16 Eylül 2015 Çarşamba

otuz yıl sonra geldiğimiz NOKTA… 13/15 eylül'15 #filgunlugu

HDP, Burhan Kuzu’nun twitter hesabının engellenmesi için yargıya başvurdu.
Mahkeme bu istemi reddetti.
İyi ki reddetti.
Düşünmek, düşündüğünü yaymak temel insan haklarından biri.

“Düşünce özgürlüğü”nün çoğunlukla mağduru olan bir siyasi hareketin bu başvuruda bulunmasını da not düşmek gerek.
…..

Gordon Moore.
Intel şirketinin kurucularından.
1965 yılında yazdığı bir makalede, bir tümleşik devrenin fiziki boyutunu oluşturan transistör sayısının karesiyle değişeceği savında bulunmuş.

Moore’a göre, her onsekiz ayda bir tümleşik devre üzerine yerleştirilebilecek bileşen sayısı iki katına çıkacak, bu da bilgisayarların işlem kapasitelerinde büyük artış oluşturacak ve üretim maliyetleri aynı kalacak, hatta düşme eğilimi gösterecektir. Daha basit anlatımla, her onsekiz ayda bir bilişim kapasitesi iki katına çıkacak.

Moore’un bu savı, bu yılın Mart ayında ellinci yılını doldurdu. Aradan geçen elli yılda, bir milyardan fazla kapasite artışı oldu.
Kendimizden pay biçelim, elimizdeki telefonların ebatları küçüldü, yetenekleri arttı, pil ömürleri uzadı ve daha bir dolu gelişmeyi kişisel olarak deneyimledik.

Küçük harflerle konuşayım; en azından son dört yılımızı toplum olarak nelerle uğraşarak harcadığımızı anımsayıp “dünyanın yol aldığı güzergâhın neresindeyiz” sorusunu sormak için bile geç kaldığımızı hissediyorum.
…..

Yaygın bir sosyal medya tipi; Politik görüşüne, dünya algısına uygun yayın yapan çeşitli medya sitelerinde yayınlanan haberleri, çoklukla bulunduğu ortamlara ilişkin kareleri sofistike olmaya çabalayan birkaç sözcükten ibaret yorumlarla paylaşır. Yine çoklukla kime ait olduğu bilinmeyen ya da ünlü bir ozanın yazdığı ama altına başkasının isminin yazılı olduğu “derin(!)” yaşam felsefesi içeren dizelerin ekindeki romantik resimlerin hesabında yer alması kaçınılmazdır. Kendine ait özgün hiçbir şey yazmaz, paylaşmaz.

Ama bu sosyal medya kişiliğinin önemli bir özelliği vardır; emek vererek, düşünerek yazdığınız her şeye, özelikle de görüşünüz ona aykırı gelmişse, utanmadan, sıkılmadan kimi zaman hakarete varan ibarelerle ve her türlü nezaketten uzak sözcüklerle tepki göstermek…
Yazdıklarıma gelen tepkiler, yorumlar bu nitelikte olunca, ister istemez yanıt vermek gereği hissetmiyor, dikkate almıyor insan.
…..

Cizre’de yeniden sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Ne oluyor, neler oluyor?
Bilmiyoruz.
Bildiklerimiz de, tarafların dezenformasyon şehvetine bulanmış.
…..

Üstüste yığılmış ciltler, dergiler, kitaplar..
Saatlerdir arasına gömüldüm; bulmaya çalıştığım “Nokta”nın “Nokta” olduğu dönemlerdeki sayılarını toplayıp ciltlettiğim özel koleksiyonum.

Sözünü ettiğim dönem 1985-1990 arası.
Demek ki, üniversite üçüncü sınıftaymışım ilk almaya başladığımda.
Her sayıyı alır, saklar, sonra da hepsini ciltletirdim.

O kapağın olduğu cildi bulamadım.
Filistin Askısı denen şeyin ne olduğunu ilk kez Nokta’nın kapağında görmüştük. 1985 ya da 1986 olmalı.
O sayı büyük gürültü koparmıştı.

12 Eylül karanlığının devam ettiği günler.
İlk kez darbecilerin işkence yöntemleri resimli, ilk elden anlatımlarla yazılıyordu.
Fakülteye giderken, “ne olur, ne olmaz” diyerek, kapıdaki polisten gizlediğimiz, kitabın arasına sıkıştırdığımız bir sayıydı.
Ama o sayıya ilişkin ne bir toplatma kararı, ne dergi yayıncılarının gözaltına alındığına ilişkin hiçbir bilgi yok hafızamda.
Tıpkı, Özal, Doğramacı, Keçeciler, Demirel, İnönü, Ecevit gibi dönemin önemli siyasi figürlerinin kılıktan kılığa sokulduğu diğer sayılar gibi…

Yıl 2015.
Günün konusu, cenazenin önünden selfie çeken Erdoğan kapaklı Nokta dergisi sabahtan toplatıldı, yayın sorumlusu gözaltına alındı.
Otuz yıl sonra geldiğimiz NOKTA…
…..

Özal demişken…
Şimdilerdeki “Menderes-Özal-Erdoğan” üçlemesinin iki numarası.
Bürokratik ahlâksızlığın alenileşmesi, köşeyi dönme edebiyatının, rüşvetin legalleşmesinin, toplumun genlerine nakşedilmesi operasyonunun mimarı.

“Hemen Selim Edes’i arattırıyorum. “Selim, Hong Kong’ta bir dükkandan 50.000 dolarlık alışveriş yaptın mı?” diyorum. Edes’ten gelen cevap beni iyice şaşırtıyor “Valla Metinciğim, bir sürü bürokratla bir elektronik dükkanına girdik. Ne istiyorsanız alın dedim. Kaç para tuttuğunu hatırlamıyorum!” demez mi?” (Zoraki Bankacı, Metin Berk, ABM., İstanbul, 2014, 2. Bası, s. 268)

Başbakanlıkta namaz kılan, Cumaya giden ilk sivil Cumhurbaşkanı, öyle mi?

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

Hiç yorum yok: