10 Eylül 2018 Pazartesi

Yastığın altı da, üstü de dolar...

"Yastık altı" muhabbetine, 6 Ağustos 2018’de yazdığım Yastığın Üstünde Ne Var? isimli makale ile bulaşmış, Merkez Bankası’nın 2018/Haziran Ayı Parasal Gelişmeleri belgesinde yer alan verilerden yola çıkarak; Türkiye ekonomisindeki dolarizasyon oranının yüzde 40-45 arasında salındığını, bu oranın ekonomi bilimi tarafından kabul edilen yüzde 30’luk sınırın hayli üzerinde olduğunu, dolayısıyla yastık altındaki dövizlerin TL’ye çevrilmesi çağrısının karşılığının, yaşanan ekonomik düzende olanaksız olduğunu anlatmaya çalışmıştık.

Aradan 1 ay geçti.
Merkez Bankası Temmuz Ayı Parasal Gelişmeleri belgesini yayınladı.
Şimdi oradaki verilere bakarak, kaynayan ekonomideki dolarizasyon eğiliminin 1 ayda nereden nereye geldiğini görmeye çalışalım.

Ülkenin ulusal para birimi yerine, yabancı ülke parasının kullanılıyor olması; ekonomik ilişkilerde yabancı para biriminin esas alınmasına, dolarizasyon deniyor. Dolarizasyon, ülke ekonomisine olan güvensizliğin en somut tepkilerinden biri.

Bir ülkedeki dolarizasyon eğilimini ölçmek için iki basit formül uygulanıyor;

İlki yabancı para cinsinden mevduatın toplam mevduata oranı.
2018/Temmuz ayı verilerine göre toplam mevduatımız 1.737.031 milyon TL.
Yabancı para cinsinden mevduat ise, 781.560 milyon TL.
Bu formüle göre, toplam mevduatın yüzde 44,99’unu yabancı para cinsinden mevduat oluşturuyor.
Önceki ay bu oran yüzde 44.25’di. Yani "yastığın altı" muhabbeti başladıktan sonra dolarizasyon eğilimi azalacağına, yüzde 0,74 oranında yabancı paraya geçiş artmış durumda.

Bir diğer formül, yabancı para cinsinden mevduatın dolaşımdaki para ve banka mevduatlarının toplamına oranı.
Yine 2018/Temmuz ayı verilerine göre, dolaşımdaki toplam para ve toplam mevduat miktarı 1.871.189 milyon TL.
Yabancı para cinsinden mevduatın, bu rakama oranı yüzde 41,76.
Önceki ay bu oran 40,95’ti. Yani bu formüle göre de, yüzde 0,81 oranında artış söz konusu.

Yaşanan ekonomik krizle mücadele sürecinde, toplumun her kesiminden dolardan kaçınarak ulusal para ile yaşamı ve ekonomiyi yürütmesi beklendiği ve bu beklentinin en yoğun dillendirildiği 1 aylık dönem içinde, yabancı paranın ülke ekonomisinde kapladığı yerin yüzde 1’e yakın artmış olması hepimizi ve en başta da ekonominin dümeninde oturanları düşündürmeli...

Küresel saldırı nedeniyle ekonomik kriz iddiası doğru ve çare olarak tasarrufların ve tüm ekonomik ilişkilerin TL’üzerinden gerçekleştirilmesi gösteriliyor, buna karşın yabancı para ekonomide daha fazla yer işgal ediyorsa, sorulması gereken en önemli soru şu olmalı; Ülke insanı, yaşanan krizin dış kaynaklı küresel saldırı olduğuna gerçekten inanıyor mu ve en önemlisi ekonomi yönetimine gerçekten güveniyor mu?

8 Eylül 2018 Cumartesi

Fırsatçılara da ders zili çaldı

Ekonomideki döviz kuru fırsatçıları, bu defa okul alışverişinde ortaya çıktı. Okul ihtiyaçlarındaki fiyat araştırmasında, hem ithal ürünlerde hem de ithal girdi maliyetinin olmadığı ürünlerde fahiş artış tespit edildi.

