28 Aralık 2013 Cumartesi

"Gıpraşma Laan.."


Adı Themis.
Oldukça güzel bir kadın.
Sütun gibi bacakları, boyu posu, bebek kıvamında yüz hatları..
Yaşını bilmiyoruz, ama yaşından genç gösterdiği muhakkak...
 
Geçtiğimiz hafta, tenhada bir yerde kıstırılıp toplu tecavüze uğramış.
 
 
Sorgusunda; gözlerinin bağlı olduğunu, bu nedenle kendisine tecavüz edenleri göremediğini söylemiş.
Anlatımına göre; kendisine bu kötülüğü yapanlar kendi aralarında sürekli bağırıp çağırıp kavga ediyorlar ve birisi kendisine tecavüz ederken, diğerleri birbirlerini çekiştirip duruyorlarmış.
 
Yapanları görmemiş, ama ona bu kötülüğü yapanları sesinden tanıyabilecek durumda.
Kendisi tecavüze direnirken, sürekli olarak "gıpraşma laaannnn" diye bağrarak, üzerine çullananları sesleinden teşhis edebileceğini söylüyor.
 
Şu anda yaşadığı toplu tecavüz travmasını atlatmaya çalışıyor.
Uzmanlar oldukça ağır bir travma geçirdiğini, uzun süre tedavi gerektiğini ve bu tedavinin de oldukça radikal olacağı kanısında.
 
Bir hafta süren tecavüzün ardından, bu işi yapmakta olan olanlar yorulup bir köşede dinlenirken, fırsatını bulup kaçmış zavallı Themis. Yanından hiç ayırmadığı, kılıcı, terazisi ve gözüne bağladığı bağını da alabilmiş.
 
Sığındığı kocası ile birlikte bu işi yapanların yakalanması için güvenlik güçlerine koşmuşlar. Oradan adliye, doktor muayenesi, raporlar derken, Themis şu anda hastanede, kocası da başında.
 
Olayı yapanlar araştırılıyor. yapanları gören çok kişi olmasına, hatta yapanların çok tanınan kimseler olmasına karşın hala yakalanan, yargılanan kimse yok.
Hep bir ağızdan "gıpraşma laannn" diye üzerine çullananların yakalanacağına ve yargılanacaklarına da inanmıyor Themis.

Zaten olayı soruşturmak için zorla razı edilen savcılardan biri kendisini ziyaret edip bir de nasihat etmiş: "yahu kocaman kadınsın, gıpraşıp işi zorlaştıracağına, tadını çıkarsaydın ya.."
 
Savcı Beyin bu nasihatı yaparken, yüzündeki tırnak izlerini de saklamaya çalışmasındaki komikliği düşünen Themis, Savcı Beyden önce gelen soruşturmacı polislerin yüzündeki yara-bereleri de anımsayıp acı acı gülmüş.. Televizyonda, yüzü yara bere içindeki Başbakanı izleyen kocasına dönüp elini tutmuş; "Zeus, ne olur hemen gidelim bu ülkeden."


dipnot: öyküdeki olayın geçtiği yerin neresi olduğu bilinmiyor diyorlar.
öteki dipnot: themis'in görevi; insanlar "adalet" sözcüğünü duyduklarında zihinlerinde beliren sembol olmakmış.
başka bir dipnot: themis'in şu anda nereye kaçtığı da bilinmiyor.
vallahi son not: "tecavüze uğrayacağınız kesinse, direnmeyin, tadını çıkarın" diyen amerikanın bilmem hangi şehrinin valisinin cep numarasını bilen var mı?

İstanbul 28 Aralık '13

19 Aralık 2013 Perşembe

O Bakan İstifa Etti...

Hakkında kara para aklama ve vergi kaçırma savı nedeniyle Savcılıkça soruşturma başlatılan bakan görevinden istifa etti.
 
Son iki günün fırtınası içinde beklediğimiz haber, "nihayet" dedirtecek haber bu olmalıydı.
Yazık ki, istifa eden Bakan; oğlu emrindeki polislerce gözaltına alınan İçişleri Bakanı Muammer Güler ya da diğer iki bakan değil..
 
Fransa Bütçe Bakanı Jerome Cahuzac hakkında başlatılan soruştuma üzerine, koltuğundan kalktı. Tıpkı beğenmediğimiz İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman gibi, daha bir kaç gün önce Danimarka Kalkınma Bakanı Christian Friis Bach ya da taaa oniki yıl önce Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık Bakanı Koray Aydın gibi..
 
Gelelim yaşanan fırtınaya;
 
-Bir iktidarın üç bakanının birinci dereceden yakınları hakkında, yolsuzluk savı ile bir adli soruşturma başlamışsa, bu çok önemli bir durumdur.
 
-Bu çok önemli durum nedeniyle, demokrasi ikliminde olduğumuz savlanıyorsa, yakınları hakkında soruşturma başlatılan Bakanlar derhal istifa ederek koltuğunu terk etmeli; buna yanaşmıyorlarsa, Bakanların başı olan Başbakan tarafından azledilmelidirler. Siyasi ahlâk, "3Y ile mücadele" sözündeki samimiyet, sadece ve sadece bunu gerektirir.
 
-Bir an için Ekonomi Bakanı ve Şehircilik Bakanına torpil yapsak bile; oğlu emrindeki polisler tarafından gözaltına alınan İçişleri Bakanının o koltukta hala oturuyor olmasını açıklayabilecek hiçbir siyaset yaklaşımı, hiçbir coğrafyada mümkün değil.
Soruşturmayı yürüten personelin en tepedeki amiri konumundaki İçişleri Bakanı görevinde kaldığı sürece, kamuoyunun soruşturmanın selamet içinde yürüdüğüne dair endişe sahibi olmaması mümkün mü?
Hele ki, sosyal medya üzerinden ısrarla yaptığım(ız) "istifa" davetine yanıt, operasyonun yapıldığı Emniyet Müdürlüğü'nde çalışan beş (mi yedi oldu sanırım) polisin görevdem alınması olarak verilmişse...
 
-Yaşanan fırtınayı "güçler çarpışması" olarak tanımlayarak, fırtınanın temelindeki vahim savın üzerinin örtülmek istenmesi de, en az Bakanların hala görevde kalmaları kadar sıkıntılı bir durumdur.
 
-Ortada bir "suç isnadı" var: Yolsuzluk  yapılmış, nüfuz ticareti yapılmış kara para aklanmış, rüşvet alınmış...
Kim yapmış?
Bunu yapanların bir belediye başkanı, üç bakanın oğlu, işadamları, kamu çalışanları olduğu savlanıyor.
Sorunu öncelikle bu yönden görerek, nedeni/gerekçesi/amacı/niyeti ilh.. ne olursa olsun; adli bir durumu, siyaset gözlüğü ile açıklamaya kalkmak, eğer bu savlar doğru ise, suça ortak olmaktır.
 
-Tamam, yaşanan fırtınanın siyaseten tanımlanmaya muhtaç olduğu açıktır. Ancak bu, "bahsi diğer"dir.
Zamanlama, kimin düğmeye bastığı, paralel yapılanma, vs. gibi yaklaşımlar tartışılmalı, ama bu tartışmaların hiçbiri adli bir soruşturmadaki ciddi savların önüne geçmemelidir. Aksi durum, bir adım sonrasında "bizimkilerden ölen yok, haydi dağılabiliriz", "bizimkiler mi yapmış, tamam sorun yok" noktasıdır.
 
-Şu anda görebildiğimiz iki çıkış yolu var ve bunların ikisi de aynı anda kullanılmak durumunda:
İlki; ismi geçen bakanların derhal kabineden uzaklaştırılması, soruşturmanın selamet içinde yürütüleceğine ilişkin kamuoyu beklentisinin karşılanması ve adli sürecin izlenmesidir.
Siyasete ilişkin diğer çıkış yolu da, Anayasa yapımının rafa kalktığı, bütçe dışında öncelikli ve zorunlu bir çalışmanın takvimde yer almadığı yasama ortamında, varolduğu iddia edilen "derin, paralel" adı her ne ise, yapılanmanın devlet aygıtının bağrından sökülüp atılması için ortaya konulan iddianın, kamuoyunun onayına sunulması, yani yaklaşan yerel seçimlerle birlikte yapılacak bir erken genel seçim kararı almaktır.
 
Gecikmenin bedelinin çok pahalı ödeneceği açıktır.
Fillerin tepiştiği yerde, ezilenin sadece ve sadece halk olduğunu öğreneli bir kaç yüzyıl oldu.
 
İstanbul, 19 Aralık '13

13 Aralık 2013 Cuma

1 TL. Limitli Kredi Kartı...

Fotoğraf: BANKALARIN DUR DURAK BİLMEYEN İŞTAHLARI EKOPOLİTİK'TE. 1 TL LİMİTLİ KREDİ KARTI OLUR MU? NEDEN OLUR? SON OYUNLAR NELER? SÖZLEŞME YENİLEMEK İÇİN İÇİNDE PARA OLAN HESAP NASIL KAPATILDI? HALKIN EKONOMİSİ NE DURUMDA? BANKALARLA İLİŞKİLERDE NELER YAŞANIYOR? HESAP KAPATMA İŞLEMİNİ TELEFONDA VATANDAŞ KAMER KÖSE, 1 TL'LİK YENİ MANEVRAYI DA ADAPAZARI'NDAN GELİP SORULARIMIZI YANITLAYACAK VE YAŞADIKLARINI ANLATACAK VATANDAŞ MUSTAFA KEMAL SAYILI AKTARACAK. YAŞANANLARI TÜKETİCİ BİRLİĞİ FEDERASYONU BAŞKANI M. BÜLENT DENİZ'İN  11 ARALIK ÇARŞAMBA GÜNÜ EKOPOLİTİK'TE YORUMLAYACAK. EKOPOLİTİK HAFTA İÇİ HER GÜN SAAT: 10.00'DA ULUSAL KANAL'DA.

1 TL. limitli kredi kartı olur mu?
Olur...
Olursa ne olur?
Bankaların Ali Cengiz Oyunu'nunda son perdeyi izleyin...
 
 
http://tvarsivi.com/player.php?e=127354
 

9 Aralık 2013 Pazartesi

LPG mi, Dizel mi, Benzinli mi?

“Motorin benzini yakalıyor” derken, LPG'ye sürpriz artış geldi. Peki birbirine yakın fiyatlar, en çok hangi aracı avantajlı hale getirdi?
 
Türkiye, akaryakıtı en pahalı kullanan ülkelerden...Bu durum, tüketici alışkanlıklarını da yakından etkiliyor. 20 yıl öncesine kadar trafikteki araçların çoğunu benzinliler oluştururken, sonraki yıllarda tahtını dizel araçlara terketti. Fiyatı ve bakım masrafları her ne kadar yüksek olsa da, otomobil kullanıcılarının birinci tercihi dizel otomobiller oldu. Araçlarda LPG kullanımı ise Türkiye'de çığır açtı. Sürücüler, fiyatı benzin ve motorine göre çok daha ucuz olan LPG'ye yönelince kullanımı hızla yaygınlaştı. 2013 verilerine göre, Türkiye'deki araçların yüzde 40'ı LPG'li. Ancak son yıllardaki artışa son olarak 30 kuruşluk zammın eklenmesi, LPG'li araç sahiplerinin keyfini kaçırdı. Zamla birlikte İstanbul'da 1 litre LPG'nin fiyatı 2,81 liradan 3,11 liraya, Ankara'da 2,61 liradan 2,91 liraya çıktı. Zamma gerekçe olarak 'yurtdışı maliyetlerdeki artış' gösterildi. Peki, LPG'deki fiyat artışı tüketimi nasıl etkileyecek? Önümüzdeki dönemde, buna bağlı zamlar bekleniyor mu? Son rakamlara göre; yan giderleri de eklendiğinde, dizel araçlar mı, benzinliler mi, yoksa LPG'li mi daha avantajlı?

AKARYAKIT FİYATLARI
Benzin (Litre) 4.79 TL
Motorin (Litre) 4,37 TL
LPG (Litre) 3,12 TL
(İstanbul pompa fiyatları)

UZMANLARINA SORDUK:
Ferruh Temel Zülfikar
(Türkiye Akaryakıt Bayileri İşveren Sendikası Genel Başkanı)
LPG hâlâ avantajlı
Şu andaki dönüşüm kiplerini saymazsak LPG cazibesini yitirmek üzere. Mevcut bir araçta kip varsa LPG daha avantajlı. LPG ile benzin arasında performans farkı var. LPG, benzinli araçtan yüzde 13 daha fazla performansa sahip. Şu anki gidişata bakarsak motorin ve benzine de zam gelecek gibi gözüküyor. Bu zamlar tüketimi etkiliyor. Tüketim azalıyor. Bu zam yurtdışında doğalgaz kullanımının artmasından kaynaklanıyor. LPG Avrupa'da ısınma için kullanılıyor. Ve kış çok sert geçiyor. Orada talep artınca doğal olarak bize de yansıdı. İşlenmiş motirine de aynı durum yaşanıyor. Motorine de zam gelirse şaşırmayın. LPG'ye 31 kuruş zam geldi diye şok olduk ama geçmişte de 25 kuruş zam gelmişti. Bu zammın vergi sistemi ile alakası yok. Ama sektöre büyük etkisi oldu.

Av. Bülent Deniz
(Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı)
Vergi düşürülmeli
LPG ile ilgili zamma normal verdiğimiz tepkiden daha fazla tepki göstermemiz gerekiyor. LPG fiyat olarak çok ucuzdu. Ama yıllar içinde hükümetler şok zamlarla LPG'yi de diğer akaryakıt fiyatlarına yakın hale getirdi. Burada devlet para kazanıyor. Döviz kurlarına paralel olarak zam yapılmalı. Bu zam da öyle birşey yok. Tüketiciye açıklama yapılmalı. 10 liralık rafineri çıkışı olan yakıt akaryakıt istasyonunda 34 liraya çıkıyor. Çok vergi alınıyor. Hükümet almakta olduğu vergilerde düşüşe gitmeli. Fakat her iktidar, her akaryakıt istasyonunu vergi dairesi gibi kullanıyor. Fiyatların zamlanmaması için alınan vergi oranlarının düşürülmesi gerekiyor. Bu zam sadece araçlarda kullanılan LPG'ye gelmedi. Mutfak tüpüne de zam geldi. Tüm tüketiciler bu zamdan etkilendi. Bu zam başka zamlarında habercisidir.
 
Yılmaz Yahya Uğur
(İstanbul Taksiciler Odası Başkanı)
Ücretlerimize de zam yapılmalı
Yakıta gelen her zamdan biz direkt etkileniyoruz. Çünkü trafiğin yoğun olduğu bir kentte çalışıyoruz. Dünyanın en pahalı yakıtını kullanıyoruz. Taksici esnafı son zamdan hoşnut olmadı. Özellikle de taksimetrelerin ucuz olması bizi daha çok etkiliyor. Gelen zamları fiyata yansıtamadığımız için zorlanıyoruz. Yılda bir defa zam yapıyor belediye. Zam talebimiz olumlu karşılanmadı. LPG hala uygun ama kış ayında çok yakıyor. Araçlarımızın yarısı dizel, yarısı da LPG'li. En ucuz taksimetre fiyatı ile dünyanın en pahalı yakıtını kullanarak hizmet ediyoruz.

Türkiye, 05.12.2013, Oğuzhan Müezzino
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yasam/110749.aspx

1 Aralık 2013 Pazar

Divertimento

Üç arkadaşınızla bir masaya oturun.
Biriniz saniyede bir kere olmak üzere, elini masaya vurmaya başlasın; "pat.. pat.. pat..
Pat, pat, pat devam ederken, bir diğeriniz saniyede bir kez, ama birbiri ardına iki küçük hareketle masaya vursun; "patpat.. patpat.. patpat.."
Ve sonuncunuz.
İki kişi saniyede bir, farklı iki ritm sesi çıkarırken, onlarla beraber yarım saniyede bir, önce sol, ardında sağ eliyle iki eliyle masaya vursun: "patapat.. patapat.. patapat.."
 
Ortaya çıkan sesi dinlemeye çalışın.
Üçünüzün çıkardığı sesin birleşiminin, her birinizin çıkardığı sesten çok farklı olduğunu göreceksiniz.
 
Ve şimdi dayanıklılık testi.
Görevinizi kurala uygun olarak ne kadar sürdürebileceksiniz?
Göreceksiniz ki, çok kısa bir süre sonra yapmanız gereken vuruş aralıklarında şaşırmaya başlayacak, bir süre sonra belki yanınızdakinin vuruş görevine ortak olmaya başlayacaksınız.
 
Şimdi de, irili ufaklı bütün orkestraları, çalgı topluluklarını, koroları aklınıza getirin.
Her bir kişinin aletinden veya gırtlağından çıkan seslerin bütünü, mutlaka kulağınız için hoş ve anlamlıdır.
Ancak dinlerken, sadece bir enstrümana veya bir insan sesine odaklanıp, yalnızca onu duymaya çalışın.
Bu kez duyduğunuz o tek sesin, kulağınız için çok da hoş olmadığını ve size bir şey anlatmadığını farkedeceksiniz.
 
Bu yaptığımız iki deney, müzikte "ensemble" denilen kavrama karşılık geliyor: Uyum.
Her bir enstrüman veya insan sesinin farklı görevlerle bir araya gelerek çıkardıkları ve dinleyicinin hoşuna giden sesler bütünü için olmazsa olmaz koşul; ensemble.
 
Uyum, sadece enstrüman veya insan seslerinin uyum içinde çıkarılması değil; aynı zamanda her bir ses için, birleştiklerinde insan kulağı ve yüreği için anlamlı bir görevinin olması, çıkacak her ses için uyuma katkı yapacak, anlamlı bir görevin tasarlanmasıdır.
 
İşte bütün müzik türleri için olması gereken uyum, klasik müzikte zirvesini buluyor.
Üflemeli, telli, vurmalı ve tuşlu enstrümanların olduğu elli-altmış kişilik senfoni orkestraları, bir de opera, koro gibi insan seslerinin de dahil olduğu topluluklar..
Ve bütün bu ses odaklarının her biri için ayrı ayrı ses görevi tasarlamak... 

Uyum konusunda mükemmel tasarıma sahip müzik eserlerini seslendirenlerin sahip oldukları uyum, o topluluğun müzik piyasasındaki yerini belirliyor. Bu konuda dünyanın en iyi on topluluğundan biri kabul edilen Budapeşte Festival Orkestrası Oda Müziği Topluluğu, geçtiğimiz günlerde İstanbul'da sahne aldı. Oda müziği formuna uygun olarak dokuz sanatçıdan oluşan topluluğun performansı, tam anlamıyla "uyumun şiiri"ydi. Mozart ve Çaykovski'nin çok da bilinmeyen eserleri, sanatçıların "uyum tablolarına" büyük bir ustalıkla resmedildi.
 
Uyumun zirvesi klasik müziği sevenimizin, dinleyenimizin az olduğunu biliyorum.
Eserlerin uzunluğu, ciddiyeti, sıkıcılığı, eserleri dinlediğimiz salonların ağırbaşlı ve resmi havası çoğumuz için klasik müziği sevmemizin önündeki engellerdir. Hatta bazılarımız için neredeyse klasik müziği dinlemekten korkar olduğumuza ilişkin ilginç tanıklıklarım dahi vardır.
 
Bu "klasik müzik sevmeme" gerçeği sadece ülkemiz için söz konusu değil.
Satış rakamları, tercih konusunda tüm dünya ülkelerinin müzik severleri için aynı durumu ortaya koyuyor.
 
Polonya'lı dört müzisyen 1995 yılında bir araya gelirler.
Müzik dinleyicilerinin, klasik müzik tercihlerindeki bu "sorun(!)" üzerine kafa yorup klasik müzik dinlemekten adeta korkan pop, rock, rap dinleyicilerine, klasik müziği dinletme iddiasıyla yola çıkarlar ve MozART grubu sahne almaya başlar.
 
Yaptıkları nasıl tanımlanmalı bilemiyorum..
Mozart, Çaykovski, Brahms ilh.. gibi bestecilerin çoğumuzca bilinen temalarının; Beatles, Michael Jackson, The Rolling Stones gibi grupların ünlü ezgileriyle harmanlanması..
Bu harmanın mizah yoğun bir teatral sunum içinde izleyiciye ikram edilmesi.
Ve bu ikramın iki keman, viyola ve viyolonselden oluşan dört enstümanın her yerinden ses çıkararak yapılması.
En iyisi şu linke bir göz atın ve geçtiğimiz günlerde, İstanbul'da sadece yediyüz izleyicinin tanık olduğu muhteşem gösteri hakkında fikir sahibi olun.. http://www.youtube.com/watch?v=YQxZFCanj28
Ve klasik müzik dinlemekten korkmayın...
 
Bu arada başlığı unutmadım..
Divertimento, İtalyanca bir sözcük. Onsekizinci yüzyıla özgü, hafif ve eğlendirici müzik tarzı.
Klasik müzlk dinlemekten korkmama nedenlerinden biri olduğunu listeye eklemeli.
İstanbul, 1 Aralık '13