27 Nisan 2017 Perşembe

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Bülent Deniz "Taksimetre denetimleri sıklaştırılmalı"

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, mühürsüz taksimetre şikayeti üzerine harekete geçen Bilim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerinin İstanbul’da taksilere yaptığı denetimlerin sıklaştırılarak devam etmesini gerektiğini söyledi.

Konuyla ilgili olarak bir yazılı açıklama yapan Federasyon Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Denetimler arttırılmalı ve düzenli hale getirilmelidir. Sık sık bazı taksicilerin vatandaşlardan ve özellikle turistlerden fazla para aldığı gündeme geliyor. Bu konuda bize de sıklıkla şikayet geliyor. Taksimetre zammından sonra yeni tarifeye geçmek için taksimetre ayar ve muayene servislerine giden taksiciler de işlemlerin prosedüre uygun yapılmadığını iddia etmişlerdi. Bizde bunu gündeme getirmiştik. Sürekli şikayet alıyoruz. Dün bir şikayeti değerlendiren Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yetkilileri, İstanbul'da denetim yaptı ve bazı taksilerdeki taksimetrelerin mühürsüz olduğunu tespit etti. Vatandaşların şikayetleri önemseyen yetkililere, teşekkür ediyorum. Ancak, tüketiciler olarak, bu denetimlerin yurt genelinde ve sürekli yapılmasını istiyoruz”dedi.

23 Nisan 2017 Pazar

Markaların ‘Y/Z’ İmtihanı

2000 ve sonrasında doğanların oluşturduğu kuşak için kullanılıyor, ‘Z Kuşağı’ nitelemesi.
Yani en yaşlıları, bugün 16-17 yaşında.
Bir de, bir önceki kuşak var; ‘Y Kuşağı.’
Onlar da, 1980-1999 arasında doğanlar, yani şimdinin 18-35 yaş arasındakiler…

Bu iki kuşağın insanları, insanlık nüfusunun en dinamik yani yeryüzünde satın alma işini en çok gerçekleştiren grubu oluşturuyor.
Dolayısıyla insana ulaşan her türlü ürünün potansiyel alıcısı durumundalar.
Yani tüketici tercihinde ön sırada olmak isteyen tüm markaların da gözüne kestirdiği insanlar.

Bu iki kuşağın insanları bir garip.
Kendisinden önceki neslin yaşam düzeninin dışında, kendileri için ürettikleri bir yeni yaşam oluşturmuş durumdalar:

Bilgiye ulaşmak onlar için sorun değil, en hızlı nasıl ulaşacaklarını dert ediyorlar.

Ana akım medya yerine tüm insanlıkla iletişim kurdukları, haber alıp verdikleri sosyal medyayı tercih ediyorlar.

‘Mağaza dolaşmak’ deyince, firmaların internet sitelerinde sörf yapmayı anlıyorlar.

Ve en önemlisi, kurdukları dünyayı tek bir boşluk bırakmadan sardıkları ağları sadece hangi markayı tercih ettikleri veya markalardan beklentilerini anlatmak için değil, önemsedikleri markaların pazarlama ve markalaşma süreçlerine etki etmek için de kullanıyorlar.

Önceki kuşaklara satış yapan markalar, yaşama dair hedefleri kendileri koyuyorlar, tüketiciye örneğin ‘bizi satın alırsan havalı olacaksın’ mesajlarıyla ne giyeceğimizi, ne yiyeceğimizi belirliyorlardı.
Yani tüketicinin tarzına, isteğine markalar karar veriyordu.

Oysa durum şimdi farklı.
Y ve Z kuşağı insanları, markaların bu rol model olma özelliklerini ellerinden alıverdiler.
Artık marka değil, Y ve Z kuşağının insanları markalara hükmediyor.
Kurdukları kesintisiz, yoğun ve anında iletişimle ne istediklerini markalara dayatıyorlar.

Markaların işi artık zor.
Tüketiciye yaşam hedefi ve tarzı koymak yerine, tüketicinin onlara biçtiği hedefin gereğini yapmak zorundalar.

Şimdi kral gerçekten tüketici mi oldu acaba?


7 Nisan 2017 Cuma

Acı Koro

Bir Pazar günüydü.
Aynaya baktığında, yüzündeki garipliği gördü.
Doktor kardeşini aradı; ‘nöbetteyim, gel bakalım..’

Bir Kulak Burun Boğaz asistanı baktı.
Bakar bakmaz, telefona sarıldı. Kürsünün en tepesine kadar herkesi aradı; ‘acil bir kolesteatom var…’

Şaşkın gözlerle etrafındaki koşuşturmaları izlemeye başladı.
Giyilen ameliyat önlüğü, kolunda açılan damar yolları.
Sekiz saatin ardından uyandığında, artık bir kulağından yoksundu…

*** 
Babası kalp krizi geçiriyordu.
Gecenin uğursuz bir vakti, hastanenin acil servisine ulaştılar.
İlk müdahale.
Ardından nöbetçi doktorun uyumak için odasına çekilmesi.
Birkaç dakika sonra gelen yeni bir kriz.
Sabah, cenazenin başında dökülen gözyaşları…

*** 
Yaşanmış milyonlarca öykünün sadece ikisi bu yazılanlar.
Birinde yitirilen bir yaşamsal organ, diğerinde kaybedilen bir baba.
1990’ların sonunda yaşanan bu iki olayın ardından akla düşen; ‘hastaların hiç mi hakkı yok’ sorusu…

Hukuk fakültesinin ilk yılında, geleceğin hukukçularına Roma Hukukunun bir saptaması öğretilir; En şerefli iki meslek vardır; biri avukatlık diğeri hekimlik… Her iki meslek erbabından yardım isteyen insan, malı, canı risk altındadır ve itaat etmeye hazırdır. Bu nedenle bu iki meslek erbabı, kendisine itaate hazır, acı içindeki insana şefkat ve sevgisini vermelidir…

*** 
‘Hastayız, haklıyız’ korosuna katılmak isteyenimiz var mı?

tüketicipostası 10. sayı; 'bir nefes sıhhat'