27 Aralık 2015 Pazar

Dolandırıcıların Yılı, 2015'in Ardından...

Tüketici Birliği Federasyonu, 2015'e damgasını vuran olayı açıkladı; "telefonla dolandırıcılık"

Bir yılda 44 milyon lira dolandırıldık.
Profesöründen, sokaktaki işsize binlerce insan, bir telefonla binlerce lirasını dolandırıcılara teslim etti.

2015'e damgasını vuran telefon dolandırıcılığının boyutları ve halkın ekonomisinde 2015'in muhasebesi.

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, gazeteci-yazar Çetin Ünsalan'a değerlendirdi.

23 Aralık 2015, Ulusal Kanal, EkoPolitik




23 Aralık 2015 Çarşamba

"uyarı tonu ilkelliği devam ediyor"

İstanbul, 22.12.2015

“uyarı tonu ilkelliği devam ediyor”

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nde yapmış olduğu değişikliği değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz; “uyarı tonu uygulamasında geri adım, sektörde rekabeti engellemekte, tüketici zarar görmektedir” dedi.

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

Bilindiği gibi 2008 yılından bu yana, numara değiştirilmeksizin hizmet alınan GSM. operatörü değişikliği yapılabilmektedir. Bu uygulama sonucunda GSM. operatörleri arasında oluşan rekabet ortamından tüketici yararlanmış ve iletişim hizmet bedelleri düşmüştür.

Bu uygulama başladığında, tüketicinin serbestçe hizmet aldığı GSM. operatörünü belirleyebilmesi için numara taşınabilirliği yanında, numaranın taşındığını kullanıcıya bildiren uyarı tonu (NTS) uygulaması da, sürecin o anki koşulları gereği uygulanmaya başlamıştı.

Numara taşınabilirliği uygulamasının başladığı dönemde tam rekabet ortamının oluşmasında büyük yarar sağlayan uyarı tonu uygulamasının, ilerleyen süreçte ve günümüzde, bu ortamın oluşmasını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır.
Şu anda tüketiciye hizmet veren her üç GSM. operatörünün tarifeleri incelendiğinde; “her yöne” uygulamasının oldukça yaygın olduğu, oluşan rekabet ortamı nedeniyle bu durumun daha da yaygınlaşmakta olduğu ve tüketicilerin tarife seçiminde “her yöne” paketlerini tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Dolayısıyla uyarı tonu uygulamasının işlevi, gerekliliği ve özelliği, amaca uygun olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır.

Öte yandan tüketicilerden ulaşan isteklerde, uyarı tonu uygulamasının rahatsız edici olduğu ve kimi zaman da GSM. operatörü değişikliğinin yanlış izlenimlere yol açacağı belirtilmektedir.

Yine yapılan kamuoyu araştırmaları;
-Her üç abonenin ikisinin uyarı tonu uygulamasını istemediği,
-Her üç aboneden birinin, operatör değişikliği yaptığının anlaşılmasını istemediği,
-Numarasını hiç taşımamış abonelerin yüzde 41’nin, uyarı tonu uygulaması nedeniyle numarasını taşımadığı,
-En önemlisi uyarı tonunu duyan abonelerin yüzde 40’nın, uyarı tonunun ne anlama geldiğini bilmedikleri sonucunu göstermektedir.

Bu saptamalar ve oluşan tüketici beklentisi doğrultusunda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından bir süre önce Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin 18. maddesinde değişiklik yapılarak, kademeli olarak uyarı tonu uygulamasının kaldırılmasına karar verilmişti. Ancak 29.11.2015 tarihinde bu değişiklikten geri adım atılarak eskiye dönülmüş ve sadece isteyen abonelere gelen çağrılar için uyarı tonu uygulaması getirilmiştir.

Farklı GSM. operatöründen hizmet alan bir aboneyi arayan “her yöne” paketinin dışında tarifeye tabi tüketicinin, uyarılmasının, tüketicinin evrensel haklarından olan “bilgilenme hakkı”nın gereği olduğu, kuşkusuzdur.

Ancak uyarı tonu uygulamasında geri adım; sektörün ulaşmış olduğu büyüklük, tarifeler arasındaki farkların ortadan kalkmış olması ve en önemlisi sektördeki hakim firmaya karşı tüketici lehine rekabeti engelleyecek nitelikte olması nedeniyle çağdışı bir yaklaşımdır.

Tüketici Birliği Federasyonu olarak bu saptamalar ışığında;
-Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin 18. maddesinin değiştirilerek, arayan abonelerden tercih edenler dışındaki aboneler için uyarı tonu uygulamasının sona erdirilmesini,
-Uyarı tonu almayı tercih eden tüketiciler için de, uyarı tonu (NTS) yerine aranan GSM. operatörünün isminin söylendiği uyarı sesi uygulamasının başlatılmasının tüketici yararına olacağı görüşündeyiz.

Mehmet Bülent Deniz
Genel Başkan

20 Aralık 2015 Pazar

ölü çocuklar hiç büyümez 06/20 aralık’15 #filgunlugu

2. Dünya Savaşı, sadece yaşamını kaybedenler için değil evlerini terk edenler için de felaket oldu. Milyonlarca insan tüten ocağını, sokaklarını, anılarını bırakıp mülteci olarak yollara düştü.

O felaketten sonra ilk kez 2013 yılında, elli milyonun üzerinde insan göç etti.
2013’de mülteci olanların sayısı ellibir milyonu geçti.
Bu rakam Hollanda, Belçika gibi ülkelerin toplam nüfusundan fazla. Neredeyse tek başına bir İtalya.

Ve dünya, mülteci kıyafetinin içine sıkıştırılan milyonları izlemeye devam ediyor.
…..

25 Eylül 1964 benim doğum günüm.
Erdal Eren’in de doğum günü.
12 Eylül cuntasının 13 Aralık 1980’de astığı, 17 yaşındaki çocuk.

Ben bugün 51 yaşındayım.
Erdal hep 17’sinde..
“ölü çocuklar hiç büyümez”
…..

Birkaç gün önce Musul’a gönderdiğimiz askerlerimizi bugün geri çekmeye başlamışız.
Onüç yıldır ABD askerinin çizmeleri altında bulunan Irak’ın bile bize kafa tutmasına, Türk mallarına boykot gibi uçuk tepkilerine neden olan operasyondan geri adım.
Onca yaşanan gerginlik, şu-bu…

Ağa ile köylünün kasabaya yolculuğu gibi.
Ağa yolda tuvaletini yapar ve köylüye, “şunu yersen sana 50 kayme” teklifinde bulunur.
Beş parasız köylü afiyetle yer ve parayı alır.
Ama yaptığından pişman ve intikam ister; az giderler ve bu sefer köylü tuvaletini yapar ve aynı teklifte bulunur.
Durduk yere cebindeki paradan olan ağa fırsatı kaçırmaz ve köylünün pisliğini yer ve parasını geri alır.
Kasabaya geldiklerinde saf köylü sorar; “Ağam, yola çıktığımızda senin cebinde 50 lira vardı. Şimdi yine cebinde 50 lira var. İyi de biz bu b.ku neden yedik?”
…..

Çok sayıda yerleşim merkezinde günler süren sokağa çıkma yasağı.
İşyerleri kapalı, insanlar evlerinde.

Son SMS olayı olmasaydı, sokağa çıkma yasağı olan yerlerde eğitim-öğretimin de durduğunu fark etmeyecektik belki, çünkü okullar da kapalı.

Sokağa çıkma yasağı olmayan yerlerde öğrenim devam ediyor.
Eğitimin kesintisiz sürdüğü kentte yaşayan öğrenci ile sokağa çıkma yasağının vurduğu kentteki öğrenci, aynı zamanda, aynı sınavlara girip yaşamlarını belirleyecek; TEOG, LYS ve adını bilmediğim sınavlarla…
Gelin, fırsat eşitliğine bir de buradan bakalım.
…..

Suskunluğumuzun sessizliğini, silâh sesi dolduruyor.
…..

Egemen güç hukuk düzeninin hem içinde, hem de dışındadır.
Egemen güç, hukuku belirlerken kendi için hukuku askıya alabilir. Askıya alma, egemen gücün tüm hukuk dışı uygulamalarını meşru duruma getirir.

