23 Ekim 2009 Cuma

"Sahi, Bir Yıl Geçmiş..."



Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz, aylık dergi Bizim Market'de, ekonomik gelişmeleri değerlendiriyor...

İşte 2009/Ekim sayısında yer alan makalesi:


"Sahi, Bir Yıl Geçmiş..."

Geçtiğimiz sonbaharda başladı küresel ekonomik kriz.
Haber vere vere gelen küresel kriz nedeniyle bir yıldır tüm dünya, bu “yeni durum”u anlamaya, çözmeye çalışıyor.

Şirket iflâsları, işsizlik, giderek ülke iflâsları noktasına kadar getirdi küresel ekonomiyi. Kimilerince insanlık tarihin tanık olduğu en büyük ekonomik deprem, kimilerince küresel ekonominin mimarisinin yeniden tasarlanması süreci olarak algılanan bu deprem sona erdi mi?
Şimdilerde herkesi sorduğu temel soru bu.

Bu sorunun yanıtını doğru bilenler, özellikle perakende sektörünün aktörleri, önümüzdeki dönemdeki tercihleri nedeniyle rakiplerinden bir, belki de birkaç adım öne çıkacak.
Ama bütün mesele, sorunun yanıtını doğru verebilmekte.

Birkaç ay öncesine giderek, sorunun yanıtını kendimizce aramaya çalışalım.
Nisan ayından itibaren tüm ekonomik göstergelerde hissedilir iyileşmeler başladı. Göstergelerdeki “tepetaklak düşüş”, yerini “düşüş”e bıraktı.

Eh şimdi, “düşüş devam ediyorsa, iyileşme bunun neresinde” diye sormamız hayli yerinde.
Bu sorunun yanıtını ileriki satırlara bırakarak, Nisan ayında başlayan bu gelişme üzerine olan-bitene bakalım:
Başta ABD Başkanı Obama olmak üzere IMF., OECD, Dünya Bankası, FED gibi ekonominin baş aktörlerinden gelen açıklamalar dünyayı rahatlatmışa benziyor. Hatta “krizi bilen adam” olarak anılan Nouriel Roubini’den bile, iyimser açıklamalar gelmeye başladı. “Kriz bitti, dibi gördük, düşüş yavaşladı” tarzında bize yansıyan bu açıklamaların, moralleri yükselttiği bir gerçek…

Ama bizim dikkatimizi çeken bir nokta var; bu açıklama sahiplerinin ifadelerindeki temkinli iyimserlik. Dahası başta Roubini olmak üzere, bir gün basına yansıyan iyimser açıklamaların tekzip edilircesine, ertesi gün aynı ağızlardan “kriz daha geçmedi” söylemleri…
Bakıldığında, bizim medyamıza yansıyan bu iyimser/kötümser açıklamaların aslında, haberi yapan gazetecinin meşrebine, beklentisine göre çevirisinin yapılarak haberleştirildiği gibi vahim bir durum söz konusu.

Ekonominin baş aktörlerinin ağzından çıkacak her sözün borsaları uçuracağı veya yere çakacağı gerçeği nedeniyle bu konumdakilerin söylemlerinin her zaman temkinli olması, satır aralarının dikkatli okunması gerekiyor. Bu durumda da, bu açıklamaların ülkemiz insanına servis yapılması noktasında, servis yapanın kişisel tercihleri bizi de, ülke ekonomisini de olumsuz etkileyebilecek niteliktedir.

Dünyanın Sonu mu Geliyor?
Biz, küresel depremi kötümser yorumlayanlar grubundayız.
Yaşanan, sıradan veya sıradan olmayan bir ekonomik kriz olmak yerine, insanlık tarihinin yazının keşfi, Fransız İhtilâli ve benzeri önemli kırılma noktalarından biri niteliğinde.
Yüzyıllardır süregelen kapitalist ekonomik model yerine, insanlık bu deprem sonrasında dünyanın ekonomik düzenini, ekonomik ilişkilerini yeniden biçimlendirmek, tasarlamak ve açıkçası küresel ekonominin mimarisinin yeniden kurgulamak zorunda.
Bu sürecin bir-iki hatta on yıl sürmesini beklemek de, mümkün değil. Tarihin önemli kırılma noktalarına baktığımızda, sürecin 50-100 yıllık dönemlere yayıldığını görüyoruz. Eğer bizim bu iç karartıcı öngörümüz doğru ise, şimdilerde dünya coğrafyasını paylaşan insanlık önemli bir olaya tanıklık ediyor. Ama tanık oldukları bu olayın sonuçlarını bizler değil, torunlarımızın görmesi kuvvetle muhtemel…

Zor Dönemlerin İnsanı Olmak…
Peki biz ne yapacağız?
Öyle ya da böyle, kriz ortamında yaşamak, kazanmak ve gelişmek, en azından mevcudumuzu korumak zorundayız.
Ama bunun için küresel krize ilişkin öngörülerimizin yanında, ülkemize ilişkin öngörülerimizin de olması gerekiyor.

2010-2012 dönemine ilişkin Orta Vadeli Ekonomik Plan geçtiğimiz günlerde açıklandı. Bir kısmı iyiniyetli öngörülerin yanında, açıkçası siyasi iktidarın dahi önümüzdeki iki yıllık döneme ilişkin beklentileri olumlu görünmüyor.
Nitekim geçtiğimiz günlerde yapılan elektrik zammı, bu kışın zorlu geçeceğinin habercisi sanki.
Tüm mal ve hizmet üretiminin temel girdisi olan enerjiye yapılan ve daha da yapılması kuvvetle muhtemel bu zam, maliyetlerin artması, dolayısıyla tüketiciye ulaşan mal ve hizmet bedellerinin artışı anlamına geliyor.

İşte bu noktada öngörü yeteneğimizi kullanmak gerekiyor:
İlk ve olmasını tercih edeceğimiz seçenek, mal ve hizmet bedellerinin artmış olmasına rağmen ekonomi yönetiminin halkın ekonomik seviyesinin düşmesini, en azından mevcut konumunu korumasını sağlayacak önlemleri alması. Ancak bütçede son dönemde oluşan yüzde 800 lük açık karşısında, bu seçeneğin gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Hazine kendi cebindeki deliği kapatmanın telaşında iken, toplumun alım gücünün mevcut seviyede kalması için önlem alabilmesi, kaynak aktarması, uzaktan da öte bir olasılık..

Diğer ve ne yazık ki, gerçekleşme olasılığı yüksek senaryoda ise, zaten bir yıldır yaşanan ekonomik kriz nedeniyle alım gücü zayıflayan ve hatta işsizlik olgusu karşısında alım gücünün sıfır noktasında bulunan toplumun büyük kesimi için satın alma eğiliminde azalma söz konusu olacaktır. Bu da, daha derin bir resesyon veya en azından mevcut resesyondan çıkış olasılığımızın orta vadede dahi gerçekleşmeyeceği anlamına geliyor.

Küçülme, Büyük Olasılık
Yani, tüketici satın alırken daha cimri olacak, zorunluluk dışındaki harcamalarında kesinti yapacak, belki de zorunlu harcama eğilimine dahi kısıt getirecektir.
Bu da reel sektör için kırmızı alarm anlamına geliyor. Talep azlığı üretimi yavaşlatacak, üretimin azalması kapanan işyerleri ve işsizliğin artmasına, yani satın alamayan toplum halinde dönüşmemize yol açacaktır.

Şimdilerde ekranlarda sıkça gördüğümüz “al-ver, ekonomi canlansın” reklâmlarının çıkış noktası da, yukarıda dile getirmeye çalıştığımız kötü senaryo…

Sorumuzu yeniden soralım; “peki, biz ne yapacağız?”
Aynı gemideyiz.
Ülke olarak üreteni-satanı-tüketeni ile aynı gemide olduğumuz gerçekliğini, önümüzdeki dönemde deniz feneri olarak kabul edecek ve tüm projeksiyonlarımızı buna göre yapacağız.
Yani az geriye gidecek, 2001 krizinde kendisini aynı gemide kabul etmeyenlerin uğramış oldukları trajik sonu hatırlayacağız.
Kriz zamanında “ne koparırsam kârdır” anlayışıyla hareket edip üretiminin kalitesinden ödün verenlerin, acımasız vade farklarıyla sektörde boy gösterenlerin, üretiminin tüketici için vazgeçilmez olduğu yanılgısına düşüp istediği gibi at oynatanların, satış sonrasında bayisini, tüketicisini unutanların bugün gelmiş oldukları noktayı görüp, şimdilerde bu olumsuz yaklaşımdan uzak durarak, işe başlayacağız.

Panik ve endişe ile çok da gerekli olmadığı durumlarda küçülmeyi tercih etmeyeceğiz. Alacağımız küçülme kararlarının, hanelerdeki işsizliğe katkı yapacağını ve hanelerde yaşayanlar arasında yayılacak işsizliğin, işyerimizde ürettiğimiz-sattığımız mal ve hizmetlerin daha az satın alınması sonucunu doğuracağı gerçekliğini unutmayacağız.
Küçülmek yerine, akılcı tasarruf önlemleri ile zor zamanların aktörleri olduğumuzu ortaya koyacağız.

Ve hep birlikte, kriz zamanlarının “kötü adamları”nı hatıra defterimize kaydedip zamanı geldiğinde bu defteri okumaya başlayacağız.

