” diyeceksin.

Yani elleri arkadan bağlı şekilde yere yüzükoyun yatırdığın zanlılara nutuk atmayacaksın. Görevin, sorumluluğun ve yetkinin sınırlarını aşmayacak, tutanağını, fezlekeni yazıp adliyeye götüreceksin.

Hangi sosyal olay ve gelişmeler olursa olsun, hukuktan sapılmadığı sürece, hukuku sürekli arama işinin bir gün biteceğini ve iyi bir yaşamın bizi kucaklayacağını aklımızdan çıkarmayacağız.

Şu nutuk atan polis amirinin ruh durumu da ilginç.
Kaydın sonuna doğru, “bakma lan bana, herkes yere baksın” diyor nutuksever polis.
İçimden şu geldi; “bütün ülke sana bakıyor, napcan şincik.”
…..

Dün siyasi partiler üzerine birkaç alıntı ve not düşmüşüm.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın halen faaliyette olan siyasi partiler listesine bakıyorum.
97 parti ismi var.
“Dolunay Partisi”, “Elektronik Demokrasi Partisi” gibi ilginç isimler var.
En eski parti, 23 Haziran 1983 de kurulmuş olan Demokrat Parti.
En yenisi ise, 8 Nisan 2015 de kurulan Yenilikçi Türkiye Partisi.

Bu listede yer alan, genel başkanının da sosyal medyada iletilerini aldığım bir parti var.
İsmini, en azından olumsuz örneğin reklâmını yapmamak adına yazmıyorum.
Logosunda asker figürü var.
Parti adına ileti gönderenler ise, evlere şenlik.
İdamı, herkesin başını ezmeyi isteyenler bir araya toplanmışlar.
Okudukça insanın midesi bulanıyor.
Zirve noktasını da, herkese silah dağıtmak için sipariş toplayan bir iletide yakalamışlar.

İlk kurulan Fedailer Cemiyeti’nden, mensuplarına silah temini için sipariş toplayan partiye.
Demokrasi oyununda nereden nereye geldiğimizin net resmi.
…..

Sultanbeyli’de karakola saldırı.
Büyük patlama, ağır yaralılar var.
Halk toplanıp HDP binasına doğru yürüyor.
Twitter’da haberler, Periscope kayıtları birbiri ardına geliyor.
Haber kanalları ise sus-pus.
Durumları evlere şenlik.
…..

“Barış gelsin, tetikten çekilsin eller.”
Bu sözün yinelendiği her anın sonrası, kan ve şiddet haberleri alıyoruz.
Tam ortadan yarıldık.
Aklımız başımızda mı?
…..

Saat 12:00
Günün yarısı.
Ve bilanço, sekiz can…
Geldiğimiz durum; “kınadın-kınamadın” tartışması yapabileceğimiz bir terör olgusu değil, geri dönülemeyecek bir iç-savaş olasılığı ile karşı karşıyayız.
…..

Oniki gün önce TBMM toplanmıştı.
Teröre karşı bir şeyler yapabilir miyiz, sorusuna yanıt arama toplantısıydı.
Gerek görülmedi, tatile gidildi.
Ve hala tatildeler.
…..

Rüzgâr gibi bir günmüş.
Sabah saldırılar, can kayıpları.
Öğleden sonra Savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında yakalama kararı verilmesi.
Sonrasında da, Savcılar Öz ve Kara’nın Gürcistan’a kaçtığı haberleri.

Cemaate yönelik operasyonlarda onlarca polis, hakim ve savcı, tutuklama kararlarına rıza gösterip cezaevine girdiler.
Kaçma olayı ilk kez oluyor.

Sabaha karşı ülke dışına çıkan bu insanların kaçtıkları değil kaçmalarına göz yumulduğu izlenimine sahibim. Yüksek olasılıkla her hareketleri izlenen bu iki insanın, haklarında yakalama kararı verildiği günün sabahında kaçabilmiş olmalarının başka açıklaması yok.

Yani ilişkiler, ilişkiler…
O kadar çok birbiri içine girmiş ki, herkes birbiri hakkında o kadar çok şey biliyor ki, karşılıklı peşrev kokuyor bütün bunlar.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

08/09 ağustos’15 #filgunlugu

En iyi “öteki”; elleri arkadan bağlı, yere yüzüstü yatmış ve kuzu kuzu nutuk dinleyen “öteki”dir.
…..

“18 Ekim 1981 tarihinde siyasal partilerin kapatılmasıyla birlikte 120 yıldan bu yana her koşulda kesintisiz sürmüş olan “Partili yaşam” sona eriyordu. … Ulusal nitelikte ilk siyasal parti, siyasal organ ya da kuruluş 1959’da “fedailer cemiyeti” adı altında tarih sahnesine (adım) atmıştı.” (Dar Sokakta Siyaset (1980-1983), Yalçın Doğan, Tekin, İstanbul, 1985, 3. Bası, s. 137)
İlk siyasi örgütlenmenin ismi, bu coğrafyadaki siyaseti özetliyor.

Kitaba devam;
“Türkiye’de ilk siyasal organın tarihe adım attığı 1859 yılından günümüze … 1981 Ekimine dek, … hiçbir siyasal koşulda, hiçbir iç ve dış koşulda partisiz bir dönemden geçildiği görülmüyor. Ülke tarihin içinden geçiyor, … Birinci Meşrutiyet… İkinci Meşrutiyet… Birinci Dünya Savaşı… Ulusal Kurtuluş Savaşı… İkinci Dünya Savaşı… Bunların tümünde, ülkede siyasal partiler hep var. … Tek parti olmuş, çok parti olmuş, bazıları kapatılmış, … ama siyasal ve sosyal varlıklarını hep koruyabilmişlerdir. (Dar Sokakta Siyaset (1980-1983), Yalçın Doğan, Tekin, İstanbul, 1985, 3. Bası, s. 139)
12 Eylül’ün bu ülkeye getirdiği “ilk”lerden biri de bu olsa gerek.
…..

Sosyal medyada boy gösteren ilginç kişiler var.
Kimi gazeteci, kimi köşe yazarı, kimi de TV. deki tartışma programlarının her konuda uzman konuğu.

Sosyal medya ilerilerine bakıyorum; biri 2012’inin sonunda hesap açmış. Yani şöyle böyle ikibuçuk yıl.
Gönderdiği iletilerin sayısı onaltı bine yaklaşmış.
İletilerinin saatlerine bakıyorum; neredeyse günün 24 saati ekran başında.

Hiç uyumuyor, çocuğunu sevmiyor, köşe yazısını yazmıyor, yemek yemiyor ve hatta tuvalete gitmiyor.
Ya da bütün bunları yaparken, sosyal medyaya ileti gönderebilme yeteneğini kullanıyor.
…..

“Sümeyye Erdoğan’a suikast” savı da asılsız çıkmış.
Savcılık, suikast planı yapanların yazışmalarının sahte olduğunu tespit etmiş.

Geriye doğru bakıyorum; taaa “Arınç’a suikast” olayından bu yana, “camiye ayakkabı ile girdiler", "Kabataş saldırısı” falan derken, şimdi bu… 

Bu yalanlara imza atanların inanç dünyasında, “öbür dünya” mekânı var mı, merak ediyorum?

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

9 Ağustos 2015 Pazar

Dolandırıcıların Yeni Yöntemi Şoke Etti

Telefon yolu ile yapılan dolandırıcılık yöntemlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Dolandırıcılar şimdi de Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı M. Bülent Deniz’in adını kullanıyor.

TBF Genel Başkan vekili Av. İbrahim Güllü konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Geçtiğimiz günlerde örgütümüze ulaşan tüketiciler; 0 216 998 99 44 nolu telefondan aranarak, Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz’in önerdiği sağlık sigortasını geçtiğimiz günlerde kendilerinin yaptırmış olduğu, ancak prim borcunu ödemedikleri için temerrüde düştükleri ve acilen ödeme yapmazlarsa, haklarında icra takibi yapılacağının söylendiğini belirtmişlerdir” dedi.

Bülent Deniz’in son 20 yıldan beri tüketici hakları konusunda çalışmalara yürüttüğüne işaret edilen açıklamada konu ile ilgili yarın savcılığa suç duyurusunda bulunulacağı kaydedildi.

TÜKETİCİLER DİKKATLİ OLSUN
Güllü tüketicileri de uyararak açıklamasının devamında şunları kaydetti: “Tüketicilerin, TBF Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz’in ismi verilerek yapılan aramalara, para taleplerine karşı dikkatli olmalarını, itibar etmemelerini, bu konuda örgütümüze gerekli bilgileri vererek, dolandırıcılık yapan şebekenin yakalanmasına yardımcı olmalarını rica ediyoruz. Öte yandan telefon yoluyla tüketicileri aldatarak dolandıran suç şebekelerindeki artışın kolluk kuvvetleri ve Cumhuriyet Savcılıkları tarafından yakından izlenmesi ve suç şebekelerine karşı daha etkin çalışma yapılarak, suçluların yakalanması, cezalandırılması gerektiği konusunu ilgililerin dikkatine sunuyoruz.”

Dinçer Gökçe, 09.08.2015 Hürriyet http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29765295.asp

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Enerji Bakanı Yıldız, Kaçak Elektrik Parasını Dürüst Aboneden Alacak

Enerji Bakanlığı, kaçak elektrik parasının dürüst abonelerden alınmasında kararlı. Bakan Taner Yıldız, TBMM'de soru önergesine verdiği cevapta Yargıtay kararını görmezden gelerek Danıştay'ın görevli olduğunu belirtti. Yıldız'a göre, EPDK Kurul kararı yürürlükte ve kayıp-kaçak parası abonelerden alınmalı.

Enerji Bakanlığı, elektrik faturaları üzerinden kayıp-kaçak parası alınmasında kararlı. Enerji Bakanı Taner Yıldız, TBMM'de İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun konuyla ilgili soru önergesine verdiği cevapta, Yargıtay kararını görmezden gelerek Danıştay'ın görevli olduğunu belirtti. Yıldız'a göre, Danıştay söz konusu bedelin iptali talebiyle açılan davaların tamamında yürütmeyi durdurma istemlerini reddetti. Esasa ilişkin inceleme ise sürüyor. Ayrıca EPDK'nın Kurul kararı da yürürlükte ve kayıp-kaçak parası alınmaya devam edecek. Enerji Bakanlığı, daha önce de kayıp-kaçak parasının kalıcı hale getirilmesi için yasa taslağı hazırlamıştı. Tüketici hukuku uzmanı Avukat Bülent Deniz ise tüketicilerin kaçak bedellerinin iadesi için ısrarcı olmasını ve TBMM'de de yasal düzenleme yapılarak iade konusunda aboneler lehine düzenleme yapılmasını istedi.

