31 Ağustos 2015 Pazartesi

Barış İstiyoruz! Em Aşitîye Dixwazin!

Kamuoyuna, siyasilere ve yüreği avcunda koşan her bir anneye,

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah’tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz.” (Hucurat: 10)

Ülkemiz, tekrardan yakın tarihinde yaşadığı, sonucu kan ve gözyaşından başka bir şey olmayan bir sürece girdi. Yine yürekler evlat acısıyla dağlanırken, hayatının baharındaki asker, gerilla ve siviller güzel memleketin güzel topraklarında ölümün soğuk yüzüyle tanışıyorlar. Bizler, bu savaşın acısını yüreğinde hisseden ahlak ve vicdan sahibi herkesin savaş politikalarına karşı barışın sesini yükseltmesinin gerekliliğine inanıyoruz. İnanıyoruz ki, bu sesler büyüdükçe, iktidar hırsıyla siyasi ve ahlaki sınırları hiçe sayanlar hadlerini bilecekler, evlatlarımızı, sevdiklerimizi kurban etmekten vazgeçecekler.

7 Haziran seçimleri, Halkların Demokratik Partisi’ni hedef alan bombalı saldırılar ve linç girişimlerine rağmen görece başarıyla atlatıldı. 12 yıldır tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi halkın siyaseti yeniden tanzim etme iradesiyle karşılaştı. Koalisyon senaryoları tartışılırken, 17 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını açıklayarak sürecin rotasını deklare etti. 20 Temmuz’da Suruç’ta 33 sosyalist gencin, 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polis memurunun öldürülmesi, savaş konseptinin psikolojik unsuru olarak kullanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti, iktidarlarının en büyük başarılarından biri olarak lanse ettiği Barış Süreci’nin meyvelerini son seçimde bölge halkından toplayamayınca, yavaş da olsa attığı bu tarihi ve ahlaki adımları koşar adım geri yürümekte tereddüt etmedi. Buzdolabına kaldırılan sürecin arkasından gelen savaş ortamında halka devamlı “güçlü bir yürütme ve başkanlık sistemi olsaydı, böyle olmazdı” mesajı verilmesi ve bu mesajla tekrar seçim kararı alınmasının, siyasi bir şantaj olduğu açıktır. İktidar hırsının ürünü olan provokasyonlarla siyasal fay hatlarını derinleştirip, legal alanda siyasi müzakereyle devam eden çözüm arayışlarının önünü kapamak, savaşın kanlı bilançosunun vebalini almaktır.

Ne acıdır ki, “anaların ağlamasın” diye yola çıktıklarını söyleyenler, 90’ların günahını çıkaranlar, şimdi olanları engellemek için hiçbir adım atmamaktalar. Bilakis ülkenin evlatlarını bir hiç uğruna feda etmeye, kurban vermeye hazır olduklarını bağırmaktalar; ama kendi evlatlarını değil, yoksul halkın çocuklarını. Ne acıdır ki, 28 Şubat’ta yetkisiz bir kurumun kendi gücünden yetki alarak “fiilen” verdiği balans ayarıyla zulüm görenler, bugün yönetim sistemini ellerindeki güçle fiilen değiştirdiklerini rahatça söyleyebiliyorlar. Ve ne acıdır ki, çözüm için Öcalan’la yıllardır sürdürülen görüşmeler ateşkesin tek imkanıyken engelleniyor, silahların susması ihtimali ortadan kaldırılıyor.

Bizler, bu coğrafyada yıllarca çekilen acıların tekrar yaşanmasını istemiyoruz. Bizler, bu ülkenin her bir vatandaşının onurlu bir şekilde yan yana yaşayabileceğine inanıyoruz. Bizler, gençlerimizin koltuk kavgasıyla, siyasi hesaplarla ölüme gönderilmesine rıza göstermiyoruz. Bizler, devleti tek bir kişinin şahsına indirgeyip, “ben ne dersem o olur” kibriyle hiç bir sorunun kalıcı çözüme kavuşamayacağını görüyoruz. 90’larda yaşananlara sessiz kalmamız, bugün yaşadıklarımıza ve fazlasına mal oldu. Yarın aynısını yaşamamak için zulme ortak olmuyor, sessiz kalmıyoruz. İslami değerlerimizin bu kirli savaşa alet edilmesine, sivil halka saldıran askerlerin Allah kelamını ağızlarına almalarına karşı çıkıyoruz. İslam Peygamberi’nin ayakları altına aldığı kavmiyetçiliğin, iktidar hesapları uğruna Müslüman siyasetçiler ve medya eliyle hortlatılmasını lanetliyoruz. Bizler, savaşa karşı Müslümanlar olarak kardeşlerimizin yüzüne bakabilmek, kardeş kalabilmek için dün olduğu gibi bugün de barış çığlığımızı en yüksek sesle yükseltiyor ve çağrıda bulunuyoruz.

-Devletin acilen operasyonları durdurmasını, sivil alanlarda silah kullanmayı terk etmesini,

-PKK’nin de HDP’nin açtığı siyasal alanı genişletmek üzere geçici ateşkes ilan etmesini,

-Sürecin Dolmabahçe mutabakatı doğrultusunda şeffaf bir şekilde devam etmesini talep ediyoruz.

Savaşta ilk önce gerçekler ölür denir. Asker cenazelerin bile devlet kurumları dışında basının alınmadığı bir ortamda kimin, neyi, ne oranda yaptığını bilip adil bir hüküm vermek güç. Fakat savaştan kimler medet umuyor, kimler bu ateşi körüklüyor, kimler elinde imkan varken bu ateşe bir damla su dökmüyorsa bilmelidir ki Allah’ın gazabı çok şiddetlidir.

Ölümler dursun! Biz barış istiyoruz! Em aşitîye dixwazin!


http://www.emekveadalet.org/genel/sessiz-kalmiyoruz-zulme-ortak-olmuyoruz-2/