Durum budur efendim…

Hastalanmadan Haklarınızı Bilin

1 Ağustos 1998 tarihinde yayınlanan Hasta Hakları Yönetmeliği ile hasta ve hasta yakınlarının; sağlık hizmetinden faydalanma, tıbbi bakım hakkı, eşitlik içinde sağlık hizmetine ulaşma, bilgi isteme, sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme, personeli tanıma, seçme ve değiştirme, bilgi alma hakkı, mahremiyet ve özel yaşama saygı, tıbbi kayıtların saklanması, onay, güvenlik, dini vecibeleri yerine getirme, insani değerlere saygı gösterilmesi, ziyaretçi kabul etme, refakatçi bulundurma, müracaat, şikayet ve dava hakkı, sürekli hizmet hakkı bulunduğu kabul edilmiştir.

Hasta ve hasta yakınlarının yukarıda sayılan haklarının ihlâllerinin giderilmesi ve ihlâli gerçekleştirenler için yaptırım uygulanmasına karar vermek üzere il merkezlerinde bütün kamu hastaneleri, ilçe merkezlerinde de 100 yatak üzerindeki hastanelerde Hasta Hakları Kurulları oluşturulmuştur.

Ülkemizde halen 800 civarında Hasta Hakları Kurulu faaliyette bulunmaktadır. Hasta Hakları Kurullarına gelen başvuru sayıları şu şekildedir:
Yıl Görüşülen Başvuru Yerinde Çözülen Başvuru Toplam
2007 12.789 65.844 78.633
2008 14.098 73.464 87.562
*Görüşülen Başvuru : Hasta Hakları Kurullarına yapılan yazılı başvuru
*Yerinde Çözülen Başvuru : Sözlü yapılan ve olay anında çözümlenen başvuru

2009 yılına ilişkin dönemsel raporlama henüz yapılmamıştır. Ancak 2009 yılı için toplam başvuru sayısının 100.000 civarında olması beklenmektedir.

2008 yılında Hasta Hakları Kurullarına gelen 87.562 başvurunun yüzde 54’ünde hasta hakları ihlâli olmadığına, yüzde 18’inde ihlâl olduğuna karar verilmiştir.

Hasta hakkı ihlâlinin olduğuna ilişkin verilen kararlarda ihlâlin yüzde 59’unun sağlık personelinden, yüzde 23’ünün sistemin işleyişinden kaynaklandığı, yüzde 13’ünün teknik (tıbbi) konu, yüzde 5’inin adli konu olduğu tespit edilmiştir.

Yapılan araştırmalarda, çok sayıda Hasta Hakları Kurulunun faaliyete geçirilmediği, faal durumda olanların da kurul üyelerindeki eksiklerinin tamamlanmadığı gözlenmiştir.

Hasta Hakları Kurullarına gelen başvuru sayısı da, ülke nüfusu ve sağlık sisteminin işleyişindeki aksaklık ve eksiklikler dikkate alındığında, oldukça yetersizdir. Konu ile ilgili Sağlık Bakanlığı ve illerdeki Hasta Hakları İl Koordinatörlüklerinin topluma yönelik yoğun bilgilendirme çalışmalarına rağmen, hasta ve hasta yakınlarının başvurularda beklenen şekilde istekli olmadığı görülmektedir.

Eski çağ hukuklarından bu yana korunmakta öncelikli haklar arasında ön sıralarda yer alan hasta ve hasta yakını haklarının korunması, gözetilmesi ve ihlâllerin giderilmesi için kamu otoritesinin daha etkin çalışma yapması, öte yandan hasta ve hasta yakınlarının da, haklarının korunması ve uğradıkları ihlâllerin giderilmesi için oluşturulan ücretsiz hak arama mekanizmalarını harekete geçirmeleri ve haklarını aramakta ısrarlı olmaları gerekmektedir.

Av. M. Bülent Deniz
Onursal Başkan

http://www.tuketiciler.org/


21 Ekim 2009 Çarşamba

"Elektrik Sayaçlarında Haksız Uygulama..."


Elektrik Dağıtım Şirketleri görevlileri, bugünlerde haberiniz olmadan evinize veya işyerinize gelip çalışır durumdaki sayacını sökmüş ve yerine son model bir dijital sayaç takmış olabilir.

Her gün sayacınızın yerinde durup durmadığını kontrol etmek gibi sıra dışı bir alışkanlığınız yok ise, çalışır durumdaki sayacınızın sökülüp yerine yenisinin takıldığını, ancak faturanızdaki 80 TL. lık fazlalığı görünce fark edebilirsiniz.

Bu haksız uygulama Tüketiciler Birliği tarafından yapılan bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

Ardından Kanal 24 de yayınlanan ve usta gazeteci Selçuk Geçer tarafından hazırlanıp sunulan "24 Ekonomi" programına konuk olan Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz, bu haksız uygulama için tüketicilerin haklarını nasıl arayacakları konusunda bilgi verdi.

