18 Ocak 2016 Pazartesi

"Kuyruğa girip düşünce suçu(!) işledik"

Bir grup aydın ve sanatçı, tepkilere yol açan “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imzalarını atarak, kendileri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Geçtiğimiz günlerde “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan bin 128 akademisyen hakkında başlatılan soruşturmalara tepki gösteren bir grup aydın ve sanatçı Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplandı.

Grup adına müzisyen Şanar Yurdatapan, kısa bir açıklama yaptı. Akademisyenlerin hazırlamış olduğu bildiriyi hatırlatan Yurdatapan, “Bu bildirinin başına gelenleri herkes biliyor. Vatan haini ilan edildiler. Şimdi biz bu bildirinin altına imzalarımızı atarak, gidip içeride savcıya ‘Bu bir suçsa biz de suçluyuz. Buyrun’ diye kendimizi ihbar etmeye geldik. Yapacağımız iş bundan ibarettir” dedi.

Yurdatapan’ın ardından gazeteci Ceyda Karan, akademisyenlerin hazırladığı “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini okudu. Grup daha sonra, kendileri hakkında suç duyurusunda bulunmak üzere adliyeye giriş yaptı.

BİLDİRİYE İMZALARINI ATTILAR
Başsavcılığa sunulan dilekçeye, Hrant Dink’in oğlu Arat Dink, yazarlar Ayşegül Devecioğlu, Necmiye Alpay, emekli subay Bahadır Altan, gazeteciler Ceyda Karan, Erol Önderoğlu, Gürhan Ertür, Halim Bulutoğlu, avukat Mehmet Bülent Deniz, yönetmen Melek Özman, Necmi Demir, Nergis Savran, müzisyenler Pınar Aydınlar, Şanar Yurdatapan Ferhat Tunç, ve dansçı Zeynep Tanbay imzalarını atarak kendileri hakkında suç duyurusunda bulundular.

BAŞSAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATMIŞTI
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, geçtiğimiz hafta, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinde imzası bulunan bin 128 akademisyenden, İstanbul Adalet Sarayı’na bağlı ilçelerdeki üniversitelerde çalışan akademisyenler hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlarından re’sen soruşturma başlatmıştı.
                           


17 Ocak 2016 Pazar

maris'in dişleri 01/17 ocak'16 #filgunlugu

Viyana Filarmoni 1842’de kurulmuş.
Orkestranın özelliği tüm kararlarının üyeleri tarafından alınıyor olması.
Üyeleri Viyana Devlet Operası Orkestrası’nda üç yıl deneme süresini tamamlayanlar arasından belirleniyor.

Ve bu orkestranın 1940’dan bu yana aksatmadan gerçekleştirdiği yeni yıl konseri, her yılın ilk gününde.

Muhteşem bir salonda, Strauss ailesinin eserlerinin ağırlıkta olduğu polkalar, ufak bir bale gösterisi ve Avrupa’nın asilzadeleri, jet sosyetesinin doldurduğu salonun alkışlarıyla eşlik ettiği Kaiser-Walzer ile müthiş final.

Biletleri 2 Ocak-28 Şubat arası satılır ve bu tarihte bileti satın alabilen şanslı sanatseverler onbir ay sonraki konseri canlı izleyebiliyor.

Ama konser doksan ülkede konser canlı veriliyor.
TRT de yaklaşık yirmi yıldır yayınlar.
Benim için de yılın ilk günü klasiği.

Bu yıl Maris Janson şef olarak sahne aldı.
Olağanüstü, sıcak bir konser.
Tek sorun Janson’un takma olduğu hissine kapıldığım ön dişleri oldu.
…..

Geçen seferki yeni anayasa girişimi, bir çok açıdan hayalkırıklığı oldu, özellikle toplumun sürece katılımı anlamında.
TBMM Anayasa Komisyonu sivil toplumdan görüş almaya çalıştı. Ancak hem görüş alma yöntemi, hem de katılım bakımından beklenen olmadı.

2016 Anayasa yılı olacağa benziyor.
Anayasa üzerine okumalara zaman ayırmak gerek.
Bilmiyorsak, müdahil olamayız.

En önemli paradoks başkanlık sistemi.
“Seni başkan yaptırmayacağız” sözünün, 7 Haziran’daki sonucunu biliyoruz, HDP oylarındaki artış.
Ancak “O’nu başkan yaptırmamak” sadece Kürtlere ihale edilmiş bir iş midir?
…..

Şehitler ölmez.
Amenna.

Siviller şehit olmaz.
Onlar sadece ölür.
…..

Şiddet, şiddeti doğuruyor.
Net.
…..

Ülkede işler yolunda gitmediğinde, merak edenler aynaya baksınlar.
İlk nedeni orada görecekler.
…..

90’lı yıllardı.
Kimileri düşündüğü ve düşündüğünü söylediği için “TCK. 312. madde”den yargılanıp ceza alıyor ve hapse atılıyordu.
Eleştirinin, muhalefet etmenin önünde karabasanların olduğu, sisteme dair “bir şey diyen” için başına neler gelebileceğinin meçhul olduğu zamanlardı.

O dönem, bir şeyler yapmak adına açıkladığı düşünceleri nedeniyle yargılanan ve ceza alan kişiler için sivil itaatsizlik eylemleri yapılıyordu. Amaç, o dönemin TCK. 312. maddesi nedeniyle bu özgürlüğün tepesinde sallanan Demokles’in kılıcının yok edilmesiydi.

Birkaç eyleme ben de katılmış, hatta Murat Bozlak, Hasan Celal Güzel, Necmettin Erbakan ve birkaç kişi için yapılan ve onbinlerce imzanın toplandığı bir kampanyayı da yürütenler arasında yer almıştım.
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yaşar Kemal ve daha niceleri için kendimizi Savcılığa ihbar edip düşündüğünü açıkladığı için yargılanan kimselerin suçuna iştirak ettiğimizi açıklıyor ve yargılanmak istiyorduk. Çıkış noktası Voltaire idi; “Düşüncelerinizi hiçbirine katılmıyorum, ama bunu özgürce ifade edebilme hakkınızı sonuna kadar destekliyorum. Çabalar sonuç verdi ve 2002’den sonra, düşünceyi açıklama özgürlüğünün önündeki engeller kaldırıldı.

Yazık ki, dönüp dolaşıp yıllar sonra aynı yere geldik.
Şimdi, 1128 hain edindik.
Bu kadar sayıda akademisyen bir bildiri açıkladı.
Ne yabancı işbirlikleri kaldı, ne de vatan hainlikleri.
Savcılık soruşturma açtı, bildiride imzası olanlar evlerinden alınıp ifadeleri alındı. Bir kaçı üniversitelerinden kovuldu, kimilerinin kapıları “X” ile işaretlendi, dahası adı çetecilikle anılan birisi tarafından “kanlarının oluk oluk akıtılacağı ve akan kanlardan duş alınacağı” açıklandı.
Ve işin trajik yanı, bütün bu ateşin fitili, kendisi de düşüncesini açıkladığı için hapis yatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tutuşturuldu.

Metni okudum.
Sorunlu bir metin.
Ancak evrensel kurallar ve anlayış açık; içeriğine katılmasam da, şiddete çağrı veya nefret suçu içermeyen her düşünce açıklamasının özgürce açıklanabilmesinin yanındayım.
Kavgam budur.
Bu bildirinin altına imzamı atıp kendimi Savcılığa ihbar edip yargılanma isteminde bulunacağım.
Yani kavgamı vereceğim.
…..

Akademisyen tartışmasına denk geldi, “Ne ders Olsa Veririz Akademisyenin Vasıfsız İşçiye Dönüşümü” elimde. (“Ne Ders Olsa Veririz” Akademisyenin Vasıfsız İşçiye Dönüşümü, Aslı Vatansever-Meral Gezici Yalçın, İletişim, İstanbul, 2015, 3. Baskı)
Bildiri sonrası Vakıf üniversitelerindeki kovulma öyküleri ışığında okumaya başladım.
Kitap “vakıf üniversitesi” saçmalığından (ya da ticarileşen sözde vakıf üniversitesinden) yola çıkmış. Akademisyen emeğinin yani vasıflı emeğin değersizleşmesine, güvencesizleştirilmesine göz atıyor.

Vakıf üniversiteleri.
YÖK’ün sitesine baktım; şu anda 193 üniversite var. Bunların 109’u devlet, kalanı vakıf üniversitesi.
İlk üniversite 1933’de açılmış.
İlk vakıf üniversitesi de, 1992’de.
İlk zamanlar vakıf üniversitelerinin açılması çok yavaş. 2000’lerden sonra yağmur gibi üniversite kuruluş izinleri verilmeye başlanıyor.


Ve şimdi, bunca vakıf üniversitesinin “sözde” üniversite olduğuna ilişkin saptamalar; “ “Sözde” dememizin nedeni, bu kurumların çoğunun ismen “vakıf” üniversitesi olmasına rağmen, bir vakıftan farklı olarak kamu yararından önce ve had safhada kâr amacı gütmeleri ve dahası üniversiteden sağlanan kârı, üniversite sahiplerinin diğer sektörlerdeki yatırımlarına aktardıklarının düşünülmesidir.” (“Ne Ders Olsa Veririz” Akademisyenin Vasıfsız İşçiye Dönüşümü, Aslı Vatansever-Meral Gezici Yalçın, İletişim, İstanbul, 2015, 3. Baskı, Sayfa 22/dn.7)

#filgunlugu
Bütünü için tıklayın

Vatandaşlar 44 milyon lira dolandırıldı

2015'in iz bırakan olaylarından biri telefon dolandırıcılığı oldu. Emniyetin verilerine göre vatandaşlar toplam 44 milyon lira dolandırıldı. Tüketiciler Birliği Federasyonu'na göre bu rakam buzdağının sadece görünen kısmı. Çoğu kişinin şikayetçi olmak bir yana, dolandırıldığını en yakınındakilere bile söyleyemediği belirtiliyor. 

Türkiye'de telefon dolandırıcılığıyla elde edilen kazanç sadece 2015 yılında 44 milyon lira. Ancak Tüketiciler Birliği Federasyonu'na göre bu miktar buzdağının görünen kısmı. Emniyet verilerine göre bu yıl dolandırıcılık suçlamasıyla 100 kişi tutuklandı ancak yine de dolandırıcılığın önüne geçilemiyor. Akıllı telefon kullananların daha dikkatli olması gerekiyor. Çünkü uygulamalar nedeniyle vatandaşların kimlik numarası, ev adresi gibi bilgileri açığa çıkıyor ve bu da dolandırıcıların işine yarıyor.

24.12.2015, NTV Ana Haber
24.12.2015, NTV http://www.ntv.com.tr/ekonomi/vatandaslar-44-milyon-lira-dolandirildi,aDeVV_4iP0O0CUsTSUr9Dg

5 Ocak 2016 Salı

İndirim Tuzağına Düşmeyin!

Yaklaşan yeni yılla birlikte firmaların da yeni yıl kampanyaları başladı. Peki, tüketiciler alışveriş yaparken nelere dikkat etmeli? Tüketici Hakem Heyetleri’ne ve Tüketici Mahkemeleri’ne yapılacak başvurularda parasal sınırlar 1 Ocak 2016 itibariyle değişiyor. Tüketici Mahkemelerine başvuru yapılırken neleri göz önünde bulundurmalıyız? Bu konularda merak edilenleri, Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat M. Bülent Deniz Hukuk Ajansı'na değerlendirdi.

- Tüketici Mahkemelerine başvuracaklar nelere dikkat etmeli?
Mehmet Bülent Deniz (TBF Gen. Bşk.): Ülkemizde tüketici mahkemeleri ve tüketici hakem heyetlerine başvuru süresi her geçen gün artıyor. Tüketici hukukuna ve Tüketici Yasasına göre tüketici, hakkını aramak için öncelikle Tüketici Hakem Heyetine, ardından Tüketici Mahkemesine gitmelidir. Bunun bir parasal sınırı dahilinde; tüketicinin probleminin miktarı önem taşıyor. 

2015 yılı için 3 bin 3 yüz TL’ye kadar olan problemlerde tüketici önce kaymakamlıkta veya illerdeki Gümrük ve Ticaret Bakanlığı evresindeki Tüketici Hakem Heyetlerine başvuru yapıyor. 3 bin 2 yüz TL’ye kadar olan problemler için hakem heyetinin verdiği kararlar kesin ve mahkeme kararı niteliğindedir. Sadece satıcı veya üretici firma bu konuda tüketici mahkemesine itiraz yolunu kullanabiliyor. 

"Tüketici için önemli bir ‘kanıt’ niteliğinde"
3 bin 3 yüz on TL üzerindeki problemlerde ise hakem heyeti tüketicinin talebini kabul etmişse, bu bir mahkeme kararı değil ama tüketici için önemli bir ‘kanıt’ niteliğinde. Tüketici, bu hakem heyeti kararından yola çıkarak tüketici mahkemesine dava açıp hakkını arayabilir. Bütün bu işlemlerden daha önce, mutlaka tüketicinin talebini ‘yazılı’ bir şekilde ya da ilettiğini kanıtlayabilecek şekilde üretici firmaya, bankaya mutlaka iletmesi gerekiyor.

- "Yılbaşına özel indirim" adı altında müşteri çekip mevcut fiyat üzerinden satış yapanlara karşı vatandaşları nasıl uyarırsınız? Tüketiciler alışveriş yapmadan önce neleri göz önünde bulundurmalı?
Mehmet Bülent Deniz (TBF Gen. Bşk.): Yılbaşı, bayram gibi toplum için önemli günlerde, bir taraftan bankalar bir taraftan da satıcılar yoğun kampanyalara başlıyorlar. Özellikle bankalar; geleneksel bayram kredisi gibi bize ters sloganlarla tüketici kredisi pazarlıyorlar. Satıcılar da o tarihe özel indirim yapmış gibi kampanya başlattıklarını ilan ediyorlar. 

Halbuki dikkatli bir tüketici, kampanya başlamadan evvel fiyatları hatırlıyorsa, kampanyada ilan edilen fiyatların artı ‘indirim’ değil, hatta çoğu kez karşımıza çıkıyor, kampanyadan önceki fiyattan daha ‘yüksek’ olduğunu görebilir.

"Ucuza alabileceği ürünü pahalıya almamalı"
Dolayısıyla bu tür reklamlar, duyurular ve ilanlarla ilgili tüketicinin dikkatli olması gerekir. Örneğin; firmalar vitrinin camına "%60 yılbaşı indirimi" diyor ama altına küçük harflerle "%60’a varan" ibaresini ekliyor tüketiciyi o yazıyı görmüyor veya bütün ürünlerde %80 indirim diye giriyor sadece %80 indirim yapılan şey; tüketicinin belki hiç tercih etmeyeceği, çok az sayıda sergilenen ürün olabiliyor. Burada amaç tüketiciyi, mağazanın içerisine çekmek biz buna "ortalama" diyoruz. 

Tüketici bu kampanya ilanlarına kanarak, aslında kampanya dışında ucuza alabileceği ürünü pahalıya almamalı. Öte yandan firmalar, bankalar gibi kuruluşların ilk tarihlere göre kampanyaları, tüketiciyi tüketime sevk eden, aslında hiç hesapta olmayan ürünleri satın almasına, krediler çekmesine neden olan bir uygulama haline de dönüşüyor. Bu tarihler gelip geçici, seneye tekrar bayram ve yılbaşı gelecek dolayısıyla tüketici, planladığı şeyler dahilinde alışverişini gerçekleştirmelidir.

- Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, kart aidatları ve dosya masrafı konusunda tüketicileri rahatlatacak yeni bir düzenleme için ocak ayında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Türkiye Bankalar Birliğiyle görüşeceklerini belirterek, "Tüketici hakem heyetlerinin üzerindeki yükü almanın bir yolu da bu kart aidatlarının bir kurala bağlanması" dedi. Size göre hakem heyetlerinin üzerindeki yükü nasıl azalır, bakanın bu düzenlemesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Mehmet Bülent Deniz (TBF Gen. Bşk.): Tüketici Hakem Heyetinin önünde on binlerce, yüz binlerce dosya var bu dosyaların birçoğu bankalarla ilgili. Birkaç yıldır tüketici ve banka ilişkisinin son derece bozuk olduğunu, toplumu gerdiğini ve tüketici moralinde negatif etki oluşturduğunu ifade ediyoruz. Bankaların bankacılık faaliyetleri dışındaki gelirlerine baktığımız zaman, parayı alıp-satma nedeni ile elde ettikleri kardan daha çoğunu komisyon, kart aidatı ve dosya masrafı gibi ürünlerden aldığını görmekteyiz. Bunlar tüketiciyi çok rahatsız ediyor, bu paraların alınması ile ilgili birtakım yargısal başvurular yapıldı, yüz binlerce tüketici yargı yoluna gitti.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu kararlara kadar yansıyan süreçlerde, tüketicinin kart aidatı, dosya masrafı gibi bankaların adeta haraç niteliğinde tüketiciden aldığı paraların, tüketiciye iadesine karar verildi. Bütün bunlar yaşanırken 2014 yılında yürürlüğe giren “Tüketici Yasası” ile bu problemin çözüleceği, bankaların bu tip masraf kalemlerinin azaltılacağı veya adil hale getirileceği zamanın Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’ya ifade edilmiş, bir taslak hazırlanmış ve gerçekten de bankaların aidat başlığı olmak üzere, tüketiciyi rahatsız eden bu haraçların önüne geçeceği ümidi uyanmıştı. 2013 Kasım ayında TBMM’de kabul edilen ve 2014 Mayıs ayında yürürlüğe giren “Tüketici Yasası”na baktığımızda tam tersi bir sonuçla karşı karşıya kaldık. 