Yani, “devlet terörü” diye nitelenen şiddet aslında egemenin kendisi için hukuku askıya almasından başka bir şey değildir ve şiddetini –yazık ki-meşrulaştırır.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

12 Aralık 2015 Cumartesi

Vatandaş Borç Batağında

Bireysel kredi veya kredi kartı borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşenlerin sayısı 1 milyonu aştı. 9 milyon kişinin tüketici kredisi aldığını söyleyen Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Seçimlerde borçlar için vatandaşın üzerine gitmeme politikası son buldu. Vatandaşı kara bir kış bekliyor.” dedi.

Banka kredileri ve kredi kartları vatandaş için maddi destek olmaktan öte sorun haline gelmeye başladı. Türkiye Bankalar Birliği'nin (TBB) verilerine göre bireysel kredi veya kredi kartı borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşenlerin sayısı, bu yılın ocak-ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2 arttı ve 1 milyon 151 bin kişiye ulaştı. Bu 10 aylık döneme, önceki dönemlerden günümüze kadar borcunu ödeyemeyenler de eklendiğinde rakam, 2 milyon 670 bin 225 kişiye ulaştı. Bu yılın ekim ayı itibarıyla ödenemeyen kredi kartı borcu tutarı 6,7 milyar lirayı, ödenemeyen tüketici kredilerinin tutarı ise 9,8 milyar lirayı buldu. Konunun rakamlara yansıyandan çok daha büyük olduğunu belirten Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Borcunu başka bankadan kredi kartı alarak, karttan para çekerek, tüketici kredisi alarak döndürmeye çalışan yaklaşık 9 milyon tüketici var. Bunlar borcunu bir şekilde öteleyebildikleri için şu anda TBB rakamları arasında yer almıyor. Bu kişiler de dikkate alındığında, sorunun zannedildiğinden daha büyük olduğu görülecektir.” şeklinde konuştu.

Tüketici fiyatları, geçen yılın kasım ayından bu yılın aynı ayına gelene dek ortalama yüzde 8,1 arttı. Tüketici Hakları Derneği'nin kasım ayı itibarıyla yaptığı araştırma ise en çok tüketilen 40 temel gıda maddesinde fiyatların son bir yılda yüzde 23,4 arttığını ortaya koydu.

KREDİ KARTLARINDA ÖDENEMEYEN TUTAR 6,7 MİLYAR LİRA
Vatandaşın yaşam şartlarının ne denli ağırlaştığını ortaya koyan bir diğer çalışmayı da Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) gerçekleştirdi. Buna göre 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı, bu yılın kasım ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla 540 lira artarak 4 bin 530 liraya ulaştı. Ancak gelir seviyelerinde bu denli yüksek artışlar meydana gelmedi. Yaşam şartları zorlaşan vatandaş, bunun önüne geçmenin çaresini banka kredisi ve kredi kartları yoluyla borçlanmakta buldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'ndan alınan Ekim 2015 verilerine göre bireysel kredi kartlarından kullanılan kredi miktarı, 77,5 milyar liranın üzerine çıktı. Bu rakam, konut, taşıt ve ihtiyaç kredilerini içine alan tüketici kredilerinde 300 milyar liradan fazla. Geçtiğimiz yılın ekim ayı itibarıyla 5,6 milyar lira seviyelerinde olan ödenemeyen bireysel kredi kartı borç tutarı ise bu yılın aynı ayına gelene dek yüzde 19,4 yükseldi ve 6,7 milyar liranın üzerine çıktı.

VATANDAŞI BORÇLU BİR KIŞ BEKLİYOR
Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, Bankalar Birliği'nin açıkladığı rakamların borcunu hiç ödeyemeyenlere ilişkin olduğunu söyledi. Avukat olan Deniz, “Bu rakamlara şükretmek gerekiyor. Çünkü önümüzdeki aylarda bu rakamların çok üzerinde kişinin banka borçlarını ödeyemediğine tanık olacağız.” dedi.

İki yıldır ülke ekonomisinin tüketiciyi ve üreticiyi olumsuz etkilediğini belirten Deniz, “Seçim atmosferi nedeniyle siyasi iktidar vergi, SGK ve benzeri alacakları için vatandaşın üzerine gitmeme politikası uyguluyordu. Dolayısıyla kamunun alacak stoku ciddi şekilde arttı. Güven oylaması ardından hazinenin paraya olan olağanüstü ihtiyacı nedeniyle iktidar bugünlerde alacaklarını toplamak için agresif bir politika izlemeye başladı. İki yıldır biriken ve borçlu için bir anda ödenemez boyuttaki bu alacaklar için vatandaşlar icraya verilmeye başlandı.” dedi. Deniz, yapılması planlanan zamlar, enerji krizi, kamu ve banka borçları altında ezilen vatandaş için kara bir kışın kapıda beklediğini kaydetti.

Koray Tekin, 12.12.2015 Zaman

6 Aralık 2015 Pazar

erdoğan vs. putin 05 aralık'15 #filgunlugu

Şiir kitabı çok az okuyorum.
Hayır, çok çok az…
Şimdilerde elimde Yannis Ritsos var, Umarsız Penelope. (Yannis Ritsos, Umarsız Penelope, çeviri Cevat Çapan, De, İstanbul, 1983)

Yabacı ozanların kitaplarını aralarken tedirgin olurum.
Çeviri, konu şiirse daha bir ustalık istiyor.
Ritsos’u, Cevat Çapan çevirmiş.
Usta işi çeviri, şiirleri yeniden yazmış sanki.

Kapağın altındaki sayfaya baktım, 3. TÜYAP fuarında almışım –Etap Marmara’nın altında mıydı o vakitler fuar, anımsayamadım bir türlü- ve çevirmeni de; “görülmemiş bir çiçek açma olabilir mi bu şiirler?” diyerek imzalamış.
Tarih 9 Kasım 1984.

Artık ne ekmekleri vardı, ne cephaneleri.
Artık toplara yalnız yüreklerini sürebilirlerdi.

Ritsos usta bir ozan.
Yunan coğrafyasının tarih yazıcısı.
Sürgün, hapislik, yoksunluk…
Her ozan gibi onun yaşamının da, başköşesinde.

Sofra takımlarıyla aynı torbaya koyup kaldırmışlar
                dedelerinin kemiklerini
…..

Türkiye-Rusya gerilimi, Erdoğan-Putin savaşına dönüştü.
Bir Erdoğan, ardından Putin, tekrar Erdoğan…
Açıklamalar, tepkiler, imalar…

Açıkçası, Erdoğan Rusya gerilimini çok ustaca yönetiyor. Satranç tahtasını diplomasinin üzerine kurdu.
Bir yandan “benim milletim çile çekmiştir, gerekirse yine çeker” saptamasıyla hem ülke kamuoyuna moral/talimat verdi, hem de Putin’e yemeye kalkacağı lokmanın büyük olduğunu gösterdi.
Yine “Putin, benim kararlılığım ve cesaretimden çok söz etmiştir” sözüyle Putin’den gelecek herhangi bir hamlenin kendi kararlılığı ve cesareti ile yüzleşmesi gerektiğini anımsattı.

Erdoğan’ın satranç oynar gibi hamleler yapması yeni değil.
Son örneğini 7 Haziran seçimleri sonrasında gördük.
Sonuçlar kendisini mutlu etmedi ve seçim sonuçlarını seçmene geri fırlattı.
“Dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum” ile başlayıp koalisyon görüşmelerine ilişkin yönlendirici tutumuyla “olmaz denileni” yaptı ve ülkeyi yeniden seçimlere götürdü.
Sonuç AKP için tarihi zafer.

Aksi olabilir miydi?
Elbette. AKP, 7 Haziran’daki yüzde 41’i bile arayacak duruma düşebilirdi.
Sadece siyaset değil yaşamın her alanında kazananlar takımı, cesaretle risk alabilen kişilerden oluşuyor. 
Ve hakkını teslim etmek gerek, Erdoğan bu oyunu ustaca oynuyor.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

28 Kasım 2015 Cumartesi

Yeni Yönetmelikle Kredi Kartı Aidatları Ve Kredi Masrafları Kitaba Uyduruldu

Milyonlarca tüketiciyi ilgilendiren yeni bir yönetmelik yürürlüğe girdi.