Canlı yayına telefonla bağlanan BEDAŞ Genel Müdürü Abdullah Atalay, sayaç değişimini tüketiciye haber vererek yaptıklarını anlatarak uygulamayı savundu.

Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz ve BEDAŞ Genel Müdürü Abdullah Atalay canlı yayında, bir kez daha karşı karşıya...

21 Ekim 2009, Çarşamba
Saat: 16:20
Kanal 24, "24 Ekonomi"

11 Ekim 2009 Pazar

Hani Dünya Bankaları Tek Rakibimizdi!

Piyasaya kredi vermeyen ve kendilerini 'biz sağlamız, dünya bankalarına rakibiz' diye savunan finans sektörüne dünyadan kötü haber

Global Finans Dergisi 2009 yılı Dünyanın En İyi Bankaları'nı belirledi. Seçilen 2009'da Dünyanın En İyi Bankaları listesi: En iyi Özel Banka Credit Suisse Zürih, İsviçre, En İyi Kurumsal Banka JP Morgan Chase NY, ABD, En İyi Ticaret Finansmanı Bankası BNP Paribas Paris, Fransa, En İyi Tüketici Bankası HSBC Londra, İngiltere, En İyi Gelişmekte Olan Pazarlar Bankası Standard Chartered Bank Londra, İngiltere. Avrupa kategorisinde de Türkiye'yi temsilen Akbank ödüle layık görüldü. Öte yandan Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, 1-8 Ekim arasında başka banka kartlarının farklı ATM'lerde kullanılması kapsamında yapılan nakit işlem adedinde yüzde 36,3'lük, nakit ciroda ise yüzde 12,4'lük artış gerçekleşti.
Tasarruftan Bedel Alıyorlar
BKM Genel Müdürü Sertaç Özinal, bankaların, müşterilerine uygulayacakları hizmet ücretini serbest piyasa ekonomisi gereği kendilerinin belirlediğini vurgulayarak, 'Bankaların bu alandaki ek yatırımının maliyeti yaklaşık 300 milyon dolar civarında. ATM yatırımı ATM olmayan yerlerde yapılacak. Dolayısıyla 300 milyon dolarlık tasarrufun esas kaynağı bu... Yani verimlilikten kaynaklanan bir tasarruf söz konusu'

Ticari Banka Anlayışı Ölmek Üzere!
Ülkemizdeki bankaların uyumlu çalışmadıklarını belirten Tüketici Birliği Onursal Başkanı Av. Bülent Deniz, 'Bu krizde sanayi ülkesi olan Türkiye'ye kapısını kapatan finans sektörü değil dünya ile rakiplerine de rakip olamaz. Bu süreçte bankalarımız maalesef sanayiden kestiği krediyi bireysele çevirdi. Resmen Türkiye'de ticari bankacılık anlayışı ölüyor. Ne rekabeti? Yatırım ve sanayi yalnız bırakıldı' dedi.

http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/?i=215911

6 Ekim 2009 Salı

Sizin İçin Yazıyor

Türkiye’de tüketici bilincinin oluşmasında ve gelişmesinde en büyük emek harcayanlardan birisi O.

Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz
, artık sizin için yazıyor. Deniz Bizim Market'de okurlarıyla buluşuyor.

"Perakende, Pazarlama ve Ekonomi" sloganıyla yayın hayatının yedinci yılına giren Bizim Market, sektörel yayıncılık konusundaki istikrarlı ve sürdürülebilir yayıncılık anlayışı ile okurlarına ulaşıyor.

Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz, çoğumuz için anlaşılmaz ve zor olan ekonomideki gelişmelerin insan üzerindeki izdüşümlerini, izleyicilerinin yakından bildiği yalın, kolay ve mizah tadında üslubu ile her ay Bizim Market okurları ile paylaşıyor.

http://www.barometre.com.tr/NewsRead.asp?Nid=11530

2 Ekim 2009 Cuma

"Deniz, Bizim Market'de..."


Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz, Bizim Market'de...


"Perakende, Pazarlama ve Ekonomi" sloganıyla yayın hayatının yedinci yılına giren Bizim Market, sektörel yayıncılık konusundaki istikrarlı ve sürdürülebilir yayıncılık anlayışı ile okurlarına ulaşıyor.


Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı ve Tüketici Hakları Uzmanı Av. M. Bülent Deniz, çoğumuz için anlaşılmaz ve zor olan ekonomideki gelişmelerin insan üzerindeki izdüşümlerini, izleyicilerinin yakından bildiği yalın, kolay ve mizah tadında üslubu ile her ay Bizim Market okurları ile paylaşıyor.