"Bankalar tüketiciye aidatsız kredi kartı teklif etmek zorunda ancak..."
Bankaların aldığı bu paraların hangi kalemden ne kadar alınacağı kararının BDDK’ya verildiğini, dolayısıyla yasal hale getirildiğini görüyoruz. Ufak bir düzenleme yapıldı, bankalar kredi kartlarıyla beraber bir tane ‘aidatsız kredi kartı’ vermek zorunda bu da aynı yasa ile gündeme gelen yasalaştırılan bir konu. Bankalar tüketiciye aidatsız kredi kartı teklif etmek zorunda ancak aidatsız kredi kartının taksit imkanı, puan, bonus gibi imkanları olmuyor, yalın kart dediğimiz bir kart tipi. Bu durum 2014’ten beri yürürlükte. Yeni bakanımızı görevinden dolayı tebrik ediyoruz, kendisinin Gümrük ve Ticaretin Bakanı olduğu kadar, tüketicin de bakanı olduğuna inanıyoruz. 

Bakan Bey’in dile getirdiği aidatın tek kaldırılmaya çalışıldığı, aidatsız bir kartın piyasaya sürüleceği için bankalarla görüşme yapıldığına ilişkin demecini, kendisinin yanlış bilgilendirilmiş olmasına bağlıyoruz. 2014’ten beri bu yasal olarak gerçekleştirilmesi gereken bir durum, bu durum aidatlarla ilgili başvuru sayısını azaltmayacaktır çünkü piyasada 60 milyona yakın kredi kartı var ve çoğu yalın kart dediğimiz bir kart tipinde değil yani eskiden almış olduğumuz kartlar. Tüketici de yalın kartı taksit ve benzeri imkanlar olmamasından dolayı tercih etmiyor.

Meryem Karadağ, 24.12.2015 Hukuk Ajansı http://www.hukukajansi.com/ozel-haber/indirim-tuzagina-dusmeyin-h27326.html

3 Ocak 2016 Pazar

"Numara taşımada uyarı tonu rekabet ortamına zarar veriyor"

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, mobil telefon operatörü değişiminde uyarı tonu uygulamasının, piyasada aboneler lehine oluşan rekabet ortamına zarar verdiği uyarısında bulundu.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nde yapmış olduğu değişikliği değerlendiren Deniz, "Uyarı tonu uygulamasında geri adım, sektörde rekabeti engelliyor, tüketici zarar görüyor" dedi ve ekledi:

"Numara taşınabilirliği uygulamasının başladığı dönemde tam rekabet ortamının oluşmasında büyük yarar sağlayan uyarı tonu uygulamasının, ilerleyen süreçte ve günümüzde, bu ortamın oluşmasını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Tüketicilerden ulaşan isteklerde, uyarı tonu uygulamasının rahatsız edici olduğu ve kimi zaman da GSM. operatörü değişikliğinin yanlış izlenimlere yol açacağı belirtilmektedir"

Mobil telefon aboneleri arasında yapılan kamuoyu araştırmalarının, üç abonenin ikisinin uyarı tonu uygulamasını istemediğini, birinin, operatör değişikliği yaptığının anlaşılmasını istemediğini, numarasını hiç taşımamış abonelerin yüzde 41’nin, uyarı tonu uygulaması nedeniyle numarasını taşımadığını gösterdiğinin altını çizen Deniz, "En önemlisi uyarı tonunu duyan abonelerin yüzde 40’nın, uyarı tonunun ne anlama geldiğini bilmedikleri sonucunu gösteriyor" dedi ve şöyle açıkladı:

"Bu saptamalar ve oluşan tüketici beklentisi doğrultusunda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından bir süre önce Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin 18. maddesinde değişiklik yapılarak, kademeli olarak uyarı tonu uygulamasının kaldırılmasına karar verilmişti. Ancak 29.11.2015 tarihinde bu değişiklikten geri adım atılarak eskiye dönülmüş ve sadece isteyen abonelere gelen çağrılar için uyarı tonu uygulaması getirilmiştir"

Deniz, Tüketici Birliği Federasyonu olarak bu saptamalar ışığında şu önerileri sıraladı:

"Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin 18. maddesinin değiştirilerek, arayan abonelerden tercih edenler dışındaki aboneler için uyarı tonu uygulamasının sona erdirilmesini, Uyarı tonu almayı tercih eden tüketiciler için de, uyarı tonu (NTS) yerine aranan GSM. operatörünün isminin söylendiği uyarı sesi uygulamasının başlatılmasının tüketici yararına olacağı görüşündeyiz"

22.12.2015, Hürriyet http://www.hurriyet.com.tr/numara-tasimada-uyari-tonu-rekabet-ortamina-zarar-veriyor-40030465