29 Nisan 2015 Çarşamba
İnternetten Alışveriş Yapanlar Dikkat! 1 Mayıs'tan İtibaren Yeni Düzenleme Geliyor
Alışverişin yeni gözdesi internet.
Ancak sanal ortamda yapılan alışverişin kolaylıkları kadar tehlikesi de var. Kredi kartı bilgilerinin 3. kişilerin eline geçmesi bu tehlikelerden sadece biri.
İşte o tehlikeleri önlemek için 1 Mayıs'tan itibaren yeni yasal düzenlemeler geliyor.
Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz,
Ulusal Kanal Ana Haber'e anlattı.
27.04.2015, Ulusal Kanal Ana Haber
Haber: Hüsna Sarı, Kamera Şengül Derin
http://www.ulusalkanal.com.tr/bilim-teknoloji/internetten-alisveris-yapanlar-dikkat-1-mayis-tan-itibaren-yeni-duzenleme-geliyor-h58198.html
28 Nisan 2015 Salı
‘Bankaları İcraya Verin’
Tüketiciler, hakem heyetlerinin kararına rağmen bankaların kart aidatları iade etmemesinden şikayetçi. Tüketici dernekleri başkanları ise, ‘mahkeme kararı varsa bankaları icraya verin’ diyor.
Bankalar, müşterilerinden tahsil ettikleri kredi kartı aidatı ve dosya masraflarını iade etmeye yanaşmıyor. Tüketici Hakem Heyetleri’nden kredi kartı aidatı ve kredi dosya masrafı gibi “deli dumrul’’ ücretlerinin iade edilmesi yönünde karar çıkartan vatandaşlar, karar ile bankalara mücaraat ettiklerinde bankaların kendilerini oyaladıklarını dile getiriyorlar.
Konuya ilişkin Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, Genel Müdürü olduğu bankaya ilişkin, Şubat ayında yaptığı bir açıklamada, “Zaten kaybediyoruz, bürokrasiyi de kaldıralım aradan bunu ödeyelim dedik. Bunu talep edilince bir daha mahkeme kararı olmaksızın geri veriyoruz” demişti.
BANKA OYALAMIŞ!
Müşterisi olduğu bankanın kendisinden kestiği kart aidatını geri almak için Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurduğunu dile getiren Tacettin G., kesilen ücretin iade edilmesi yönünde karar verildiğini bildirdi. Bize ulaşarak, ilgili özel bankayla yaşadığı sorunu anlatan emekli öğretmen Tacettin G., “Kararı bankaya götürdüm. Bankadaki görevli sistemden bakarak sırada olduğumu yakında iade işlemini gerçekleştireceklerini söyledi. Daha sonra tekrar gittiğimde sistemde bulmakta zorlandı ve ‘banka karara itiraz edecek’ dedi’’ şeklinde yaşadığı süreci anlattı.
İCRA TAKİBİ BAŞLATIN
“Paramı nasıl alacağım?’’ diye soran okurumuz Tacettin G.’nin yaşadığı soruna ilişkin Tüketiciler Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Av. Mehmet Bülent Deniz ile görüştüğümüzde, çok sayıda bu tür şikayetin kendilerine de geldiğini kaydetti. “Tüketici Hakem Heyeti eğer bu ücretlerin iade edilmesi yönünde karar verdiyse bu mahkeme kararıdır’’ diyen Deniz, ilgili bankaların karara karşı 15 gün içinde itiraz etme hakkı bulunduğunu sözlerine ekledi. Deniz, “Eğer banka bu süre içinde itiraz etmediyse, tüketiciler alacaklarının tahsili için bankaları icraya verebilirler. Yapacakları ilk iş icra dairesine gidip icra takibi başlatmak olmalıdır’’ dedi.
EKİM 2014’TEN SONRAYA DİKKAT
Tüketici Hakları Derneği (THD) Genel BaşkanıTurhan Çakar da, bankaların Tüketici Hakem Heyeti kararı sonrası 15 gün içerisinde Tüketici Mahkemesi’ne karşı dava açma hakkının bulunduğunu belirterek, “Eğer bu sürede dava açılmazsa ve tüketiciye iade yapılmazsa, tüketiciler bankayı icraya vermelidir’’ diye konuştu.
Kendilerine de bu yünde çok fazla şikayet geldiğini belirten Çakar, şu bilgileri verdi: “Özellikle dosya masrafı konusunda çok oluyor. Bankalar 3 Ekim 2014’te çıkan yasa sonrası tüketicilerden alacakları kart aidatlarına ilişkin bunu açıkça belirlemeliler ve müşterileriyle aralarında sözleşme olmalı. Dosya masrafını ise yasa sonrası kredi tahsis ücreti adı altında yasallaştırdılar. Ancak geçmişte alınanlar için dava açılabiliyor. Bankalar Tüketici Mahkemesi’ne açtıkları davayı kazanırlarsa vatandaş, 3 bin 300 TL’yi aşan miktarlarda bir üst mahkemeye itiraz edebilir.’’
M. Recep Erçin, 27.04.2015 Aydınlık http://www.aydinlikgazete.com/ekonomi/bankalari-icraya-verin-h68543.html
24 Nisan 2015 Cuma
Dolardaki Artışın Bedeli Henüz Ödenmedi
25
Nisan 2014’de,
yani tam bir yıl önce 1 dolar almak için
2,13 TL. vermek gerekiyordu.
Bugün, yani 24 Nisan 2015’de aynı doları almak için 2,72 TL. harcamak gerekiyor.
Yani ulusal paramız bir yılda, yüzde 27,69 oranında değer kaybetmiş durumda.
Çok değil altı ay öncesine gidelim; 24 Ekim 2014’de 1 dolar almak için 2,23 TL. ye gereksinim vardı. Yani altı aylık devalüasyon oranı yüzde 21,97.
Bu rakamı yıllık bazda düşünürsek, yüzde
44’lük bir değer kaybına işaret ediyor.
Ulusal para biriminin yabancı paralara
karşı değer kaybının beklenen en önemli sonucu, ülkemiz gibi cari açık sorunu
bulunan bir ülkede ödenecek dış borç miktarının artması, sermaye ürünleri, enerji ve
teknoloji ithalatını pahalılaştırması sonucunda fiyatlarda artış ve sonuçta
enflasyona yol açmasıdır.
Yani bir ülkenin ekonomisini yönetenler için
arzu edilmeyen durum…
Sakin
Dolar’a ne Oldu?
Onüç yıllık AKP yönetiminde, iktidarın ilk yıllarındaki 2001 krizinin devam eden
etkisi, Irak Savaşı, sonuncusu 2008’de yaşanan irili-ufaklı birkaç küresel kriz
dışında, dolar fiyatı genellikle sakin bir salınım içindeydi. Bu dönem yaşanan
kur artışındaki hız, hiçbir dönemde yaşanmadı. Kurdaki artış hızının yanında
daha önemlisi, bu sürecin devam edeceğine ilişkin beklenti. Şimdiden kurun 2,80-3,00 TL. olacağına yönelik
endişeli beklentiler ifade edilmeye başlandı.
Beklentiler gerçekleşir ve kısa dönemde bu
hızla paramız değer kaybetmeye başlarsa, ekonomideki bozulma gitgide derinleşecek,
yaşam pahalılaşacak, yoksullaşma artacaktır.
Çaresizliğin
Yeni Adı: Merkez Bankası
Ulusal paranın değerini, ekonominin
selâmeti yönünde korumak için Merkez Bankası’nın devreye girmesi, elindeki
silahlarla bu artışın önüne geçmesi gerekiyor.
