Televizyonlarda reklamlar dönüyor; yetkililer arka arkaya açıklama yapıyor; her isteyenin krediye ulaştığını, bu süreçte yalnız bırakılmadığını dile getiriyor. Öncelikle şunu belirtmek lazım ki, özrü kabahatinden büyük bir durumla karşı karşıyayız.
Pandemi süreci içerisinde ekonomik olarak yaşanan ve yaşanacakların yeterince anlaşıldığı konusunda şüphelerim var. Bir ‘reklamları izlediniz’ havası içerisinde, yapılıp edilenden söz ediliyor ama, gerçek şu ki tek vaat edilen şey kredi.
Gerek reel sektör bazında, gerekse de bireysel anlamda, geliri kesilen insanların desteklenmesi yerine, borca batmış insanlara kredi havucu sunmak, bankacılık sisteminin de kendi rasyolarının bundan uzak olduğu gerçeğini görmemek ya bilgisizlik ya da aldatmacaya girer.
Öncelikle neden desteklenmeleri gerektiğini hatırlayalım. Çünkü insanlara ‘evde kal’ dedik. Aklı başında insanların da buna uyum gösterdiği, reel sektörün gıkını çıkarmadan sürece destek verdiği, bunun da sonuçta sağlıktaki başarıyı getirdiğini unutmamak gerekir. Ama siz, bir mücadele için evde kal dediğiniz insanlara, dünyadaki örneklerinde olduğu gibi yaşam maliyetlerini karşılayacak kaynağı aktarmazsanız, yeni bir sorun biriktirirsiniz.
Türkiye’de insanların zaten yeterince tasarruflarının olmadığını, reel sektörün tabir yerindeyse kılı kılına döndüğünü, hatta kazanılmamış paralar üzerinden vadelerle piyasanın kendi iç finansmanını sağladığını göz ardı edemezsiniz.
Peki hibe niteliğinde destekler verilmek yerine kredi olanaklarının sunulduğu söylendi de ne oldu? Reel sektörü temsil edenlerin söylediklerinin tersine, bu kredilere ulaşmak o kadar mümkün olmadı. Zira farklı sektörlerden aynı sesi duyuyorsak, ortada bir sorun var demektir.
Nitekim son olarak KOBİ’lere üretim yaptıran bir ilaç firmasının sahibi Ayşe Ünal, kimseye sesini duyuramadığı için sosyal medyasından ‘işte gerçekler’ diyerek yaşananları tek tek sıraladı ve sesine ses istedi. Anlattıkları, diğer iş insanlarının sohbet sırasında paylaştıklarıyla örtüşüyordu.
İşin reel sektör boyutu bu da, halkın ekonomisi farklı mı? Ne yazık ki hayır… Son olarak yoğun talep ve şikayetler üzerine bir açıklama yapan Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, kredi alamayan yurttaşların başvurularının yoğunlaştığını dile getirirken, bence açıklamasında kritik bir cümle kullandı.
Temel ihtiyaç desteği kapsamında 3 milyon 977 bin kişiye, 22 milyar 295 milyon TL’lık kredi verildiğine dair açıklamayı hatırlatan Federasyon Başkanı diyor ki: “Bakan Albayrak’ın açıklaması kamuoyunu bilgilendirmede önemli bir adım olmasına karşın eksiktir. Bu kredi için toplam başvuru sayısı ve başvurusu reddedilen kişi sayısının ne olduğunun da açıklanması gereklidir.”
Kaç kişinin başvurusunun, ne gerekçeyle reddedildiğini soruyor. Aslında bu tablo borca batık vatandaşın durumunu çok net ortaya koyacaktır. Ama bunun kişisel sır olduğu belirtilerek yok sayılan bir durumu var. Oysa istenen şahısların bireysel durumu değil, onlardan oluşan topluluğun genel durumuna dair istatistik. Yani kişisel bir sır söz konusu değil. Gelen başvurulardaki yakınmalar da çok dikkat çekici.
Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı’nın açıklamasında şu cümlelerle durum aktarılıyor: “…tüketicilerden gelen yakınmalarda; aradan haftalar geçmiş olmasına karşın kredi başvurusuna olumlu/olumsuz hiçbir yanıt verilmediği, krediyi kullanmak için kamuoyuna açıklanan koşulları taşıdığı halde başvurunun reddedildiği, reddedilme gerekçesinin tüketici ile paylaşılmadığı, koşulları taşımadığı halde birçok kişinin kredi başvurusunun olumlu sonuçlandığı, hatta aynı ailenin fertlerine ayrı ayrı kredi verildiği dile getirilmektedir…”
Sizce de cevaba muhtaç bir durum yok mu? Hatta 10 binlik başvurulara 3 bin TL, 25 bin TL’lik ticari kredilere 10 bin TL önerilen onlarca örneğin de olduğunu biliyoruz. Velhasıl kelam ortada bir sıkıntı olduğu belli. Bunun açıklamasının da yapılması gerekiyor. Hem reel sektör hem de vatandaş nezdinde aynı başlıklara dikkat çekiliyorsa, birinin da bunun izahatını yapması şart.
Elbette hepsi bir yana insanların yiyecek ekmek ya da ödeyecek fatura için krediye başvurmak zorunda kalmaları da ayrı bir utanç tablosu. Zira bu geleceğe yönelik olası gelirleri tüketmek ve bugünkü açmazı aşmak için, yarın ödeyemeyeceği veya ödemekte sıkıntı çekeceği borçların altına girmek, bütçelerin bir kez daha alt üst olma ihtimalini ortaya koymak demektir. Şüphesiz tahmin edeceğiniz gibi burada tek sıkıntıyı da borcu alan yaşamaz.
Ama siz insanları çaresiz bırakırsanız, onlar da ‘denize düşen yılana sarılır’ oynar. Peki burada bankalara kızmak gerekiyor mu? Bence dün için evet, ama bugün için hayır. Zira herkes bu krediler içinde büyük bir şüpheli alacak potansiyeli olduğunu görüyor. Kısacası ekonomi yönetimi kendi sağlamadığı desteği unutturmak için, zaten yakın geçmişte aşırı oranda zorladığı bankalara kredi pası atıp, onların da veremeyeceğini bilerek sorumluluktan kaçıyor.
Kredilendiremediklerimizi yaratırken daha önceki batıklara ister kredi alsınlar, isterse alamasınlar yeni sorunlar ekliyoruz. Sonuç mu? Yazık oluyor dolaylı vergilerle kazansın kazanmasın vergi vererek, aslında vergi rekortmeni olan bu insanlara…
20.05.2020, Çetin Ünsalan, Para Analiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder