29 Kasım 2013 Cuma

"Ödeme Zorluğu Kapıda!.."

Tüketiciler Derneği Başkanı Mehmet Bülent Deniz, BDDK'nın adımlarının kredi kartlarında hali hazırda ödeme zorluğu çeken tüketicileri olumsuz etkileyeceğine dikkat çekti.            
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) banka ve kredi kartları ile bankaların kredi işlemlerine ilişkin yönetmeliklerde değişiklik yapılması hakkındaki taslak, söz konusu sektörlerde endişeye neden oldu.
 
BDDK'nın, cari açığı kontrol altına alabilecek ürünler üzerinden dizginleme adımı, hem tüketici hem de sektörler bazında tedirginliği de beraberinde getirdi.
 
Hanehalkı borçluluğunun daha sağlıklı gelişmesinin hedeflendiği taslak, genel taksit sayısının mevcut ortalama taksit sayısı olan 9 ayla sınırlandırılmasını ve farklı sektör kategorilerinde farklı taksit sayılarının uygulanmasını içeriyor.
 
Taslakta, elektrikli ve elektronik eşya ile bilgisayar alımları, araç kiralama, telekomünikasyon ve kuyumculukla ilgili işlemlerde taksit sayısı 6 ay ile sınırlandırılırken, beyaz eşya ve mobilya alımlarında taksit üst sınırı 12 ay olarak belirlendi. Binek araç alımında kullanılacak taşıt kredilerine yeni sınırlamaların getirildiği taslağa göre, kredilendirme oranı, taşıt değerinin 50 bin lira ve altı olması halinde yüzde 70; taşıt değerinin 50 bin lirayı aşması halinde ise bedelin 50 bin liraya kadar olan kısım için yüzde 70, 50 bin liranın üstünde olan kısım için yüzde 50 olarak sınırlandırılması öngörülüyor. Taslak çerçevesinde, konut kredileri hariç tüketici kredilerinin vadesinin 36 ayı, taşıt kredilerinin vadesinin ise 48 ayı geçmemesi hedefleniyor. Gıda ve akaryakıtta ise taksit olmayacak.
 
ÖDEME GÜÇLÜĞÜ ÇEKEN TÜKETİCİLER DAHA ÇOK ZORLUK ÇEKECEK
Temel sektörlere gelmesi beklenen kredi kartı sınırlamasının, tüketicilere yarardan çok zarar getireceğine dikkat çekiliyor.
 
Tüketiciler Derneği Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Mehmet Bülent Deniz, BDDK'nın çalışmasının bugün için doğru bir çalışma olarak görmediğini belirtti. Söz konusu çalışmanın yarardan çok zarar getireceğini bildiren Deniz, tüketicilerin taksitler sınırlandığı zaman ödeyecekleri taksit miktarının fazla olduğu dikkate alındığında kredi kartlarında zaten ödeme zorluğu çeken tüketiciler için ödeme zorluğunun daha da artması veya yeni ürün alacak tüketicilerin alım kararlarını yeniden gözden geçirmeleri veya almamaları sonucunun doğacağını ifade etti.
 
Tüketicilerin satın alma eyleminde geri durmasının ister istemez reel sektörü, üretici ve satıcıyı etkileyeceğini savunan Deniz, bunun da Türkiye ekonomisinde bir daralmaya yol açacağının altını çizdi.
 
Tüketiciler Derneği Başkanı, bir ürün satışı için bir araya gelen iki kişinin yapmış oldukları anlaşmaya, serbest ekonominin olduğu bir ortamda devletin karışmasının ne derece doğru olduğunun tartışılması gerektiğini belirtti.
 
Deniz, ''Eğer ekonomi yönetimi borçlanmanın önünü almak istiyorsa, buna kredi kartlarındaki taksitlerden değil tüketici kredilerindeki geniş alana yayılan kredi paketlerinden başlaması gerekli. Kredi kartları konusunda alınacak her karar şu an doğru bile olsa yanlış sonuçlar ortaya çıkaracaktır.'' diye konuştu.
 
Borç stokundaki artışa değinen Deniz, ''Kapımızın önünü temizlemeden yani mevcut borçların tahsilatı sağlanmadan gerek asgari ödeme oranları gerekse taksit konusunda yapılacak her türlü çalışma tüketici açısından sıkıntı doğuracaktır'' değerlendirmesinde bulundu.
 
TAKSİTLENDİRİLMİŞ KREDİ KARTI TUTARI 52 MİLYAR TL'Yİ AŞTI
Ekonomi yönetimini endişelendiren diğer bir unsur, toplam kredi kartı borçlarını yarısından fazlasının taksitlendirilmesi. Kasım ayı sonu itibariyle ise toplam kredi kartı borçları bir önceki yıla göre yüzde 25 oranında artışla 90 milyar TL'ye ulaştı. Taksitlendirilmiş kredi kartı tutarı geçtiğimiz yılın kasım ayında 37 milyar TL iken yüzde 39 artışla 52 milyar TL'nin üzerine çıkmış durumda.
 
TEKNOSA: YENİ UYGULAMA TÜKETİCİ TALEBİNİ OLUMSUZ ETKİLEYECEK
Sektörler cephesine dönüldüğünde ise söz konusu çalışmanın şimdiden sektör temsilcilerini endişelendirmeye başladığı görülüyor. En çok elektronik ve otomotiv sektörlerini olumsuz etkilemesi beklenen çalışmaya ilişkin ilk açıklama Teknosa'dan geldi.
 
Teknosa'dan dün Kamuyu Aydınlatma Platformu'na yapılan açıklamada, öngörülen yeni uygulamanın kısa vadede genel tüketici talebini olumsuz etkileyebileceği öte yandan, tüketicilerin modern hayatın ayrılmaz bir parçası olan elektronik, telekom ve bilgisayar ürünleri ile ilgili talebinin devam edeceğinin öngörüldüğü kaydedildi.
 