Türkiye, 21 elektrik dağıtım bölgesine ayrılmış durumda. Bazı bölgelerde elektrik kayıp-kaçak oranı yüzde 80'leri buluyor. Ancak ülke genelinde Ulusal Tarife uygulandığından kayıp-kaçak parası bütün elektrik abonelerinin faturalarına yansıtılarak tahsil ediliyor. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK), 17 Aralık 2014'te aldığı kararla ‘Hırsızlanma yoluyla kayıp olan elektriğin dürüst abonelere fatura edilemeyeceğini ve geçmiş 10 yıla yönelik alınan paranın da iadesine' karar verdi. Zaman, Yargıtay kararını ilk olarak 23 Aralık 2014'te ‘Yargıtay, elektrikte son noktayı koydu: Kayıp-kaçak bedeli aboneye geri ödenecek' başlığı ile duyurdu. Yargıtay kararı diğer aboneler için de örnek teşkil ediyor. Enerji Bakanlığı ise Yargıtay kararını ısrarla görmezden geldi. Bakanlık daha önce de kayıp-kaçakla ilgili ‘2006-2014 döneminde tüketicilerden tahsil edilen tutarın 33 milyar TL olduğu; buna faiz, vekalet ücretlerinin de eklenmesiyle rakamın birkaç katına çıkacağı ve fiili olarak abonelere ödenmesinin mümkün olmadığını' gerekçe göstermişti. Ayrıca bakanlık, abonelere paranın iadesi halinde dağıtım şirketlerinin iflas edeceğini öne sürmüştü.

EPDK KURUL KARARI VAR
Enerji Bakanlığı'na göre elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak parasını dürüst aboneler ödemeye devam edecek.Bakan Yıldız, konuyla ilgili TBMM'de soru önergesine verdiği cevapta kayıp-kaçak parasının düzenli fatura ödeyen abonelerden niçin alınması gerektiğini de açıkladı: Kayıp-kaçak bedelinin iptali talebiyle EPDK aleyhine açılan davalarda görevli mahkeme, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 24'üncü maddesinin (c) bendi gereğince ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'dır. Bir kamu kuruluşu olan EPDK'nın aldığı düzenleyici bir işlem olan ve ülke genelinde uygulanan kayıp-kaçak bedeline ilişkin açılacak davalar da bu madde kapsamında olup, bu davalarda görevli mahkeme ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'dır. Danıştay, söz konusu bedelin iptali talebiyle açılan davaların tamamında yürütmeyi durdurma istemlerini reddetmiş olup esasa ilişkin incelemesini sürdürmektedir. Bilindiği üzere, düzenleyici bir işlem mahkeme tarafından iptal edilmedikçe veya yetkili merci tarafından geri alınmadıkça geçerlidir ve yürürlüktedir. Kayıp-kaçak bedeline ilişkin EPDK Kurul kararı yürürlükte olup meri mevzuatın bir parçasıdır.

Tüketici ısrarcı olmalı, kanun çıkmalı
Silifke'de bir abonenin Tüketici Hakları Hakem Heyeti'ne başvurmasıyla başlayan kayıp kaçak bedeli (KKB) hukuki süreci, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) nihai kararıyla tüketici lehine sonuçlandı. Ancak örnek karara rağmen bazı hakem heyetleri, abonelerin başvurularına ‘ret' cevabı veriyor. Son olarak H.G. isimli elektrik abonesi ‘Yargıtay kararını örnek göstererek bir yıllık kayıp-kaçak bedelinin iadesi için' Gölbaşı Tüketici Hakem Heyeti'ne başvurdu. Ancak Hakem Heyeti, ‘15 gün içinde Tüketici Mahkemesi'ne itiraz hakkı var' hatırlatmasıyla başvuruyu reddetti. Tüketici hukuk uzmanı ve aynı zamanda Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Avukat Bülent Deniz'e göre abonelere haksızlık yapılıyor. YHGK kararının çok sayıda yargıcın elinden geçtiği için güven duyulması ve benzer olaylarda dikkate alınması gerektiğini belirten Deniz, YHGK kararından sonra bu konuda yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle aynı konuda yurdun değişik yerlerinde zıt kararlar çıkıyor. Bu da hukuk güvenliği ve adalet duygusunu zedeliyor. TBMM olaya el koymalı ve toplumun bütününü ilgilendiren bu konuda yasal değişiklik yaparak KKB'yi yasaklamalıdır' değerlendirmesi yaptı.

İsmail Altunsoy, Zaman 08.08.2015 http://www.zaman.com.tr/ekonomi_enerji-bakani-yildiz-kacak-elektrik-parasini-durust-aboneden-alacak_2309561.html