Merkez Bankası’nın elinde iki temel silah
var:
-Kasasındaki doları piyasaya sürüp kuru
düşürebilir.
-Faizi arttırıp yabancı paranın ülkemize
gelmesini sağlayabilir.
Merkez Bankası’nın son dönemde piyasaya
dolar sürme, yani kasasındaki doları satmaya yönelik birkaç girişimi oldu.
Ancak bu hamleler sonuç vermedi ve kurdaki yükseliş devam ediyor.
Merkez Bankası’nın diğer silahını kullanıp
faizi arttırması ise, Cumhurbaşkanından iktidarın tüm aktörlerine kadar, ağır
eleştirilerle engellendi. Bırakın faizin artması, faizin düşmesi için Merkez Bankası
üzerinde yoğun baskı uygulanıyor. Son yapılan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısında da, faizlerin
aynen kalmasına karar verildi. Haliyle toplantıdan faiz artırımı kararı
çıkmayınca, kurdaki hararet de artmaya devam etti.
Olağanüstü bir toplantı olmazsa, 7 Haziran
seçimlerine kadar 20 Mayıs 2015’de
gerçekleştirilecek bir tane Para
Politikası Kurulu toplantısı var. Kurulun, iktidarın faiz konusundaki bu
baskısının devam edeceği varsayımıyla bu toplantıda da faiz artırımına yönelik
bir hamle yapması olanaklı görünmüyor. Bu
durumda, Haziran seçimlerine kadar doların 3,00 TL ve üzerinde bir seviyeye
gelmesi hiç de sürpriz olmayacak.
Faiz
İnadının Sırrı
Peki tüm bu ekonomik gerçekler ortada iken,
iktidarın faiz konusundaki bu katı ve baskıcı tutumu niye?
Akla gelen ilk önemli neden, mevcut
iktidarın “faizin haram olduğu”na ilişkin inanç sistemine sahip
kişilerden oluşması.
Bunu geçelim. Bu söylemin gereğini
yeryüzünde yapabilecek hiçbir yönetim şu anda yok.
Faizsiz sistem diye yutturulmak istenen
politikalar da, sistemin isminin değişmesinden öteye gitmiyor.
İktidarın faiz konusundaki bu tutumunun
temel nedeni, yaklaşan genel seçimler.
Şunu tespit etmek gerek; AKP muhafazakâr orta sınıf, kendi
dönemlerinde yükselişe geçen Anadolu burjuvazisi, bir tutam KOBİ’ler, esnaflar
ve hepsinin üzerinde inşaat baronlarına sırtını dayamış durumda. İktidarın
sınıfsal dayanağı bu olunca, her seçim döneminde bu sınıfların tatmin edilmesi
gerekiyor. (*)
Sayılan bütün bu sınıfların hareketli
olabilmesi, ülkede faizlerin düşük olması ile olanaklı. Faizlerin artması, “inşaat”
konusunda tarihin hiç görmediği bir iktidara sahip siyasal ve sınıfsal katman
için en istenmedik durum olsa gerek. Yine faizlerin bırakın artması, daha da
düşürülmesi, yükselen Anadolu burjuvazisinin, KOBİ’lerin, bir kısım esnafın
düşük maliyetlerle borçlanabilmesinin tek yolu.
Dolayısıyla iktidar, dayandığı sınıfları
mutlu etmek ve sonuçta genel seçimlerden başarı ile çıkabilmek için faiz
artışına giden tüm yollara bariyerler kurma gayretinde.
Bu gayretin sonu ne olur; seçimden belki yine
tek başına AKP iktidarı çıkacaktır.
Ama 8 Haziran sabahında yeni yönetimin
önünde yıllık yüzde 44, belki yüzde 60’lara dayanmış devalüasyon, başta gıda
olmak üzere yaşamsal harcamalarda rekor artışlar ve yükselen enflasyon rakamları
olacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Ve yine kuşku duymamamız gerekenlerden biri
de, Haziran sonrasında kemerlerimizde yeni delikleri açmak zorunda
kalacağımızdır.
(*) Taner Timur, AKP'nin Önlenebilir Karşı Devrimi, Yordam Kitap, İstanbul, 2014, sayfa 157-158.
Etiketler:
7 haziran 2015,
akp,
dolar,
ekonomi,
faiz,
makale,
mehmet bülent deniz
19 Nisan 2015 Pazar
Büklüm Beyin Saçmalıkları
Bazı köşe yazarlarını kıskanırım,
Ankara’nın derin kulislerinden haber getiren kaynakları vardır.
Kiminin “minik kuşu”, kiminin
“Genelkurmay’ın üst düzey yetkilisi”, kiminin de “Taha Kıvanç”ı…
Bu “kaynak”lar hep bir adım öndedir.
Kamuoyunca bilinmeyen, gelecekte olacakları önceden söyleyen ve genelde de hep
doğru çıkan böylesi kaynağa sahip olmak bir gazeteci için ne büyük şanstır diye
düşünürüm. Hani “Fuat Avni’si olan gazetecinin, kâhinlikte Nirvana yapması gibi
bir şey…
Biz sıradan okuyucular, geleceğe dair
umutsuz medya okuryazarlığı işiyle uğraşırken, bu şanslı köşe yazarlarının
kaleminden; yarına, haftaya, gelecek altı ay içinde olacaklara ilişkin satırlar
dökülüverir.
Ama hep flu bilgilerdir, ya da “yazarı
cimridir” diye düşünürüm.
O gizemli kaynaklarından öğrendiklerinin,
“bilmem yüzde kaçını yazıyorlar” diye kıskançlık içinde hayıflanmak da cabası.
Şans
Kapıyı Kırınca…
Neyse ki, bir köşe yazarı ve gazeteci
olmasam da, şans bana da güldü.
Geçenlerde Ankara’ya iş için gittiğimde,
Kızılay’da yönümü bulmaya çalışırken, bir el dokundu sırtıma..
Yıllar öncesinden, lise arkadaşım.
Benden dört sıra önde oturup işi gücü
haylazlık olan bir ergen dönem arkadaşı.
Hoşbeş için bir kafeye sığınıp içilen
kahveye yıllar öncesinin anıları eşlik ederken, bomba patladı; meğerse lisedeki
haylaz arkadaşım Ankara’da siyasilere danışmanlık hizmeti veren bir şirketin
sahibiymiş ve de kulakları da bayağı delikmiş.
AKP,
Yüzde 35’i Zor Alır
Eh, her şeyi önceden bilebilecek birine
denk gelmişken, 7 Haziran’ı konuşmamak olmazdı. Müstakbel kaynağımı ürkütmeden
deşmeye başladım.
“AKP tek başına iktidar olacak, kesin” dedim. Gürültüyle
kahkaha atınca, yan masalardan çekinip siniverdim, ama haylaz arkadaşım sesini
iyice kısarak; “kesin mi, bence değil” dedi. “Anketlerin yüzde 40’ları işaret
etmesini dikkate alma. Yüzde 35 büyük başarı olacaktır iktidar için…”
İnanmayan gözlerime bakarken, başladı
dökülmeye; “Bakma sen onüçyıldır bütün seçimleri kazanmasına, 2010 yılına kadar
gerçekten yıllardır yapılamayanlar yapıldı. Demokratikleşme, insan hakları,
yatırımlar, falan filan.. Ama, saat o seçimden beri geri sayıyor.”
Millet
Erdoğan’a Borcunu Ödedi
“İyi de” dedim, “2010’dan
sonra yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de aldılar.”
“O seçimler, milletin Recep Tayyip
Erdoğan’a olan borcun son taksitleriydi” yanıtını alınca, aklım hepten
karıştı ve arkadaşımın benimle “kafa bulduğuna” kanaate ettim. Biraz da
kızgınlıkla söylediğim; “ne borcu kardeşim, biz zaten bunları
yapsınlar diye seçmiyor muyuz bu insanları” sözüm üzerine, yine o
gürültülü kahkahalarından birini atıverdi ve soluksuz dökülmeye başladı;
”Kızma ya, seninle kafa bulduğum falan yok.
Olay şu; ülkedeki dindar kesime, hadi biraz
yumuşatayım, diniyle ilgili insanlara sistemin yaptığı eziyeti biliyorsun.
Hatta sen bile bu yüzden yıllarını insan
hakları için harcamadın mı?
28 Şubat’ta rejimin karşısına dikiliveren
az sayıdaki insandan biriydin. Örtüsü yüzünden okullarının kapısından geri
çevrilenler, mesleğinden atılan öğretmenler, örgüt diye basılan camiler, evler,
kanıt diye toplanan Kur’an-ı kerim’ler.. Bunları sana anlatmama gerek yok,
hepsini benden daha iyi biliyorsun, birebir yaşadın. Sistem tüm ağırlığı ile
milyonların üzerine çökmüştü.
2002’den sonra ne oldu? Tek başına oluşan
bir iktidar ve AB süreci, demokratikleşme, vesayet ile mücadele derken, şimdi
meslektaşların bile duruşmalara başörtüsüyle girebiliyor, okulların hepsinde
serbest.
Dindar olmak, eskisi gibi rejimin hedef
bellediği bir durum değil artık. Hatta dindar görünmenin prim yaptığı yılları
yaşıyor insanlar.
Yıllardır biriken bu baskıyı, zulmü
kaldıran da AKP iktidarı. Daha açık konuşayım, partiden çok kelleyi koltuğa
alarak ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan bu işin mimarı. Halk bunu öyle
görüyor, biliyor. Kendisi için bunca riski göze almış, ülkeyi kendisi için
yaşanabilir duruma getirmiş bir lidere borçlu hisseder halk. Bu da böyle bir
şey.
İşte bu borcun kalan son taksitleriydi
yerel seçimler, lideri Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmak.”
Borç
Bitti, Seçmen Artık Özgür
Açıkçası arkadaşımın soluksuz anlattıklarını
kesmeden dinlemek için kendisimi zorladım. Ama bir yere kadar, “kendin
söylüyorsun, “borç ödemesi”ymiş diye, borcun kapandığını nereden biliyorsun” diye
patladım.
“Sakin ol hele” dedi. “Bu
ülkede gelinebilecek en yüksek makam şimdinin Beştepe’sidir. Ondan ötesi yok.
Seçmen kendisini, borcunu ödemiş ve özgür
hissediyor artık. Borçlu olduğu kişiye siyaseten, hukuken tüm dokunulmazlıkları
veren makama getirdikten sonra, şimdi cebine elini sokanlarla, artık çuvala
sığmayan yolsuzluklarla, onüç yılda yapılan bütün demokratikleşme adımlarını,
“paralel” feryadıyla tersine çevirip yalayan-yutan ve devlet partisi haline
dönüşmüş iktidar partisi ile hesaplaşacaktır.
Bak bu hesaplaşmanın şiddeti ne olur
bilemem, ama yüzde 35 AKP için mucizevi bir başarı olacaktır.”
Çalan telefon ağzım açık, aklıma yatmayan
bu uçuk-kaçık analizi dinleme işine son verdi.
Apar topar, hesabı isteyip kalkma vakti.
“Bak” dedim, “bu
saçma sapan analizlerini sağda solda yazarım, kızmayasın sonra.”
“Biliyorum, sosyal medyayı iyi
kullanıyorsun” diye
yanıtladı, hesabı öderken. “Rahatlıkla yazabilirsin. Ben sana bu
anlattıklarımı, Ankara’da seçim yarışına girenlere parayla satıyorum. Ama beni
faş etme.”
Kapının önünde vedalaşırken, “bu
kadarla kalmaz” dedim. “Sana bir isim takarım, sendeki kulis
bilgilerini, parayla sattığın analizleri emer, sağda solda yazar, havamı
atarım.”
Arabasına koşarken döndü; “şu
Ankara türküsündeki “büklüm” diye tanıt beni, unutmadan haftaya İstanbul’dayım,
beni Boğaz’a götür, daha neler var anlatacağım.”
Uçuk-kaçık siyasi, senaryoları dinledim
diye kendime kızarken, düşündüm; “ulan, haftaya İstanbul’a geldiğinde, seni
Boğaz’da sarhoş edip tüm bildiklerini anlattırmazsam, yuh olsun bana…”
Etiketler:
7 haziran 2015,
büklüm bey,
makale
18 Nisan 2015 Cumartesi
Kayıp Kimlik Gelir Kapısı!
Vatandaş kimlik belgesini kaybettiğinde ya da çalındığında yeniden çıkarmak için para cezası ödüyor. Nüfus cüzdanında ceza tutarı 67 TL, ehliyette 119 TL. 2008 yılına kadar kimlik yenileme için zorunlu bağış alınıyordu. 2008’de hükümet zorunlu bağış yerine para cezası koydu. Yenilemenin vatandaşa külfeti arttı.
Hükümet, vatandaşının iradesi dışında kaybettiği kimlik belgelerini yenilemeyi de gelir kapısına dönüştürdü. Nitekim bir vatandaş eğer ehliyet ve nüfus cüzdanını kaybederse 219 TL harcamak zorunda kalıyor. Bu paranın 100 lirası nüfus cüzdanını yeniden çıkarmak için, 119 lirası ise ehliyetin yenilenmesi için cebinizde hazır olmalı. AKP hükümetinin 2008’de çıkardığı karar uyarınca nüfus cüzdanını kaybedenler, kaybettiği yahut çaldırdığı için hükümete 67 TL ceza ödemek zorunda. Diyelim ki yanınızda o kadar paranız yok. O halde cezanın ev ya da iş adresine posta ile gelmesini tercih etmek zorunda kalıyorsunuz. Bunun bedeli ise 89 TL. Ayrıca nüfus cüzdanı değişimi için ilçe nüfus müdürlüğüne 7,5 TL cüzdan değişim bedeli ödemek zorundasınız. Öncesinde ise ilgili muhtarlıktan 6,5 TL bedel karşılığında ‘kayıp nüfus cüzdanı talep formu’nu almak zorundasınız. Bunun için ise pasaport, basın kartı vesair gibi kimliğinizi doğrulayacak kimliğe ihtiyaç var, bunun da 2 adet fotokopisini çektirmeniz gerekiyor: 1 TL. Ayrıca nüfus cüzdanı için 2’si muhtarlığa ikisi de nüfus müdürlüğüne olmak üzere 4 vesikalık fotoğrafa ihtiyacınız olacak. Eğer yakın tarihte çekilmişi yoksa en az 6 adet vesikalık fotoğraf çektirmek zorundasınız. Bunun bedeli de 18 TL.
Ehliyeti kaybettiyseniz yahut çaldırdıysanız bunun için de 119 TL ödemek durumundasınız. Ancak öncelikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün ilgili birimi cuma günleri saat 09.00’da kısa süreliğine açılıyor. Ehliyet değişimi için nüfus cüzdanını yanınızda götürmeniz şart. Bu sebeple eğer cüzdanınızı düşürüp ehliyet ve nüfus cüzdanınızı birlikte kaybettiyseniz, öncelikle nüfus cüzdanı çıkarmanız gerekiyor.