OTOMOTİV SEKTÖRÜ İÇİN 2014 YILI ZORLU GEÇECEK
Otomotiv Distribütörler Derneği Genel Koordinatörü Hayri Erce, düzenlemelerin ister istemez otomotiv sektörüne direkt ve endirekt olumsuz etkileri olacağını kaydederek kredi tutarı ve vadedeki sınırlamaların pazarı olumsuz etkileyeceğine dikkat çekti.
 
Birçok sektöre getirilecek sınırlayıcı kriterlerin ister istemez iç tüketimi daraltacağını bildiren Erce, iç tüketimin azalmasının da bir zaman diliminde otomotiv ürünlerine olan talebi olumsuz etkileyeceğini belirtti.
 
Erce, "Biz zaten 2014'ü kolay bir yıl olarak görmüyorduk; satışları 800-860 bin aralığında öngörüyorduk. Bunu biraz daha alt sınırına doğru görebiliriz" diye konuştu.
 
Otomotiv pazarında satışların yaklaşık 3'te 2'sinin tüketici finansmanı veya bankaların sağlamış olduğu finansman imkanlarıyla gerçekleştirildiği ve şu anda yaklaşık 33 milyar lira civarında bir kredi stoku bulunduğunu bildiren Erce, taslağın devreye girmesi halinde bu kredilerdeki artış trendinin kaybedileceğini söyledi.
 
Erce, taslak uygulamaya geçene kadar alımlarda sınırlı bir öne çekme durumunun söz konusu olabileceğini de sözlerine ekledi.
 

27 Kasım 2013 Çarşamba

Tüketici Derneklerinden Çağrı Merkezlerine "Bekletme" Tepkisi


Ürün ya da hizmet hatalarından dolayı şirketlerin çağrı merkezlerini arayanların uzun süre telefonda bekletilmeleri tepkilere neden oluyor. Tüketici dernekleri, kamu otoritelerince belirlenen sürelerde aramaları cevaplamayan merkezlere yaptırım uygulanmasını talep ediyor. Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, çağrı mağdurlarının her birinin avukat tutmaları veya bireysel olarak mücadele etmelerinin kolay olmadığını belirterek, “Burada önlemler alınmalı, yaptırımlar artırılmalı. Mağdurlara tazmin hakkı getirilmeli.” uyarılarında bulunuyor. Tüketiciler Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Bülent Deniz ise çağrı merkezleri adına en büyük sorunun müşteri temsilcileri ile diyalog olduğunu vurguluyor. Bu konuda ilgilileri tedbir almaya davet ediyor.

Bilgi İletişimi ve Teknolojileri Kurumu (BTK) 2012 Mart ayında bir yönetmelik yayınlayarak cep telefonu ile internet şirketlerinin çağrı merkezine gelen aramaların yüzde 80’inin 20 saniyede cevaplanması şartını koydu. Ana menüde beklemeleri de 45 saniyeye indiren yönetmeliğe uyulmaması tüketici derneklerinden tepki topluyor. Konuya dair Cihan’a açıklamalarda bulunan TÜDER Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, çağrı merkezlerinin telefon bekletmelerini çile olarak yorumluyor. Bu yorumuna dayanak olarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Tüketici ürün ya da servis ile ilgili bir sorunu var. Hemen ürünü ya da servisi aldığı firmanın çağrı merkezini arıyor ve ikinci bir çile ile karşı karşıya kalıyor. Bir hatayı veya yanlışı telefondan bildirerek derdine deva bulmaya niyetlenen tüketici, hatta bekletiliyor da bekletiliyor. Tabii bir taraftan stres ile, diğer taraftan artan telefon faturası ile karşı karşıya kalıyor.” 

Çağrı merkezlerinin büyük bölümünün BTK tarafından belirlenen bekleme sürelerine uymadığından yakınan Ağağolu, “Ana menüde bekleme süresinin 45 saniyeyi bulmayacağı, alt menüde 20 saniyeyi bulmayacağı yönetmelik ile beyan ediliyor. Yani ‘toplam bekleme süresi 65 saniye olacak’ deniliyor. Ama buna riayet edilmiyor.” diyor. TÜDER Genel Başkanı Ağaoğlu, şöyle devam ediyor:

“Kurallara riayet etmeyen çağrı merkezlerine karşı tüketicilerin bireysel olarak mücadele etmelerinin, avukat tutmaları kolay değil. Burada önlemler alınmalı, yaptırımlar artırılmalı. Mağdurlara tazmin hakkı getirilmeli. Ben de mağdurum, bir bankaya şüpheli işlem için bildirim yapacaktım. Ya 8 dakika telefonda bekledim. Sonra operatöre bağlanabildim.” 

TBF BAŞKANI DENİZ: OPERATÖRLER DAHA YETKİN OLMALI
TBF Genel Başkanı Bülent Deniz de çağrı merkezlerinde en önemli sorunun müşteri temsilcisi ile diyalog olduğunu dile getiriyor. BTK’nın iletişim şirketlerine ait çağrı merkezlerinin telefonda bekletme sürelerini sınırladığını anlatan Deniz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) da bankalar için böyle bir uygulamaya gittiğini bildiriyor. Önlemlerle sorunların bir miktar aşıldığını aktaran Deniz, şunları kaydediyor:

Bekleme süreleri daraldı, burada bir ilerleme var. Ama müşteri temsilcilerine bağlanma sorunu devam ediyor. Bu bilhassa bankalarda büyük bir sorun. Burada sakıncalı bir durum var. O da şu, eğitim seviyesi iyi olmayan tüketiciler banka çağrı merkezinden yararlanamıyor. Bu çağrı merkezleri pratik ama eğitim seviyesi iyi olmayan, görmeyen tüketici için iyi değil. Temel sorun müşteri temsilcileri yani operatör ile ilgili. Operatörlerin bilgileri sınırlı. Basit bir şey için bilgi veremiyor. Bunu iletişim şirketlerinde çok görüyorum. Operatörlerin daha yetkin olması gerekiyor.”
Bekleme süreleri konusunda sektörlerin regülatör kurumunun sorumlu olduğuna işaret eden TBF Genel Başkanı Deniz, “Bu kurumların her biri sınırlamalar getirilmeli. Yani BTK, BDDK da, otomotiv sektörü ile ilgili odalar da yönetmelik yapacak. Firmalar, donanımlı ve yetkin operatörler istihdam etmeli. Yine Hukuk Muhakemesi Kanunu’nda değişiklikler yapılmalı, kayıtlar 2 sene saklanmalı.” önerilerinde bulunuyor. 
 
Buğra Kardan-Cihan Haber Ajansı, 26.11.2013
 

23 Kasım 2013 Cumartesi

Bir "Yorgun" Oyun..

1983'dü sanıyorum; "Şahları da Vururlar"ı ilk seyrettiğimde.
İran Devriminin sıcak günlerinde, İran üzerinden dünyaya bakan bir oyundu.
Esprilerin arka arkaya patladığı, birine gülmeye başladığınızda, arkadan geleni kaçırmanızın zorunlu olduğu; şimdinin MFÖ'sünden Fuat ve Özkan'ın genç halleriyle, meşhur "Bir limandır Abadan/Mefailun Failun/Petrol akar borudan/Failatun petrolün/Failatün sömürge" dizelerinin yer aldığı şarkıyı seslendirdikleri oyun.
Öğrenci bütçeme rağmen, yaklaşık yirmi kez seyrettiğimi anımsıyorum.
 
Ardından "Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı" patladı.
Özal'ın, "bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler" tekerlemesiyle, ülkenin kapılarını kapitalizme ardına kadar açan politikalarını yerden yere vuran bir başkla politik oyundu.
Bu oyunu da iki haneli rakamlara varana dek seyretmiştim.
 
Sonrasında Ferhan Şensoy'u kaybettim.
Yazdığı, zeka yoğun mizahın yer aldığı bir kaç kitabını okumanın dışında, sahnesini yıllardır görmedim.
 
Son aylarda, iki Ferhan Şensoy kitabı elimdeydi; "Kalemimin Sapını Gülle Donattım" ve "Başkaldıran Kurşunkalem."
Özyaşam öyküsünü kimi zaman masal, kimi zaman tarih metni, kimi zaman da roman kıvamında aktaran, sağlam bir anlatımla okuyucuyu içine alan, kuşatan iki kitap.
1980 darbesinin hemen arefesinde sonlanıyor son kitap.
Devamını yazacak mı, bilmiyorum. Ama yazacaksa bile, en erken on yıl sonra elimizde olacakmış. Tiyatrosunda, bu kitaplardan sorumlu görevlinin dediği bu..
 
Bu kitapların da itelemesiyle koştura koştura Ferhan Şensoy sahnesini görmeye gittim.
Kısmetime ilk kez 7 Mart 1987'de sahnelenen "Ferhangi Şeyler" çıktı.
Yaklaşık yirmialtı yıl ve binyediyüz civarında sahnelenen tek kişilik bir oyun.
 
Zamanın çok da acımasız davranmadığı Ferhan Şensoy, günceli de yakalamaya çabalayarak, kimi zaman politik, kimi zaman da yaşama dair vurgularla bir ortaoyunu sergiliyor.
 
Salon bilindik anlatımla, full.
Gençleri yoğunlukta olduğu seyirci; beğenmeye, gülmeye ve çılgınca alkışlamaya hazır.
Ama yıllar öncesinin anılarıyla, beklentisiyle oyunu seyreden biri için "yorgun bir oyun."
 
Sanıyorum benim için 2023 yılını, Ferhan Şensoy'un 1980'ler sonrasındaki özyaşam öyküsünü okumayı beklemek, şimdilik en iyisi.
 
İstanbul, 21 Kasım '13

18 Kasım 2013 Pazartesi

Uyuyan Sesler Korosu

Politik filmler çoğumuzun hoşuna gitmez.
Genellikle ağır tempolu, öncesinde bilgi altyapısının olmasını gerektiren çalışmalardır.
Ama –en azından- arada seyretmek gerek..
 
Bir İspanyol filmi; La voz Dormida.
Türkçeye, “Uyuyan Ses” diye çevrilmiş.
 
1940, Franco İspanya’sı.
Faşizm her sokakta, her kentte, her yerde.
Cezaevleri alabildiğine doldurulmuş.
Her gece, bir günlük duruşmaların ardından onlarca insan idam ediliyor. 
 
Dışarıda komünistler direniyor.
Dışarıdakilerin yakınları ya cezaevinde, ya yoksulluk içinde mücadelede.
 
Cezaevinde bir kadın.
Hamile.
Kocası dışarıda, direnişçiler safında.
Öykünün sonu, kadın çocuğu doğurana kadar bekleniyor ve ardından idam ediliyor.
Kocası çok daha önce, sürek avında yakalanıp işkence tezgahında canını veriyor.
 
Arka plan öyküsü;
Direnmek; idam mangasının karşısında, işkence tezgahında.
Onurlu yolu istemek, istemek yetmiyor, yapabilmek.
Direnemeyenler; son kertede suçlarını kabul edenler, komşusunu ihbar edenler…
 
Daha da arka plan; faşizm kötüdür.
Yok edicidir.
Ve faşizm gökten inmez, insan eseridir.
 