Tüketici-banka arasındaki ilişkiyi düzenleyecek olan ve 22 Mayıs 2015'de yayınlanan Tüketici Kredisi Sözleşmeleri, 23 Kasım 2015'den itibaren uygulanmaya başladı.

Peki, "tüketiciyi bankalara karşı koruyacak" savıyla tanıtılan bu yönetmelik neler getiriyor?

Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, yeni yönetmeliğin içyüzünü CNNTÜRK'te, Mirgün Cabas'a anlattı.

23.11.2015, CNNTÜRK Mirgün Cabas'la HerŞey
23.11.2015, http://www.haber24.com/yeni-yonetmelikle-kredi-karti-aidatlari-ve-kredi-masraflari-kitaba-uyduruldu-telefon-baglantisi-tuketici-birligi-fed-bsk-bulent-deniz-haberi-108626

25 Kasım 2015 Çarşamba

Tüketici derneklerinden ‘hediye tatil’ vaadi ile devre mülk satışına tepki

Hediye tatil’ vaadi ile devre mülk tanıtımına ve satışına tüketici dernekleri tepkili. Tüketici Sorunları Derneği (TÜSODER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, devre mülk satışının dolandırıcılığa döndüğünü vurguluyor. Ağaoğlu, “Ben dahi ümitlendim. Ama anladım ki bunların ağına takılan kurtulamıyor.” diyor.

Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Başkanı Mehmet Bülent Deniz de tüketicilere ‘bedava tatil’ taahhütlerine kanmamalarını tembihliyor.

Orta gelirli ailelere telefon açıp veya SMS gönderip “Hediye tatil elde ettiniz.” ya da “Tanıtım için termal alanlardan bedel ödemeden yararlanın.” gibi cümleler ile toplantı davetinde bulunan ve devre mülk satma gayretine giren şirketler hakkında şikâyetler artıyor. Şikâyetler tüketici derneklerine ve mahkemelere de intikal ediyor. Konu ile ilgili Cihan’a açıklamalarda bulunan dernek yöneticileri, soruna el atılmasını ve önlem alınmasını talep ediyor.

TÜSODER Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, devre mülk satışının mağduriyetleri arttırdığına işaret ediyor.

Ağaoğlu, şunları kaydediyor:
“Bu devre mülk satışı dolandırıcılığa döndü. AVM, fuar alanı ve yakıt istasyonu gibi yerlerde hediye tatil diye kandırılanlar devre mülk mağduru oldu. Bu dolandırıcılar elinize broşür veriyorlar, ‘bedava tatilden yararlanma imkânı sunuyoruz, yeter ki şu formu doldurun’ diyorlar. Ben dahi ümitlendim. Ama anladım ki bunların ağına takılan kurtulamıyor. Bunlar ‘pantolon uyduramazsak gömlek verelim’ anlayışı ile 15 günlük değilse bile 7 günlük devre mülk satışı yapıyor. Burada da hile var. 15 günün altında devre mülk satışı yasak ama buna rağmen hisseli satış tapusu veriliyor ve tüketici aldatılıyor. “

Devre mülk ile devre tatilin karıştırıldığından dert yanan Ağaoğlu, şöyle devam ediyor:
“Kimi uyanıklar tüketiciyi aldatmak, konuyu Tüketici Kanunu kapsamının dışına almak için devre mülk gibi sözleşme yapıyor. Bu uyanıklar, davacıların mahkemelerde bedel ödemeden, süratle hak aramalarını önlemek için bir nevi dolandırıcılık içine giriyor. Çünkü devre mülk, Tüketici Kanunu kapsamında ve yerel mahkemenin görev alanında. Yerel mahkemeler dava harcı gibi giderleri başvurucudan talep ettiğinden tüketiciler bu şekilde hak aramaktan mahrum kalıyor.”

Ağaoğlu‘nun devre mülk mağdurlarına önerileri ise şu şekilde:
“Konu devre tatil sözleşmeleri kapsamında ise tüketici 14 gün içinde herhangi bir neden açıklamadan sözleşmeyi feshedebilir. Yine tüketici, sözleşmelerinin devre mülk mü yoksa devre tatil mi olduğunu bilmiyor. Onun için haklarından bihaber. Sözleşme devre mülk vaat etse dahi devre tatil sözleşmesi kapsamında olabilir böyle durumda tüketici cayma hakkını kullanabilir. Ayrıca hediye tatil ile ilgili zarar varsa tüketici mahkemelerde tazminat talep edebilir.” 

Tüketiciler Birliği Federasyonu (TBF) Başkanı Mehmet Bülent Deniz de devre mülk satışlarının usulüne uygun yapılmadığından yakınıyor. ‘Hediye tatil‘ taahhüdü ile yapılan satışı kandırmaca olarak yorumlayan Deniz, “Tüketici ‘bedava tatil’ taahhüdüne kanmamalı. Olta atıp ‘talihli veya hediye elde ettiği’ iddiaları ile tüketiciyi çekip sözleşme yaptırmak aldatmacadır.” ifadelerini kullanıyor.

Deniz, taahhütlerin yerine getirilmemesinin yanında tüketiciden aidat adı altında belli bedelleri talep edildiğini anlatıyor ve “Bize gelen iki tüketici başvurusu vardı. Bunlardan biri ciddi miktarda para ödemiş. Davadan galip geldi ama parasını alamadı.” diyor.

Deniz, tüketicileri mağdur olmamaları için 14 günlük cayma haklarını kullanmaya davet ediyor.

24.11.2015, Cihan Haber Ajansı https://www.cihan.com.tr/tr/tuketici-derneklerinden-hediye-tatil-vaadi-ile-devre-mulk-satisina-tepki-1947542.htm

15 Kasım 2015 Pazar

hitler’i madara etmek 09/15 kasım’15 #filgunlugu

1980’de Almanya’da, daha doğrusu Federal Almanya’daydım.
Güzergâhın bir yeri Batı/Doğu Berlin’den geçiyordu.
Gezinin en ilginç ve sarsıcı durağıydı.

Henüz 17 yaşındaydım.
Türkiye’de “12 Eylül’e ramak kala” günleri yaşanıyordu.
Yeterince politize olmamıştım belki, ama “sağ ve sol” ikilemi üzerinde genç fikirlerim vardı.
Ben ve genç fikirlerim, 1980’nin Temmuz’unda Berlin’deydi.

Kentin ortasından geçen metrelerce bir duvar.
Kentin batısında, o güne dek gördüğüm hiçbir Alman kentinde olmayan ışık, eğlence, dinamizm.
Doğusunda, eski-püskü otomobiller, mutsuz insan yüzleri, heyecansız adımların atıldığı karanlık caddeler.
Kentin batısı, alabildiğine “işte komünizm budur” dedirtmek için rengârenk inşa edilmiş, yaşam en üst düzeyde “canlı” tasarlanmış.
Ortasından duvar geçen kent.
1989’da yıkıldı o duvar.

Yıkıldı ve sonra dünya daha mı güzel oldu?
…..

Ülkede medya özgürlüğü sorunu var.
Hangi taraftan bakarsak bakalım, iktidar yanlısı da, muhalif de olsak, bu gerçeği yok sayabilmek olanaklı değil.
Kayyum, uydudan çıkartma, medya üzerindeki psikolojik baskı, işten atma, otokontrol refleksinin yerleşmesi…

Medya neden önemli?
“Basın ve polis örgütü üzerinde mutlak denetiminiz varsa, yüz milyonlarca insanın anılarını yeniden yazmak olasıdır. Bu iş hemen her zaman, güçlülerin iktidardaki gücünü arttırmak; ulusal liderlerin kendini beğenmişliklerine, büyüklük sabuklamalarına, paranoyalarına hizmet etmek için yapılır. Böylelikle hata düzeltme mekanizmasına taş konulmuş, halkın büyük siyasi hatalara ilişkin anıları silinmiş ve bu hataların yinelenmesi garanti edilmiş olur.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Carl Sagan, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK, Ankara, 2010, 19. Bası, s. 419)

Toplumlar açıklık istiyor, özgürlük istiyor.
Kimi zaman bu istek seçim sonuçlarına yansımasa da, uzun erimli bakıldığında, hiçbir toplumun tek sesli bir medyaya razı gelmediği açık. Tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu.