ÖĞRENCİ AKBİLİNİN İKİNCİSİ 30 TL!
Türkiye’de bankalar genellikle kredi kartını ilk iki sefer kaybedenden para istemiyor. Özel bankalar ancak üçüncü kez kaybeden tüketiciden 9 TL ücret kesiyor. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi, akbilini kaybeden öğrenci, öğretmen, 65 yaş üstü veya İstanbulkart kullanan bütün vatandaşlardan kaybettiği ilk sefer için 20 TL, ikinci ve üçüncü sefer için 30 TL, dördüncü ve beşinci sefer için ise 50 TL ücret kesiyor.
Tüketici Birliği Başkanı Mehmet Bülent Deniz, kaybetme yahut çaldırma gibi kişinin iradesi dışında kaybolan bir cüzdandan devletin hem evrak bedeli adı altında 7,5 TL hem de idari para cezası adı altında 67 TL kesmesinin hukuki mantığı olmadığını söyledi. Deniz, “Devlet onu gümüş tepsiye koyup kapıma getirecekken, ayağına çağırıp bir de üstüne para alması hizmetkar olmadığına işaret. Sonuçta cüzdanını yitiren ‘al kardeşim, cüzdanımı çal!’ demiyor kimse.” ifadelerini kullandı. Deniz, 2008’den önce idari para cezası olmadığını, nüfus müdürlükleri ve emniyet müdürlükleri bünyesinde kurulan derneklere zorunlu bağış yönteminin uygulandığını hatırlatarak, “Ancak biz de mücadele etmiştik ve kamudaki derneklerin kapatılması kararı çıkmıştı. O derneklere gelen para eksik olunca idari para cezasına geçildi demek ki!” diye konuştu.
Arif Bayraktar, 17.04.2015 Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_kayip-kimlik-gelir-kapisi_2289377.html
Garantili Cihazlarda Bu Oyuna Aman Dikkat
Yetkili servislerin, tamir için gelen cihazları en çok 20 gün süreleri olmasına rağmen tüketiciye zamanında ulaştırmadığı ortaya çıktı. Ayrıca 10 iş gününü geçen durumlarda tüketiciye yedek cihaz verilmesi zorunlu.
Tüketicileri korumak için yeniden düzenlenen Garanti Belgesi Yönetmeliği’ne karşın, yetkili bazı teknik servislerin tamir için kendilere gelen cihazlarda tüketiciyi oyaladığı ortaya çıktı.
'Azami süreyi geçemez'
Oysa bu yönetmeliğe göre servise gönderilen cihazların tamir süresi en çok 20 gün. Sadece ağır vasıta, otomobil ve iş makinelerinde bu süre 30 iş gününe çıkıyor. Yönetmelikte “Ürünlerin tamir süresi azami süreyi geçemez” ifadeleri yer alıyor. Ayrıca tamir süresi 10 günü geçtiğinde tüketiciye yedek ürün verilmesi gerekli.
Bedel iadesi istenebilir
Bilgi veren Tüketiciler Birliği Başkanı Hatice Saadet Kalyoncu, bu sürelere rağmen tüketicilerin oyalanarak haftalarca bekletildiğini ifade etti. Kalyoncu ayrıca, yönetmeliğe göre ürünün garanti süresi içinde tekrar arızalanması, tamir süresinin aşılması veya tamirinin mümkün olmadığı durumlarda da tüketicinin satıcıdan ürün bedelinin iadesini isteyebileceğini vurguladı. Yönetmelik "Satıcı, tüketicinin talebini
reddedemez” diyor.
Üretici de bilgi vermiyor
Kalyoncu, üretici firmaların, tüketiciye yedek ürün verilmesi gerektiğine dair bir bilgilendirme yapmadığını da dile getirdi. Kalyoncu, “Bu durum
vatandaşları mağdur ediyor” dedi.
Vatandaşın eli mahkum
Kalyoncu'ya göre günümüzde özellikle akıllı telefonların 20 iş günü serviste kalması kullanıcıyı tedirgin ediyor. Kalyoncu, "Ancak tüketicinin eli mahkum, başka çaresi yok” yorumunu yaptı.
Bülent Deniz: Şikayet edin
Süre aşımlarıyla ilgili olarak vatandaşa bu süreci takip etme önerisi yapan Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Bülent Deniz, “Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na dilekçe vererek, servis şikayet edilmeli” dedi. Deniz, bu durumda sorunların çok daha hızlı çözüldüğünü dile getirdi. Deniz ayrıca tüketicilere, 20 iş gününde tamir edilmeyen cihazla ilgili Tüketici Hakem Heyeti’ne başvuru tavsiyesinde de bulundu.
Ömer Önder, 14.04.2015 Bugün http://www.bugun.com.tr/ekonomi/sure-dolmasina-ragmen--haberi/1589597
12 Nisan 2015 Pazar
Batık Kredi Kartı Sayısı Kriz Yıllarına Yaklaştı
2014’te işsiz sayısı 3 milyonu, batık kredi kartı sayısı ise 1 milyonu geçti. Tüketici Birliği Başkanı Mehmet Bülent Deniz, 9 milyon insanın, kart borcunun yalnızca asgari tutarını ödeyebildiğini söyledi. Vatandaşın artan enflasyon karşısında çaresiz kalarak karta yüklendiğini belirtti, “Problem yanlış ekonomik politikalarda.” dedi.
Artan işsizlik ve kötüye giden ekonomik şartlar batık kredi kartı sayısında patlamaya yol açtı. Küresel krizin yaşandığı 2009’da 1 milyon 246 bine yükselen, sonraki yıllarda 671 bine kadar gerileyen batık kredi kartı sayısı, 2014’te 1 milyon 18 bine fırladı. 2009’da kredi kartı borcundan icralık olup halen borcunu ödeyemeyen 359 bin kişi bulunuyor.
Ödenmeyen kredi kartı borç toplamı da 2002’de 222 milyon lirayken, 25 kat artarak 5,8 milyar liraya ulaştı. Batık kredilerin, işsizliğin zirve yaptığı kriz dönemlerinde yükselmesi dikkat çekiyor. 2009’da 3 milyon 43 bine ulaşan işsiz sayısı daha sonra azalarak, 2012’de 2 milyon 518 bine inmişti. Geçen yıl ise bu sayı 3 milyon 64 bine yükseldi.
Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı avukat Mehmet Bülent Deniz, kredi kartı borcundaki artışın felakete doğru gittiği uyarısında bulundu. 3 milyona yakın kişinin yasal takip altında olduğunu, 9 milyon insanın da kart borcunun yalnızca asgari tutarını ödeyebildiğini söyledi. Mutfaktaki enflasyonun açıklanandan fazla olduğunu belirtti ve “Vatandaş aç oturamayacağına göre, mecburen kartına yükleniyor. Problem, kartın bilinçsiz kullanılmasında değil, yanlış ekonomik politikalarda.” dedi.
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin yayınladığı istatistikler kredi kartından dolayı yasal takibe girenlerin sayısındaki tehlikeli artışı gözler önüne serdi. Kredi kartı borcunu ödemeyip yasal takibe düşenler küresel krizin yaşandığı 2009’da 1 milyon 246 binle zirve yaptı. 2010’da 824 bin, 2011’de 671 bin kişi kredi kartı borcundan dolayı icralık oldu. Söz konusu rakam 2012’de yeniden artışa geçti. 2012’de 907 bin, 2013’te 915 bin kişi hakkında bankalar kredi kartı borcundan dolayı yasal takip başlattı. Geçtiğimiz yıl ise icralık olanların sayısı 2013’e göre 100 bin artarak 1 milyon 18 bine yükseldi. Artış 2015’te de sürdü. Geçen yılın ilk iyi ayında 186 bin kişi kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe alınırken, bu yılın ilk iki ayında bu rakam 211 bine yükseldi. İcralık olmasına rağmen borcu halen devam edenlerin sayısı da ürkütücü boyutlara ulaştı. Hakkında 2009’da yasal takip başlatılan 359 bin kişi halen borcunu ödemedi. 2010’dan 207 bin, 2011’den 178 bin, 2012’den 316 bin, 2013’den 436 bin 2014’ten 710 bin, 2015’in ilk iki ayından ise 185 bin olmak üzere halen toplamda 2 milyon 391 bin kişinin ödenmemiş kredi kartı borcu bulunuyor.
‘Artık borçluluktan utanılmıyor’
Varlık Yönetim Şirketleri Derneği eski Başkanı Hilmi Güvenal, batık kredilerin iki yıl ödenmedikten sonra, bankaların bu kredileri varlık yönetim şirketlerine satıldığını anlattı. Batıkların yüzde 75’ini kredi kartı, geriye kalan yüzde 25’ini ise diğer kredilerin oluşturduğunu vurgulayan Güvenal, batıktaki yükselmenin getirdiği değişime de değindi. Artan sayının insanları borca alıştırdığına dikkat çeken Güvenal, “Borçlu sayısı az olduğunda insanlar ‘borçluyum’ demekten çekinirken, borçlu sayısının artması ile borçlu olma durumunu normalleşti.” dedi. Şimdiye kadar 500 bin kişinin varlık yönetimi şirketleri aracılığı ile borçlarını kapattığını belirten Güvenal, 2008-2014 yılları arasında bankaların varlık yönetim şirketlerine 19 milyar lira batık kredi sattığını, şirketlerin ise bu alım için 2,8 milyar lira ödediğini açıkladı. Anadolu’da yaşayanların işsiz kaldıklarında yeni bir iş bulma imkânlarının çok sınırlı olduğunu, bu sebeple borcunu ödeyemediğini ifade eden Güvenal, bankaların tahsil edemediği batıkların yüzde 60’ının Anadolu’dan çıktığını kaydetti. Güvenal, “Anadolu, krediyi daha az kullanıyor ama daha fazla yüzdesini batırıyor.” diye konuştu.
Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz, geçen yıl temmuz ayından bu yana kredi kartı borçlarındaki büyük artışa dikkat çekmeye çalıştıklarını söyledi. 2014’ün Ekim, Kasım aylarında tüketici derneklerine kart borcunu ödemeyen vatandaşların yoğun başvuru yapmaya başladığına işaret eden Deniz, bu konuda gerekli uyarıları yaptıklarını ancak iktidarın önlem almak yerine, mevcut pozisyonunu sürdürme kararı aldığını söyledi. Batık kredi kartlarındaki artışı, tüketici güven endeksiyle incelediklerinde, sayının felakete doğru sürüklendiğine işaret eden Deniz, şu bilgileri verdi: “Bugün 3 milyona yakın insan yasal takip altında. 9 milyon insan da kart borcunun yalnızca asgari tutarını ödeyebiliyor. Yani, bu kadar insanın yasal takibe düşme tehlikesi söz konusu. Ailelerle hesapladığımızda, bu, nüfusun hemen hemen yarısının çok sıkıntı içerisinde olduğuna işaret ediyor.”
Kredi kartı borcunu ödemeyenlerin kart harcamalarının yüzde 60’ının gıda, ısınma ve iletişim gibi zorunlu yaşamsal kalemlere yaptığını belirten Deniz, “Vatandaş aç oturamayacağına göre, mecburen kartına yüklenerek yaşamını devam ettiriyor. Problem, vatandaşın kartı bilinçsiz kullanmasında değil, yanlış ekonomi politikası izlemesinden kaynaklanıyor.” saptamasını yaptı. Kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısının artmaya devam edeceği tahmininde bulunan Deniz, kamu borçlarının yapılandırması çalışmasında, kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin de eklenmesini istediklerini, fakat iktidarın bu taleplere kulak tıkadığını sözlerine ekledi.
Limit sınırlaması, borcu borçla kapatma dönemini bitirdi
Borcunu ödeyemeyenlerin sayısındaki artışta kredi kartı harcamalarına çekidüzen vermek için 2013 yılında hayata geçirilen limit sınırlaması da etkili oldu. Bir banka borcunu başka bankadan çektiği nakit avans ve kredilerle kapatan borçlular limit sınırlamasından dolayı bu yola başvuramıyor. Bankalardan batık kredilerini satın alıp tahsilini yapan şirketlerin oluşturduğu Varlık Yönetim Şirketleri Derneği’nin eski Başkanı, Turkasset’in Genel Müdürü Hilmi Güvenal, “Diyelim ki 20 bankadan kredi kartınız vardı. Birine borç taktığınızda diğerlerinden nakit çekerek borcu kapatıyordunuz. Bankaların 50-60 bin lira limit imkânı tanıdığı kredi kartı sahiplerinin limitleri bu düzenlemenin ardından bir anda birkaç bin liraya kadar düştü. Böyle olunca da kredi kartı borçlarını borçla kapatamaz hale geldiler.” dedi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, (BDDK) Ekim 2013’te yaptığı düzenlemeyle kredi kartları için tanınacak toplam kredi kartı limiti, ilk yıl için aylık ortalama net gelirinin 2 katı, ikinci ve sonraki yıllar için ise 4 katı aşamayacak şekilde sınırlandırmıştı. Düzenleme ayrıca bir takvim yılı içinde asgari ödeme tutarı toplam üç kez ödenmeyen kredi kartlarının kullanıma kapatılmasına da imkan tanıdı. BDDK’nın Şubat 2014’te yaptığı diğer bir düzenlemeyle de gıda, yemek, akaryakıt, kuyum ve cep telefonu gibi ürünlerde taksitlendirmeyi kaldırmıştı. Düzenlemeyle mobilya ve beyaz eşya satışlarında ise taksit sayısı 9 ayla sınırlı tutulmuştu.
Selçuk Kapuci, 12.04.2015 Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_batik-kredi-karti-sayisi-kriz-yillarina-yaklasti_2288435.html
9 Nisan 2015 Perşembe
Kayıp-Kaçakta Sil Baştan
Elektrikte kaçak kullanımın oluşturduğu maliyeti abonelerin sırtına yükleyen tartışmalı kanun tasarısı Meclis’ten çıkmadı. Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Tasarı Meclis’e geldiğinde tüketicilere kayıp-kaçak iadesi için artık müracaat etmeyin demiştik. Tüketiciler başvurulara aynen devam edebilir” diyor.