Yeni eğitim ve öğretim yılının başlamasına sayılı günler kaldı. Veliler ilk ders zilinin çalacağı 17 Eylül öncesi okul hazırlıklarına başlarken; kırtasiye, üniforma ve çanta gibi ürünlerdeki fiyat artışı da dikkat çekti. Zam şikayetleri üzerine saha araştırması yaptıklarını belirten Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı avukat Bülent Deniz, önceki döneme göre kırtasiye ürünlerinde yüzde 60-65’lik bir fiyat artışı belirlediklerini söyledi. 

DENETLEME ZAMANI
Döviz kurundan etkilenmeyen ürünlerin bile zamlandığını ifade eden Deniz sözlerini şöyle sürdürdü: “Yurtdışından ithal edilen ürünler de mevcut ancak bu ürünlerde de yapılması gerekenin çok üstünde bir zam tarifesi uygulandığı görülüyor. Bu krizi fırsata çevirmeye çalışan tüm firma ve satıcılar ülkemize büyük bir kötülük yapıyor. Tekstil ülkesi olmamıza rağmen okul forma fiyatlarındaki artışı da gözlemlemekteyiz. Çocuk sağlığı için zararlı ancak ucuz olan ikâme ürünlerin üretilmesi ve pazara girmesiyle de ciddi bir sorun daha ortaya çıkıyor. Veliler ucuza yönelelim derken çocuklarının sağlıklarından olmasınlar. TSE damgası olmayan ürünler alınmamalı. Piyasanın denetlenmesinin tam zamanıdır” 

SOSYAL MEDYADA İFŞA EDiN
Okul fırsatçılarından korunmak için velilere önerilerde bulunan eğitim uzmanı Erol Erdoğan ise haksız fiyat talebinde bulunan fırsatçıların tüketici heyetlerine şikayet edilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan, “Veliler fiyatlarını makul tutan satıcıları tercih etmeli, diğer fahiş zam uygulayıcılarına da daha önceki fiyatları hatırlatarak pazarlığa girişmeli. Acil olmayan ihtiyaçların satın alınmasının ertelenmesi ve piyasanın dengelenmesini beklemenin daha hesaplı olacağını düşünüyorum. Kriz fırsatçılarını tespit edip bu durumdan emin olduktan sonra tüketici komisyonlarına şikayette bulunulmalı. Tepkileri doğru bir şekilde sosyal medyada dile getirmek ve sesini duyurmak da yetkililere ulaşmanın bir diğer yolu”

FİYATI CAZİP ALBENİSİ YÜKSEK
Alışveriş merkezleri, çarşı ve pazarlarda satışa sunulan kırtasiye malzemelerinin çizgi film kahramanlarının yer aldığı ürünlerle süslendiğini söyleyen Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Başkanı Adem Şahin “Çocukların ilgisini çeken bu ürünlerden bir kısmı markasız ya da kaynağı belirsiz. Çocuklar için albenisi, veliler için fiyatları nedeniyle cazip görünen bu ürünler sağlık açısından ciddi riskleri beraberinde getiriyor. Risklerden korumanın en güvenilir yolu, alışverişlerde TSE markalı ürünleri tercih etmektir. Tüketicilerin okul alışverişlerinde ve oyuncaklarda araması gereken bir başka marka ise CE işaretidir” değerlendirmesinde bulundu.

KOKULU ÜRÜNDEN KAÇININ
Şahin, velilerin bu risklere karşı çocukları korumak için okul alışverişi yaparken dikkat etmeleri gerekenleri şöyle sıraladı:

- Üreticisi bilinmeyen hiçbir ürün satın alınmamalı.
- Çocuğun yaş grubuna uygun ürünler tercih edilmeli.
- Kokulu ürünler tercih edilmemeli. Oyuncaklarda, ağır metallerin belirlenen sınırlar dahilinde kullanıldığını gösteren EN71-3 işareti aranmalı.
- Yumuşatılmış oyuncaklarda fitalat gibi sağlığa zararlı maddeler belirlenen limitlerin üzerinde olmamalı.
- Yüz boyası, dövme kalemi gibi deri üzerine uygulanan kozmetik ürünlerde dermatolojik testlerden de geçmiş, güvenilir markalar tercih edilmeli.
- Markasız boyalı ve plastik baskılı okul ve beslenme çantaları, mataralar tercih edilmemelidir. Özellikle yoğun boya kokusu içeren, plastik baskılı beslenme çantası ve matara alınmamalıdır.
- Solvent içermeyen yapıştırıcılar tercih edilmeli.