Silah zoruyla faşizmin yerini, demokrasi maskelisi aldı artık.
İktidara gelirsin.
Devlet aygıtının kaynaklarını, kendi burjuvanı oluşturmak için kullanırsın.
Burjuvan semirdiğinde, yargı ve medya operasyonları sıradadır.
Tüm süreçte çıkan muhalif sesleri de kısmak gerek tabi.
Ülkeyi dev bir hapishaneye çevirmeye başlarsın.
Sıranın kendisine geleceğini akledemeyenlerden kurulu “uyuyan sesler korosu”, yani muhbir ordun da hazırsa, işlem tamamdır.
 
Ne demiştik;
Faşizm kötüdür.
Yok edicidir.
Ve gökten inmez, insan eseridir

 

16 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Yastığa Baş Koyar, Bir Tetiğe Basarlar...

Zafer, Nevzat, Bülent, Aydın..
Orta yaşı deviren dört güzel insan.
 
Dördü de müzisyen.
Ellerindekini üst seviyede çalan, iyi müzisyenler.
 
Bu dört güzel insan, büyük usta Cem Karaca’nın son üç yılında yol arkadaşlığı yaptılar, arkasında çaldılar.
Şimdi “Cem Karaca’nın Yol Arkadaşları” adıyla sahne alıyorlar.
 
Ülkenin son elli yılının simgelerinden biri Cem Karaca.
Bas, bas olduğu kadar buğulu, buğulu olduğu kadar sert mizaçlı sesiyle bu ülkenin yakın tarihini yazanlardan biri.
 
“Elleri ak yumuk, ojeli tırnakları” ile otomobilini tamirhaneye getiren kadının yüreğine koyduğu ateşi;
“Bir romanda okumuştum, buna benzer bir şeyi … ne olmuş, nasıl olmuştu aşık olmuştu genç kız” ümidiyle harlayan tamirci çırağının, yaşamın gerçeği ile acımasız karşılaşmasını bilmeyenimiz var mı?
“Ustam geldi, sırtıma vurdu; unut dedi romanları. İşçisin sen işçi kal, giy dedi tulumları”
 
Levent, Sanayideki tamirci çırağının yaşadığı yoksulluk orda kalmıyor.
Kapıcı Kasım’ın kızı Safiye, orta ikiden terk.
Yoksulluk.
Merdiven sil, servis yap, apartmana göz kulak ol.
Jön Niyazi ile tanışıp geneleve düşer Safinaz kız.
“Kurtuluş nerede. Nerede Safinaz?”
“Onbinlerce Safinaz. Kurtuluş Nerede?”
 
Parkasıyla vurulup düşenlerin ağıtı.
Ezilenlerin, sömürülenlerin feryadı.
Kimi zaman polisin bile fark edemediği ceviz ağacı hülyası…
 
“Cem Karaca’nın Yol Arkadaşları”, yoldaşlığın hakkını veriyorlar.
Büyük Usta’yı hüzünle andık.
 
Bu koltuk konserin olduğu salondan.
Niye mi boş?
Senin içindi bu koltuk.
Yoktun, gelmedin, gelemedin..
 
Bak ne diyor sana büyük usta;
“Kavganın haklı olanı, erkek dişi bilmiyor”
“Bütün halk birlik olmazsa, kavga haklı olmuyor”
İstanbul, 15 Kasım ‘13

11 Kasım 2013 Pazartesi

Tüketici Haklarına "Karşı Devrim" Yasası



Tüketiciler Birliği Federasyonu Başkanı Av. Bülent Deniz, 'devrim' diye sunulan yeni Tüketici Yasası'nın tüketiciler açısından birçok hak kaybına neden olduğunu belirtti.
 
AKP'nin yıllardır beklettiği yeni Tüketici Yasası geçen hafta TBMM'de kabul edilerek yasalaştı. Tüketici dernekleri tarafından birçok beklentinin karşılanmadığı gerekçesiyle eleştirilen yeni yasa, kamuoyuna 'devrim' diye sunuldu.
 
Yeni yasayı, hazırlık aşamasından bu yana yakından takip eden Tüketiciler Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Av. Mehmet Bülent Deniz'le konuştuk. 
 
Hayatımız zorlaşacak
 YasanınTBMM gündemine 'devrim yaratacak, yapacak kanun' diye getirildiğini hatırlatan Deniz, ''Bundan sonra tüketici korunacak' dendi. Ama bu kanun devrim değil tüketici hakkına bir 'karşı devrimdir.' Ne yazık ki bu kanunla birlikte tüketici haklarında geriye gidilmiştir. Bugünden yarına bu kanunla birlikte hayatımıza hiç bir iyileşmenin olmadığı, aksine hayatımızı zorlaştırdığı ortaya çıkacak'' dedi.
 
Eski yasanın hemen hemen aynısı
Yeni yasanın 'iktidarın pazarlama tekniğini kullanarak sanki çok iyi bir iş yapıyormuş gibi ortaya koyduğu bir çalışma' olduğunu ifade eden Av. Deniz, şöyle devam etti: ''Neden bunları söylüyorum; bizim zaten 1995'ten beri bir tüketici yasamız vardı. Yani dün çıkmış değil. Yeni kabul edilen yasa halen yürürlükte olan eski yasanın maddelerinin aynısı. Hiçbir değişiklik yok.
 
'Sözleşmeler 12 punto olacak, tüketiciye verilecek, koyu renkle yazılacak' bunlar eski yasada da var. Eski yasadaki hükümlerin neredeyse tamamı yeni yasada var.
 
Tüketici için değil AB için...
Bunların yüzde 90'ı böyle. Geri kalan yüzde 10'u ise. Şu anda yaşanan Avrupa Birliği sürecinde her yıl mezuat değişiyor; işte elektronik bankacılık vs. gibi genelgelere uyum sağlamak için düzenleme yapılması gerekiyor. İşte teknik düzeyde tüketicinin günlük yaşamına pek etki yapmayacak düzenlemeler yapıldı. Yani ortada yeni tüketici yasası yaptık, onu yaptık, bunu yaptık diye avaz avaz bağıran siyasetçiler Türkiye'de tüketicinin hayatına olumlu anlamda hiçbir şey getirmediler.
 