Tüketici vicdanını rahatsız eden elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedelini kalıcı hale getirecek tasarı, Meclis’ten çıkmadı. Kayıp-kaçak davalarının da önünü tıkayacak tasarının yeni Meclis açılana kadar hükümsüz kaldığını açıklayan Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Biz tasarı TBMM’ye geldiğinde tüketiciye çağrı yapmış ve ‘Kayıp-kaçak bedeli iadesi için artık müracaat etmeyin çünkü kazansanız bile aldığınız paralar tarifeye yoluyla 75 milyondan çıkacak’ veya ‘yasa çıkarsa başvurularınız olduğu yerde duracak ve düşecek’ demiştik. Ama şimdi önümüzde yeni Meclis kurulana kadar en az altı ay zaman olduğunu düşünüyoruz ve tasarıyla ilgili ne olacağını bilmiyoruz. Tüketiciler kayıp-kaçak bedellerinin iadesi için başvurularını yapmaya devam edebilir” diyor.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun geçtiğimiz aylarda aldığı, “Çalınan elektriğin parası, düzenli fatura ödeyen aboneden tahsil edilemez” kararı, tüketicileri harekete geçirmiş, binlerce elektrik abonesi geriye dönük ödediği kayıp-kaçak bedellerini almak için soluğu elektrik dağıtım şirketleri ve tüketici hakem heyetlerinde almıştı. Bunun ardından kayıp-kaçak bedelini yasallaştıran ve bu bedelle ilgili yargılama yetkisini sınırlayan bir tasarı hazırlanarak 28 Ocak tarihinde TBMM’ye gönderildi ve geçtiğimiz ay Meclis Komisyonu’nda kabul edildi. Hem elektrik dağıtım şirketleri, hem tüketici derneklerinin gözü söz konusu tasarı üzerindeydi. Tasarı TBMM’den çıkmadı. Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Yargıtay kararı hala önümüzde duruyor ve ciddi bir örnektir. Yeni Meclis’in bunu dikkate almasını da sağlamak için, kayıp-kaçak konusunda başvuruların tüketiciler tarafından yoğun şekilde yapılmasında yarar olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuşuyor.
KADÜK OLDU
TBMM’nin görev süresi bitince, o ana kadar henüz yasalaşmamış olan yasa teklifleri ve tasarıların hükümsüz kaldığını, yani kadük olduğunu ifade eden Deniz, şunları söylüyor: “Yeni Meclis oluşturulduğunda iç tüzüğün 77. maddesi gereğince bu kadük hale gelmiş olan tasarı ve teklifler milletvekilleri tarafından yenilenebilir. Dolayısıyla bu kayıp-kaçak yasa tasarısıyla alakalı şu anlama geliyor: 7 Haziran’da seçim yapılacak, önümüzdeki ekim ayına kadar olağanüstü bir gelişme olmazsa kayıp-kaçakla ilgili mevcut yasa tasarısı tüketici açısından bağlayıcı olmayacak. Ve uygulanamayacak. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından sonra binlerce tüketici hakem heyetlerine başvurmuş ve hakem heyetleri kilitlenmişti. Bu tepki üzerine Bakanlık böyle bir tasarıyı Meclis’e gönderdi. Tekrar böyle yığınsal başvurular yapılması halinde iki tane yarar ortaya çıkacak: 1) Tüketicinin kazanması halinde, tüketici parasını geri alacak, 2) Tüketicinin tepkisi yeni oluşacak Meclis’e bu şekilde ifade edilmiş olacak. Bu tepki ciddi şekilde ifade edilmiş olursa, teklif yeni Meclis’te yenilenmeme pozisyonuna gelebilir.”
Tasarı geçerse faturaya yansır
Kayıp-kaçak tasarısı, bu haliyle yeni Meclis’ten çıkarsa kayıp-kaçak bedeli kalıcı hale gelmiş olacak. Daha önce hukuki yöntemlerle geri alınan bedellerin ise tekrar vatandaşlara ek yük olarak getirilmesinin önü açılmış olacak. Tasarı, bu haliyle yasalaşırsa kayıp-kaçak bedeline ilişkin başvurularda ve açılan davalarda, tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, ürün veya hizmet bedellerinin, EPDK’nın düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olacak. Mahkeme ve tüketici hakem heyeti kararına istinaden, yapılan iadeler ve mahkeme giderleri ise tarife yoluyla karşılanacak. Bir kişi kayıp-kaçak bedelinin iadesine ilişkin açtığı davayı kazansa bile bunun karşılığı yine dağıtım tarifelerine eklenecek.
Başvuruyu engelleyen yasa şimdilik yok
Mehmet Bülent Deniz “Tüketici olarak şu an başvurmak istesem bir kaybım olur mu” sorusuna karşılık, “Tüketici olarak bugün başvurdunuz ve diyelim ki yasa çıktı ve başvurunuz düştü. Hiçbir kaybınız yok. Hakem heyetine başvururken zaten herhangi bir masraf ödemiyorsunuz. Avukatlık ücreti de olmayacak çünkü dava otomatik olarak düşmüş olacağı için avukatlık ücreti de tahakkuk etmeyecektir. Ancak bu başvuruların yapılması ve gösterilen toplumsal refleks, yeni oluşacak Meclis için işaret fişeği olabilir” yanıtını veriyor. Tüketicinin şu an başvurmasını engelleyen hiçbir yasa olmadığını vurgulayan Deniz, “Her şey aralık ayındaki duruma döndü” yorumunu yapıyor.
Dağıtıcıların başka seçeneği yok
ELEKTRİK dağıtım sektörü temsilcileri ise “Ortada bir yargı kararı olduğu için dağıtıcıların çok bir seçeneği yok. Devam eden davalarda belli kararlar çıktıkça dağıtım şirketleri ödemeleri yapıyorlar. Bu yönetilemeyen bir risk, kayıp-kaçak bedelinin dağıtım şirketlerinden çıkmaması gerekiyor. Bir an önce konu gündeme gelmeli. Kanuni bir düzenlemeyle EPDK’nın yetkileri kanunda netleştirilmeli ve süreç öyle yönetilmeli. Dağıtım şirketlerine verilen sorumluluk belirlenen kayıp-kaçak hedeflerini yönetmek. Ayrıca kayıp-kaçak oranları hep böyleydi. Sadece faturalarda gözükmediği için bilinmiyordu. ‘Ben niye ödüyorum’ son derece makul bir soru ancak bu sorun özelleştirme sonucu doğmuş gibi anlatmak yanlış. Tam tersine bu sorunlar ortadan kalksın diye özelleştirme yapıldı. Özelleştirildikten sonra bölgesindeki kayıp-kaçak oranını düşürmeyen şirket yok. Sadece şu var: Devletin kayıtlarında verilen rakamlar sağlıklı değil. Örneğin devletin kayıtları kayıp-kaçağı yüzde 50 gösteriyor, fiili durum ise yüzde 60.”
Adım adım ne oldu?
* 2011 Ocak ayından itibaren kayıp-kaçak bedeli faturada ayrı bir kalem olarak belirtilmeye başladı.
* Bu konuda ilk başvurular aynı yıl içinde yapılmaya başlandı ve tüketici lehine ilk kararlar Kahramanmaraş Tüketici Hakem Heyeti ve Zonguldak/Devrek Tüketici Heyetlerinden geldi.
* Kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine faturada kayıp-kaçak bedeli kalemi 2011 yılı sonunda kaldırıldı ve tüketim kaleminin içine alındı.
* Ardından mahkeme önüne giden kayıp-kaçak bedeli davasında Sakarya/Karasu ve Adana/Kozan Tüketici Mahkemesi 2012 yılında kayıp-kaçak bedelinin haksız olduğuna karar verdi.
* Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.05.2014 tarihinde kayıp-kaçak bedelinin haksız olduğuna karar verdi. Karar 17.12.2014 tarihinde kesinleşti.
* 28.01.2015 tarihinde kayıp-kaçak bedelini yasal hale getirecek yasa taslağı TBMM’ye gönderildi.
* Yasa tasarısı TBMM Komisyonlarında görüşülmekte iken, TBMM’nin 03.04.2015 tarihinde yasama süresinin bitmesi nedeniyle kadük hale geldi.