06.09.2018, İrem Erbaş Star Gazete

Şarbon Krizinden, Şarbon Tehlikesine

Şarbon krizi giderek büyüyor. Karantinalar başladı. Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı son gelişmeleri ARTI TV, Odak programında değerlendiriyor.

İzlemek için tıklayın...

Kıyafette fırsatçılara dikkat

Doların aşırı artışını gerekçe gösteren firmalar, okul kıyafetlerinin fiyatını yüzde 70 artırdı. İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin giyim harcamaları 400 ila 800 lira iken, liselilerin 500 ila 900 lira.

20 milyon öğrenciyi yakından ilgilendiren okul kıyafetinin 6-7 milyar liralık bir ekonomi oluşturduğu tahmin ediliyor. Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Bülent Deniz, okul ürünlerinin fiyatlarını yakından takip ettiklerini belirterek, “Ne yazık ki kıyafetlerin, kırtasiye malzemelerinin fahiş bedellerden satışa sunulduğunu görüyoruz” dedi. Okul kıyafetlerinin 2017’ye göre yüzde 70 zamlandığından yakınan Deniz, “Ekonomik olarak fırtınalı, sıkıntılı bir dönemdeyiz. Dolara bağlı olarak ithal ürün fiyatlarını yüzde 60 arttıranların tepki topladığı bir ortamda yerlileşme adımları atan, dışa bağımlılığını daraltan tekstilcilerin çocuk ve genç kıyafetlerini yüzde 70 pahalıya satması yanlıştır, haksız bir uygulamadır” ifadelerini kullandı.

TÜKETİCİYİ ALDATANLAR BELİRLENMELİ
Formaların velilerin bütçelerini zorlamaması adına okul idarelerini anlayışlı davranmaya, perakendecileri de indirim yapmaya davet eden Deniz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Maalesef ki okulların isimlerinin geçtiği her ürünün fiyatı arttı, artıyor. Tişörttür, gömlektir okulun adı yer aldığı için emsallerinden pahalı. Anlaşılamayan, anlatılamayan bir fiyat artışı görülüyor. Bu artışın bahanesi kur artışları olamaz. Ticaret Bakanlığı, stokçu ve manipülatör firmalara karşı denetimlerini yoğunlaştırmalı, tüketicileri aldatanları bir bir belirlemelidir.”

05.09.2018, Buğra Kardan Yeni Akit

3 Eylül 2018 Pazartesi

Halk İster, Halkbank Yapar

Günlerden Cuma.
Yazın son günlerinde, son hafta sonlarından biri başlıyor.
Hafta geride kalmış. Cuma gününden Cumartesiye yolculuk başlamış.
Böyle geceler, çoğumuz için aynıdır; dinlenme, ailemiz, hobilerimiz, gezme, eğlence…

Ancak aramızdan 1763 kişi için 31 Ağustos Cuma gecesini 1 Eylül'e bağlayan gece farklıydı. 1763 kişi, gece tam 22:01’de; bir hafta sonu gecesinde o saatte fatura ödemesi, bakiye sorgulaması, EFT ve benzeri herhangi bir bankacılık işleminin yapılmasına ihtiyaç olmayacağı, yani Halkbank’ın yüzbinlerce müşterisi için internete bağlanıp bankanın sitesine girmeyi tercih etmeyeceği saatte, www.halkbank.com.tr sitesine girerek döviz alımı yaptılar.