'Faiz lobisi' dedi, ücretleri yasallaştırdı
Aksine bu yasadan beklentimiz vardı bizim. 2012'nin Temmuz ayında Gümrük Bakanı dedi ki; ben bu bankaların 32 tane sorma ver parasına karşı çıkacağım dedi. Biz de destek verdik. Hakikaten ilk taslakta bankaların faiz dışında hiçbir şeyden para alamayackları net bir şekilde vardı. Ne zaman ki Başbakan çıktı 'faiz lobisi' dedi, kredi kartı kullanmayın çağrısı yaptı. O günden sonra ne olduysa yeni bir taslak ortaya çıktı. Yeni taslakta bankaların aidatsız bir kart çıkartacakları ifade edildi. Çünkü Başbakan ne derse aksi çıkıyor. Bu ne demektir; sen aidatsız bir kart çıkartacaksın diğer kartlarından aidat alabilirsin demektir.
 
Ve bizim 2007'de başlattığımız, on binlerce tüketiciyle yürüttüğümüz 'kart aidatı yasal değildir' diye ortaya çıkan binlerce karar bir anlamsız hale geldi. Artık bu saatten sonra tüketiciler, aidatlarının iade edilmesi için hiçbir müracaat yapmasınlar. Çünkü yasa artık o aidatı serbest hale getirmiştir.''
 
Yüzde 2'lik erken ödeme cezası duruyor
Kredi erken ödemelerinde alınan ücretlere ilişkin yapılan haberlerin de yanıltıcı olduğunu ifade eden Av. Deniz, ''Bu ceza hala var. Mortgage kredilerinde yüzde 2 oranında, dünyanın her yerinde var. Diğer tüketici kredilerini erken ödediğinizde faiz düşüyor. O eski yasada da vardı. Kredini erken kapatmak istediğin zaman ödeyeceğin miktardan faiz düşüyordu. Eski yasadan aldılar onu. Çünkü çok uzun vadeli kredi olduğu için banka ona göre sendikasyon kullanıyor. Bu kanun tamamen iktidarın pazarlama taktiğiyle sanki Türkiye'de tüketici kurtuluyor, refaha erecek bir anda geliri artacakmış gibi bir çalışma oldu bu'' değerlendirmesinde bulundu.
 
BDDK tüketicinin gözünde sabıkalıdır
Diğer yandan kart aidatları dışında; dosya parası, yeniden yapılandırma parası, vs. gibi konularda bakanlık görüşüyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) yetkili kılındığını kaydeden Bülent Deniz, ''Bu da şu demektir; kuruluş yasasının ilk maddelerinden bir tanesinde BDDK'nın amaçları sayılmış. Bunlardan bir tanesi de 'tüketicinin çıkarlarını korumak.' Ben 1995'ten beri tüketici hareketinin içerisinde yer alan birisi olarak, BDDK'nın kurulduğundan beri tüketici lehine hiçbir şey yapmadığının şahidiyim. Tüketici açısından BDDK sabıkalıdır. Bu kadar sabıkalı bir kuruluşu; dosya masrafının miktarını belirlemek, kısa mesajla gecikme bildiriminden ücret alınıp alınmayacağı gibi tüketiciyi ilgilendiren konularda karar merci olarak tanımak, tüketiciyi BDDK'nın insafına terk etmek demektir. Ne yazık ki bu şekilde olmuştur'' diye konuştu.
 
Mevcut 55 milyon kart aidatlı mı aidatsız mı olacak?
Yeni yasaya yönelik beklentilerini de aktaran Deniz, şu bilgileri verdi: ''Bizim beklentimiz; 17 milyon kişinin kullandığı 55 milyon kartta 9 milyon kişinin asgari ödemeyle günü kurtarmasıyla oluşan bir borç stoku vardı. Genelde böyle yasalar çıkarken af düzenlemesi de beraberinde gelir. Biz dedik ki; bir geçici madde ekleyin. Kredi kartı borcu olan herkes istediği takdirde 36 ayda bu borcunu ödesin, borcu kapansın diye bir hüküm getirin. Ortalık bir temizlensin. Madem yeni bir dönem başlatıyorsunuz. Maalesef bu da gelmedi. Tüketici açısından son derece mahsurlu bir yasa çıktı.
 
Kaldı ki bu aidat meselesinde orada 5 milyar liralık bir para var. Bankaların sağladığı. 55 milyon kart var. Bizzat bankacılar diyor ki; 'kartta Türkiye piyasası doydu artık, yeni kart verilecek kişilerin 18 yaşını doldurmasını bekliyoruz' diyorlar. Şimdi yasa çıktı aidatsız kart çıkacak. Peki bu 55 milyon kart aidatlı mı, aidatsız mı olacak?
 
Benim kartım var zaten aidatsız kart istiyorum. Bendeki kartı ne yapacağım? İşim gücüm yok benim cebimdeki 4 kart için 4 ayrı banka dolaşacağım. Her biri için başvuru yapacağım sıraya gireceğim bilmem ne yapacağım. Bu sefer artık yasa da çıktı. Aynen devam edecekler.''
 
11.11.2013 Aydınlık, M. Recep Erçin

Tüketici Örgütlerinden Cumhurbaşkanı'na Çağrı..

Kamuoyuna "devrim" diye sunulan yeni tüketici yasası, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi.
 
Tüketici haklarında geriye gidişi yasallaştıran ve tüketicileri bankalara teslim eden bu yasa; devrim değil, bir "karşıdevrim"dir.
 
Yasa şimdi Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ün önünde..
Aşağıda imzası olan tüketici örgütleri sayın Cumhurbaşkanı'na yasayı veto etmesi çağrısında bulunuyoruz:
 
Sayın Cumhurbaşkanı,
 
TBMM. tarafından kabul edilmiş bulunan yeni Tüketici Kanunu bugünlerde onayınıza sunulacaktır.
 
Yüce Meclis tarafından onaylanan bu Yasa bazı önemli ve geniş kitleleri ilgilendiren hususlarda, özellikle finansal hizmetlerin sunumunda tüketici beklentilerine uygun bulunmamaktadır.
 
Şöyle ki;
Yasa; yıllardır tüketicilerle bankalar arasında yaşanan çekişmeleri giderecek düzenlemelerden yoksun olup, kullanımdaki 57 milyona yaklaşan kredi kartından aidat alınmasını önleyecek hükümler içermemektedir. Yalnızca, bankaların aidat içermeyen bir kredi kartını da müşterilerine sunmasını öngörmekte, vatandaşların cebindeki kredi kartlarından ücret alınmasını adeta yasal duruma getirmektedir. Kredi Kartı yıllık aidatını düzenleyen madde, içtihatları ve hukuk düzenini altüst etmiştir.
 
Oysa, yasaya eklenecek geçici bir maddeyle kullanımdaki kredi kartları aidatsız hale getirilerek, bankaların kart kullanıcılarla müzakere etmek suretiyle aidat alabilmelerine imkan sağlanabilirdi.
 
Diğer yandan, kira ödemesi, öğrenci harcı, maaş ödemesi, emekli aylığı, icra tahsilatı gibi yasal zorunluk nedeniyle bankalarca yapılacak işlemlerin ücretsiz olacağına dair bir hüküm de bulunmamakta, tüketiciler bankalar ve BDDK’nın insafına terk edilerek, çaresiz bırakılmaktadır.
 
Yaşananlarla görülmüştür ki, 19.10.2005 yılında kabul edilmiş 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 76. “Müşteri Hakları” başlıklı maddesine rağmen bankalar, kendilerince yapılan işlemlere dair belge talep eden müşterilerden ücret istenebilmiş, BDKK ise tüm şikayetlere rağmen duruma müdahale etmemiştir. Yine 23.02.2006 yılında kabul edilen 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun gerek kredi kartı dağıtılmasına ve limitlerine yönelik, gerekse 24. Maddesinde yer alan sözleşmede bulunmayan ücretlerin alınamayacağına dair hükümlerine riayet edilmemiş, BDDK da bu hukuksuzluğa da sadece seyirci kalmıştır.
 
Ayrıca onayınıza sunulan bu yasa mevcut haliyle; ekonomik nedenlerle ihtiyaç veya konut kredisi kullanmak durumunda olan tüketicilerden faiz ve zorunlu gider unsurları dışında, bankalarca talep edilen komisyon, dosya masrafı, kredi değerlendirme ücreti, vb. onlarca kalem ek maddi külfetin alınmasını önleyecek hükümlerden de yoksundur.
 
Kredi kullanma ihtiyacındaki vatandaş ilan edilen faiz oranlarına göre banka tercihini yapmakta, karşısına çıkan ek ücretler yüzünden reel faiz, ilan edilenin üzerine çıkmaktadır. Ülkemiz tüketicisinin finans bilgi düzeyinin düşüklüğü göz önüne alındığında, kredi için zorunlu gider unsuru olmadığı halde alınan faiz dışındaki bedellerin yanıltıcılığı ortadadır. Bu tür işlemlerin kabulü mümkün değildir, aynı zamanda adil olmayıp, evrensel hukuka da aykırıdır. Dışarıdan masumane gözükse de tüketiciler, bankaların haksız ücretlendirmelerini yargıya taşıyamayacak, BDDK doğrudan tüketici aleyhine müdahalede bulunabilecektir. Bankalar adına adeta imtiyaz oluşturulmaktadır. 
 
Yukarıda açıkladığımız finans sektöründe sunulan ürün ve hizmetlerdeki haksız, adil olmayan ücretlendirmeler yüzünden tüketicilerin başta ayıplı mal ve hizmet sorunlarını çözmek için kurulmuş bulunan Tüketici Hakem Heyetleri iş yapamaz hale gelmiştir. 2012 yılında Tüketici Heyetlerine yapılan şikayetlerin yaklaşık % 60’ı bankalarla ilgili olup, bu oran 2013’ün ilk altı ayında % 70’e ulaşmıştır. Bu nedenle sistem tıkandığından, dosya yükü altında ezilen Tüketici Hakem Heyetleri, kendilerine gelen şikayetleri almamak için tüketicilere engel çıkarmakta, mağdur tüketiciler “Hacet kapısı” olarak gördükleri merciden geri çevrilmektedir. Kredi kartı aidatının iptali için Tüketici Hakem Heyetine başvurmuş yüzbinlerce tüketicinin müracaatı “Aidatsız kredi kartı alsaydın” gerekçesiyle olumsuz sonuçlanabilecektir. Geçmişten günümüze kadar yaşananlardan yarına baktığımızda görünen o ki; hak ihlalleri gün geçtikçe artacak, tüketiciler, tüketici örgütleri, iyi niyetle çalışan hakem heyetleri ve bakanlık personeli çırpınmaya devam edecektir.
 
Gazetelere yansıyan “Tüketicinin zaferi” başlıklarına aldanılmamalıdır. Satır aralarına inildiğinde tüketicinin kendisinden haksız yere kesilen bir ücreti aylar hatta bazen yıllar sonra geri alabildiği; hem maddi hem de manevi yönden hırpalandığı gibi, davayı kazansa bile bile aslında kazananın satıcı/sağlayıcı olduğu aşikardır. Bunun için yeni yasaya, mağdur edilen tüketicinin maddi kayıplarını tazmin eden hükümlerin yanına, onun uğraşısını; mücadelesini; zaman kaybını tazmin edecek-diğer bir deyişle “Tüketicinin Tam Tazminine” yönelik hükümler konmalıdır.
 