Örneğin; İkinci Dünya Savaşı sürecinde, Almanların işgal ettiği topraklarda ilk yaptıkları işlerden biri gazete ve radyolara elkoymaktı. Elkonulan medya organları sadece Nazi propagandası yapabiliyorlardı.

Ancak bu uygulamaya her ülkede direniş gösterildi.
Danimarka’da direniş hareketleri tarafından 400’den fazla yasak, muhalif yayın basıldı. Bu eylemi yapanlar Gestapo tarafından ya infaz edildi ya da Nazi kamplarında yaşamlarını yitirdiler. Ancak bu eylemlilik savaş sonuna kadar devam etti.

İlginç bir eylem de Belçika’da yapılmış.
Naziler işgalin ardından ülkenin 300 bin tirajlı Le Soir gazetesine elkoyarlar. Başına işbirlikçi iki gazetecinin getirildiği gazetede, artık Nazi propagandası dışında hiçbir haber yer almaz.

Belçika direniş hareketi muhalif yayınlar hazırlayıp dağıtmayı başarsa da, ulaşabildikleri insan sayısı sınırlı kalır. Bunun üzerine Nazilerin elkoyduğu Le Soir gazetesinin mizanpajının aynı olduğu basımı yapılır. İsmi Le Faux (Sahte) Soir olan gazetede, Naziler ve Hitler ile alay eden haberler yer alır. Gerçek Le Soir’den önce bayilere dağıtılan Le Faux Soir 50 bin kişiye ulaşır.

Özgürlüklerin önündeki bariyerlerin ezelden ebede kalması olanaklı değil.
Yeter ki, Le Faux Soir’ı basıp yayarak matbaa sahibi Wellens, baskı kalıplarını çalan Mullier ve yayını koordine eden Aubrion ve onbeş arkadaşı gibi sonunda Nazi kamplarında yaşamlarını yitirmeyi göze alabilecek devrimciler olsun..
…..

Ve ateş Fransa’ya düştü.
İnsanlık her yerde ölüyor.
…..

Yine Carl Sagan’a döneceğim.
Kitapta olağanüstü bir sivil dayanışma örneği anlatılmış.
Yazarın kızının da gittiği ilkokul, New York/Ithaca’da. Yoksul ve etnik çeşitliliğin hâkim olduğu bir kent.

Okuldaki iki fen öğretmeni Levin ve Levine, çocuklara bilimsel eğitim verebilmek için 1960’lardan başlayarak, evde bulunur kimyasal maddeler ve benzeri diğer eşyalarla dolu portatif kütüphane arabalarıyla okula düzenli geziler yapmışlar, çocuklara bilimi tanıtmaya çalışmışlar.

Sonra bu iki öğretmen 1983 yılında yerel gazeteye ilan vererek çevre sakinlerini, çocukların eğitimindeki kalitesizliği konuşmak üzere davet ediyorlar. “Toplantıya elli kişi geldi. Sciencenter’ın (Bilim Merkezi) ilk yönetim kurulu da bu elli kişilik gruptan çıktı. İlk bir yıl boş bir işhanının ilk katını sergi alanı olarak kullandılar. Ama mal sahibi kiracı bulunca, iribaşları ve ve turnusol kâğıtlarını yüklenip boş bir depoya taşınmaları gerekti.”

Mekânsız kalan Bilim Merkezi için kentte terk edilmiş bir arsa satın alınır. Yörede doğmuş ve yaratıcı oyun tasarımlarıyla ünlü bir mimar bir proje çizerek ilk bağışı yapmış. Ardından Ulusal İnşaatçılar Derneği’nden çeşitli malzemelerin ücretsiz alınması sağlanmış.

Ve sonra; “İnşaata başlamadan önce arsadaki bazı eski tulumbaların sökülmesi … (için) Cornell derneklerinden birinin üyeleri gönüllü oldular. … İki gün içinde, 200 ton moloz çıkardılar. Ardından … yöredeki duvarcılar, doktorlar, marangozlar, üniversite profesörleri, tesisatçılar, çiftçiler, kısaca yediden yetmişe herkes kolları sıvayıp Sciencenter’ı inşa etmeye koyuldu. … Haftada yedi günlük çalışma çizelgesi (uygulandı). Herkese bir iş verildi. Bu projeye 2200 kent sakini, 40.000 saatten fazla zaman bağışlamış oldu. İnşaatın yüzde 10’luk kısmı hafif suçlardan hüküm giymiş kişilerce yapıldı. … On ay sonra Ithaca, dünyada çevre sakinlerince yapılmış ilk bilim müzesinin sahibi oldu.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Carl Sagan, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK, Ankara, 2010, 19. Bası, s. 354-355)

Bir araya gelince, aşılamayacak engel, sorun ve hatta diktatör yok.
Sorun, bir araya gelebilmekte…

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

Bankalara 18,2 Milyar TL Ödedik

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'ndan (BDDK) alınan veriler, vatandaşın ödemek zorunda kaldığı bankacılık hizmet ve komisyonlarındaki büyük artışı gözler önüne serdi.

Geçen yılın ilk 8 ayında 3,8 milyar lira olan kredilerden alınan ücret ve komisyonlar kalemi, 342 milyon lira artarak bu yılın aynı döneminde 4,2 milyar liraya ulaştı. Bankacılık hizmet gelirleri ise bu yılın ilk 8 aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla 1,1 milyar lira artarak 14 milyar liranın üzerine çıktı. Bankaların bu iki kalemden elde ettiği gelir ilk 8 ayda 18,2 milyar lirayı aştı. Konuyu Zaman için değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “2014 yılında yürürlüğe giren 6502 sayılı tüketici yasasının hazırlık çalışmalarında, tüketicinin en fazla şikâyet ettiği komisyon, kredi kartı aidatı, masraf kalemlerine sınır getirileceği ve azaltılacağı vaat edilmişti. Ancak siyasi iktidar bu vaadini yerine getirmedi. Yargı kararlarıyla haksız olduğu defalarca tespit edilmiş olan banka haraçlarının yasal dayanağını oluşturarak, bu ücretlerin tüketiciden alınmasının önünü açıp yargıyı da by-pass etti.” dedi.

EFT ÜCRETİ ALINMAYACAKTI
BDDK'nın geçen yılın ekim ayında yayınladığı yönetmelikle bankaların, aralarında hesap işletim ücreti, havale ücreti, kredi kartları için yıllık üyelik ücretinin de bulunduğu toplam 20 kalem ürün ve hizmetin dışında kalan hizmetler için ücret talep etmesi önlendi. Yeni bir ürün veya hizmet grubunun belirlenmesi veya yeni bir ücret kaleminin oluşturulabilmesi de BDDK'nın iznine tabi tutuldu. Tüketici hakları savunucuları yönetmeliğin hazırlık aşamasında tüketicinin en fazla şikâyet ettiği komisyon, kredi kartı aidatı ve masraf kalemlerine sınır getirileceğinin ve azaltılacağının vaat edildiğini ancak vaatlerin yerine getirilmediğini belirtti.

BDDK'dan alınan rakamlara göre vatandaşın kredilerden alınan ücret ve komisyonlar için bu yılın ilk 8 ayında cebinden çıkan tutar, geçen yıla göre 343 milyon lira arttı ve 4 milyar 162 milyon liranın üzerine çıktı. Bu rakam 2005'in ilk 8 ayında 922 milyon lira seviyelerindeydi. Bankacılık hizmetleri gelirleri kaleminde de benzer gelişmeler yaşandı. Geçen yılın ilk ocak-ağustos döneminde yaklaşık 12 milyar 985 milyon lira olan bu kalem, bu yılın aynı döneminde 14 milyar 59 milyon liranın üzerine çıktı. Bu rakamın 2005'teki ilk 8 aylık büyüklüğü ise 3,4 milyar liranın altındaydı. 