Dağıtım bölgeleri kayıp-kaçak oranları
ŞİRKET 2013
AKDENİZ 11,32%
AKEDAŞ 6,70%
ARAS 38,16%
AYDEM 7,61%
AYEDAŞ 7,59%
BAŞKENT 7,90%
BOĞAZİÇİ 9,89%
ÇAMLIBEL 7,58%
ÇORUH 9,42%
DİCLE 75,41%
FIRAT 9,49%
GEDİZ 9,73%
KAYSERİ 6,85%
MERAM 7,14%
OSMANGAZİ 7,86%
SEDAŞ 6,64%
TOROSLAR 15,24%
TRAKYA 6,14%
ULUDAĞ 7,03%
VANGÖLÜ 65,84%
YEŞİLIRMAK 11,47%
TÜRKİYE ORT. 16,0%
Merve Erdil, 08.04.2015 Hürriyet http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/28679383.asp
Kesintinin Gerçek Nedenini Açıkla!
Tüketiciler Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Av. Mehmet Bülent Deniz, 31 Mart 2015 tarihindeki elektrik kesintisine ilişkin yapılan açıklamaları değerlendirdi.
Aradan bir hafta geçmiş olmasına karşın kesintinin nedeninin kamuoyuna açıklanamamış olmasının sorumlu bir yaklaşım oladığını belirten Deniz, “Dünyada örneği çok az yaşanan, ülkemizde ise 1999 Depremi dahil hiçbir dönem bu denli yaygın şekilde gerçekleşmemiş bulunan kesintinin nedenleri konusunda kamuoyu halen aydınlatılmamıştır’’ dedi.
Açıklamasında “Elektronik, bilişim ve iletişim olanaklarının en üst düzeyde olduğu bir çağda, milyonlarca nüfusu etkileyen, sıra dışı bir olayın nedenlerinin, aradan bir haftalık süre geçmiş olmasına karşın halen kamuoyuna açıklanmamış olması, sorumsuzluk örneğidir’’ ifadelerini kullandı.
‘ŞEFFAF OLUN’
Deniz, Bakan Yıldız’ın, elde edilecek tüm bilgilerin şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılacağına ilişkin beyanlarının da inandırıcılıktan uzak olduğunu savundu. Federasyon olarak; “31 Mart tarihinde yaşanan enerji kesintisinin gerçek nedenlerinin en kısa sürede, doğru bir şekilde’’ en kısa sürede kamuoyuna açıklanması çağrısı yapan TBF Başkanı Deniz, yaşanan kesintinin yinelenmemesi için hangi önlemlerin alındığının ve yinelenmesi durumunda etkili müdahale planının olup olmadığının da paylaşılmasını istedi.
08.04.2015, Aydınlık http://www.aydinlikgazete.com/ekonomi/kesintinin-gercek-nedenini-acikla-h67160.html
8 Nisan 2015 Çarşamba
Mart Ayında Altı Yıllık Elektrik Kesintisi
Tüketici Birliği Federasyonu tarafından hazırlanan Elektrik Kesintisi Endeksi (EKE) tüm ayrıntılarıyla EkoPolitik'te konuşuldu.
Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz'in konuk olduğu, Gazeteci-Yazar Çetin Ünsalan'ın hazırlayıp sunduğu...
06.04.2015, Ulusal Kanal, EkoPolitik
7 Nisan 2015 Salı
elektrik kesintisinin gerçek nedenini öğrenmek istiyoruz
İstanbul, 07.04.2015
31 Mart 2015
tarihindeki elektrik kesintisine ilişkin yapılan açıklamaları değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel
Başkanı Mehmet Bülent Deniz; “aradan bir hafta geçmiş olmasına karşın
kesintinin nedeninin kamuoyuna açıklan(a)mamış olması, sorumlu bir yaklaşım
değildir” dedi.
Tüketici
Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı
yapmıştır:
31
Mart 2015 tarihinde
yaşanan ve bir-iki yerleşim yeri dışında ülkenin tamamını etkileyen ve saatler
süren elektrik kesintisinin üzerinden bir hafta geçmiş bulunmaktadır.
Dünyada örneği çok az yaşanan,
ülkemizde ise 1999 Depremi dahil
hiçbir dönem bu denli yaygın şekilde gerçekleşmemiş bulunan kesintinin nedenleri konusunda kamuoyu
halen aydınlatılmamıştır.
Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız
tarafından yapılan açıklamalarda; enerjinin nasıl kesildiğinin bilindiği, ancak
buna yol açan nedenlerin henüz tespit edilemediği belirtilmektedir.
Elektronik, bilişim ve iletişim
olanaklarının en üst düzeyde olduğu bir çağda, milyonlarca nüfusu etkileyen, sıra dışı bir olayın nedenlerinin, aradan
bir haftalık süre geçmiş olmasına karşın halen kamuoyuna açıklanmamış olması, sorumsuzluk
örneğidir.
Bakan Yıldız’ın, elde edilecek tüm
bilgilerin şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılacağına ilişkin beyanları da
inandırıcı ve tatmin etmekten uzaktır. Bu denli büyük ölçekte, yaygın ve Bakan
Yıldız’ın ifadesi ile “86.400 de 1”
olasılıkla olması mümkün bir arıza söz konusu değilse, bu kesinti için
manipülasyon ve saldırı olasılıkları gündeme gelmektedir. Nitekim bir hafta içinde bulunup kamuoyuna açıklanmayan kesinti
nedeninin dışarıdan müdahale veya saldırı olduğu konusunda kamuoyunda yaygın
kanaat bulunmaktadır.
Henüz nedenlerin tespit edilemediği
söylenirken, “tespit edilemeyen nedenlerden
dolayı” TEİAŞ Genel Müdürünün istifası da bu kanaati güçlendirmekte, bu
konuda birkaç bürokratın istifasıyla olayın üzerinin kapatılacağı anlaşılmaktadır.
Demokrasi şeffaflık düzenidir.
Şeffaf olmayı zorunlu kılan temel
ilkelerden biri de, hesap verilebilir olmaktır.
Yaşanan bu olay ile siyasi iktidarın
şeffaflık ve hesap verilebilirlik isteği bir kez daha su yüzüne çıkmış
bulunmaktadır.
Tüketici
Birliği Federasyonu;
1-31 Mart 210 tarihinde yaşanan
enerji kesintisinin gerçek nedenlerinin en kısa sürede, doğru bir şekilde,
2-Yaşanan kesintinin yinelenmemesi
için hangi önlemlerin alındığının,
3-Yinelenmesi durumunda etkili
müdahale planının olup olmadığının
Kamuoyuna en kısa sürede
açıklanmasını istemektedir.
Mehmet
Bülent Deniz
Genel
Başkan
1 Ayda 6 Yıllık Elektrik Kesildi
Türkiye Mart ayında, 6 yılda yaşanabilecek kadar elektrik kesintisi yaşadı. Tüketici Birliği Federasyonu'nun açıkladığı Elektrik Kesintisi Endeksi'ne göre Türkiye Mart ayında tam 50 bin saat karanlıkta kaldı.
2015 Mart ayında Türkiye'nin 50 bin 16 saat yani 6 yıllık elektriği kesildi. Yani Mart ayında ancak 6 yılda yaşanacak kadar kesinti yaşandı.
Elektrik Kesinti Endeksi, Tüketici Birliği Fedarasyonu tarafından açıklandı. Rapor bir aylık dönem için planlı kesintilere göre hazırlandı.
"Türkiye'de Mart ayında 50 bin 16 saat elektrik kesilmiş durumda yani kaba taslak 5 yıl 7 aya yani 6 yıla denk gelen bir rakam biz bu kadar kesintiyi hayretle karşıladık ama Türkiye de elektrik sunumuyla ilgili bir sorun olduğu ortaya çıkmış oldu"
Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, kesintilerin özelleştirmeden kaynaklandığına vurgu yaptı.
Kayıp kaçağın en fazla olduğu Kars, Diyarbakır ve Bingöl'de elektrik kesintisi yaşanmadı. Sanayileşmiş bir şehir olan Konya'daki kesintiler ise 5 bin 62 saati buldu.
"Biz bu endeksi hazırlarken zannettik ki kayıp kaçağın çok fazla olduğu illerde alt yapının daha az olduğu illerde yani doğu illerinde kesinti çok fazladır diye düşündük tam aksi sonuçlar elde ettik"
2015/Mart döneminde kesinti süresi en fazla olan ilk üç dağıtım firması:
1-MEDAŞ 9.742,5 saat
2-YEDAŞ 6.651,0 saat
3-UEDAŞ 4.858,0 saat
2015/Mart döneminde kesinti süresi en az olan ilk üç dağıtım firması:
1-TREDAŞ 80,5 saat
2-VEDAŞ 81,5 saat
3-AKEDAŞ 269,0 saat
Rapora göre en çok kesinti batı illerinde gerçekleşti.
2015/Mart döneminde kesinti süresi en fazla olan ilk üç il:
1-KONYA 5.629,0 saat
2-İZMİR 3.818,0 saat
3-İSTANBUL/AVRUPA 3.290,0 saat
Haber Eda Çon, Kamera Şengül Derin
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/1-ayda-6-yillik-elektrik-kesildi-h55590.html
06.04.2015 Ulusal Kanal Ana Haber Bülteni
2 Nisan 2015 Perşembe
2015/Mart Ayı Elektrik Kesinti Endeksi (EKE) Açıklandı
İstanbul, 01.04.2015
Mart Ayı Elektrik Kesinti Endeksi (EKE)’ni açıklayan Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel
Başkanı Mehmet Bülent Deniz; “2015/Mart döneminde, toplam 50.016 saat
elektrik kesintisi gerçekleşmiştir” dedi.
Tüketici
Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili şu açıklamayı
yapmıştır:
Elektrik enerjisi, ülkenin yaşamsal
ve stratejik sektörlerinin başında gelmektedir.
Son dönemde elektrik üretimi ve
dağıtımı hizmetlerinde hızlı bir özelleştirme süreci yaşanmış, akabinde de serbest tüketici tanımıyla sektörde “rekabet, ucuz fiyat ve kaliteli hizmet”in
gerçekleşmesi amaçlanmıştır.
Ancak özelleştirmeler sonrası
elektrik sektöründe yaşanan gelişmeler, “rekabet-ucuz
fiyat-kaliteli hizmet” bir yana, sektörün yaygın ve yoğun olarak tüketicileri
mağdur ettiğini ortaya koymuştur. Yıllardır faturalar üzerine bindirilen vergi,
fon, sayaç bakım, kayıp-kaçak bedeli gibi ek yükümlülüklerin tüketici
vicdanında neden olduğu tepkilere, son dönemde elektrik enerjisi hizmetinin
kaliteli ve sürekli verilmemesinden kaynaklanan şikâyetler de eklenmiş
bulunmaktadır. Elektrik kesintileri, her geçen gün artmakta, enerji kesintisi
nedeniyle yurttaşın yaşamı olumsuz etkilenmektedir. “Planlı kesinti” olarak duyurulan bu kesintilerin gerçekte enerji arzındaki eksiklikten
kaynaklandığı kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Öte yandan planlı kesinti dışında
arıza nedeniyle gerçekleşen kesintiler de dikkat çekmektedir. 31 Mart 2015 tarihinde Van ilimiz dışında
bütün Türkiye’de kaynağı henüz açıklanmayan bir nedenle gün boyu elektrik
kesintisi yaşanmıştır.
Elektrik enerjisi hizmetinin
sunumundaki artan kalitesizlik ve istikrarsızlığa dikkat çekmek amacıyla Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) tarafından
‘Elektrik Kesinti Endeksi (EKE)’ oluşturulmuştur.
21.12.2012
tarihli Elektrik Dağıtımı ve Perakende Satışına İlişkin Hizmet Kalitesi Yönetmeliği’nin
3/e. maddesi ve 24.01.2015 tarihli Abonelik Sözleşmeleri
Yönetmeliği’nin 9. maddesi gereğince, elektrik dağıtım firmaları tarafından
yapılması planlanan kesintilerin en az kırksekiz saat öncesinden nihai tüketicilere
duyurulması gerekmektedir.
Elektrik dağıtım firmalarının
“planlı kesintiler” olarak kamuoyuna duyurduğu bilgiler, 01 Mart 2015 tarihinden bu yana her gün taranmakta, ayrıca Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) üyesi
örgütlerden gelen bilgiler değerlendirilmektedir. Toplanan veriler ile bir aylık dönem için gerçekleşen planlı
kesintilerin ‘elektrik dağıtım firması,
yerleşim yeri ve kesinti süresi’ bilgilerini içeren Elektrik Kesinti Endeksi (EKE) oluşturulmuş bulunmaktadır.
2015/Mart
döneminde Elektrik Dağıtım Firmaları tarafından gerçekleştirilen kesinti
süreleri (saat) şu şekildedir:
FİRMA
|
TOPLAM
|
AKDENİZ EDAŞ
|
3.707,0
|
AKEDAŞ
|
269,0
|
ARAS EDAŞ
|
538,5
|
AYDEM
|
4.591,5
|
AYEDAŞ
|
575,5
|
BAŞKENT EDAŞ
|
1.257,5
|
BEDAŞ
|
3,290
|
ÇEDAŞ
|
185,5
|
ÇORUH EDAŞ
|
1.494,0
|
DİCLE EDAŞ
|
686,0
|
FIRAT EDAŞ
|
576,0
|
GEDİZ EDAŞ
|
4.105,0
|
KCETAŞ
|
506,5
|
MEDAŞ
|
9.742,5
|
OSMANGAZİ EDAŞ
|
702,5
|
SEDAŞ
|
2.687,5
|
TOROSLAR EDAŞ
|
3.431,5
|
TREDAŞ
|
80,5
|
UEDAŞ
|
4.858,5
|
VEDAŞ
|
81,5
|
YEDAŞ
|
6.651,5
|
TOPLAM
|
50.016,0
|
-2015/Mart
döneminde kesinti süresi en fazla olan ilk üç dağıtım firması:
1-MEDAŞ 9.742,5 saat
2-YEDAŞ 6.651,0 saat
3-UEDAŞ 4.858,0 saat
-2015/Mart
döneminde kesinti süresi en az olan ilk üç dağıtım firması:
1-TREDAŞ 80,5 saat
2-VEDAŞ 81,5 saat
3-AKEDAŞ 269,0 saat
-2015/Mart
döneminde kesinti süresi en fazla olan ilk üç il:
1-KONYA 5.629,0 saat
2-İZMİR 3.818,0 saat
3-İSTANBUL/AVRUPA 3.290,0
saat
Elektrik
Kesinti Endeksi (EKE)’nin
oluşturulduğu 2015/Mart döneminde,
toplam olarak 50.016 saat süre ile planlı elektrik kesintisi gerçekleşmiştir.
Bu süre 2.084 güne, başka bir deyişle yaklaşık olarak altı yıla karşılık
gelmektedir.
Mehmet
Bülent Deniz
Genel
Başkan
Elektrik Kesinti Endeksi (EKE) 2015/Mart verileri için
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)