Bankalar başta olmak üzere, sabit ve cep telefonu hizmeti sunan operatörler; enerji sektöründeki işletmeler; çok uluslu şirketlerin oluşturduğu mevcut durum bize şunu söylemektedir: Yasaya tüketici lehine ne tür hükümler konursa konsun “Tüketicinin Tam Tazmini”ne yer vermeyen bir yasaya “yeni” demek de doğru olmayacaktır.
 
Malumunuz üzere, köhnemiş ortaçağ zihniyetiyle salt maddi kazanç peşindeki kişi ve kurumlara karşı tüketicinin korunması ve örgütlenmelerinin teşvik edilmesi Anayasa’mızın 172. Maddesinin emredici hükmüdür. Buna rağmen, Kanunun asıl muhatabı ve öznesi olan tüketici örgütlerinin Kurul ve konseylerdeki temsil imkanı ortadan kaldırılmıştır.
 
Sayın Cumhurbaşkanı; Yeni Tüketici Kanunu’nu onaylamayarak, yukarıda saydığım hususlarda gerekli düzenlemelerin yapılması için yeniden görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne iade etmenizi diliyoruz.
 
Saygılarımızla,
 
Aydın Ağaoğlu
Tüketiciler Derneği Genel Başkanı
 
Mehmet Bülent Deniz
Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı

9 Kasım 2013 Cumartesi

içinden elektrik geçen fuar..


32. fuar..
İlkini biliyorum, o zamanki adıyla Etap Marmara Oteli’nin altında, Vakkorama diye bir yerin yanında açılmıştı.
Sadece ilkini değil, kalan 31’ini de biliyorum.
32 yıldır yapılan bütün kitap fuarlarına gitmişliğimle, kendimce bir rekorum var.
 
”Osmanlı Kimliği”ni seksenli yıllarda mı almıştım, hatta okumuştum?..
O yaşıma göre ciddi görünüşlü, ciddi içerikli, “yeni” bir şeyler söyleyen bir kitaptı.
Okuduğumda, kitabın farklı olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.
O zaman tanışmıştım Taner Timur’la.
Bu yılki fuarın onur konuğu.
Tarih, felsefe, sol üzerine yazmış ben tanıştıktan sonraki yıllarda..
 
Bir dönem kitap fuarına gitmek bayağı bayağı stres oluşturuyordu bende.
Hafta arası gitsem, hamamböcekleri gibi ortalığa yayılmış öğrenciler; hafta sonu gitsem oraya varıncaya kadar çekilen trafik ve içerdeki hafta sonu kalabalığı kitap fuarını gezmeyi eziyete dönüştürüyordu.
Bu yıl da geleneği bozmadım, hafta arasını göze aldım.
Hamamböceklerinin yoğun olmadığı, mutedil bir fuar.
 
Sakinliğin yanında, sanki standlar bu yıl daha özenli yerleştirilmiş, üst üste yığılan kitap ve insan kalabalığını azaltan bir konsept mi seçilmiş nedir, rahat ve zevk alarak gezdim.
 
Şükür bu yıl, o nefret ettiğim kitap dağıtım firmaları ve onların maydanoz satar gibi “beş kitap on lira” türünden pazarlama çalışmaları yoktu.
Ya da en azından benim fark edemeyeceğim kadar azdı.
Yine koridorlara çıkıp yaka-paça çekiştirerek standın yanına götürenlere de rastlamadım.
Fuarın demirbaşları Şemsettin Yeşil yayınları, Bahailer, Ruh ve Maddeciler, Oğuz Yayınları yine vardı.
Fuar biter, bir dahaki yıla kadar bunlardan haber alamam, merak ederim…
 
Senin grafiker kankine eksi not verdim.
“Şerlok Holms oku” demişti sana yanılmıyorsam.
Şerlok kitapları dünya edebiyatının demirbaşlarından.
Ama dedektiflik maceraları olarak bilinir ve edebi değeri her zaman göz ardı edilir.
Kitabını alıp okumaktansa, çevrilen filmleri ile heyecan yapar insanlar.
Bu nedenle grafiker kankine “aferim” demiştim.
Şimdi aferim’i geri alıp, bir de eksi not veriyorum.
Meğerse tüm standlar Şerlok Holms kitaplarından geçilmiyormuş.
Ülkemin yayınevleri Şerlok Holms’u keşfetmiş, yığmışlar standlara.
Anlayacağın, senin grafiker iyi, hoş, entel falan ama; bir ara ona, trend izleyenin sağlıklı düşünemeyeceğini, üretemeyeceğini hatırlatıver..
 
Şöyle-böyle 8 yaşından beri kitap almaya başladıysam; demektir ki, kırk yıldan fazladır bu işi yapıyorum.
70’ler, 80’ler, 90’lar ve sonrası.
Eskiden aldığım kitaplar hala durur.
70’li, 80’li yıllarda aldığım kitaplar, sırf içindeki bilgi insana ulaşsın telaşıyla en ucuz kağıda, en kötü matbaa tekniği ile basılıp ciltlenmiş kitaplardır.
O yıllar Türkiye için yokluk yıllarıydı ve defter, kitap, kağıt lüks tüketimdi neredeyse.
Kitapların façası biraz biraz 90’lı yıllarda düzelmeye başladı.
Bu yıl faça maksimumda, en güzel ciltlerin içinde en pahalı kağıtlara basılmıştı kitaplar.
Böylesi bir kitabı okumaya kıyabilir mi insan?..
 
32 yıldır gide-gele kitap fuarlarına özgü bir öngörü geliştirdim kendimce.
En çok olan ve/veya en çok ziyaretçisi olan, hareketli standların sahibi yayınevlerinin ve yayınlarının temsil ettiği düşüncenin, yelpazedeki yerine göre önümüzdeki günler için ülke siyasetinde gelişmeler olacağını düşünürüm.
Komik ve iler tutar yanı yok belki.
Ama hadi, buna da benim "kitap fuarı oyunum" diyelim...
 
Bu yıl sol düşünce, gezi, Zizek, Boaudiou gibi yeni dönem anlatıcılarının düşünürlerin kitapları resmi geçitteydi sanki..
Buna karşın yelpazenin diğer tarafında konumlanan yayınların sergilendiği tasarım harikası standlar ise sinek avlıyordu.
Hem arz ve hem de talebin yoğunlaştığı yere bakıp önümüzdeki günlerde siyasetin mevcut yapısını değişime zorlayacak veya değiştirecek bir seçmen eğilimin ortaya çıkmasını olası görüyorum.
Haa, bir de; herkes dinini bihakkın öğrenmiş olduğundan dini yayınlar satan yayınevleri de yakında iflas ederlerse hiç şaşırmam.
 
Yine fuarın vazgeçilmezi gazetelerin standları.
Kitap ekleri verdikleri için uğramadan geçmem.
Bir gazetenin standı güzeldi. Çin harfleri ile dolu kitap şeklinde bir masa..
Bazı gazetelerin kitap ekini bedava verip, gazeteyi para ile satmaya çalışmaları komik bir anı olarak kayıtlarıma da girdi.
 
Elimdeki torbaların sayısı ve ağırlığı artınca bir tur arabaya gidip gelmek..
Torbaları büyüten Türk Tarih Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devletin yayınevlerinin inanılmaz indirim yapmasıydı.
Haliyle el durmaz, raflardan beşer-onar indiririm kitapları.
 
Bu arada, başka bir salonda benim bilmediğim bir ikinci standları yoksa, TÜBİTAK standı yıllardır gördüğüm en zayıf ve en kötü standını açmıştı bu yıl.
Yeni yayının hiç olmadığı eski yayınlardan da birkaç çeşidin yer aldığı bir stand.
"Devr-i iktidara göre şekillenen bir bilim yayıncılığı anlayışı yoktur" diye söze başlayacağım, ama buna kendim bile inanmayacağım.
Evrim teorisi ile kafayı yemiş bir takım bürokratların TÜBİTAK yayınlarına el atmış olması ne yüksek olasılık.
Ve ne kadar da yazık!
 
Yapı Kredi Yayınlarının görevlisine çıkıştım; bazı kitapları yatay değil de, dikey dizmişler.
Sordum, tahmin ettiğim gibi “yer yok ondan” olayı..”
“İyi de fuara kitap kapaklarını görmek, hatta kolayca görmek, ellemek için geliyoruz. Bi daha yapmayın” dedim.
Söz verdiler, gelecek yıl asla…
 
Gez gez, bitmiyor.
Standlarda yaşıma, yakın gözlüğüme, beyaz sakalıma hürmeten okur-yazar olduğum düşüncesiyle stand içine davet edilip sohbetlerin yapıldığı küçük molalar olmasa, yorgunluktan yere yığılacaktım bir süre sonra.
Standların altından geçen elektrik akımı yoruyor insanı.
Yoksa binlerce kitabın olduğu bir yeri gezmekten nasıl yorulur insan?
 
Senin Paulo’na rastladım.
Yarım işlerinden biri de bu değil mi?
Keşfettin, ama dostluğu ilerletemedin.
Bundan sonraki yaşamında olur mu ki?
 
Ah şimdi düşünme zamanı; eski zaman Sone’lerinden birini karşılıklı okumadığın biriyle ne yapılabilir?
Trene binip Lizbon’a gitmediğin, “dans edemiyorsam, o devrim benim devrimim değildir” diyen feminist yazara aşık olup eşcinsel hayaller kurmadığın, Bolivya dağlarında devrim marşı dinlemediğin bir yaşam için ne yaparsan mutlu olursun?
 
Anımsadım; ayağımıza geçirdiğimiz toplum, çevre, aile, namus prangalarının zincirlerini şakırdatıp “aklanıp evden çıkmak” ritüeli eşliğinde, yaşam dışarıda tüm canlılığıyla, çılgınlığıyla, coşkusu ile akarken; büyüyen karnımızdaki bebeğe heyecanlanmak, iki-üç akşamda bir yakın aile ziyaretlerinde çay yapıp ikramda bulunmak, "hamile kaldın, hayırlı olsun"; "doğurdun, hayırlı olsun" türü ziyaret sebeplerinin hiç bitmeyecek olduğuna inanmak, kalçalarımızı eşin aldığı arabaya sokuşturup iadei ziyaretlere gitmek..
Sen bu musun?
 
Sensiz fuar gezmek hiç güzel değil.
Özlemek bir yandan, gördüğüm onca güzel şeyi seninle paylaşamamak, konuşamamak boktan bir durum.
Tiyatroda elin akıllısı telefonuyla oynayıp neyi kaçırdığını bilemezken, hep olduğumuz yerlerde, fuarda “elimde olamayan” için kahırlandım.
 
Kendime teselli armağanı vereyim dedim; danışma’da Melis isimli cici kıza ismini verdim, anons etmesi için.
Sadece okullar için genel anons yaparlarmış, yasakmış.
Durumu anlattım. “Gerçekten kaybettiğim aşkımı bulurum belki bu anonsla.”
Cici kız, arka arkaya üç kere seslendi ismini.
Yoktun, gelmedin, göremedim…
İstanbul, 6 Kasım’13