KAZANILAN DAVALAR ANLAMINI YİTİRDİ
Ücret ve komisyonlardaki düzenlemenin etkisini ve rakamları Zaman'a değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, “Bankaların bilançolarına baktığımızda, faaliyet dışı gelirlerin faaliyet gelirlerinin katbekat üzerinde olduğunu görüyoruz. Yani asıl faaliyet alanı ‘para alıp-para satmak' olan bankalar, gelirlerini bu alım-satımdan değil bunun dışındaki faaliyetlerinden elde etmişler.” diyerek farklı bir pencere açtı. Bu durumu mahalledeki bakkalın bilgisayar parçaları satmasına benzeten Deniz, “2014 yılında yürürlüğe giren 6502 sayılı tüketici yasasının hazırlık çalışmalarında, tüketicinin en fazla şikayet ettiği komisyon, kredi kartı aidatı, masraf kalemlerine sınır getirileceği ve azaltılacağı vaat edilmişti. Ancak yargı kararlarıyla haksız olduğu defalarca tespit edilmiş olan banka haraçlarının yasal dayanağını oluşturarak, bu ücretlerin tüketiciden alınmasının önünü açıp yargıyı da by-pass etti. 2007 yılında banka haraçlarına karşı açtığımız ilk davadan bu yana kazanılan binlerce dava anlamını yitirdi. Şimdi yasa eliyle bu paralar tahsil ediliyor.” dedi.

Koray Tekin, 03.11.2015 Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_bankalara-182-milyar-tl-odedik_2325437.html

Bankaya Borcunu Ödeyemeyen 1 Milyon 52 Bin Kişi Mahkemelik

Türkiye Bankalar Birliği'ne göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 2015'in ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 artarak 1 milyon 52 bin kişi oldu. Sadece bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı ise yüzde 10 artarak 558 bin kişiye çıktı.


Bankalara olan borcunu ödeyemediği için mahkemelik olan kişilere her geçen gün yenileri ekleniyor. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi'nin açıkladığı verilere göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 2015 yılının ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 artarak 1 milyon 52 bin kişi oldu.

Açıklanan veriler halkın ekonomisindeki olumsuz sürecin devam ettiğini gösteriyor.” tespitinde bulunan Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz, “Borcunu ödemeyenlerin sayısını dört ile çarparsak en azından 5 milyon civarında insanın bankalarla ilişkisinin kesildiği, ekonominin dışında kaldığı gerçeği ile karşı karşıyayız.” diye ekledi.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun açıkladığı ekim ayına ait ‘açlık ve yoksulluk sınırı' araştırması, vatandaşın yaşam şartlarının ne denli ağırlaştığını ortaya koymuştu. Buna göre pek çok gıda maddesinin fiyatı artarken gıda enflasyonunda son 12 ayda 14,41'lik artış yaşandı. Bu gelişmelerin de etkisiyle 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı son bir yılda 546,14 lira artarak 4 bin 473 lira oldu. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı ise 174 lira artarak bin 379 lirayı buldu. Tüketim malları başta olmak üzere tüm ihtiyaç alanında yaşanan fiyat artışının ücretlerdeki artıştan daha fazla olması, vatandaşın hayat standartlarını aşağıya çekti. Yaşam standardı düşen vatandaşlar, ücretlerinin ilerleyen zamanda artacağını umarak standartlarını koruyabilmek için bankalardan kredi çekme yoluna başvurdu. Ancak, ücretlerdeki artış beklenen seviyelerde gerçekleşmeyince kredilerin geri ödemeleri aksamaya başladı.

Halkın borcu çevrilemez durumda
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na (BDDK) göre ödenemeyen bireysel kredi kartı borcu tutarı bu yılın eylül ayı itibarıyla 6 milyar 576 milyon lirayı aştı. Ödenemeyen tüketici kredilerinin tutarı ise yine aynı dönem itibarıyla 9 milyar 563 milyon liranın üzerine çıktı. BDDK'nın tutarlara ilişkin verilerinin kişi sayısı olarak karşılığını ise Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi açıkladı. Buna göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı, bu yılın ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 arttı. Aynı yıl içinde birden fazla kaydı bulunan kişilerin bir kez sayılmasıyla elde edilen veriler dikkate alındığında; bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı geçen yılın ilk dokuz ayına göre yüzde 10 oranında artarak, 2015 yılının ilk dokuz ayında 558 bin kişi oldu. Bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise aynı dönemde yüzde 1 oranında azalarak 788 bin kişi oldu.

Son iki yıldır ekonomi yönetimindeki başıboşluk, alınması gereken önlemlerin alınmamış olması nedeniyle biriken meselelerin yeni açıklanacak ekonomi yönetiminin önündeki en büyük sorun olduğunu söyleyen Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz, “Bu da bankalara borcunu ödeyemeyen tüketici sayısında patlamaya, hanehalkı borçluluğunun giderek artmasına neden olacaktır. Halkın ekonomisindeki borç stoku artık çevrilemez durumdadır. Bu nedenle yeni ekonomi yönetiminin birikmiş ve katılaşmış olan tüketici borçlarının hakkaniyete uygun şekilde tasfiyesini gündemine alması kaçınılmazdır.” ifadelerini kullandı.

Koray Tekin, 10.10.2015 Zaman http://www.zaman.com.tr/ekonomi_bankaya-borcunu-odeyemeyen-1-milyon-52-bin-kisi-mahkemelik_2326612.html

8 Kasım 2015 Pazar

yarına adım atmak... 01/08 kasım'15 #filgunlugu

Ve seçim yapıldı.
Aylardır ülkeyi geren süreçte yeni bir aşamaya gelindi.
Halkımız iradesini ortaya koydu.
Bu irade, seçen/seçilen/seçilemeyen herkesin saygı ile karşılaması, kabul etmesi gereken bir sonuçtur.
Seçimi kazanan AKP’yi kutluyorum. Ülkemiz için hayırlı ve başarılı çalışmalar yapmalarını diliyorum.
Seçimin diğer kazananı OyveÖtesi’dir. Yurttaş girişimi olarak ülke çapında başlayan örgütlenme, önemli bir seçim deneyimi kazanmış ve rüştünü kanıtlamıştır.
Seçimin kaybedenleri Kılıçdaroğlu, Bahçeli Demirtaş/Yüksekdağ, Kamalak, Perinçek ve Destici’nin de,demokrasinin gereğini yaparak istifa yönteminin onurunu yaşamalarını diliyorum.
….

Fil Günlüğü’ne 26 Temmuz’da, ateşin ülkeyi yakmaya başladığı ilk günlerde başlamıştım; “Adı Fil Günlüğü bu yazıların. Fil’in hafızasına nazire, unutmayayım, unutulmasın bu yaşadıklarımız adına…” diye not düşmüştüm.
Seçim sonrası yeni dönemde “yazmalı mıyım” diye soruyorum kendime.
Kararsızım, ama karar verene dek yazacağım.
…..

Seçimlerin üzerinden bir hafta geçti.
“Seçmen ne mesaj verdi” sorusunun içimizi bayılttığı günlerdeyiz.
“Seçimde yine hile oldu”, “yok olmadı, halk seçeneksiz” tespitlerinin, “anketçilere de yuh olsun” eleştirilerinin yapıldığı günler.
Şu söylenmeli; “8 Haziran’da satranç tahtasının başına geçen Erdoğan maçı kazandı.”
Hepsi budur!.
…..

Seçimin kaybedenlerinin istifanın onurunu yaşamaya niyetleri yok sanırım. Bir tek BBP Genel Başkanı Mustafa Destici; “görevi bırakmaya hazırım” demiş. Aklıma 90’lı yıllarda, DSP nin her seçim yenilgisinin ardından istifa edip örgütün ısrarı (!) ile yeniden partinin başına geçen Bülent Ecevit’in istifa kurnazlığı geliyor nedense.
…..

Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı kitabını okudum bu ara.
Yeni bitti.
Ufuksuzluğun kısırlığına düşmüş olanlar için birebir.

Şu alıntı oradan; “İkinci Dünya Savaşı sırasında Hollywood’da oyuncu olan Ronald Reagan, Nazi toplama kamplarındaki kurbanları kurtarmada önemli rol oynadığından söz ediyordu. Film dünyasının içindeyken Reagan gördüğü bir film ile gerçeği birbirine karıştırmış olmalı. Seçim kampanyaları sırasında II. Dünya Savaşı’na ilişkin kahramanlık öyküleri anlatmayı hiç ihmal etmeyen Reagan, hepimizin gururunu okşamayı başarıyorduysa da anlattıkları, 9 yaşındayken izlediğimde beni de çok etkilemiş olan A Wing and a Prayer (Bir Kanat ve Bir Dua) isimli filmin senaryosuydu aslında. Reagan’ın halka verdiği demeçlerde bu türden daha bir çok öykü yer alıyordu. Siyasi, askeri, dini liderlerin ya da bilim adamlarının gerçeği kurgudan ayırt etmede zorlandıkları durumlarda, halka yönelik bir tehlike oluşturduklarını da kabul etmek gerek.” (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Carl Sagan, Çev. Miyase Göktepeli, TÜBİTAK, Ankara, 2010, 19. Bası, s. 140-141)

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız

31 Ekim 2015 Cumartesi

Sıfır Gümrükle İthalata Rağmen Et Fiyatları El Yakıyor

Et fiyatları tırmanışta, geçici çözümler sonuç vermiyor. Önce, et ithalatında gümrüklerin sıfırlanmasıyla atılan adımlar ve ardından Kurban Bayramı'na odaklanan et fiyatlarına ne ithalat çözüm oldu ne de bayram; durumdan üretici de tüketici de mutsuz.



Konuyu değerlendiren Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Av. Bülent Deniz, et fiyatının geçtiğimiz yıla kıyasladığında yaklaşık yüzde 80'e varan bir artış gösterdiğini belirtiyor. Bu da zaten temel besin için az olan et tüketimini daha da aşağı çekiyor. Etin bu fiyatı Türkiye'deki alım gücünün üzerinde diyen Deniz'e göre, tarım politikalarındaki geçici çözüm arayışları ve spekülasyonların durumda payı büyük:

'Geçmiş dönemlerde de hayvan ithalatından, işlenmiş et ithalatına birçok yöntem denendi. Oysa temel sebepler Türkiye'deki tarım ve hayvancılık politikasının olmaması, hayvancılığa verilen teşviklerin yetersizliği ve hayvan üreticinin maliyet hesabı yaparak bu işte devam etmeme tercihleri oluşturuyor. Üreticinin zararı piyasaya da yansıyor.'

Geçici olarak piyasayı sakinleştirmek adına hükümetin yöneldiği canlı hayvan ithalatının da fiyatlardaki yükselişi engellenemediğini vurgulayan Deniz, 'Geçtiğimiz aylarda Kurban Bayramı öncesinde kesilmiş karkas et ithalatına rağmen fiyatlar çok yüksek. Türkiye'de zaten düşük olan et tüketimi fiyatların da etkisiyle daha da azalıyor' dedi.

Uzmanların kırmızı etin protein içermesi ve temel besin maddesi olması nedeniyle 'sağlıklı beslenme' konusunda uyardığını da anımsatan Av. Bülent Deniz, 'Bu şartlarda gelecek kuşaklar için bu tüketim yetersizliği maalesef alarm anlamına geliyor. Tüketici fiyatı yüksek diyerek et tüketimiyle ilgili kısıtlamaya giderse, ülkenin uzun vadeli sağlık politikaları açısından sıkıntılar doğabilir. Evet, fiyatlar yüksek, ama özellikle gelişim aşamasındaki çocuğun günde 20 gr tüketmesi gerektiği de bir gerçek' dedi.

Et ve Süt Kurumu'nun 3.5 euroya ithal ettiği et, piyasada 25 lira civarlarında satılıyor.

Hükümetin, canlı hayvan ithalatı gibi, yeniden politika üretmesi gerektiğini belirten Deniz, 'Piyasayı sakinleştirici yönde çalışmaların acil olarak yapılması gerekiyor' çağrısı yaptı. Av. Deniz, Et ve Süt Kurumu'nun kilosu 3.5 euro fiyatla ithal ettiği karkas etin piyasada 25 liradan satıldığının anımsatılması üzerine de, ithal et fiyatı ve piyasadaki et fiyatı arasında uçurumun, etin tüketiciye ulaşıncaya kadar aradaki aracılar vasıtasıyla oluştuğunu vurguladı ve ekledi:

'Et konusunda nedenini anlamadığımız bir spekülasyon söz konusu. Et sektöründe bir elin parmağını geçmeyen bir takım sermaye grupları et fiyatlarını istedikleri gibi belirleme yönünde manüpülatif bir takım davranışlarda bulunuyor. Gıda konusunda hemen hemen her dönem farklı gıda ürünlerinde piyasaya hakim olan gruplar (mercimekse mercimek, pirinçse pirinç) manipülatif davranışları bilinen bir gerçek.'

'Tüketici güveninin azalması, kurun yükselmesi düzelirse, fiyat artışları da normale döner'

Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Av. Bülent Deniz, genel ekonomideki 12-13 aydır süren istikrarsız yönetim anlayışı dengesiz göstergeler, tüketici güveninin azalması, kurun yükselmesi gibi tüm verilerde bir düzelme yaşanırsa, et fiyatlarındaki artışın da normale döneceğini vurguladı ve şöyle devam etti:

'Et fiyatındaki artış, piyasadaki diğer gıda ürünleri ve tüketim kalemlerindeki artışlardan çok daha fazla. Evet, gıdada bizim tespit ettiğimiz tüketici birliği federasyon olarak tespit ettiğimiz mutfak enflasyonu yüzde 25 civarında, her ne kadar TÜİK yüzde 10- 11 civarında açıklasa da mutfaktaki yangın bize yüzde 25'lik bir enflasyonun olduğunu gösteriyor. Tüketici dernekleri olarak hükümetle iletişim kanallarımız son bir iki yıldır ne yazı ki tamamen kapandı. Ancak basın yoluyla onlara düşünce eleştiri ve çözüm önerilerimizi ifade etmek durumunda kalıyoruz.'

28.10.2015, haberler.com http://www.haberler.com/sifir-gumrukle-ithalata-ragmen-et-fiyatlari-el-7821377-haberi/

30 Ekim 2015 Cuma

Her vatandaşın dava açma hakkı var... HUKUKÇULAR UYARDI

Televizyonların TÜRKSAT'tan çıkarılması için 8 ay önce talimat verdiği ortaya çıkan Erdoğan'ın Başdanışmanı Mustafa Varank'ın skandal görüntülerine tepkiler dinmedi. Hukukçular ve akademisyenler, her Türkiye vatandaşının Varank ve TÜRKSAT hakkında dava açma hakkı olduğunu belirtti.

Bugün'ün haberine göre; Hukukçular ve akademisyenler Cumhurbaşkanı Danışmanı Mustafa Varank’ın "Ulaştırma Bakanı’na, bunların kanallarını kapatalım dedim" şeklindeki sözünün ‘hukuksuz talimat ve görevi kötüye kullanma’ suçu olduğunu belirterek, "Savcılar harekete geçmeli" uyarısı yaptı. Hukukçular, haber alma ve ifade özgürlüğü hakkı Anayasa ile koruma altına alınan her Türkiye vatandaşının Varank ve TÜRKSAT hakkında dava açma hakkı olduğunu söyledi. Ayrıca TÜRKSAT’ın televizyon yayıncılığı için tekel olduğunu belirten hukukçular, siyasi ve politik gerekçeler ile sözleşmenin feshedilemeyeceğini vurguladı.

HUKUKA AYKIRI TALİMAT OLMAZ
İdare Hukuku Profesörü Ethem Atay: Demokratik ülkelerde muhalif basının susturulması suçtur. Bu husus ahlaki, demokratik, hukuki değildir. Ceza hukuku açısından suç teşkil eder. Yetkisi ve görevi olmadan yetkisinin sınırlarını aşmak suretiyle hukuka aykırı bir şekilde emir ve talimat verilmektedir. Bu emirle basın hürriyeti bertaraf edilmek isteniyor. Anayasa ve ceza hukukunda kendilerine tanınmış olan görev ve yetkiyi kötüye kullanmak yer alır. Her bir Türk vatandaşının tazminat hakkı vardır. Doğumdan itibaren Anayasal haklar vardır ve engellenemez. Bireyin maddi manevi gelişimi önündeki engeller devlet tarafından kaldırılması gerekir. Engel koymak suçtur. Bireyi sağlıklı bilgi ve haber alma hakları elinden alınmış ve bu hak çiğnenmiştir. Herkes emri veren ve uygulayanlar hakkında dava açabilme hakları vardır.