Cumartesi sabahı çoğu medya kuruluşunun henüz yazmadığı (belki de yazamadığı) zaman diliminde, Cuma gecesi neredeyse yarı fiyatlarla yapılan döviz alım işlemleri sosyal medyada yayılmaya başladı. Kimsenin inanamadığı bu olayla ilgili sosyal medyada çığ gibi yayılan paylaşımların üzerinden saatler sonra Halkbank’tan açıklama geldi.
Bu ilk açıklama kamuoyunun daha fazla meraklanmasına ve sorgulamasına yol açtı;
1-Sistemde hataya yol açan “dış kaynak” neydi?
2-“Kısa bir süre” ne kadarlık bir süreydi?
3-“Kısıtlı sayıda işlem” derken, kriter neydi? Bu işlemlerin parasal büyüklüğü ne kadardı?
4-“Müşterilerin zararına sebebiyet verilmemiştir” ne anlama geliyordu? Kaç kişi olduğu bilinmeyenlerin yaptıkları işlemlerin akıbeti neydi?

Bankadan yapılan bu duyurudan tatmin olmayan kamuoyu sosyal medyada bu soruları sormaya devam ederken, nihayet medyanın büyük kısmının görmezden gelmeye gayret ettiği bu sıra dışı olay haber olarak yayınlanmaya başladı. Sorgulamanın ve tepkinin dozu artması üzerine, ilk açıklamanın üzerinden yine birkaç saat geçtikten sonra banka, akşamüstüne doğru ikinci bir açıklama daha yaptı.
Sabahın erken saatlerinden itibaren kamuoyunun tepkili olarak sorduğu sorulardan bir tanesinin yanıtı bu açıklama ile verildi; “… hatalı döviz kurları ile gerçekleştirilen müşteri döviz alım-satım işlemlerinin hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır.” 

Diğer soruların yanıtı için de ertesi günü beklemek, Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan’ın NTV’de canlı yayına çıkmasını beklemek gerekiyordu. 2 Eylül, Pazar, saat 11:18’de canlı yayında konuşan Genel Müdür, 31 Ağustos Cuma gecesi saat 22:01-22.39 arasında 1763 kişinin toplam 4.600.000 dolarlık döviz aldığını ve bu işlemlerin tamamının iptal edildiğini duyurdu.

Genel Müdür Arslan’ın bu açıklamasıyla kamuoyunun merakla beklediği soruların büyü kısmı yanıtlanmış oldu. Ancak kamu bankası niteliğinde ve payları borsada işlem gören bir bankanın, meydana gelen bu sıra dışı olaya ilişkin olarak kamuoyu ile zamanında ve doğru iletişim kurmaması, açıklamanın neredeyse iki güne yayılması nedeniyle halen dahi kamuoyunun yapılan açıklamalar ile ikna edilmemiş olduğu görülüyor.

Bankacılık Yasası, Türk Ticaret Yasası, Kişisel Verilerin Korunması Yasası, ticari sır gibi nedenlerle kamuoyu hafta sonu gecesi, gecenin yarısında bankanın sitesine girip döviz alımı yapma gereği duyan 1763 kişinin kimliğini asla öğrenemeyecek. Sistemde meydan gelen bu hatanın hangi nedenden kaynaklandığı belki de hiç bilemeyecek. Ve açıkçası halen ABD mahkemelerinde davaya konu olan bankada, bu hatanın niye yaşandığını anlayamayacak.

Kamuoyu bir yana, kişisel olarak benim tek merak ettiğimse, bu sıra dışı olay sosyal medyada yer almasaydı, kamuoyunun bu işten haberinin olup olmayacağı ile sınırlı.

Halkbank bir kamu bankası. Kamuya ait bir kuruluşun zarar etmesi hepimizin zarar görmesi demek. Ekonomik krizde, kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkemizin finans kuruluşlarının kredi notlarını sürekli düşürdüğü bir dönemde bankalara kamuoyu güveninin sürdürülebilir olması gerekiyor. Dolayısıyla bu konu artık Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun üzerine eğilmesini gerektiren boyuttadır. BDDK çok hızlı bir şekilde konuyu araştırmalı, yasalar çerçevesinde açıklanabilecek tüm bilgileri kamuoyunun ikna olabileceği yöntem ve ayrıntılarıyla paylaşmalıdır.