MANEVİ ZARAR VAR
Avukat Salim Özdemir: Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinde bir kamu görevlisinin görevini kötüye kullanması durumunda, vatandaşların da başvurusuyla soruşturma açılabilir. Herkesin şikayet etme hakkı var. Direkt savcı görevi kullanmaktan dava açamıyor. İzin verildikten sonra asliye cezalardan birine dava açılır. Eğer kanunsuz emir ve görevi kötüye kullanma suçları işlenmiş ise cezası 6 aydan başlıyor 2 yıla kadar hapis öngörüyor. Bir savcı bu konuyu araştırdığı zaman, Mustafa Varank’ın yayınlanan bu videosunu delil olarak kullanabilir. Cezada her türlü şey delil sayılıyor. Yeter ki kanuna aykırı olmasın. Kendisi de bunu itiraf edip, savunuyor. Vatandaş maddi veya manevi zarar gördüğünü ispat ederse, zarara uğradığını söylerse, manevi tazminat davası açabilir. Vatandaşın üzülmesi bile manevi tazminat davasına yeterli olabilir. Psikolojik yaşamınızda bir kayıp olmuş ise üzülmüşseniz manevi zarara uğramış olursunuz.

MÜEBBET HAPİSLE YARGILANIR
Ceza Avukatı Melik Bayat: Hukuksuz talimatla Anayasa'daki, 'Basın özgürdür, sansür edilemez' hükmü açıkça çiğneniyor. Anayasal suçun karşılığı doğrudan müebbet hapis cezasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Mustafa Varank’ın aynı zamanda TÜRKSAT’ta görevli olması nedeniyle görevi kötüye kullanma suçu da oluşuyor. Bunun karşılığı da TCK’nın 257. maddesine göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Varank’ın işlediği bir diğer suç ise TCK’nın 122. madde-sinde belirtilen nefret ve ayrımcılık suçudur. Çünkü kendisi açıkça, ‘görüş-lerimize ters yayınlar yapıyorlar kapatalım gitsin’ ifadesini kullanarak diğer görüşlere hayat hakkı tanımıyor. Bunun karşılığı da 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Burada Anayasa hükmü çiğnenerek basın ve düşünce soykırımı yapılıyor. En iyi örneği de Hitler'in propaganda bakanı Gobels’tir. Ayrıca aynı şeyleri yayın kuruluşlarına yönelik soruşturmayı yürüten savcı için de söyleyebiliriz. Zira savcı fonksiyon gaspı yaparak mahkeme yerine bu adımları gerçekleştirmiştir. Kimse anayasa ve yasalardan almadığı yetkiyi kullanamaz.

SÖZLERİ SUÇUN KANITIDIR
Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Mehmet Bülent Deniz: Her vatandaş Mustafa Varank hakkında suç duyurusunda bulunabilir. Çünkü söylediği sözler suç işlediğinin açık kanıtıdır. Bunun cezası hukukta bellidir. Haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesi ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden biridir. Yine Türk Ceza Yasası’nın 124. maddesi, haberleşmeyi engelleyenler için 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörmektedir.

BİRÇOK HUKUKA AYKIRI
Bilgi Üniversitesi Prof. Turgut Turhanlı: Haber alma özgürlüğü açısından, tüketiciyi koruma cephesi var. Hizmetten yararlanılıyor. Bu hizmet satın alınırken belli paket alınıyor. O pakete dahil kanallarının neler olduğu bilinerek alınıyor. Tüketici Koruma Hukuku bakımından bir hak meselesidir. Konunun bir de özgürlük cephesi var. Haber alma-verme kapsamında bir hizmet. Anayasa ve Türkiye’nin tarafı olduğu İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile BM’nin Medeni Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. ve 20. maddesi kapsamında haber alma-verme özgürlüğü vardır. Bu hak bu kapsama giriyor. Kamu hukuku ve özel hukuk bakımından ve tüketici koruma hukuku bakımından dava konuları düşünülebilir. Ayrıca politik bir tarafı da var. Her vatandaşın, haber alma ve Tüketici Koruma Hukuku bakımından dava açma hakkı vardır.

KAMU DAVASI AÇILMALIDIR
Ankara Barosu eski Başkanı Vedat Ahsen Coşar: Kamu yöneticileri hukuka ve kanuna aykırı talimat veremezler. Tevrat’ta ‘Kral yoktu, herkes her istediğini yapıyordu’ diye bir cümle var. Kraldan kasıt kanun yoktu denilmek isteniyor. Hukuk yoktu diye herkes istediğini yapıyordu. Türkiye’de de durum bu. Hiçbir kamu görevlisi böyle bir emri veremez. Bu emri veren de alan da görevi kötüye kullanma suçu işlemiştir. Savcıların harekete geçip yasaya ve hukuka aykırı iş ve işlem yaptırıldığı için kamu davası açması lazım. Bundan etkilenen kurumların da tazminat davası açma hakkı doğar. Vatandaşların da bu kararı alan kamu yöneticileri hakkında dava açma hakları vardır.

"SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ"
BUGÜN TV ve Kanaltürk’ü uydudan çıkarmaya hazırlanan TÜRKSAT hakkında suç duyurusunda bulunan avukat Murat Bakan, Mustafa Varank hakkında da 3 ayrı suçlamayla suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.

CHP İzmir 1. Bölge Milletvekili Adayı Avukat Murat Bakan, BUGÜN TV ve Kanaltürk’ün TÜRKSAT’tan çıkarılmasına yönelik sözleriyle skandala imza atan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve TÜRKSAT Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Varank hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Bakan, "Soruşturma sonucunda Varank hakkında, 'haberleşmenin engellenmesi', ‘yargı görevini yapan bilirkişi veya tanığı etkilemeye teşebbüs' ve ‘görevi kötüye kullanma' suçlarından 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açılabilir" dedi.

SAVCI DA SUÇ İŞLEDİ
Geçtiğimiz günlerde aralarında BUGÜN TV ve Kanaltürk’ün de bulunduğu 7 kanalı platformdan çıkaran Digiturk, Tivibu ile uydudan çıkarmaya hazırlanan TÜRKSAT hakkında "haberleşmeyi engellemek", bu kanalların karartılmasını isteyen Ankara Cumhuriyet Savcısı hakkında da, "hakim yerine geçerek karar aldığı", "görevi kötüye kullanma" iddialarıyla suç duyurusunda bulunan Bakan şunları söyledi:

"Bunun kumpas olduğunu biliyorduk. Buna ilişkin Cumhuriyet savcısına şikayet dilekçemizi yazarken bunu iletmiştik. Bu talimatın bir yerden geldiğini, buna yönelik endişemiz olduğunu, birinin bir düğmeye bastığını, her şeyin bir anda harekete geçtiğini, savcının yazı gönderdiğini, dijital platformların bu yazıyı bekler gibi aniden 7 kanalı platformdan kaldırdığını ifade ettik. Ne ifade ettiysek bunların ne kadar doğru olduğu belgelenmiş oldu.”

PERVASIZ HUKUK TANIMAZ
Ne kadar pervasız, umursamaz, hukuk tanımaz olduklarının Varank’ın yayın öncesi söyledikleri sözlerle açık açık ortaya çıktığını ifade eden avukat Bakan, şöyle konuştu:

"Bunun hazırlığı yapılmış, planlanmış ve hayata geçirilmiş. Aslında savcılığa suç duyurusunda bulunulması gereken kişi savcı değil, Mustafa Varank’mış. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Başdanışmanı yapıyor bunu. Cumhurbaşkanı'nın da ne kadar tarafgir olduğunu gösteriyor bu." 

3 AYRI SUÇ UNSURU VAR
Bu işin peşini bırakmayacaklarını söyleyen Murat Bakan, Varank hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirterek şöyle devam etti: “TCK madde 124/3’e göre 'haberleşmenin engellenmesi' suçunun 5 yıla kadar, TCK madde 277’ye göre 'yargı görevi yapanı bilirkişi veya tanığı etkilemeye teşebbüs' suçunun 4 yıla kadar, TCK madde 257’ye göre 'görevi kötüye kullanma' suçunun 3 yıla kadar hapis cezası var. Ortaya çıksın, savcılık soruştursun. Nasıl olmuş bu süreç, nasıl talimat verilmiş, yapılan görüşmeler, telefon kayıtları incelensin.”

27.10.2015, Hukuki Haber http://www.hukukihaber.net/gundem/her-vatandasin-dava-acma-hakki-var-hukukcular-uyardi-h65565.html

"Etin Fiyatı Türkiye’deki Alım Gücünün Üzerinde"

Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Av. Bülent Deniz, et fiyatlarını frenlemek için uygulanan, sıfır gümrüklü ithalat gibi "geçici çözümler"in sonuç vermediğine dikkat çekerek, gelişmelerden üretici ve tüketicinin "mutsuz" olduğunu vurguladı.

Av. Deniz, et fiyatının geçtiğimiz yıla göre "yaklaşık yüzde 80"e varan bir artış gösterdiğine işaret ederek, "Bu da zaten temel besin için az olan et tüketimini daha da aşağı çekiyor. Etin mevcut fiyatı Türkiye’deki alım gücünün üzerinde" dedi. Deniz’e göre, tarım politikalarındaki geçici çözüm arayışları ve spekülasyonların durumda payı büyük:

“Geçmiş dönemlerde de hayvan ithalatından, işlenmiş et ithalatına birçok yöntem denendi. Oysa, temel sebepler Türkiye’deki tarım ve hayvancılık politikasının olmaması, hayvancılığa verilen teşviklerin yetersizliği ve hayvan üreticinin maliyet hesabı yaparak bu işte devam etmeme tercihleri oluşturuyor. Üreticinin zararı piyasaya da yansıyor.”

Geçici olarak piyasayı sakinleştirmek adına hükümetin yöneldiği canlı hayvan ithalatının da fiyatlardaki yükselişi engellenemediğini vurgulayan Deniz, “Geçtiğimiz aylarda Kurban Bayramı öncesinde kesilmiş karkas et ithalatına rağmen fiyatlar çok yüksek. Türkiye’de zaten düşük olan et tüketimi fiyatların da etkisiyle daha da azalıyor” dedi.

Uzmanların kırmızı etin protein içermesi ve temel besin maddesi olması nedeniyle “sağlıklı beslenme” konusunda uyardığını da anımsatan Av. Bülent Deniz, “Bu şartlarda gelecek kuşaklar için bu tüketim yetersizliği maalesef alarm anlamına geliyor. Tüketici fiyatı yüksek diyerek et tüketimiyle ilgili kısıtlamaya giderse, ülkenin uzun vadeli sağlık politikaları açısından sıkıntılar doğabilir. Evet, fiyatlar yüksek, ama özellikle gelişim aşamasındaki çocuğun günde 20 gr tüketmesi gerektiği de bir gerçek” dedi.

Et ve Süt Kurumu’nun 3.5 euroya ithal ettiği et, piyasada 25 lira civarlarında satılıyor. Hükümetin, canlı hayvan ithalatı gibi, yeniden politika üretmesi gerektiğini belirten Deniz, “Piyasayı sakinleştirici yönde çalışmaların acil olarak yapılması gerekiyor” çağrısı yaptı. Av. Deniz, Et ve Süt Kurumu’nun kilosu 3.5 euro fiyatla ithal ettiği karkas etin piyasada 25 liradan satıldığının anımsatılması üzerine de, ithal et fiyatı ve piyasadaki et fiyatı arasında uçurumun, etin tüketiciye ulaşıncaya kadar aradaki aracılar vasıtasıyla oluştuğunu vurguladı ve ekledi:

“Et konusunda nedenini anlamadığımız bir spekülasyon söz konusu. Et sektöründe bir elin parmağını geçmeyen bir takım sermaye grupları et fiyatlarını istedikleri gibi belirleme yönünde manüpülatif bir takım davranışlarda bulunuyor. Gıda konusunda hemen hemen her dönem farklı gıda ürünlerinde piyasaya hakim olan gruplar (mercimekse mercimek, pirinçse pirinç) manipülatif davranışları bilinen bir gerçek.”

“Tüketici güveninin azalması, kurun yükselmesi düzelirse, fiyat artışları da normale döner”

Av. Bülent Deniz, genel ekonomideki 12-13 aydır süren istikrarsız yönetim anlayışı dengesiz göstergeler, tüketici güveninin azalması, kurun yükselmesi gibi tüm verilerde bir düzelme yaşanırsa, et fiyatlarındaki artışın da normale döneceğini vurguladı ve şöyle devam etti:

“Et fiyatındaki artış, piyasadaki diğer gıda ürünleri ve tüketim kalemlerindeki artışlardan çok daha fazla. Evet, gıdada bizim tespit ettiğimiz tüketici birliği federasyon olarak tespit ettiğimiz mutfak enflasyonu yüzde 25 civarında, her ne kadar TÜİK yüzde 10- 11 civarında açıklasa da mutfaktaki yangın bize yüzde 25’lik bir enflasyonun olduğunu gösteriyor. Tüketici dernekleri olarak hükümetle iletişim kanallarımız son bir iki yıldır ne yazı ki tamamen kapandı. Ancak basın yoluyla onlara düşünce eleştiri ve çözüm önerilerimizi ifade etmek durumunda kalıyoruz.”

İstanbul'da karkas et fiyatları dana 25 lira, düve 24 lira, kuzu 23 lira ve inek 22 lira düzeyinde bulunuyor. Kasap ve marketlerde kıymanın fiyatı 34-36 lirayı, kuşbaşının fiyatı da 44-46 lirayı buluyor.

28.10.2015, DHA http://www.dha.com.tr/etin-fiyati-turkiyedeki-alim-gucunun-uzerinde_1058837.html

basın özgürlüğü, aslında kimin özgürlüğü 24/29 ekim'15 #filgunlugu

Ağrı’da, HDP’nin seçim bildirgesinin yer aldığı broşürlerin toplatılmasına karar vermiş mahkeme.
Seçime giren bir partinin kazanması durumunda yapacaklarının yer aldığı broşürün toplatılması ancak “ileri” demokraside olanaklı!
Yahu muhteremler, seçime giren partinin vaadlerini yargı marifetiyle değerlendirmek niye? Onu sandıkta halk yapar…
…..

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal CHP’ye üye oluyormuş.

Herkesin dilediği partiye üye olmak ve siyaset yapması en doğal hakkıdır.
Ancak onbinlerce üyesi bulunan bir meslek odasının başında olan bir kişi sadece parti üyesi olarak kalmayıp partiyi temsil makamında siyaset yapacaksa; bu doğal hakkını kullanmadan önce, temsil ettiği makamdan ayrılması da, en az onun kadar doğal bir zorunluluktur.
…..

Murat Belge ile röportaj; “Daha önce bizim desteklediğimiz, doğru işler yapan adam uydurma bir Tayyip Erdoğan’mış. … Ben de doğrusu kendimi kandırılmış hissediyorum.”

“Kandırıldım” demek bulaşıcı.
Bir kere de “kandırıldık” diyeceğimize, “yanılmışız” diyebilsek…
…..

Koza-İpek Holdinge kayyum rezaleti.
Kayyumların ilk işi medya kuruluşları; Kanaltürk, Bugün TV., Bugün ve Millet gazetelerine elkoymak oldu. Genel yayın müdürleri görevden alındı ve bir dizi saçmalık.

Anayasa’nın 28. maddesi ile başlayan “Basın Hürriyeti” bölümü.
Hele orada 30. madde var ki, medya kuruluşlarına suç aleti olduğu gerekçesiyle “zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz” diyor.
Bu madde anımsatıldığında gelen yanıt hazır; “mülkiyete elkoymadık, medyaları kapatmadık.”
Bu yanıta verilecek tek tepki, “hadi ordan” demekten öte değil.

Sosyal medya “kayyum olayı”na yoğun tepki verdi.
AKP tabanı, sevenleri, taraftarları hariç, geçmişte cemaat nedeniyle mağdur olduğunu düşünen kesimler de dahil hemen herkes, bu yapılanın diktatöryal bir uygulama olduğu konusunda mutabık.

Ve yurtdışı.
ABD’den AB’ye dışarısı bu konuda tepki verdi.
Yabancı basın bu rezaleti büyük gördü.
Verdiğimiz fotoğraf maalesef bu.
…..

Anayasal güvence altındaki medya özgürlüğü ilk bakışta basın kuruluşları ve çalışanlarının özgürlüğü gibi görünse de, aslında yurttaşın temel hak ve özgürlüğüdür.

#filgunlugu
Bütünü için tıklayınız